4 Ekim 2016 Salı

Bilinmeyen LOZAN *

-... ..Taha Akyol kitabının aka yüzündeki tanıtımda; “Lozan Anlaşması sadece sınırları belirleyen bir barış anlaşması değildir. Bu çetin müzakereler sırasında kapitülasyonlar, azınlıklarınstatüsü, dış borçlar ve laiklik gibi konularda çok tartışılmıştır.
-Bunlar iki yüzyıllık “Şark Meselesi”nin sorunlarıdır ve Lozan’da sonuca bağlanmıştır.
-Lozan’ın “emsali görülmedik bir zafer”, bir “hezimet”, hatta bir “infaz” olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede siyasi tartışmalar hâlâ devam ediyor. Bu tür değerlendirmeler daha çok günümüzdeki siyasi tartışmaların Lozan’a taşınmasının sonucudur., araştırmalardan ziyade siyasi önyargıları yansıtmaktadır.
-Kitap 334 sayfa ve geçmişte yaşanan tarihi süreçlerin bugünümüzü etkilediği kadar,  vekalet savaşları ve terör şekliyle devam ettiğini anlaybiliyoruz.
-Taha Akyol; kitabın “önsöz”ünde ; “Lozan Anlaşması’na olumlu veya olumsuz bakıyor olabiliriz. Fakat önemini inkâr etmek mümkün değildir. Zira yenidenTürkiye’nin uluslarası hukuktaki kuruluş senedidir. Lozan sıradan bir barış anlaşması değildir. Bu anlaşmayla sadece barış sağlanmış ve sınırlar da çizilmiş değildir.
-Dahası Lozan’da kapitülasyonlar kaldırıldığında yerine nasıl bir hukuki statüsünün ne olacağı konuları tartışılırken laiklik de gündeme gelmiş ve Ankara yetkililerilaiklik kelimesini ilk defa Lozan’da kullanmışlardır.
-Lozan müzakerelerinin ve anlaşmasının çok yönlü olması, hakkındaki tartışmaların da çok boyutlu olmasına yol açmış, Lozan’ın “emsali görülmedik bir diplomatik zafer” olmasından, Lozan’ın , bir “hezimet”, hatta “infaz” olduğuna kadar çok geniş bir yelpazede tartışmalar yapılmıştır. ... ..”vurgusu yapılmaktadır.
Lozan’a giden zorlu yol
İzmir, Mudanya, Çanakkale
Gazi İsmet paşa’yı seçiyor
“Amatör diplomat” ve İngiliz istihbaratı
Lozan’da sınırlar ve laiklik
Lozan’da en sıcak günler

2 Ekim 2016 Pazar

Mantık Al-Tayr *

-Feriüddin Attâr (1140 civarı-1220 civarı): Klasik Fars edebiyetının 12. yüzyıl sonu-13. yüzyıl başındaki en önemli şair düşünürlerindendir. İlâhiname ve Tezkiret-üt Evliya gibi eserlerinin yanı sıra, en tanınmışmesnevisi sayılan Mantık Al-tayr, Mevlâna dahil kendinden sonraki pek çok büyük şairi etkilemiştir. Attâr, u eserinde yolun ve yolculuğun kişileri bulmak istediklerinin ta kendisi kıldığını etkileyici biçimde göstermiştir.
-Kitap 377 sayfa.  Farsça aslından çeviriyi yapan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “önsöz”ünde; kitabın 4931 beyit olduğu vurgulanıyor. Bütün eserde, arada münasebet düşünülerek anlatılan hikâyeler de dahil olmak üzere mantıki bir teselsül vardır. Konu şudur: Kuşlar bir araya toplanıp “Bu zamanda hiçbir ülke padişahsız değil... bundan böyle bizim de padişahsız kalmamız lazım. Padişahsız ülkede nizam, intizam olmaz. Kendimize bir padişah seçelim” diyorlar. Bu sırada hüthüt geliyorve kendisinin Süleymen Peygamber’in mahremi ve onun postacısı olduğunu söyleyip, “Sizin zaten bir padişahınız var, ama haberiniz yok. O bize bizden yakın da biz ondan uzağız. Daima padişah O’dur. Adı Simurg’dur., binlerce nur ve zulmet perdeleri ardındadır. Gelin de onu arayıp bulalım.” diyor. Kuşların her biri bir çeşit özür getriyorsa da, hüthüt hepsine de birer bire kandırıcı, inandırııcı doğru cevaplar veriyor. Bunun üzerine hepsi birden hüthütü kendilerine klavuz yapıp yola düşüyorlar. Yolda hepsi yorgun, bitkin bir hale geliyor. Gene birer birer itiraza kalkışıyorlar. Hüthüt bırakmadan, yorulmadan her itiraza cevap veriyor ve önlerinde “istek, aşk, marifet istiğna, tevhid, hayret ve fakr u fena” adları verilen yedi vadi daha bulunduğunu, bunları aştılar mı, artık Simurg’a ulaşacaklarını söylüyor. Gene gayrete gelip yola düşüyorlar. Fakat kuşların kimisi yoldaki hicaplarda kalıyor, kimisi yem isteğiyle bir yere dalıyor, kimisi aç sususz can veriyor. Nihayet yüzlerce kuştan ancak otuz kuş, bu vadileri aşabiliyor. Bunlar, Simurg’u soruyorlar, tam bu sırada bir postacı gelip Simurg’u istediklerini anlayıncca önlerine birer kağıt parçası koyup okumalarını söylüyor.Okuyunca bütün yaptıklarının  bu kağıtlarda yazılı olduklarını görüp şaşıyorlar. Bu sırada Simurg da tecelli ediyor. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve Simurg’dan, yani mana bakımından otuz kuştan ibaret bulunduklarını görüp büsbütün hayretlere dalıyorlar. Simur’dan bir ses geliyor: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla, yahut daha eksik gelseydiniz  o kadar görünürdünüz. Burası bir aynadır!” Hâsılı bu makamda hepsi Simurg’da fani oluyorlar, artık ne yol kalıyor, ne yolcu, ne de klavuz!

1 Ekim 2016 Cumartesi

Zihinselleştirme ve Psikosomatik *

-Kitap uzman seviyesinde ve konuya ilgi duyanlar için 58 sayfalık el kitabı özelliği taşıyor. Kitabın çevirisini yapan A. Elif Yavuz Sever’in çok anlaşırlığı kolay bir tercüme yaptığını söyleyemeyiz. Kitabın arka yüzündeki tanıtımda yazar Pierre Marty; “Zihinselleştirme, Freud’un çalışmalarında doğrudan ele alınan bir konu, değildir, şüphesiz ki Freud dönemine özgü olarak belirli tipteki patolojik örgütlenmeler ile çalışmıştır: Zihinsel nevrozlar ile klasik zihinsel nevrozlar ruhsal tasarımlar bir bütün olarak zengin görünmektedir. Nitelik ve niceliği ise özellikle dikat çekici değildir.
-Bunula beraber, 1915 tarihinden itibaren Freud’un, bilinçötesini bü
ütünüyle tasarımların göstergesi olarak birinci yerleştirmenin içinde konumlandırdığı zihinsel işleyişin kendisi ve yerine dair keşifleri olmasaydı, şüphesiz zihinselleştirme kavramı da ortaya çıkmayacaktı.” diyor.
-önce çevirenin “önsöz”ünden ve devamında kitapta dikkat çeken bölümlerden kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. ilk başta her şey biyolojik temelli olarak düşünülebilir. daha sonra ruhsallığa geçilir. Dürtü de aynen bu şekilde uyarılmaların mirasını devam ettirmektedir. Her bir dönem diğerinin mirasçısıdır. Fiziki uyarılma yerini ruhsal uyarılmaya bırakmaz onun içinde kendi izlerini taşımaya devam eder. Dürtü uyarılmaları da yönetmektedir. Cinsellik Üzerine Üç Deneme bunun en iyi göstergesidir.
-Bu da bize dürtünün puzzle gibi değişik kısımlardan oluştuğunu göstermektedir. ... ..
-... .. Groddeck “altbenlik (id) terimini kullanarak her hastalığın altbenlikten geldiğini bu nedenle her tür problemi psikanaliz ile tedavi ederekhastalıkların tek tip etiyolojisi olduğuna inanır. ... ..
-Pierre Marty ve çalışma arkadaşları o zaman kadar olan tutumlardan çok farklı bir yerden ruh-beden bütünlüğü ve ruhsal süreçleri izleyerek anlama yolunu açar. ... ..
-Marty ve çalışma arkadaşları dürtüyü anlamakta   ve tanımlamakta enerji kavramından hiç bir zaman uzak kalmadılar; ruhsal hayat ve dürtülerin akıbetinde bedendeki temel olan enerjiyi kabul ettiler. Enerjinin izlediği tüm hareketler dürtüyü açıklamaktaydı. Hastaların oral, anal, genital alandaki işleyişlerini dürtüsel bağlarını anlayarak tedavi etmeye çalıştılar. ... ..  Düzensizlşetirici tüm eylemler libidonun azaldığını bize gösterir. ... ..

Küçük Kırmızı Aşk Kitabı *

Ne tesadüf
... .. gerçek sevgi bir talih oyunu değildir.
-Sevgiyi bulmuş ve sürdüren kişilerin de hayatında bir zamanlar bu sevgiyi yaşadıkları sevgilileri, eşleri yoktu. Şimdi var. ... ..-Yağmur belli koşullar altında yağar. Ağaçlar belirli koşullarda meyva verir, bitkiler belirli koşullarda çiçek açar. Doğada her şeyin koşulları, yasaları var; sevgiyi bulmanın ve korumanın da.
Aşk nedir?
Üç ‘Aşık’ Beyin
Eski Beyin Nasıl Muhakeme Eder?
Eski Beyin İçin Zaman Yoktur
Nasıl Aşık Oluruz
-... .. Âşık olmanın temel nedei eski beynimizin, partnerimizi ebeveynimizle karıştırmasıdır.
-Âşık olduğumuz kiş, bizi yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşır. Eski beyin “ebedi şimdi”de olduğu ve dış dünyayı bir sis içinde algıladığı için, çocukluk ortamını yeniden yaratmaya çalışır. Çünkü çocukluğumuzda yaşadığımız psikolojik ve duygusal incinmeleri telafi ederek kendini iyileştirmeye çalışır. ... ..
-Çocukluk travmalarının ille de devasa boyutlarda olması şart değil. En iyi koşullarda büyümüş olsak bile, görünmez incinmelerle dolu oluyoruz. ... ..ebeveynlerinde olmayan özellikleri seçmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli.
-... .. Mantıken  insanlar eş, sevgili seçiminde ebeveynlerinde olmayan özellikleri aramalı değil mi?
-Terk eden ebeveyn yerine, güvenilir bir eş seçilmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçilmeli. Alklolik ebeveyn yerine alkol kullanmayan eş seçilmeli.

-Ama bu  muhakemeyi yeni beyin yapar. Eş seçimini ise eski beyin yapar. Zaman boyutu olmayan eski beyin. Çünkü eski koşulları yeniden yaratıp, anne babayı “düzeltmek” ister.

Sınırlar Arasında *

Kitabın 1. baskısı 2006’da yapılmış. Yazar 2002 ve 2005 yılları arasındaki gözlemlerini anlatıyor. Ülkemizdeki bir çok ailenin ortak geçmişi; bugünkü topraklarımızın dışında kalan ve Osmanlı döneminde egemenlik kurduğumuz, ancak İmparatorluğun dağılma süresinde ise terk etmek zorunda kaldığımız coğrafya ile ilgili. Gönülerimiz hala oralarda.
-Kitabı okuduğumuzda eski Osmanlı coğrafyası ile ilgili duygularımızın tekrar canlandığını ve hüzünlendiğimizi hissediyoruz.
-Bilinmesi gereken bir diğer husus ise madalyonun ters yüzü; Bir zamanlar sahibi olduğumuz bu topraklarla ilgili tarihi süreç bütün hızı ile devam ediyor. Günümüzde Balkanlarda olup bitenler ve Ortadoğu’da yaşanan insanlık dramları anlatılıyor.
-Osmanlı coğrafyası parçalandığında Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan ve eski topraklarımızda yaşamlarını sürdüren insanımızın öykülerini okurken; olup bitenlerin arka planındaki büyük oyunu anlamaya çalışıyorsunuz.
-Kısa alıntıları paylaşalım; Bulgariztan’ın Kırcaalisi, Yunanistan’ın Gümilcinesi, Makedonya’nın Kocaali’si Ya da Suriye’nin sınır köylerinde yaşayan insanımız...
-Batum’da, Kırım’da kekük’te; İran’da kuşaktan kuşağa aktarıan anılar...
-Yazar Banu Avar’ın anneannesi Balkan Harbi’nin dehşet dolu göç dalgalarında Selanik ile İstanbul arasında bir yerde doğmuş. Dedesi bir Manastır göçmeni.
-Babasının babası Bahatin Bey Dağıstan doğumlu. Küçük bir çocukken İstanbul’a getirilmiş.Yıldız Srayı’nda büyümüş. Çerkez göçmeni Nazmestan Hanım’la evlenmiş, iyi bir asker olarak ün yapmış, ünlendikçe de birilerinin gözüne batmış ve sonunda Halep’e sürgün gönderilmiş. Babasının doğumyeri Halep. O doğduğu yıl yani 1893’te Halep bir Osmalı vilayeti...
-Halası bir Trablusgarplıya varmış. O da Osmanlı’nın bir başka vilayeti.
Avrasya coğrafyasında her yer birbirine benziyor.
-Balkanlar’da, Karadeniz çevresinde, Kafkaslar’da ve Orta Asya’da son iki yılda gittiğim 45 ülkede ortak özelllikler vardı. En bariz özellik bu ülkelerdeki bir avuç insanın giderek zenginleşmesi ve geride kalan nüfusun hızla yoksullşmasıydı. Bu