Ülkede artık yasalar değil. Krallık’ın koyduğu yasalar geçerlidir ve o kurallar kişilik haklarını zedelemekte, kendi taraflarında olmayanları suçlu saymakta. Kadınlarla çocukları ikinci plana atmakta, suçlu saymakta, halkın sessizleştirilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Başarılı Avukat Eftalya Atalar, yasaklı bir kitabı okuma suçundan idam cezasına çarptırılan milletvekili babası Adnan Atalar’ı kurtarmak için çaba gösterirken hayatının dönüm noktasını yaşar. Krallık’a başkaldıran BL Örgüt Lideri ve Kurucusu Mahkûm Tugay Demir Çevikel’le hapishanede tanışması kendi içinde yaşattığı başkaldırı fitilini ateşler Bir yandan da herkesin korktuğu Örgüt Lideri aslında senelerdir bağlı olduğu Eftalya Atalar’a iç savaşın ortasında aşkı bahşeder ve zaman ilerledikçe ikisinin zekâsı ve gücü, Krallık’ı devirmek adına işler; Ölüm Timi ise geçmişten gelen sırlarıyla oradadır.
Tek istedikleri özgürlük, kaçtıkları ise ölümdür. Aşk ise bu savaşın ortasında bir mahkûmun güneşi görmesi kadar imkânsızdır.
Özgürlük, kendi kalbini bir başkasının ellerine verdiğinde mahkûmiyete dönüşürdü ve gerçek ölüm zaman gerçekleşirdi çünkü insan, bileklerindeki kelepçelerle nefes almaya devam edebilirdi ama kalbi başkasının elindeyken sadece o kişi için nefes almak isterdi.
Acı bir başkasına güvenip verdiğim kalp parçalanmaya başladığında hissedilirdi ve gerçek ölüm o zaman gerçekleşirdi çünkü insan, bileklerindeki kelepçelerden kurtulmak için ellerini kesebilirdi ama acıyı susturmak için kan akması yetmezdi.
Nefret, kalbini o bir başkasının elinden alamadığında ortaya çıkardı ve gerçek ölüm o zaman
gerçekleşirdi çünkü insan, bileklerindeki kelepçeleri dahi sevmeyi öğrenebilirdi ama bile bile kendini mahkûm ettiği insanın kabini mahvetmesine göz yumamazdı.İhanet ise o bir başkasının kalbini paramparça etmesiydi ve ölmezsen ihanet intikama dönüşürdü; en tehlikelisi buydu çünkü tüm duygular tek parçaydı ama ihanet binlerce duyguyu içinde barındırırdı.
Eftalya Atalar duyguları içinde barındıran o kadındı.
Güçlü değildi, güçsüz de. Savaşçı değildi ama savaş meydanından da kaçmazdı. Saatlerce ağlamazdı ama ağladığında da gizlenmeye çalışmazdı. İnsanlardan nefret etmezdi ama onlara ihtiyaç da duymazdı. Ölmek istemezdi ama yaşamak için de bir çabası olmazdı. Kahkahalar atmazdı ama gülmeyi de sevmezdi. Renkli kıyafetler giymezdi ama çiçekli elbiseler almayı severdi. Çikolatalara âşık değildi ama yarın öleceği korkusuyla koca bir pastayı yiyebilirdi Hassas değildi ama kalbi kırıldığında ayakta bile durmakta zorlanırdı. Yalancı değildi ama gerektiğinde kendini bile yalanlarına inandırabilirdi. Korkak değildi ama geceleri yalnız uyuyamadığında bir tek babasına sarılmak isterdi. Mutlu bir çocukluk geçirmemişti ama çocukluğuna da küs değildi. Annesi onun saçlarını hiç okşamamıştı ama kendi saçlarını sevmeyi kendine öğretmişti.
… ..
.. ..
*Beyaz Leke - Mahkûmiyet & Abbas Sayar
İndigo Kitap
Baskı: Mayıs 2024
Annesi tarafından sevilmediğini düşünen, çocukluğunda kavanoz dipli kalın camlı gözlükleriyle arkadaşları tarafından çirkin ve yaramaz olarak dışlanan; bütün bunlara karşılık babası tarafında çok sevilen roman kahramanı Avukat Eftalya Atalar’ın bazı bölümleri ülkemizin güncel sıkıntılarını akla getirirken, bazı bölümlerinde ile “George Orwell'in 1984” romanını hatırlatan olayları ile karamsar tablolara rağmen sürükleyici bir eser izlenimi uyandırıyor… Fantastik bile diyebiliriz.
YanıtlaSilBaba sevgisi olsa bile; anne sevgisinin eksik olduğu bir süreçte kız çocuklarının kendilerini ötekileştirilmiş hissetmesi kaçınılmaz sonucunu çıkarabileceğimiz bir eser…
YanıtlaSil