Veda
9 Mayıs 1991 Perşembe, Aşiyan Mezarlığı
Kürekle kucaklanıp atılırken çukurun derinliğinde boğulan toprağın tok ve yumuşak sesi, yerin üstünden altına geçişin ne kadar ince bir sınır olduğunu tekrarlayıp duruyordu. Boğaz’dan süzülüp gelen bir çift güvercin, asırlık selvinin dallarına konarken kanatlarında getirdikleri rüzgârı yaprakların üzerine bıraktı. Dallar tatlı bir hışırtıyla sallandı.
Sessiz gözyaşları zaman zaman hıçkırıklarla kesilen muhtelif yaşlardaki aile bireyleri, gözleri buğulu, kol kola, omuz omuza, yavaş yavaş kapanan mezarın etrafında halka olmuşlardı.
Omzuna dalgalarla inen bal rengi saçlarını örten beyaz tülü düzelten genç kadın, mavi gözlerini puslandıran yaşları silerek bir adım öne çıktı. Avuçları içinde sarmaladığı kırmızı kadife kaplı defteri mezarın içine bıraktı. Onun ardından beyaz gonca lâleyi öperek mezarın içine bıraktı. Onun ardından tüm aile bireyleri, ellerindeki beyaz lâlaleri, toprağın altında kaybolmak üzere olan sevdiklerinin bedenine son bir hatıra sunar gibi attılar.
Kuşlar havalanmıştı. Uzaklaşan kanat sesleri arasında, yaşlı selvinin dalları bir kez daha sallandı. Toprak küreklendi, mezar doldu. Kırmızı defter ile lâleler toprağın sırrına gömülmüştü.
Aileye taziyelerini sunan kalabalık mezarlığın çıkışına doğru ilerlerken, yaşayanların nasıl bir yer olduğunu bilemediği dünyasına geçmiş olan babaanne Hüma’nın mezarı başında en son, en sevdiği torununun küçük Hüma kalmıştı. Genç kadın, üzeri çelenklerle dolmuş toprak yığınına bakarken düşündü. babaannesinin ona vasiyetiyle verdiği görev, yasını bile hakkıyla yaşamasına müsaade etmiyordu. Doksan altıncı yaşına girdiği gün aralarından ayrılırken, okunmak ve sonra kendisiyle beraber gömülmek üzere bıraktığı hatıra defteriyle, hepsinin hayatını altüst etmişti. Zihinlerinde, ruhlarında, yüreklerinde fırtınalar, isyanlar estirmiş, tam ne düşüneceklerini bilemedikleri anda, hazin bir

