28 Temmuz 2024 Pazar

İki Doktor Bir Yolculuk*


 

… .. 

Bu hikâye son tahlilde köy hayatının, mesleki başarıların, konulan hedeflere ulaşmanın verdiği tatminin, takım çalışmasının, dostluğun; gelgelelim aynı zamanda da, dünyanın başka bir bölgesinde olsaydık, daha iyi sonuçlar alabileceğimizi bilmenin verdiği mesleki huzursuzluğun da bir muhasebesidir. Çıkış noktası ise tuttuğum kayıtlardır.

Okuyacaklarınız aynı zamanda, bu ortak misyon üzerine kurulmuş, karşılıklı saygıya dayanan, her birimizin diğerinin kültürüne , bilgisine ve yeteneklerine açık olduğu kendi sınırlarını bildiği bir ilişki üzerinedir. Her hastanın kendine özel sağlık sorunlarını çözmeye yardımcı olma konusunda, kişisel dostluk ve ortak ilgi esas alınmıştır.

… ..

Yaş 19: 1940 Salih askerlik için İstanbul’a gelmiş. Köyden ayrılırken, annesi ona iki buçuk lira vermiş ve eve geri dönebilmesi için bu parayı saklamasını istemiş. Annesi

nin Salih’e çok ihtiyacı varmış. Salih üç yıl boyunca şehir yaşamının tadını almış. Eğitimli insanlarla omuz omuza bulunma fırsatını yakalamış. Deyim yerindeyse, gözleri açılmış. Her şey merak ediyor, anlamak ve daha fazlasını öğrenmek istiyormuş. 

Salih'in hayatı okuma yazma bildiği için değişmiş. Askeriyede, sıhhiye bölümüne alınmış. Bu sayede doktorların yanında çalışmış, hatta otopsilere yardımcı olmuş. Portakallar üzerinde çalışarak iğne yapmayı öğrenmiş.

Hatta askerlere karşı anlayışlı  ve şefkatli davranması sayesinde askeriyede çok sayıda arkadaş edinmiş. Tertibi olan çingene bir arkadaşı Salih’ten geceleri, İstanbul’da yaşayan ve çok hasta olan annesine bakmasını istemiş. Karşılığında ona her gece için on lira ödemiş. Bu Salih için çok büyük bir paraymış. Bu kadar parayı hak etmediğini düşünüyor, ayrıca, arkadaşından para aldığı için kendini suçlu hissediyormuş. Ancak arkadaşı onu bu parayı alma konusunda ikna etmiş. Hayatında ilk defa

25 Temmuz 2024 Perşembe

Evlilik Sanatı*


 

Evlilik Sanatı*

… ..

… .. Evlilik, iman sahipleri için mukaddestir. Evlilik sosyal düzenin ayrılmaz parçasıdır. Çocukların menfaati için mutlak zarurettir. Kadınlar sevilmek içi ve kendilerini aşk içinde teslim edebilmek için, muhtaç olduğu emniyet ve güvenliği; erkekler de yararlı ve etkili bir iş yapabilmek için en iyi ortamı, evliliğin sorumluluk ve devamlılığı içinde bulurlar. Bütün bu nedenlerle birlikte, bir erkeğin yalnız bir kadınla aşk birleşmesi yapmasının, cinsi tekâmüle en uygun şekilde ve tek taraflılıktan kurtarıp, onu insaniliğe kavuşturuşundan ötürü, evliliğin gereğine ben de inanıyorum.

Gerçi evlilikte ve evlendikten ötürü çok ıstırap çekilmiştir. Fakat evlilik olmasaydı muhakkak ki insanlar çok daha fazla ıstırap çekeceklerdi.

Dünya kurulduğundan bugüne kadar cinsiyetin evlilik hayatında en önemli rollerden birini oynadığı, mesut bir aile birliği için en mükemmel surette tatmin edici cinsi temasların şart olduğu özellikle son yıllarda daha iyi anlaşılmış bulunmaktadır. Yalnız bu konuda pek çok kişinin zihinlerine yerleşmiş olan çok yanlış bir fikir vardır: Sanırlar ki cinsi temasları insan insiyakî olarak, tabiatın yönetimi ile yeter derecede eksiksiz olarak başarabilir ve bu bakımdan herhangi bir kimseden bir şeyler öğrenmek zorunluluğu yoktur. Oysa karı koca arasında mükemmel bir cinsi ahenk kurabilmek bir sanattır vr her sanat gibi onun da öğrenilmeye ihtiyacı vardır.

21 Temmuz 2024 Pazar

Kocakarı Değil Karıkoca Olmak*


 Boşanma rakamları günden güne artışıyla insanı ürkütse de, evliliklerdeki artışa gölge düşürememektedir. Kimse “Bile bile lades demez! Hiç kimse mutsuz olmak ya da birkaç yıl sonra bitirmek için evlenmez. O halde nedir, bizi bu noktaya getiren? “Hem evlenir, hem söylenirim” ya da “Evlenirim, olmadı boşanırım” dedirten?

Bir çıkış yolu olmalı bunun. İnsan hem evli, hem de mutlu kalamaz mı? Evlilik aşkı ya da mutluluğu öldürmek zorunda mı? Olur, olur. Bal gibi olur. Üstelik mutlu olanların ağzından çok, gözleri konuşur. Onları biz söyletsek, anlatacak ne çok şeyleri olur.

Ben bir kısmını söylettim, dinledim, gözlemledim. Ortak noktaları vardı. Birbirine ne de çok benziyorlardı. Yılların yorgunluğuna rağmen birbirinde mola vererek dinleniyorlardı. Elbette kırgınlıkları, kızgınlıkları vardı. Ama daha çok, minnettarlık duyuyorlardı.  Birbirini “Allah (c.c.)’ın lûtfu ve “Alabilecekleri, en güzel armağan” olarak görüyorlardı.

İşin ilginç yanı; sırları da çok gizemli sayılmazdı. Basit tüyolar görünümündeydi. Ama asıl zorluk; bu basitlikte istikrarı sağlayıp zoru başarmaktı. Böylece hem evli, hem de mutlu kalmaktı.

Püf noktalarının sayısını çoğaltmak mümkün elbette. Bense önemli bulduğum 10 Maddeyle sınırladım. Azimle uygulamaya çalışıldığında, bu on maddenin evlilikleri “Velîlik Makamı”na ulaştıracağını müjdelemek isterim. Sizce nedir bu “Velîlik Makamı?”

… ..

Kitabımın bazı bölümlerinde, kulağımıza aşina olduğu ve çiftin her ikisini de ifade etmem gerektiğinde “Eş” tabirini kullandım. Kendime kalan bölümlerinde ise “karı-koca” ifadesini kullandım. Neden mi? Çünkü; ayakkabının, çorabın, arabaya koşulan atların eşi olur. İnsanın eşi olmaz. O, eşsiz ve benzersizdir. Olsa olsa kısa süreliğine sana eşlik ediyor diye, evlilik dışı ilişkiye “eş” denebilir. Bana kalırsa “Koca” denmeli. Çünkü kadın, kocaman bir koca, sırtını yaslayabileceği koca bir dağ ve güvenle sığınabileceği bir

18 Temmuz 2024 Perşembe

Kadın-Erkekl & Karı-Koca*


 … ..

Hangi konuda olursa olsun sağlam bir temel üzerine yükselmek yahut yükseltmek mühimdir. Bir annenin kadın olduğunun unutulması ile bir babanın erkek olduğunun unutulması ile görmezden gelinen bir başka temel arasında fark yoktur. Karı-koca birlikteliğinin uzun  ve sağlıklı devamlılığının, gücünü her şeyden evvel cinsiyetlerinin köklerinden alması gerekmektedir. İkilikten tekliğe geçişte tekliğin oluşumuna katkı sağlayan esaslar yani cinsiyetler unutulmamalıdır. Bu esaslar eski mimaride kullanılan kilit taşlarına benzediklerinden doğru yerleştirildiklerinde yerinden oynatılmaları hiç de kolay olmayacaktır. 

… ..

… ..

Ahmed Midhat Efendi, Karı-Koca Masalı adını verdiği bu eserini, Rodos’a sürgün edi

linden iki sene sonra kaleme almıştır (1875). Eser karı-koca kavramlarını ve ilişkilerini kalme almak üzere hazırlanmış görünmekte ise de dünya edebiyatında örneğine ender rastlanır üst düzey bir anlatıdır. Esas olarak ne roman ne de bir masaldır. … …

Eserin, arka planında daimî olarak karı-koca konusu işlenmiş ise de Ahmed Mithat Efendi asla doğrudan konunun anlatımını yapmayarak, okuyucularının zihinlerinde tesadüf edilemeyecek şekilde bir yer edinmeye çalışmış v e bunda da başarılı olmuştur. Okuyucularıyla konuşarak, danışarak ve zaman zaman da karşı karşıya gelerek sürdürdüğü anlatımına kendisini de dâhil etmeyi unutmamıştır. Yazarın titizlikle inşa ettiği giriş kısmı okuyucunun zihnini alt üst etmekte, insan olmanın ve bu yolda kabul edildiğinde karı-koca olma yolundaki zorlukların aşılması gereken engebeleri gibidir. … ..

,... ..

Evlilikte güzelliğin önemsiz olduğunu kesin bir dille savunan Midhat Efendi’nin bugün bile pek çok toplumda kadının görevi olarak görülen yemek pişirmek, çamaşır yıkamak ve dikiş dikmek gibi konuların, evliliğin dışında bir yerde olduğunu söylemesi mühimdir. Evliliği ancak birbirini seven iki insanın

15 Temmuz 2024 Pazartesi

Muhabbet olsun*

 

- Bir erkek ve bir dişi serçe dala konmuş, cıvıldaşıyorlarmış. Devenin biri gelip serçelerin bulundukları dalı ısırıp çekmiş. Serçeler nerdeyse düşüyorlarmış


Erkek serçe öfkeyle deveye:

“Aşağıya inersem bacaklarını kırarım!” diye bağırmış.

Deve şaşkınlık içinde, yaşlı devenin yanına varıp olan-biteni anlatmış.

Yaşlı deve sormuş:

“Serçenin yanında dişisi var mıydı?”

“Vardı …” diye cevaplamış genç deve.

“Öyleyse korkmak lazım, hiç dinlemez, kırar.” demi yaşlı deve.


-Çok güzel ve ibretli bir hikâye.

-Kıssadan hisseye gelirsek Şirinciğim, sen bir dişi

 olarak gülücük at, gözlerini süz, erkeğinle cilveleş, ona hizmet et, o da senin için devenin bacağının kırsın. Yoksa devenin bacağını k

endin kırmak zorunda kalırsın.

-... ..


Kadın Gibi Kadın ol

… ..

Kadın-erkek münasebetleri üzerine verdiğim bir seminer sonrası yanıma gelen bir hanım, fikirlerini benimle şöyle paylaşmıştı: “Kadınlar hep kocalarının kendilerine alaka duymasını, onun yaklaşmasını bekliyor. Ben hiç beklemem, ne zaman onun (eşimin) sevgisine ihtiyacım olsa gider kucağına yatar ‘Miyavvv, kedin geldi, sevilmek istiyor ‘ derim kocam da beni sever.” dedi.

13 Temmuz 2024 Cumartesi

Evlilikte Mutluluk Sanatı*


 

Evlilikte Mutluluk Sanatı, bozuk olan her şeyi kısa sürede düzeltecek mucizevi formüller ihtiva etmiyor. Çünkü her kişi ve her aile kendine özgüdür. … ..


Aile Kurumu niçin?

Son devirlerde ailelerin görevlerinde değişiklikler olduysa da şu dört temel fonksiyonu her zaman vardır ve var olacaktır:

1.Cinsel ihtiyaçların karşılanması: Toplumun huzurunu sağlamak amacıylacinsel davranışlara çeşitli kısıtlamalar getirilir; evlilik kuralları da bu kısıtlamalardandır. Ancak, cinsel ihtiyaçlar evliliğin tek amacı değilsir.

2.Ekonomik işbirliğinin sağlanması: Bilinen bütün insan topluluklarında cinsiyete göre bir iş bölümü ve işbirliği vardır. Erkeklere fiziki güçleri sebebiyle genellikle dah ağır ve zorlayıııcı görevler (avcılık, maden işletme, ağaç kesme vb.) verilmektedir. … ..

3.Üreme, çoğalma ortaımın sağlanması.

4.Çocuğun yetiştirilmesi, bakımı ve eğitimi (sosyalleşme): Aile üyeleri, bu konuda kendi paylarına düşeni yerine getirerek katkıda bulunurlar.

… ..

  Evlilikte Eşlerin İhtiyaçları Nelerdir?

1.Sevgi ve güven: … ..

2.İlgi ve destek: … ..

3.Başkalarına sevgi ve güven verme, destek olma: Eşlerin arasında güvenli bir ilişki kurulmuşsa, her ikisi dışında (çocuklar, anne baba, kardeşler, diğer yakın akrabalar, arkadaşlar, komşular vs.) sevgi, güven verme, ilgi gösterme ve destek olma serbestliği arkadan gelir. Eşler arasındaki ilişkide

7 Temmuz 2024 Pazar

Anitta'nın Laneti*


 Anitta’nın Laneti , tarihsel çerçevede bir dizi Hitit öyküsünden oluşuyor. Bu kitapta geçen yerler, ülke ve kent adları, krallar, kraliçeler, prensler, soylular, halktan kişiler tümüyle gerçek. Daha doğrusu Hitit ve Hattuşa kazılarında ele geçmiş tabletlerden ortaya çıkarılmış gerçekler. Bu gerçekleri alıp yan yana ya da üst üste koyup aralarındaki boşlukları da dolduracak biçimde kurgulayarak öyküleri yazmaya çalıştım. Bunu yaparken Hitit tabletlerinden elde edilmiş öykü, dua, otobiyografi ve anlaşma metinlerini anlamayı kolaylaştıracak biçimde ve biraz da serbest bir üslupla aktardım.

Anadolu’da her kazılan yerden bilinmeyen bir uygarlığın izleri ya da bilinen bir uygarlığın bilinmeyen yönleri çıkıyor ortaya.  Kısa bir süre önce Çorum’un Ortaköy’ünde Şapinuva adlı bir Hitit kenti çıkarıldı gün yüzüne. Şapinuva’nın zenginliğinin Hattuşa’dan daha fazla olduğunu söylüyorlar Hititologlar. Yıllar önce ortaya çıkarılan Hattuşa’da bile kazılar sürüyor ve birçok yeni bilgiye ulaşılıyor.

En önemli sorunumuz elimizdeki bu eşsiz hazinelerin yeterince değerlendirilememesi. Ne kazılara, ne bulunan hazinelere , ne de müzelere yeterince ilgimiz var. Hattuşa’yı görmeden Kahire’deki piramitleri gezen Türklerin sayısının fazla olduğu kanısındayım. Ankara’da Sıhhiye meydanındaki Hitit kursu anıtının kaldırılıp kaldırılmamasının tartışma konusu olduğunu düşününcve Hititleri niçin tanıtamadığımız sorusunun yanıtını da kendiliğinden ortauya çıkıyor. Aslında aynı topraklar üzerinde yaşamamıza karşın Hitit uygarlığını yeterince tanımıyoruz. Yeterince tanımadığımız  bir uygarlığı başkalarına tanıtmamız olanaksız.

Hitit öykülerine geçmeden önce Radikal gazetesinde yayımlanan “Hattuşa’da Bir Gün” adlı yazımın bazı bölümlerini burada aktarmak istiyorum.

“Hititler ve Hattuşa üzerine yazılmış kitaplar okuyup, ilgili fotoğraf ve çizimleri inceledikten sonra, Hitit başkenti Hattuşa’da bir gün geçirdim. Günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce kurulmuş kent, üç bölümden oluşuyor. Aşağı kent, büyük kale ve yukarı kent. Önceleri yalnızca surlarla çevrili olan kent