… ..
… .. Türk olarak İran’ı anlama konusunda işin elbette Avrupalı’ya göre çok daha kolay. Kullanılan terimler, espriler birbirine çok benziyor.
En benzeyen taraf nedir diye sorarsanız, “-miş gibi yapma” ülkesidir İran. İran demek taroof (*Farsçadan aldığımız özel adları Latinize ederken kimi sorguları göz ardı etmeden ama daha çok yazarın tercihlerine sadık kalarak yazdık) demektir. Taroof toplumsal bir bir davranış paternidir, kibarlık göstergesidir. Diyelim ki bakkaldan alışveriş edersiniz, kasada ne kadar diye sorarsınız, bakkal cevaben, önemli değil, bir şey ödemenize gerek yok der. Eh peki o zaman madem sağ ol, deyip gitmeye kalksanız peşinizden koşar parayı ödemediniz diye. Kural şudur, üç kere soracaksınız ne kadar diye, bakkal da iki kere gerek yok diyecek, sonunda fiyatı alacak. Ya da yemeye oturdunuz, yine aynı kural. Pilav ister misin diye sorduğu zaman ev sahibi, ilk sefer evet deyip tabağınızı uzatırsanız bu müthiş bir kabalıktır, yine aynı şekilde iki kere teşekkür edip geri çevirmeniz, üçüncüde tabağınızı uzatmanız gerekir. Bu eski gelenek hâlâ İran’da ilk günkü kadar etkilidir. Sağcısı, solcusu, seküleri, mollası, herkes bu yazısız kurala uyar. Başka şeyler söyleyip bambaşka şeyle yapma ülkesidir İran. Biri bir şeyler söyleyip bambaşka şeyler yapma ülkesidir İran. Biri bir şey derken aslında dediği şeyi kastetmiyor, bambaşka bir şey ima ediyor olabilir.Biri bir şey derken aslında dediği şeyi kastetmiyor, bambaşka bir şey ima ediyor olabilir. O kültürün içinde büyümeyen bir için anlaması zordur. İnsanların sürekli yalan söylediğini düşünebilirsin. Başka bir yaşam tarzıdır bu. İki kişiliği var gibi sanki herkesin: Bir dediği, bir yaptığı.
Hafız üzerine saatlerce konuşabiliriz öte yandan. Şeceryan için müzik dehası diyebiliriz, Makhmalbaf’i yere göğe sığdıramayabiliriz. Hepsi de Pers topraklarının çocuklarıdır ve alanlarında dâhice işler yapmışlardır kuşkusuz. Ve fakat bir övgüler dizisi okumayacaksınız bu kitapta. Zira ne kadar Hafız’dır artık, bu ülkenin ne kadarı Makhmalbaf, tartışırım bunu. İran bugün saç örtüsü geri kaydı diye kadınların sopayla dürtüldüğü bir ülkedir. Sorgusuz sualsiz, soruşturmasız, gerekçesiz
insanların bir cezaevi veya gizli bir işkence evinde çürüyüp gittiği ülkedir. İran, bugün hâlâ böyledir; hatta belki yerine göre rejimin ilk yıllarında çok daha acımasızdır. Sırf rejim Amerika’ya karşı diye, bir nükleer santralin, vatandaşın vergisiyle beş misli fiyata Ruslara yaptırıldığı ve Rusya’nın bu santrali on yıl gecikmeli teslim ettiği ülkedir burası. Sorumlu kimsenin de yüzü kızarmaz bundan, yüzü kızaran kalamaz burada. Gerçekler acıdır İran’da. Acı ve acıtıcı.İran’a üç beş günlüğüne gidenler, romantik şeyler anlatabilirler size, ama kapalı kutudur. bu ülke, dışındaki sedef kakmalar ilk başta göz alır ama öyle değildir kutunun içi.
Dolayısıyla beyler, bayanlar bu kitapta size İran’ı övmeyeceğim. Yaşadıklarımı, gördüklerimi anlatacağım.
*İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı? & Nevşin Mengü
Everest Yayınları
1.Basım: Kasım 2017
*Persepolis (Pers dilinde: Parsa, Farsça: تخت جمشید/پارسه, Taht-ı Cemşîd[1]), İran'ın Fars Eyaleti'ndeki Şiraz şehrinin 60 km kuzeydoğusundadır.
Kuruluşu:
Pers İmparatorluğu'nun başkenti olan Persepolis, MÖ 6. yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından kurulmuştur. Darius'dan sonra tahta çıkan I. Serhas (Xerxes) ve Artakserkses (Ardaşir) şehri büyüterek çeşitli anıtlarla doldurmuşlardır.
Anlatım:
Saray:
Persepolis'te kral sarayları taşıma toprakla yapılan, tepesi 473 metre uzunlukta, 86 metre genişlikte ve 13 metre yüksekliği olan yapay bir tepe üzerinde bulunmaktaydı. Sarayların bulunduğu bu taraçaya iki geniş merdivenle çıkılıyordu. Merdivenlerin yan duvarları kabartma heykellerle doludur. Gerek Kiros’un Pasargadai’daki anıtsal mezarında, gerekse Persepolis’teki büyük saray kompleksinde Yunan mimarlar ve taş ustaları çalışmışlardır.
Serhas'in taht salonunda, her biri 20 metre yükseklikte olan ve üzerinde 2 metre yükseklikte başlıkları olan 100 sütun bulunuyordu. Başlıklar boğa ve insan şeklindeydi. Sarayın iki büyük sütunla tutturulan kapısının yüksekliği 11 metredir. Kapıdaki sütunların önünde, yüzleri insan şeklinde olan iki boğa heykeli vardır.
Tören salonu:
Darius'un Mısır'daki ocaklardan getirilen blok taşlarla yapılmış "Apadana" denilen tören salonu 10.000 kişi alıyordu. Bu kadar büyük bir kapalı salon başka hiçbir sarayda görülmemiştir. Hazine sarayının geniş avlusuna açılan 4 büyük ahşap kapısı vardı ve bunlar renkli ve süslü alçılarla kaplıydı.
Persepolis'te büyük sütun kaideler üzerinde, Perslerin inançlarını yansıtan heykeller vardır. Bunlar iyilik sembolü olan yarı insan bir savaşçı ile kötülük sembolü olan bir canavarın mücadelesini ve iyilik sembolünün zaferini gösterir.
Kral mezarları:
Persepolis'in yakınındaki kayalık dağın yamaçlarında birbirinden 8–10 km uzaklıkta, kayalar oyularak yapılan ve saray görünümlü iki kaya mezar vardır. Frigya kral mezarlarına benzeyen bu mezarlar "Taht-ı Cemşid" ve "Nakş-ı Rüstem" olarak anılırlar. Bunlardan biri I. Darıus'un mezarıdır.
MÖ 331'de Büyük İskender Persleri yenerek şehri yaktı. Bundan sonra şehir toprak yığınları altında kendi haline terkedildi. 1930'larda başlayan arkeolojik çalışmalarla şehir yeniden ortaya çıkarılmıştır.
*Muhsin Mahmelbaf (Farsça: محسن مخملباف , d.29 Mayıs 1957) İranlı yönetmen, senarist, film editörü ve film yapımcısıdır. Hâlen Asya Film Akademisi'nin başkanıdır.[1]
Filmleri, son 10 yılda uluslararası festivallerde yoğun olarak gösterildi. 2002 yılına dek, 26 uluslararası ödül kazandı. İran Yeni Dalgası akımı yönetmenlerindendir. En önemli filmlerinden 2001 yapımı Kandahar, Time dergisince tüm zamanların en iyi 100 filmi arasında sayıldı.[2] 2005 yılında Mahmud Ahmedinejad'ın seçiminden kısa süre sonra İran'dan ayrıldı ve şu anda Paris'te yaşamaktadır.[3] 2006 yılında Venedik Film Festivali'nde jüri üyeliği yaptı. 12 Haziran 2009 itibarıyla ve 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimleri olaylarından sonra, Makhmalbaf'ın Mir-Hossein Moussavi kampanyasınının yurt dışı sözcüsü olduğu iddia edildi.[4]
Kızı Samira Mahmelbaf da kendisi gibi bir sinema yönetmeni ve senaristtir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder