22 Aralık 2024 Pazar

Casus*


 

Paris, 15 Ekim 1917 - Alman Fisherman ve Henry Wales, International News Service için


Sabah saat beşten biraz önce, çoğunluğu Fransız ordusundaki subaylardan oluşan on sekiz kişilik bir grup, Paris’teki kadın hapishanesi Saint-Lazare’ın ikinci katına çıktı. En önde, elindeki meşaleyle lambaları birer birer yakan gardiyan gitmekteydi. 12 numaralı hücrenin önünde durdular.

Binanın sorumluluğu rahibelere verilmişti. Rahibe Leonide kapıyı açıp içeri girerken diğerlerinin dışarıda beklemesini rica etti, sonra duvara sürterek tutuşturduğu kibritle hücredeki lambayı yaktı. Ardından başka bir rahibeyi çağırdı.

Rahibe Leonide kolunu uzatıp hücrede uyuyan kişinin bedenine itinayla, kucaklarcasına dokundu ama uyandırmasın kolay olmadı - bu kişi hiçbir şeye ilgi duymuyordu sanki, rahibelerin anlattığına bakılırsa gözlerini açtığında dingin bir uykudan kalkmış gibiydi. Cumhurbaşkanına, günler önce yaptığı af talebinin reddedilmiş olduğunu öğrenince istifini bozmadı. Üzgün müydü yoksa rahatlamış mu, bilmek mümkün değildi; nasılsa her şeyin sonuna gelinmişti.

Rahibe Leonide’nin işaretiyle Rahip Arbaux hücreye girdi, Yüzbaşı Bouchardon ile Avukat Mösyö Clunet de ona eşlik ettiler. Tutsak bütün bir hafta boyunca yazdığı uzun vasiyet mektubuyla birlikte içinde küpürler bulunan iki açık kahverengi zarfı avukatına teslim etti.

Siyah ipek çoraplarını giyip -içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde hayli garip bir görüntüydü- ipek dantellerle süslü yüksek topuklu ayakkabılarını ayağına geçirdi ve yataktan kalkıp hücresinin bir köşesinde bulunan askılıktan kürk mantosunu aldı; ayaklarına kadar inen mantosunun kol ağızları ve yakası, geri kalanından farklı bir hayvan kürkünden yapılmıştı, tilki olabilirdi. Mantosunu, uyurken üzerinden çıkarmamış olduğu ipek kimonosunun  üstüne giydi.

Dağınık saçlarını özenle tarayıp ensesinde topladı. Başına keçe bir şapka geçirdi ve götürüleceği açık alanda uçup gitmesini engellemek için şapkanın ipekten bağını çenesinin altında düğümledi.

Yavaşça eğilip siyah deri eldivenini aldı. Ardından gözlerini hücresine gelenlere kayıtsızca dikip sakin bir sesle konuştu.

“Hazırım.” 

… ..

Maalsef Bouchardon’da verdiğiniz cevapların tamamını dinleyemedim; çünkü çıkarılan “Milli Güvenlik Yasası” yüzünden duruşmaların büyük bölümünde savunma avukatları salona alınmıyordu. Zaten hukuki ayıpları örtmenin en iyi yolu hep “vatan güvenliği”gerekçesi olmuştur. Ama yüksek makamlardaki dostlarımdan öğrendiğim kadarıyla Müfettiş Ladoux’u sertçe eleştirmişsiniz, size ikili ajanlık yapmanız ve Fransa adına istihbarat toplamanız karşılığında para teklif ettiğinde samimiyetine inandığını söylemişsiniz. Bu  esnada Almanlar başınıza gelecekleri anlamış, sizi olduğunuzdan da suçlu duruma düşürebileceklerini fark etmişlerdi. Ülkemizdekilerin ahsine ajan H21’i unutmuş ve bütün dikkatlerini müttefiklerin saldırılarına en sağlam şekilde savuşturmaya vermişler, asker, hardal gazı ve barut üretimine odaklanmışlardı.

… ..




*Casus & Paulo Coelho

Can Sanat Yayınları

Portekizce aslından çeviren : Emrah İmre



*Eros - Vikipedi

*Eros (Grekçe: Ἔρως, Yunanca: Έρως), Yunan mitolojisinde aşk, seks ve şehvet tanrısıdır. Roma karşılığı Cupid'dir. Bazen doğurganlık simgesi olarak da tapılan Eros, erotik gibi kelimelerin de kökünü oluşturur. Eros, genelde Afrodit'le beraber anılır ve Dionysus gibi bazen Eleutherios yani kurtarıcı olarak görülür. Geleneklere göre, Afrodit kadınların erkeklere olan aşkını temsil ederken Eros esasında erkek için olan aşkın temsilcisiydi.

Hikayeler:

Eros ve Psyche:

Bu hikâyede Eros klasik hikâyelerin aksine elinde ok tutan bir bebek değil de genç ve son derece yakışıklı bir adam olarak anlatılmıştır. Bir gün Psyche adında çok güzel bir kız vardı. Bu kız o kadar güzeldi ki artık Afrodit onu kıskanmaya başlamıştı. Kızın güzelliğine hayran kalan insanlar ona tapıyor ve bazıları Afrodit'i tamamen unutuyorlardı.

Afrodit bu işe sinirlenip Erostan o kızı yeryüzünde var olan en iğrenç ve en çirkin yaratığa aşık etmesini istedi.

Eros, Afrodit'in bu teklifini yerine getirmek için kızın yanında gittiğinde onu aşık etmek yerine kendi de ona aşık oldu. Umutsuzca aşık olan aşk tanrısı, Afrodit'in isteğini yerine getiremeden Psycheyi de yanına alarak evine döndü. Eros'un, Psycheyi Afrodit'ten saklamak için yaptığı kırılgan büyü Psyche'nin kıskanç kardeşi nedeniyle bozuldu. Bozulan bu büyü sonucunda Eros Afrodit'ten yardım istedi. Afrodit ise Psycheye 3 imkansız görev verdi. Bu imkansız görevleri diğer tanrıların yardımıyla tamamlayan Psyche, Eros'un yardımı ile ölümsüz bir ruh oldu.

*Psihe - Vikipedi


*Psyche, Yunan mitolojisinde olağanüstü güzelliğiyle tanrıça Afrodit'i kıskandıran, aşk tanrısı Eros ile aşk yaşayan ve dünyaya bir ölümlü olarak gelip sonradan ölümsüzlük kazanan bir kızdır. Birçok eserde, kelebek kanatlı bir kız olarak tasvir edilir.

"Psikoloji", "psikolog" gibi kelimeler Psycheden gelir. Psyche aynı zamanda ruh anlamına gelir. Psyche Eros tarafından ruh tanrıçasına dönüştürülür.

Hikaye:

Bu hikâyede Eros klasik hikâyelerin aksine elinde ok tutan bir bebek değil de genç ve son derece yakışıklı bir adam olarak anlatılmıştır.

Psyche, Milet kralının üç kızından küçük olanı idi.[2] Ablalarıyla kıyaslandığında hem huy hem de güzellik açısından üstün bir kızdı. Milet halkı tarafından sevgi ve hayranlık görmekteydi. Psyche o kadar güzeldi ki artık Afrodit onu kıskanmaya başlamıştı. Kızın güzelliğine hayran kalan insanlar ona tapıyor ve bazıları Afrodit'i tamamen unutuyorlardı.

Tanrıça Afrodit, aşk ustası olan oğlu Eros'tan, erkeklerin Psyche'ye olan arzularını yok etmesini ve kızı yeryüzünde var olan en iğrenç ve en çirkin yaratığa aşık etmesini istedi. Ancak Eros bu isteği yerine getiremedi çünkü Psyche'yi görür görmez ona aşık oldu.

Psych'in ablaları evlenmiş ve evlilik sırası kendisine gelmişti. Ancak o, karşısına çıkan pek çok erkeğe rağmen, hiçbiriyle evlenmeyip seveceği bir adamın karşısına çıkmasını beklemekteydi. Kızlarının kimse ile evlenememesine çok üzülen ailesi, kızlarına bir koca bulma konusunda bir Apollon rahibine danıştılar. Rahip, Psyche'nin ailesine, kızlarını bir uçurum kenarına bırakmalarını, kızlarının bu uçurum kenarıns gelecek olan, yüzünü asla göremeyeceği çirkin bir canavarla evlenmesi gerektiğini söylemişti. Psyche'in ailesi üzülerek de olsa kahinin dediğini yaptı. Kızlarına gelinlik giydirip düğün alayı gibi görünen ama aslında ağıt okutan bir alay ünsanla uçurum kenarına bıraktı. Aslında Apollo ile görüşüp rahip aracılığıyla Psyche'in ailesine kızlarını uçurum kenarına bırakmaları mesajı gönderilmesini isteyen, Eros idi.

Psyche terk edildiği uçurum kenarından atlamaya yeltendi ancak atladığı anda Zephyr, diğer adıyla batı rüzgarı, onu yakalandı ve Eros'un onu saklamak için ördüğü pamuk ipliğine bağlı bir büyü ile korunan kaleye götürdü. Burada Afrodit'in gözünde uzak olacaktı ve güzellik tanrıçası onu ölü sanacaktı.

Eros kaleye geldi ve bu kalede birlikte mutlu bir çift aşık olarak yaşadılar. Ancak Eros'un Psyche'den tek bir isteği vardı: Asla Eros'un yüzünü gündüz gözüyle göremezdi, hatta onun kim olduğunu bile bilemezdi. Psyche, sevdiği adamla tüm tanrıların gözünden uzak, sakin ve güzelliklerle dolu bir kalede yaşamayı yeterince değerli bir şey olarak gördüğünden, onu hiç görmemeyi ve kim olduğunu bilmemeyi dert etmedi.

Eros sadece geceleri kaleye gelirdi. Çünkü Güneş'in ışığı, gündüzleri Psyche'nin Erosu tanımasını sağlardı. Bu yüzden bir kez bile aşklarını gün yüzünde yaşayamadan birbirlerini bile görmeden uzun zaman geçirdiler. Bu sürede Psyche halinden memnundu. Hatta eski evindeki ailesine mektuplar yazmaya, oradaki hayatından bahsetmeye başlamıştı bile. Bir süre sonra Psyche hamile kaldı. Aklındaki tek soru ise asla görmediği bir adam ile nasıl bir bebek yetiştireceği idi. Bu mektupları alan ailesi, önce Psyche'in hayatta olduğunu, mutlu ve refah içinde olduğunu öğrenmekten mutlu oldu. Ancak sonra, kıskanç ablası onu ziyaret etmek istedi. Psyche'nin bir zamanlar atladığı uçurumdan atladı ve Zephyr, tıpkı Psyche'i kurtardığı gibi onu da kurtarıp saraya taşıdı. Burada Psyche'nin hayatını gören ablası, o hayata sahip olmak istedi. Psycheye asla görmediği bir adamla bebek yetiştiremeyeceğini ve aslında o adamın iğrenç bir ejderha olduğunu anlattı. Psycheye uzun zamandır dokunduğu o kanatların bir ejderhaya ait olabileceğini aklına getirmemişti. Fakat şüphe tohumu aklına ekilmişti bir kere. Ne yapıp edip sevgilisini görmeye karar verdi.

Eros uyurken onun yanına sessizce yaklaştı ve bir gaz lambası ışığı yardımıyla yüzüne baktı. Gördüğü varlığın bir ejderha olmadığını aynı anda mutluluk ve dehşet içinde gördü. Tanrı Eros'u anında tanımıştı, zaten öylesine güzel bir yüz başka kime ait olabilirdi ki? Kandırılmanın verdiği üzüntü ve sevgilisine ettiği ihaneti telafi edemeyecek olmasının ümitsizliği ile elindeki gaz lambasını Eros'un üstüne düşürdü. Eros hayret içinde uyandı ve olanları anında anladı. Büyük bir ümitsizlik içinde Psyche kurduğu bu sarayın yıkılacağını ve Afrodit'ten korunmasının tek yolu olan gizlilik büyüsünün, sarayla birlikte yok olacağını söyledi. Çünkü büyünün tek kaynağı Psyche'nin, Eros'un kim olduğunu bilmemesine dayanıyordu.

Son olarak "zaten bir tanrı ve bir ölümlü birbirini nasıl eşit sevebilir ki?" diyerek kanatlarını açtı ve bir daha Psycheyi görmemek üzere uzaklaştı.

Ama Psyche pes etmemişti. Hatta Eros'u bulmak için dışarı onu aramaya koyuldu. Fakat Afrodit tarafından arayışı kesildi. Afrodit ölü sandığı kızın hala hayatta olmasına çok hiddetlenmişti ve kızı 3 imkansız vazife ile görevlendirdi.

… .. 




*Belle Époque - Vikipedi

*Belle Époque veya La Belle Époque (Fransızca "Güzel Dönem") genellikle 1871-1914 arasındaki, Fransız ve Avrupa tarihindeki bir döneme verilen isimdir. Fransa-Prusya Savaşından sonra gelir ve I. Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar sürer. Üçüncü Fransız Cumhuriyeti döneminde meydana gelen bu dönem, iyimserlik, bölgesel barış, ekonomik refah, sömürgeci genişleme ve teknolojik, bilimsel ve kültürel yenilikler ile karakterize edilen bir dönemdir. Bu çağda sanat, pek çok edebiyat, müzik, tiyatro ve görsel sanat ürününün geniş çapta ünlenmesiyle birlikte belirgin bir şekilde gelişti.


4 yorum:

  1. Yoldan çıkan, ifrat ve tefrit arasında savrulan ve toplumun genel kabulleri dışında bir hayat süren, ama maddi karşılığı olan; bazılarına göre güzel görünümlü ama değerler anlamında da sonu kötü biten acınası bir hayatı anlatan Paulo Coelho’nun eseri diğerleri gibi bir solukta okunabilecek kadar sürükleyici. Daha kitabın başında şok edici bir sahne ile başlayan tarihe mal olmuş Alman Casusu olduğu iddia edilen Mata Hari’nin ışıltılı hayatının arka planının okurken hüzünlenebilirsiniz… , ders de çıkarabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  2. Bu sefer de başarılı olan yazarı takdir etmek gerekiyor…Böylesi bir yaşamı birinci Dünya Savaşı günlerine bağlayıp heyecanlı bir serüvene dönüşmenin örneğini anlatıyor…

    YanıtlaSil
  3. Mata Hari’nin ağzından çıkanları ifade ederken; “Fransa artık ilgimi çekmiyordu; kanımı emip beni bir kenara atmışlardı; artık önceliği Rus sanatçılara veriyorlardı, bu sanatçılar benim de en başlarda uyguladığım taktiği uygulayarak Portekiz, Norveç, İspanya gibi yerlerde doğduklarını söylüyorlardı. Ülkenizden biraz egzotik sayılabilecek ne gösterirseniz, yeniliklere aç Fransızlar hemen üstüne atlıyorlardı. “ diyerek dönemi anlamamız katkı sağlayan yazar tarihten bir sayfayı da aralayarak biz büyük savaş günlerine götürüyor….

    YanıtlaSil
  4. Roman kahramanının Fransız mahkemelerinde yargılanması sırasında olup bitenleri yazdığı mektupla anlatan avukatının yazdıkları da ilginç. “... .. verdiğiniz cevapların tamamını dinleyemedim; çünkü çıkarılan “Milli Güvenlik Yasası” yüzünden duruşmaların büyük bölümünde savunma avukatları salona alınmıyordu. Zaten hukuki ayıpları örtmenin en iyi yolu hep “vatan güvenliği” gerekçesi olmuştur. “ Paulo Coelho’nun bu düşüncelerine kitabında yer vermesi; günümüzde şahit olunan adalet / hukuk sorunlarının sadece bize özel olmadığını göstermesi, insanlık tarihindeki kötülüklerden biri olarak kitaba yansıtılmış….

    YanıtlaSil