24 Şubat 2025 Pazartesi

Bir Vaizenin Günlüğü*


 

Hepimiz biliriz ki sadece önemli insanların hayat hikâyeleri yazılır. Çoğu zaman da vefatlarından sonra. Bu nedenle biyografi için, “Bir yazarın mezar taşı gibidir.” denir. 

Ben  ise bir vaizim sadece. Küçük insanların yaşadıkların(ve yaşayamadıkları); biyografilerin değil, romanların, hikâyelerin konusu olabilir ancak. Üstelik bizim kültürümüzde insanın yaşadıklarını önemsemesi, kendinden ve yaptıklarından bahsetmesi hoş karşılanmaz. Hatta başkaları, sizin yaptığınız güzel işleri yanınızda anlatsa, bu övgüleri alçak gönüllülükle reddetmeniz ve kendinizi inkâr etmeniz beklenir.

Biz de böyle yetiştirildik. Dolayısıyla bu yazılanlar kendimizi değil, bize yüce gönüllülükle, kelimenin tam anlamıyla karşılıksız hizmet edenleri, şöyle veya böyle bizi yetiştirenleri, yetişmemizde bilinçli veya bilinçsiz katkısı olanları, şükranı nimet kabilenden anlamak ve vaizliğin bir meslek olarak neredeyse yarım yüzyıldır (öncesinde yüzyıllardır) bu memlekette icra edildiğini bilmeyenlere,  “Biz buradayız” diyebilmek içindir.

Küçük insanların küçük çevrelerinde, sınırlı imkânlarla, toplumun çoğunluğunun psikolojik bir savaş yürüterek sürekli üzerlerine boca ettiği önemsizleştirme telkinlerine karşın, sadece yaptığı işin büyüklüğüne inanarak nasıl var olmayı sürdürdüğünün belgesidir bu yazılanlar.

İnsan kendisini ve geçmişlini anlatırken elbette bazı şeyleri anlatmayı, bazılarını da anlatmamayı seçer.

Ben de hem yapılan hem de benim yaptığım hoş olmayan davranışların anılarını, iki sebepten ötürü anlatmamayı seçtim. Öncelikle kötülüğün anlatılmak suretiyle yayılması normalleştirilmesine neden

olduğundan(ki bu durum bizim inancımıza göre kötülüğün işlenmesinden daha kötüdür), ikinci olarak bizi de oluşturan binlerce unsurdan hangilerini öne çıkarırsak öyle tanındığımızı ve nasıl tanınırsak ona uygun bir hayat sürmeye çalıştığımızı vurgulamak amacıyla.

Yoksa hiçbirimiz melek değiliz. Hepimizin nice zaafları, kaprisleri, günahları, eksikleri, derinlerde saklanıp insan içine çıkarılamayacak anıları var.

Bunun böyle olduğunu  bu kadarcık söylemek lazım ki herkesin kendini her yerde olduğundan daha iyi göstermeye çalıştığı bir dünyada, kendine tarafsızca bakmayıp başarıp kişiliğinin  iyi kötü yanlarını açıklıkla görenler, insanlık vitrininde allanıp pullanmışları görüp te kendilerini dünyanın en kötü insanı sanarak iyi biri olmaktan ümitlerini hepten kesmesinler.

… ..

… ..

… .. Yine de yazdıklarımın gerçekten söylemek istediklerimin tam tamına aynısı olduğundan emin değilim. Çünkü:

Toplumsal yaşa, başkalarının bizimle ilgili algıları ile bizim kendi gerçekliğimiz arasındaki uyuşmazlıklarla örülü. Temkinli olmaya çalıştığımız zaman, aptallıkla suçlanıyoruz. Utangaçlığımız, kendini beğenmişşlik; başkalarını memnun etme isteğimiz, daklkavukluk olarak algılanıyor. Bu yanlış anlamalara son vermek istiyoruz ama birden boğazımız kuruyor; ağzımızdan çıkan sözlerden hiçbiri, aslı söylemek istediklerimiz olmuyor.

Alain de Buton.

İlk Yıllar

Kur’an Kursu Yıllarım







*Bir Vaizenin Günlüğü  & Fatma Bayram

Kaknüs Yayınları

1.basım 2010 İstanbul


2 yorum:

  1. Fatma Bayram Hoca, eserinde bir taraftan kendi hayatını ama aynı zamanda içinde yaşadığı yurdum insanının olaylara bakışını açık kalplilikle anlatırken dersler de veriyor. Özellikle başlangıç sayfaları okunmalı ...

    YanıtlaSil
  2. Fatma Bayram Hoca’nın “Kur’an Kursu Yılları” başlığı altında anlattıkları benimde Kuleli’deki öğrencilik yıllarımdan kalan öğrencilik anılarından ayrıntılar çağrışım yaptı. O yıllarda okuldan firar edip sonrasında ceza alanlar, yakalanmadan dönenlerin maceraları, hafta sonu izinlerinde sivil elbise giyilmesi yasak olmasına rağmen dönüşte anlattıklarını birer macera olarak dinlememiz, daha sonraki yıllarda büyük gurur duyduğum ve bu sefer komutan olarak bulunduğum yıllarda kendisiyle birlikte çalışmayı büyük bir şans olarak gördüğüm Ali abi (Öğrenci Amiri Alb. Ali Oker kardeşim)’nin anlattıklarını anlayışa karşılamıştık. Şöyle ki hafta içi olmasına rağmen okuldan izinsiz ayrılıp Çengelköy’e kadar gidip orada vakit geçiren çalışkan ve disiplinli bir öğrencimiz sınıf subayları tarafından tespit edilmişler ve durum da Ali kardeşime bildirilmiş. Ali kardeşim öğrenciyi yakından da tanıdığı için yanına getirilmesini istemiş. Öğrenciye, “Oğlum madem izne ihtiyacın var, gelip bana söylesen sana zaten izin veririm. Ne diye tel örgülerin arasından çıkıp bahçelerden, sokak aralarından kaçaklar gibi çıkıp gidiyorsunuz. İzin isteyin izin vereyim deyince…
    Öğrenci (Komutanım izinli çıksak bir değeri yok, arkadaşlarımız arasında cesur olduğumuz gösterebilmek için firar etmemiz gerekiyor…” deyince…. “Yine de bu tür olayların her birini ayrıca değerlendirme kararı almıştık. Kontrolün kaybedilmemesi önemliydi….

    YanıtlaSil