28 Kasım 2021 Pazar

milenyum tarikatları*

… .. Bir kadın ve bir erkek… Birlikte yaşıyorlar ama evli değiller. Bir tatil beldesindeler. Kahvaltılarını yapmış, sahilin keyfini çıkarıyorlar. Çok sevdikleri köpekleri de hemen önlerinde yüzüyor. O da ne… Köpek suyun üzerinde bir batıp bir çıkıyor. Adamcağız köpeği kurtarmak için elbiseleriyle denize atlıyor, ancak köpeği kurtarmaya çalışırken kendisi boğuluyor. Kadın ağlamaya başlıyor. Herkes hayatını kaybeden erkek arkadaşı için yas tuttuğunu zannederken, kadının ağzından çıkan birkaç kelime tüm görüntüyü değiştiriyor. “Eyvah! Kredi kartları cebindeydi… Şimdi ben tatil masraflarını nasıl ödeyeceğim?...

1990 yılında Londra’da katıldığım Hare Krishna töreninde seyrettiğim bir skeçti bu. Bir akşam üzeri metro çıkışında elime tutuşturulan broşürün daveti üzerine gitmiştim törene. Hint kökenli Hare Krisna hareketinin İngiltere’ye gelişinin 25. yılını kutlamak için düzenleniyordu tören. Mekân ise binlerce kişilik kapasitesiyle Camdan Town Kültür Merkezi’ydi. Salonun çoğunluğunu İngilizler oluşturuyordu. Törenin en ilginç yanı ise vejetaryen yemekler ve nihayetinde dakikalarca alkışlanan  bu skeçti.

Batılı insanın yaşadığı düşünülen buhranı ve günlük hayatı anlamlandıran manevi duruştan ne kadar uzaklaştığını vurgulayan bir akımdı Hare Krishna. Deyim yerindeyse Batı’yı istila eden Doğu kökenli onlarca dinî akımdan biriydi. Doğu’nun binlerce yıllık kültür ve inanışlarını temsil eden bu akımlar, Batı için oldukça yeniydi. Benzer özellikleri yansıtan dinî akımlar sadece Doğu’ya ait değildi. Batı Hıristiyanlığı içerisinde de boy gösteren onlarca akım vardı. Aralarındaki en belirgin ortak nokta ise modern insanın kutsalla ilişkisine vurguda bulunmalarıydı.

Batı’nın 1970’li yıllardan bu yana yeni dinî akımlarla gerçekleştirdiği tecrübe hayli renkli oldu. Bunlar geniş bir yelpazeye yayılıyordu. Son derece makul ve iyi niyetli akımlardan inanılmaz inanç ve ibadet şekilleriyle karşımıza çıkan ve daha çok “kült” ismiyle anılan akımlara, kıyameti yaşamamak için intiharı tercih eden gruplara kadar uzandı bu tecrübe.

… .. 

1970’lerden bu yana gerçekleşen bütün olaylara birçok açıklama, yorum, analiz eşlik etti. Yeni dini

17 Kasım 2021 Çarşamba

Bilinmeyen Osmanlı*

.. ..Tarihe bakış açımız 600 yıllık Osmanlı tarihinin iyiliklerini de kötülüklerini de görebilecek bir gözlükle olacaktır. Yoksa kötülük bulunmayan hiçbir tarih devri mevcut değildir. İyilik tarafı bulunmayan tarih devri de yoktur. Tarihe böyle bakanlar, kendileri yanıldıkları gibi, başkalarını da yanıltırlar. Allah etmesin, böyle bakış açısı olanlardan biri bin sene yaşayacak olsa, hayalindekine uymadığından Hz. Ömer’in idaresini bile tenkit edecektir. Unutmayacağız ki, tarih boyunca iyilikleri kötülüklerine ve sevaplarına hatalarına ağır basanlar, her zaman mağfiret ve affa müstahaktırlar. Allah’ın haşirdeki adaleti de böyle tecelli edecektir. 

Osmanlı Devletini teşkil eden fertler ma’sum ve günahsız değillerdir. İçlerinde I. Murad, II. Murad, Fâtih, Yavuz ve II. Abdülhamid gibi “veliyullah” mertebesinde fertler bulunduğu gibi, içki ve benzeri günahları irtikab eden şahıslar da bulunabilir. Osmanlı tarihi boyunca nazari plânda İslâm’ın bütün düsturlarının kabul edilerek tatbik edildiği bir vâkı’adır. Ancak tatbikatta bu esaslara muhâlefet edenlerin bulunduğu da bir vâkı’adır. Her ikisini de inkâr etmek mümkün değildir. Her şeyde olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin iyilikleri de vardır, hataları da vardır. Ancak 600 sene boyunca hasenâtının seytiâtına ağır bastığı içindir ki, kader-i İlâhi bu uzun süre içinde İslâm’ın bayraktarlığı ünvanını onlara ihsân etmiştir. Seyyiâtı hasenâtına ağır basınca da, bu şerefli ünvan yine kaderin hükmiyle ellerinden alınmıştır. En kötü zamanlarda bile, değil içki gibi İslâm’ın açık bir hükmüne muhâlefet, içtihâdi meselelerde dahi şer’î hükümlere ri’ayet etmek için elden gelen gayreti gösterdiklerini, sayıları milyonları bulan arşiv belgeleri isbat etmektedir. Nitekim bir hatt-ı hümayûnda Osmanlı sultanı şer’-i şerife bağlılığını şöyle açıklıyor:

“cümlemizin başı şeri’at-ı mutahharaya bağlu oldığından kâffe-i ef’al ve harakâtımızı ana tatbik etmeğe sa’y eder isek, ol vakit ruhaniyât-ı paygamberî dahi hoşnud ve razı olarak Cenab-ı Hayr’un Devlet-i Aliyyemiz’de fevz ü nusret ü tevfikât-ı samedaniyesine mazhar dereceğine kat’â şüphe yokdur.”

Elbette ki tarihe tenkit gözüyle bakacağız. Ancak insanı tenkide sevk eden sebep tenkit ettiği şeye duyduğu nefret hissinin tatminidir; düşmanın ayıbını görerek tenkit etmek gibi. Yahutta tenkit ettiği kişiye karşı beslediği şefkatin tatminidir.; dostunun ayıbını görüp tenkit etmek gibi. İşte özellikle tarih alanında, doğru veya yanlış olması muhtemel olan aleyhteki bir konuda (Yıldırım’ın intihar etmesi ve içki içmesi

Osmanlı'da Eğitim Öğretim

Osmanlı Öncesi

-Genel Eğitim ve Öğretim Veren Merkezler ve Medreseler

-İhtisas Medreseleri

Osmanlı Dönemi


BU metin bize Osmanlı devlet adamlarının ilme bakışlarını açıklamaktadır.. Yine bu bilgiden eğitim öğretimin ilk hedefinin ilim ilke hikmetin izahı, sonra fazilet, marifet, din, şeriat; insandaki kabiliyet ve Allah ver4gisi özelliklerini geliştirmek olduğunu anlıyoruz. … ..

Osmanlı medreselerinde “Ulûm-ı âliye” (alet ilimleri, denilen kelam, mantık, belagat, lügat, nahiv, matematik, astronomi, felsefe, tarih ve coğrafya gibi bilimlerin yanında, “Ulûm-ı âliye (yüksek ilimler) denilen Kur’an ilimleri, hadis, tefsir ve fıkıh gibi ilimler okutulurdu.

-Örgün Eğitim-Öğretim Müesseseleri

Sıbyân Mektepleri

İlk eğitim ve öğretimi veren bu mektepler, beş-altı yaşlarındaki çocuklara okuyup yazma, bazı dini bilgiler ve dört işlemden ibâret olan matematik dersleri verilirdi. … ..

… ..

Bununla beraber 1846 tarihli bir tezkireden Sıbyân Mektepleri’nin tahsil müddetinin dört yıl kadar olduğu anlaşılmaktadır. 1869 tarihli Maarif-i Umûmiye Nizamnâmsi’nde bu müddet muhafaza edilmekte ve maktebe devam mecburiyet yaşı erkekler için yedi, kız çocukları için altı olarak tesbit edilmektedir. … ..

Bu mekteplerde teneffüse ihtiyaç görülmemesi, derslerin fâsılalarla verilmesinden ileri geliyordu. Hoca bir kısım talebeler ile meşgul olurken diğerleri serbest kalıyorlardı. Bu arada isteyen çalışır, isteyen yazı yazar, arzu eden bira dışarı çıkabilirdi. Bir şey yapmadan oturan öğrencilere de müdahale edilmezdi. … ..  Sıbyân Mektebi tabiri, resmî olarak “İbtidaî” mekteplerin açılışına kadar devam etmişti. Bundan sonra “Sıbyân Mektebi” tabiri, yerinin “Mektâtib-i İbtidaiyye” diye adlandırılan ilkokullara bırakmıştır. … ..

13 Kasım 2021 Cumartesi

Zamanın Kısa Tarihi*


… ..  Artık galaksimizin, modern teleskoplar kullanılarak görülebilen yüz milyarlarca galaksiden biri olduğunu biliyoruz; ki bu galaksilerin her biri de yüz milyarlarca yıldıza sahip. Şekil 3.1 galaksimizin başka bir galakside yaşayan birisine görünmesi gerektiğini düşündüğümüz haline benzer bir sarmal  galaksinin resmini göstermektedir.

Yavaşça dönen ve yaklaşık yüz bin ışık yılı uzakta olan bir galakside yaşıyoruz ve sarmal kollarında bulunan yıldızlar galaksimizin merkezi etrafında  yaklaşık birkaç  yüz milyon  yılda bir dönüşlerini gerçekleştiriyor. Güneşimizse galaksimizin sarmal  kollarından birinin  iç kenarına yakın, normal boyutlarda, sıradan bir sarı yıldızdır. Hiç şüphesiz Aristoteles ve Ptolemaios’un dünyanın evrenin merkezi olduğunu düşündüğü zamandan bu yana çok yol katettik!

Yıldızlar öylesine uzaktadırlar ki bize ışık noktaları gibi görünürler. Onların ne büyüklüklerini nr de biçimlerini görebiliyoruz. O halde birbirinden farklı yıldız türleri olduğunu nasıl söyleyebiliyoruz? Yıldızların büyük bir çoğunluğunun gözlemleyebildiğimiz  yalnızca tek bir karakteristik özelliği vardır: yaydıkları ışığın rengi. Newton, güneşten gelen ışığın, prizma olarak adlandırılan üçgen şeklindeki bir cam parçasından geçmesi durumunda, bir gökkuşağındaki gibi bileşen renklerine  (tayfına) ayrıldığının keşfetti. Tek bir yıldıza ya da galaksiye bir teleskopla odaklanarak, o yıldız ya da galaksiden gelen ışığın tayfını söz konusu  şekilde gözlemleyebiliriz. Farklı yıldızların farklı tayfları fardır, fakat farklın renklerin göreli parlaklığı akkor bir neneden yayılan ışıkta bulmayı beklediğimiz şeyle tamamen aynıdır. (Hatta herhangi bir opak akkor nesnenin yalnızca sıcaklığına bağlı olan karakteristik  bir tayfı, eşdeyişle termal bir

Puşkin & tüm öykü ve romanlar

 

… .. Aleksandr Puşkin her şeyden önce ozandır. Rus ve dünya yazınına “Ruslan ile Ludmila”, “Çingeneler”, “Bahçesaray Çeşmesi,” “Kafkas Tutsağı”, “Yevgeni Onegin“ gibi anlatı - şiirler de bulunan ölümsüz bir şiir mirası bırakmıştır. Fakat onun “Byelkin’in Hikâyeleri”, “Yüzbaşının kızı” vb. öykü ve romanları da şiir türündeki yapıtlarından daha az ünlü değildir. Hatta, şiir çevirisinin özel güçlükleri nedeniyle, kendi ülkesi dışında şiirlerinden çok, öykü ve romanlarıyla tabındığı söylenebilir. … ..

… ..

Büyük Petro’nun Arabı

Byelkin’in Hikâyeleri

Atış

Tipi

Tabutçu

Menzil Bekçisi

Köylü Genç Bayan

Goryuhino Köyü

Muhtar Trifon

Mektuplarla Roman

Roslavlev

Dubrovski

Maça Kızı

Kırcali

Mısır Geceleri

1 Kasım 2021 Pazartesi

Parsel Parsel*

 

… .. Melih Gökçek ve oğullarının, çevresindeki aşağı yukarı yüz kişilik bir grubu bilinçli ve kasıtlı şekilde ihya ettiklerini,televizyon kanalı, spor kulübü ve vakıf bağlantılı bazı kişileri nasıl Ankara’nın en zenginleri yaptıklarını okuyacaksınız. 


Mesele şu ki bu  zenginleşmeyi kendi paralarıyla değil, kamu kaynakları ile yani sizin benim paramla yaptılar.

Cumhuriyet tarihinde kamu kaynağının böylesine umursamazca ve sorumsuzca harcandığına daha önce hiç tanık olmamıştım.

Yazdıkça şaşırdım.

Aynı adreslerde mantar gibi kurulan şirketlere aktarılan , milyarlarca liraya ulaşan paraları görünce şaşırdım.

Ama Ama şaşırdığım başka bir konu daha var. 

Her vesile ile ekranlarda, kürsülerde “kul hakkı”  , ”vicdan” , “adalet” diyen iktidar temsilcilerinin , siyasetin ve medyanın sessizliği.

Daha da şaşırtıcı olan ise yargının ilgisizliği…

Okudukça göreceksiniz ki Melih Gökçek ve oğullarının yargılanmaması anormal bir durumdur. Hakkında bu kadar çok suç duyurusu, şikâyet ve yasalara aykırı iş, işlem olan bir kişinin en azında savcılar tarafından çağrılıp ifadesinin alınması lâzım.

Bir tweet için sıradan hyuttaşın peşine düşen yargı, konu Melih Gökçek olunca “görevi ihmal”den öte bir kayırmacılık içinde … Bir el veya birileri yıllardır Gökçekleri açık bir şekilde koruyor. … ..