Anlamlı soru sorabilmek bilmeyi gerektirir. Bilmek için okumak gerekir. Okumak birikimi gerektirir. Okumak iyidir .... Bilinçli okuyan en sonunda yazmayı başarabilir ....
12 Ekim 2016 Çarşamba
4 Ekim 2016 Salı
Bilinmeyen LOZAN *
-... ..Taha Akyol kitabının aka yüzündeki tanıtımda; “Lozan Anlaşması
sadece sınırları belirleyen bir barış anlaşması değildir. Bu çetin müzakereler
sırasında kapitülasyonlar, azınlıklarınstatüsü, dış borçlar ve laiklik gibi
konularda çok tartışılmıştır.
-Bunlar iki yüzyıllık “Şark Meselesi”nin sorunlarıdır ve Lozan’da sonuca
bağlanmıştır.
-Lozan’ın “emsali
görülmedik bir zafer”, bir “hezimet”, hatta bir “infaz” olduğuna kadar çok
geniş bir yelpazede siyasi tartışmalar hâlâ devam ediyor. Bu tür değerlendirmeler daha çok günümüzdeki siyasi tartışmaların
Lozan’a taşınmasının sonucudur., araştırmalardan ziyade siyasi önyargıları yansıtmaktadır.
-Kitap 334 sayfa ve geçmişte yaşanan tarihi süreçlerin bugünümüzü
etkilediği kadar, vekalet savaşları ve
terör şekliyle devam ettiğini anlaybiliyoruz.
-Taha Akyol; kitabın “önsöz”ünde ; “Lozan Anlaşması’na olumlu veya
olumsuz bakıyor olabiliriz. Fakat önemini inkâr etmek mümkün değildir. Zira
yenidenTürkiye’nin uluslarası hukuktaki kuruluş senedidir. Lozan sıradan bir
barış anlaşması değildir. Bu anlaşmayla sadece barış sağlanmış ve sınırlar da
çizilmiş değildir.
-Dahası Lozan’da kapitülasyonlar kaldırıldığında yerine nasıl bir hukuki
statüsünün ne olacağı konuları tartışılırken laiklik de gündeme gelmiş ve
Ankara yetkililerilaiklik kelimesini ilk defa Lozan’da kullanmışlardır.
-Lozan müzakerelerinin ve anlaşmasının çok yönlü olması, hakkındaki
tartışmaların da çok boyutlu olmasına yol açmış, Lozan’ın “emsali görülmedik
bir diplomatik zafer” olmasından, Lozan’ın , bir “hezimet”, hatta “infaz”
olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede tartışmalar yapılmıştır. ... ..”vurgusu
yapılmaktadır.
Lozan’a giden zorlu
yol
İzmir, Mudanya,
Çanakkale
Gazi İsmet paşa’yı
seçiyor
“Amatör diplomat” ve
İngiliz istihbaratı
Lozan’da sınırlar ve
laiklik
Lozan’da en sıcak
günler
2 Ekim 2016 Pazar
Mantık Al-Tayr *

-Kitap 377 sayfa. Farsça aslından
çeviriyi yapan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “önsöz”ünde; kitabın 4931 beyit olduğu
vurgulanıyor. Bütün eserde, arada münasebet düşünülerek anlatılan hikâyeler de
dahil olmak üzere mantıki
bir teselsül vardır. Konu şudur: Kuşlar bir araya toplanıp “Bu zamanda hiçbir
ülke padişahsız değil... bundan böyle bizim de padişahsız kalmamız lazım.
Padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. Kendimize bir padişah seçelim”
diyorlar. Bu sırada hüthüt geliyorve kendisinin Süleymen Peygamber’in mahremi
ve onun postacısı olduğunu söyleyip, “Sizin zaten bir padişahınız var, ama
haberiniz yok. O bize bizden yakın da biz ondan uzağız. Daima
padişah O’dur. Adı Simurg’dur., binlerce nur ve zulmet perdeleri ardındadır.
Gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. Kuşların her biri bir çeşit özür
getriyorsa da, hüthüt hepsine de birer bire kandırıcı, inandırııcı doğru
cevaplar veriyor. Bunun üzerine hepsi birden hüthütü kendilerine klavuz yapıp
yola düşüyorlar. Yolda hepsi yorgun, bitkin bir hale geliyor. Gene birer birer
itiraza kalkışıyorlar. Hüthüt bırakmadan, yorulmadan her itiraza cevap veriyor
ve önlerinde “istek, aşk, marifet
istiğna, tevhid, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha
bulunduğunu, bunları aştılar mı, artık Simurg’a ulaşacaklarını söylüyor. Gene
gayrete gelip yola düşüyorlar. Fakat kuşların kimisi yoldaki hicaplarda kalıyor, kimisi yem isteğiyle
bir yere dalıyor, kimisi aç sususz can veriyor. Nihayet yüzlerce kuştan ancak
otuz kuş, bu vadileri aşabiliyor. Bunlar, Simurg’u soruyorlar, tam bu
sırada bir postacı gelip Simurg’u istediklerini anlayıncca önlerine birer kağıt
parçası koyup okumalarını söylüyor.Okuyunca bütün yaptıklarının
bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşıyorlar. Bu sırada Simurg da
tecelli ediyor. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve Simurg’dan,
yani mana bakımından otuz kuştan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün
hayretlere dalıyorlar. Simur’dan bir ses geliyor: “Siz buraya otuz kuş
geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır!” Hâsılı bu makamda
hepsi Simurg’da fani oluyorlar, artık ne yol kalıyor, ne yolcu, ne de klavuz!
1 Ekim 2016 Cumartesi
Zihinselleştirme ve Psikosomatik *
-Kitap uzman seviyesinde ve konuya ilgi duyanlar için 58 sayfalık el
kitabı özelliği taşıyor. Kitabın çevirisini yapan A. Elif Yavuz Sever’in çok
anlaşırlığı kolay bir tercüme yaptığını söyleyemeyiz. Kitabın arka yüzündeki
tanıtımda yazar Pierre Marty; “Zihinselleştirme, Freud’un çalışmalarında
doğrudan ele alınan bir konu, değildir, şüphesiz ki Freud dönemine özgü olarak
belirli tipteki patolojik örgütlenmeler ile çalışmıştır: Zihinsel nevrozlar ile
klasik zihinsel nevrozlar ruhsal tasarımlar bir bütün olarak zengin
görünmektedir. Nitelik ve niceliği ise özellikle dikat çekici değildir.
-Bunula beraber, 1915 tarihinden itibaren Freud’un, bilinçötesini bü
ütünüyle tasarımların göstergesi olarak birinci yerleştirmenin içinde
konumlandırdığı zihinsel işleyişin kendisi ve yerine dair keşifleri olmasaydı,
şüphesiz zihinselleştirme kavramı da ortaya çıkmayacaktı.” diyor.
-önce çevirenin “önsöz”ünden ve devamında kitapta dikkat çeken
bölümlerden kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. ilk başta her şey biyolojik temelli olarak düşünülebilir. daha
sonra ruhsallığa geçilir. Dürtü de aynen bu şekilde uyarılmaların mirasını
devam ettirmektedir. Her bir dönem diğerinin mirasçısıdır. Fiziki uyarılma
yerini ruhsal uyarılmaya bırakmaz onun içinde kendi izlerini taşımaya devam
eder. Dürtü uyarılmaları da yönetmektedir. Cinsellik
Üzerine Üç Deneme bunun en iyi göstergesidir.
-Bu da bize dürtünün puzzle gibi değişik kısımlardan oluştuğunu
göstermektedir. ... ..
-... .. Groddeck “altbenlik (id) terimini kullanarak her hastalığın altbenlikten
geldiğini bu nedenle her tür problemi psikanaliz ile tedavi ederekhastalıkların
tek tip etiyolojisi olduğuna inanır. ... ..
-Pierre Marty ve çalışma arkadaşları o zaman kadar olan tutumlardan çok
farklı bir yerden ruh-beden bütünlüğü ve ruhsal süreçleri izleyerek anlama
yolunu açar. ... ..
-Marty ve çalışma arkadaşları
dürtüyü anlamakta ve tanımlamakta
enerji kavramından hiç bir zaman uzak kalmadılar; ruhsal hayat ve dürtülerin
akıbetinde bedendeki temel olan enerjiyi kabul ettiler. Enerjinin izlediği tüm
hareketler dürtüyü açıklamaktaydı. Hastaların oral, anal, genital alandaki
işleyişlerini dürtüsel bağlarını anlayarak tedavi etmeye çalıştılar. ...
.. Düzensizlşetirici tüm eylemler libidonun
azaldığını bize gösterir. ... ..
Küçük Kırmızı Aşk Kitabı *
Ne
tesadüf
... .. gerçek sevgi bir talih oyunu değildir.
-Sevgiyi bulmuş ve sürdüren kişilerin de hayatında bir zamanlar bu
sevgiyi yaşadıkları sevgilileri, eşleri yoktu. Şimdi var. ... ..-Yağmur belli
koşullar altında yağar. Ağaçlar belirli koşullarda meyva verir, bitkiler
belirli koşullarda çiçek açar. Doğada her şeyin koşulları, yasaları var;
sevgiyi bulmanın ve korumanın da.
Aşk nedir?
Üç ‘Aşık’ Beyin
Eski Beyin Nasıl Muhakeme Eder?
Eski Beyin İçin Zaman Yoktur
Nasıl Aşık Oluruz
-... .. Âşık
olmanın temel nedei eski beynimizin, partnerimizi ebeveynimizle
karıştırmasıdır.
-Âşık olduğumuz kiş, bizi
yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşır. Eski beyin “ebedi
şimdi”de olduğu ve dış dünyayı bir sis içinde algıladığı için, çocukluk
ortamını yeniden yaratmaya çalışır. Çünkü çocukluğumuzda yaşadığımız psikolojik
ve duygusal incinmeleri telafi ederek kendini iyileştirmeye çalışır. ... ..
-Çocukluk travmalarının ille de
devasa boyutlarda olması şart değil. En iyi koşullarda büyümüş olsak bile,
görünmez incinmelerle dolu oluyoruz. ... ..ebeveynlerinde olmayan özellikleri seçmeli. Aşırı
koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli.
-... .. Mantıken insanlar eş,
sevgili seçiminde ebeveynlerinde olmayan özellikleri aramalı değil mi?
-Terk eden ebeveyn yerine, güvenilir bir eş seçilmeli. Aşırı koruyucu
ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli. Alklolik ebeveyn yerine alkol
kullanmayan eş seçilmeli.
-Ama bu muhakemeyi yeni beyin
yapar. Eş seçimini ise eski beyin yapar. Zaman boyutu olmayan eski beyin. Çünkü
eski koşulları yeniden yaratıp, anne babayı “düzeltmek” ister.
Sınırlar Arasında *
Kitabın 1. baskısı 2006’da yapılmış. Yazar 2002 ve 2005 yılları
arasındaki gözlemlerini anlatıyor. Ülkemizdeki bir çok ailenin ortak geçmişi;
bugünkü topraklarımızın dışında kalan ve Osmanlı döneminde egemenlik
kurduğumuz, ancak İmparatorluğun dağılma süresinde ise terk etmek zorunda
kaldığımız coğrafya ile ilgili. Gönülerimiz hala oralarda.
-Kitabı okuduğumuzda eski Osmanlı coğrafyası ile ilgili duygularımızın
tekrar canlandığını ve hüzünlendiğimizi hissediyoruz.
-Bilinmesi gereken bir diğer husus ise madalyonun ters yüzü; Bir
zamanlar sahibi olduğumuz bu topraklarla ilgili tarihi süreç bütün hızı ile
devam ediyor. Günümüzde Balkanlarda olup bitenler ve Ortadoğu’da yaşanan
insanlık dramları anlatılıyor.
-Osmanlı coğrafyası parçalandığında Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan
ve eski topraklarımızda yaşamlarını sürdüren insanımızın öykülerini okurken;
olup bitenlerin arka planındaki büyük oyunu anlamaya çalışıyorsunuz.
-Kısa alıntıları paylaşalım; Bulgariztan’ın Kırcaalisi, Yunanistan’ın
Gümilcinesi, Makedonya’nın Kocaali’si Ya da Suriye’nin sınır köylerinde yaşayan
insanımız...
-Batum’da, Kırım’da kekük’te; İran’da kuşaktan kuşağa aktarıan anılar...
-Yazar Banu Avar’ın anneannesi Balkan Harbi’nin dehşet dolu göç
dalgalarında Selanik ile İstanbul arasında bir yerde doğmuş. Dedesi bir
Manastır göçmeni.
-Babasının babası Bahatin Bey Dağıstan doğumlu. Küçük bir çocukken
İstanbul’a getirilmiş.Yıldız Srayı’nda büyümüş. Çerkez göçmeni Nazmestan
Hanım’la evlenmiş, iyi bir asker olarak ün yapmış, ünlendikçe de birilerinin
gözüne batmış ve sonunda Halep’e sürgün gönderilmiş. Babasının doğumyeri Halep.
O doğduğu yıl yani 1893’te Halep bir Osmalı vilayeti...
-Halası bir Trablusgarplıya varmış. O da Osmanlı’nın bir başka vilayeti.
Avrasya coğrafyasında
her yer birbirine benziyor.
-Balkanlar’da, Karadeniz çevresinde, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da son
iki yılda gittiğim 45 ülkede ortak özelllikler vardı. En bariz özellik bu ülkelerdeki bir avuç
insanın giderek zenginleşmesi ve geride kalan nüfusun hızla yoksullşmasıydı. Bu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)