8 Aralık 2022 Perşembe

ölmeye yatmak *


 

Asansörle tam on altı kat çıktık. On altıncı katta indik. Bana odayı gösterecek oğlanın peşinden yürüyorum. Kısa bir koridor geçti. Bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, içeri girdik.

Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp dışarısını göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu. İstemediğimi söyledim. Bahşişini verdim; gitti. 

O çıkınca kapıyı hemen kilitledim. Bütün ışıkları söndürdüm. Çarçabuk soyundum. Köşedeki yatağı açtım. Çırılçıplak içine girdim; ölmeye yattım.

Bakmadım ama, saat yedi buçuk falandır. Aşağıda otele kaydımı yapan delikanlıdan duydum sanıyorum.

Çantamı odanın bir köşesine fırlatmıştım. İçinde bir buçuk paket sigara, bir çakmak, kırmızı kaplı bir not defteri, güneş ve okuma gözlüklerim, bir kalem, yarım simit, dibine ermiş ruj tüpü, bozuk para cüzdanım ve kapalı bir zarf içinde beş bin lira o zarfın içinde yalnız değil. Üç dört satırlık bir notla birlik. Birkaç saat önce, paranın yanı sıra o zarfa kapattığım notta ne demiş olduğumu anımsamıyorum. Sadece, böyle bir iş   yapmış olmama şimdi gülesim geliyor. Ama denenecek son şeyin eşiğinde de ciddi olmayı beceremiyorum.

Ölüm bazen o denli çabuk gelmiyor. Ölümle savaşmak gerekiyor. Gülünecek en uygun anda gülmeyi kasıklarıma hapsedişim bundandır belki. Ölmeye yatarken ölümle savaşmak gerekeceğini düşünmemiştim.


Doğdu Gün Işıkları Ülkü’nün


Sümerbank keteni bordo renk perde, okul sahnesini tam örtmüyordu. Hademe Cemal, müsamerede perdecilik edecek. Elimdeki ipi az çekiyor, perde aralığı hiç kapanmıyor. Bütün korkusu da,

ya hiç açılmazsa?.. Günlerdir bütün işi bunu prova etmek. İpi usulca geriyor, bırakıyor. Yeniden geriyor, bırakıyor. 

Perdenin gerisinde çocuklar itişip kakışıyorlardı. Toz, yağ, sirke, sidik kokusunun az daha yoğunu. Kekeremsi, ama yıllar geçtiğinde de hâlâ duyulabilen, duyulmasından tat alınabilen bir koku. Bazı zamanlar insanın kendi kokusunu sevmesi gibi bir şey.

Başöğretmen, eski bir Ermeni evinden bozma okulun ikinci kat koridorunu geçti. Ahşap duvar delinerek sahneye bir kapı açılmıştı.  O kapının önünde durdu. Başöğretmen’i ilkin, bahçede yüzünü yıkamaktan dönen Namık gördü. Koşup sahne içine haber vermek istedi, ama Başöğretmen’in önüne geçemedi. Duvar boyunca kıyın kıyın yanaştı. Soluğu kesildi. Başöğretmen, Namık’ı yengeç yürüyüşü içinde gördü:

“Ne dolaşıp duruyorsun hâlâ ortalıkta? Beni rezil mi edeceksiniz?” diye bağırdı. O hızla sahnenin koridora açılan kapısından içeri daldı.

Üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıflar öğretmeni Dündar Bey, sahnede çocuklara son öğütlerini veriyordu:

“Unutmayın! Koro biterken, yani, ‘ilelebet’ derken ikiye ayrılacaksınız. Bir, üç, beş, dokuzlar bir yana; iki, dört, altı, sekiz ve onlar bir yana. Siz ayrılınca aradaki bu pencere görünecek. İyi ayrılın. Yoksa, her şey bozulur. Ulu Önderimize de çok büyük saygısızlık olur. Tamam mı? Anladınız mı? 

Kan ter içindeydi. Çocuklara uzun uzun baktı, haykırdı:

“Ali!.. Ali, ben mahvettin!”

Toparlacık, fırça saçlı bir çocuk, titredi. Ellerini hazır ol’a koydu. Başına bir sumsuk bekledi.

“Hani senin kara papyonun, kahrolmayası Hani, nerede?

“Lastiği koptu öğretmenim… Kopuverdi….”

… ..

Cumhuriyetin 10. yılında karısını Ankara’ya törene götürmüştü. Olup biten her şeye şaşkın bakakaldılar. Olup biten her şeyi pek sevdiler, beğendiler. Ama bir yandan da başkentteki o üç gün Salim Efendi'yi küçültmüş, küçültmüş de Hımbıl Osman’ın torbalarındaki kavut gibi unufak etmişti.

10. yıl adına başkentte, ömründe hiç harcamadığı kadar para harcadı. Aysel’e gözleri açılıp kapanan küçücük bir bebek bile almışlardı.İlçeye dönüşte karısı günlerce hısım akrabaya, eşe dosta uçakları, bahriyeliler, Atatürk’ün yüksek siyah şapkasını, bandı mızıkaları, tankları, bahriyelilerin kordonlarını, fener alaylarını, Havuzbaşı’nı, Havuzbaşı’nın güllerini, ve ışıklarını, üç katlı yüksek yapıları, otel odasının elektrik düğmesini, o envai çeşit şeker vitrinlerini falan anlattı durdu. … ..

… .. 


“Ey sütlü kahve gözlerinde

Bakışların en lekesizi

Aşkla parlayan Bakir kız!

Gel, bana gel, unut denizi

Dinlerken uzak sesinizi

Başlarken seherle şarkımız

Gel, bana gel, özledim sizi.


… .. 






*ölmeye yatmak & adalet ağaoğlu

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


 *Adalet Ağaoğlu - Vikipedi (wikipedia.org)

*Adalet Ağaoğlu(1929, Nallıhan, Ankara – 2020, İstanbul), Türk yazar. 20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli romancılarından biri kabul edilir.[2] Eserlerinde Türkiye'nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceledi. İlk romanı Ölmeye Yatmak'tan başlayarak yazdığı tüm romanlar Türkiye'de önemli edebiyat ve edebiyat dışı tartışmalara yol açtı.[3] Romanları dışında hikâye, oyun, deneme ve anı türünde eserler verdi.


Hayatı : 23 Ekim 1929'da Nallıhan'da dünyaya geldi. Babası, kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer'dir. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızıdır. Kardeşleri Dr. Cazip Sümer (1925-1975), oyun yazarı, oyuncu Güner Sümer (1936-1977) ve iş insanı Ayhan Sümer (1930-2020)'dir.

İlköğrenimini Nallıhan'da tamamladıktan sonra 1938'de ailesi ile birlikte Ankara'ya yerleşti.[4] Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1950 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.

32 yorum:

  1. Cumhuriyetin ilk yılları... değişime ayak uydurma gayretleri değişmekte olan sosyal hayat.....

    YanıtlaSil
  2. Bütün iyi aile çocukları Galatasaray'da okuyormuş. ... ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütün iyi aile çocuklarından kasıt; "varlıklı aile çocukları..." demek olsa gerek...

      Sil
    2. Müzik hocamız bize daha ilk dersinde "mon ami Pierrot" diye şarkı öğretti. ..

      Sil
    3. https://www.youtube.com/watch?v=1eKAMN--m3o

      Sil
  3. Başlangıçta isimleri geçen ilk okul öğrencilerinin hangi roman kahramanı olacakları giderek ısındıkça aydınlanan bir ekran gibi belirginleşiyor.... romana adını veren kahramanın üniversite de "milli gelir dağılımından" söz eden doçent olduğu olduğunu anlaşılıyor...

    YanıtlaSil
  4. Ali'yi köyünden şehre gönderenlerin Akşam Sanat'ta okumasına destek olanalar... Dündar öğretmenin bu işe ön ayak olması ve ayak işlerini yapması ve el harçlığı karşılığında otelinde kalmasını sağlayan Şakir Ağa .... "Tabii ki "Eşeğe yemini veren üsütne biner." ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bi güzelde mıhlar topuklarıyla karnına. Üç ayda bir yüzünü görüyorsun. İki tokadını yiyorsun, olup bitiyor. ...

      Sil
  5. Bayramda köye gitti. Ekmek karnesinin "A" kuponlarını biriktirip anasına iki beyaz francala götürdü. İlk geldiği yıl daha beyazdı francalalar. Şimdi o kadar değil.

    YanıtlaSil
  6. Ali otele değil, Kız Lisesi'nin önüne gitmek istiyor. Aysel'i uzaktan bir görebilmeyi diliyor. Ama çok da çekiniyor. Bakarsın şimdi İlhan Abini görürüm. ... ..
    ... sanki İlhan, üstüne saldıracakmış gibi geliyor Ali'ye hep. Otel yamaklığı ettiğini bilmemezliğe vuruşu da iyice belini büküyor Ali'nin. ...

    YanıtlaSil
  7. Karartma geceleri... ampullere mavi kağıt geçirilecek... kara perdeler çekilecek....

    YanıtlaSil
  8. ... Aysel: "Affedersiniz. Fazla gecikmeyeyim ben" dedi., yürüdü. Biraz ötede döndü. Usulca seslendi:
    "Semiha'nın siz her zaman çok selamı var." .. ..

    YanıtlaSil
  9. (s.41)Bir kez …… öğrencimle. Bu yatıştan sonra kısa süren bir tat aldım. Burası gerçek. Bedenimden çok, beynimde kurulan bir imparatorluğun şehvetiydi belki. İnsan kendini tek başına özgürleştirmezse ve tek başına özgürleşme düşü içinde boğulmuşsa, kendinden sonra gelenlerin altına yatmalıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (s.103)Matbaada işçilik eden bir öğrencimle yattım. Ama çok önceydi bu. Neden yattığımın da öyle uzun boylu üstünde durmuş değilim. ... .. Başı sonu olmayan bir an. ... ..

      Sil
    2. (s.105) ... Buydu işte beni d hoşnut eden... Bir gençliği paylaşmak. ... ..

      Sil
    3. Derslerinde ülkemizin ekonomi politikalarını anlatan doçent bir hocanın; genel kabullerin bir ucundan diğer ucana savruluş öyküsünün gerekçelerini anlayabilecek miyiz?

      Sil
    4. Kendisi de yine kendi sözleriyle anlatıyor: "Şimdiye kadar gizli kapaklı bir şeyim yoktu ve gizlenecek hislerim de yoktu. Fakat mademki bu defter benim sır arkadaşım, ben de gizli hislerimi buraya yazmaktan çekinmeyeceğim. Bunları yazarken ellerim terliyor. Titriyorum. ... .. Beni çok ciddi ve çalışkan bilen ailem, hocalarım, şu satırları okusalar, kim bilir nasıl şaşırırlar ve ben ne hallere düşerim. Aslında ben, bir kızla bir erkek arasındaki arkadaşlığı çok tabii karşılarım ve buna taraftarım. Fakat bugün üstümde isim koyamadığım veya isim koymaktan kaçındığım bir hal var. ...

      Sil
    5. (s.165)Evet ben bu hususlarda geniş ve ileri fikirliyimdir. Fakat her şey terbiye dahilinde olmak şartıyla. … ..

      Sil
    6. … .. karşımda elinde paketlerle Aysel’in geldiğini görmeyeyim mi? O da beni görünce yıldırımla vurulmuşa döndü. Kıpkırmızı kesildi. Üstünde çiçekli basmadan bir rop giymişti. Bilmem neden, çok güzelleşmişti. Kekeleyerek:
      Rabia Öğretmen otobüste paketlerini bırakmış. Beni onları almaya göndermişti de…” falan demeye başladı. İşte o anda içimde bir şeyler oldu. Gizli gizli uyuyan bir yaraya parmak basılmıştı da, o yara birden kanamaya başlamıştı sanki. Ben İstanbul’larda, Galatasaray’larda okumuş bir çocuk olayım da bu hallere düşeyim ha? Aysel gözlerimden her şeyi anlamış olacak ki, hemen kaçıp gitmek istedi. …. .. Onu çoktan beri sevdiğimi nasıl bilebilirdim. Ben kolunu tutunca…

      Sil
  10. İnsani gelişmişliğin, kültürün, medeniyetin olgunlaşması zorlamayla ya da kısa zamanı hızlandırma çabalarıyla olmuyor… bu kavramların içselleştirilmesi nesillere yayılan zaman istiyor….

    YanıtlaSil
  11. Cumhuriyetin ilk yıllarında belirlenen hedeflere bir an önce kavuşma arzusu bunun örneklerinden biri… hedef doğru olsa bile atılacak adımların sağlıklı olması için toplum sosyolojisindeki gelişimin hızının da hedeflere uygun seçilmesi ve arada bir durum değerlendirmesi yapılarak güncellemeler yapılması ve hedeflerle hayatın gerçekleri arasındaki uyumun sağlanması belki de aradaki kopmaların azalmasını sağlayabilirdi ….

    YanıtlaSil
  12. Güncel olaylardaki zavallılıklar, aradan geçen 100 yüzyıl, diğer bir ifade ile Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılının kutlanacağı dönem girildiğinde bile “muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” kavramının ne kadar gerçekleştirilebildiğinin muhasebesini yaparken;; nerede hata yaptık sorusunu sormamız gerekmiyor mu?

    YanıtlaSil
  13. Geldiğimiz aşamada, ever, mesafe aldık ama, aynı zaman diliminde yola çıktıklarımız dahil, gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde genel sıralamanın neresinde olduğumuzu ve niçin sorularına cevap bulunması gerektiğini de unutmamalıyız….

    YanıtlaSil
  14. Salim Efendi... .. Oğlu bile onu adam yerine koymayacak, İstiklal Savaş'ında İsmet Paşa'yı ta nerden nereye götürdüğünün, göğsünü ona siper ettiğinin değerini bilmeyecek miydi?... ... İlhan, küçümsemeyle, "Zor!" diye başkaldırdı. Sonra yüzünde bir iğrenti sanki, "Hay keşke göğsünü siper etmez olaydın o tilkiye!" diye söylendi.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkinci Dünya Savaşı yılları.... Cumhuriyeti kuranların saflarında kalanlar ve solun karşısında yer almaya başlayan sağ görüş yanlıları.... safların ayrılmaya başladığı süreç....

      Sil
    2. Babalar ve oğullar farklı saflarda..

      Sil
    3. İlhan, adam yerine konulmaktan gurur duyuyordu. Böyle böyle Bozkurt, Kızılelma'nın bir iki sayısına da atak, heyecanlı şiirler yazdı. ... ..

      Sil
    4. Aysel bir akşamüstü artık bu gürültücü abşye dayanamadı, eline alıp evin içinde öttürev öttüre dolaştırdığı zurnanın sesinden şişmiş kafasını tarih kitabının üstünden kaldırıp, "Abi, ne olur sustur şunu artık!.." diyecek oldu...

      Sil
    5. İlhan, daha o akşam radyodan Batı müziği dinlemeyi yasakladı. .. .. Abisi evde olmadığı sıralar Beethoven'i, Çaykovski'yi falan dinlemeye devam etti ... ..

      Sil

  15. Adalet Ağaoğlu, hayatın akışındaki ayrıntıları, soyal yapıyı, insanların duygularını kelimelere yansıtırken kendi hayatından da kesitler veriyor… Osmanlı’dan kalan mirası taşımakta olan ancak Cumhuriyet’le birlikte gelişmekte olan sosyal yapıya ayak uydurmanın telaşının yaşandığı ülkemizde doğru adımlar kadar, yapılan hatalara ait ip uçlarının da ifadesini bulduğu roman okunmayı hak ediyor……

    YanıtlaSil
  16. Romandaki son ifadeler:
    Asansörle tam on altı kat indim. Otele faturamı ödedim. Döner camlı kapıyı ittim. Dışarı çıktım.
    Başkentin puslu nisan sabahı.
    Ankara, 1968-1971

    YanıtlaSil