13 Nisan 2025 Pazar

İmkânsızdan Mümküne*


 

Önsöz

Her hikâye bir diyarda başlar.

Benim hikâyem de dik yamaçlarda kurulmuş bir köyde başlıyor.

Orada o andan bugüne kadar, geçip giden seksen küsur sene…

1943'te Trabzon Maçka’nın Soldoy (Sevinç) köyünde başlayan hayat yolculuğum film şerdi gibi gözlerimin önünden geçtiğinde, içinde anlatılmaya, paylaşılmaya değer çok şey olduğunu fark etmişimdir hep. 

Mesela, köyün kısıtlı ve zor hayat şartlarına bakıp, burada benim için bir gelecek olmadığını hayli erken yaşta fark edişim…

1958’de, henüz on beş yaşındayken annemin elime tutuşturduğu yirmi lira ve tahta bir bavulla İstanbul’a yolculuğum…

İstanbul’da kısa ömürlü iki ayrı iş denemesi, sonra Hazaros Usta’nın yanında çıraklık ve kalfalık yapıp pirinç ve bronz işinde ustalaşarak, askerlik sonrası kendi işimi kurmam…

Yaptığım işin perde ve mefruşat sektörüyle yakından ilişkisi olması sebebiyle, adım adım perde ve mefruşata yöneliş…

İki ayrı kolda iş yürüttüğüm yıllar, farklı ortaklıklar, yürümeyen işler, yürüyen işler…

Rızapaşa yokuşu ve Sultanhamam’ın birer “okul” olarak bana kazandırdıkları, genişleyen iş çevrem, sosyal ağlar ve mesleki tecrübeler…

Derken yeni ortaklarla yeni bir şirketin kuruluşu, ardından tekstilde toptancılıktan imalata,

11 Nisan 2025 Cuma

15 Dakika*


 

Takdim

… ..

Kitap, bazen bir alıntı sözden bazen bir olaydan bazen de bir kavramdan yola çıkılarak on beş dakikada kaleme alınan yazı parçalarından oluşuyor. Hırpalamadan silkeleyen, arındıran, tefekküre yönelten cümleler. Belirli bi zaman aralığında böyle derinlikli metinler ortaya çıkaran hocama bu süreçte gıpta ile eşlik ettim.

… …   Malkoç Behiye

… … 

Sandığınız Kişi Değilim

Düşündüğünüz kadar iyi bir insan değilim ben. Kalbim o kadar temiz, niyetlerim o kadar duru değil. Bir parça bulanığım. Bak yine “estağfirullah” diyorlar. Düşündüğünüz gibi bir olmak çok yorucu.

Türkü seviyorum mesela ben. Bazen elbise seviyorum. Bir yandan gözleme yiyor, ayran içiyorum bir yandan da Borges (*Jorge Francisco Isidoro Luis Borges Acevedo (d. 24 Ağustos 1899, Buenos Aires - ö. 14 Haziran 1986, Cenevre), Arjantinli öykü, deneme yazarı, şair ve çevirmen. ) okuyorum. Namaz kılıyor, ezber yapıyorum. Yolda izde TRT3 dinliyor, boş vakit bulursam Kore dizileri izliyorum. Hiçbirinizin şablonlarına bu yüzden tam uyamıyor ama çocuklarınızla da bu yüzden iyi anlaşıyorum.

Pazara gidip gerekli gereksiz şeyler almayı, elime geçen üç kuruşu anlamlı anlamsız harcamayı seviyorum. Dedim ya düşündüğünüz gibi kusursuz biri değilim ben. Hafiften müsrif, hafiften deli doluyum.

İtiraf etmek gerekirse zannettiğiniz kadar çok okumuyorum mesela. (İsterdim öyle olmayı.) Biraz

8 Nisan 2025 Salı

Yüksek Topuklar*


 

İçimdeki bir his

Bundan birkaç yıl önce yazmaya karar vermiştim bu öyküyü.

Güzel ve uzun  bir öykü olsun istemiştim. Her zamanki gibi onca iş, onca uğraş girdi araya; gündeliğin hayhuyunda başka öyküler, başka öykücükler; yalnızca yazılan, yazılmayı bekleyenler değil, yaşananlar da geçit vermedi. Sonunda, “Bir gün yazarım, nasıl olsa,” diye beklettiklerimden biri olup çıktı bu da… Kimi zaman , yazdığımda, kim bilir nasıl müthiş bir kitap olacağını düşleyip, heyecanlandıklarımdan biri olarak geliyordu aklıma; kimi zaman da yazamadıklarımın yüreğimi daraltan ağır çeki taşlarından biri olarak… Bu tür “muhasebeler” içinde bulunduğum ruh haline göre değişiyordu; belki yazacağı onca şeyi üst üste yığıp yıllar boyu onlarla birlikte gezen bütün yazarlarda böyle oluyordur. Artık onları bilemem. Ama her zaman söylerim, yazıp da, düşlediklerinizin ne kadarını yazabildiğinizi görmektense, “bir gün yazdığımda nasıl müthiş bir şey olacak kim bilir!” diyerek kendinizi geleceğe ertelemeniz daha heyecan vericidir.

Bilirsiniz, insanları heyecanları yaşatır.

Buraya kadar söylediklerimden benim bir yazar olduğumu düşünmüş olmalısınız; hayır değilim, ama öyle zannedilmek hoşuma gidiyor. Aslında yazıya gönül vermiş olduğumu, boş zamanlarımda, nasıl derler, “kendi çapımda” öyküler , öykücükler , çeşitli denemeler yazdığımı, ne yazık ki, ancak birkaç yakınım biliyor. Onların da pek ciddiye aldığını sanmıyorum. Başarılı bir grafikerim, işime çok asılmamakla birlikte fena para kazanmıyorum; bunların bana yettiğini düşünüyor olmalılar. Yazdıklarımdan, yazmaya çalıştıklarımdan kimselere pek söz etmem; hem kendimi sahiden bir yazar olarak görmeyişimden kaynaklanıyor bu insan kendini bir yazar gibi hissetmezse, başkaları için nasıl ikna edici olabilir?-; hem de heyecanlarıma kapılıp birkaç kez anlatacak gibi olduğumda, karşılaştığım genel bir kayıtsızlık, umursamaz ya da anlattıklarımın başkaları tarafından inançsız gözlerle dinlenmesi, beni bu konuda iyice ürkek yaptı. Ben de bu arzumu kendime saklamaya karar verdim. Eğer günün

Dört Köşeli Üçgen*


 

Silindir- Şapka İçindeki Sinek

Uzun zaman odamın neden dört köşe olduğu üzerinde kafa yordum.

İnsanlar oturdukları yerleri hep dörtgen biçiminde yapıyorlardı. da neden üçgen, beşgen, ongen, yirmigen içine oturtmayı istemiyorlardı.

Bunu şairlerin, kendi aklını beğenmişlerin, kadınların ve zenginlerin de düşünmediğini kabul etmek doğru olmasa gerek.

Kimi zaman, şurada burada rastlanan yusyuvarlak bir kule, bir burç, bir kümbet insanların bu düşüncelere pek yabancı olmadıklarını ortaya koymaya yetebilir.

Nedir, bu işin garip bir yanı da var.

Kişioğlu savaşmak, dövüşmek, düşmanlarının kalbine dumdum kurşunu yollayıp kendi derilerini kurtarabilmek için yusyuvarlak yapılar yükseltiyorlardı da oturmak, uyumak, sevişmek için hep dört köşe odalar, sofalar, salonlar yapıyorlardı.

Demek ölmek, savaşmak için bir kasnak, bir çember içine girmek, konuşmak, radyo dinlemek için ille de dört köşeli odalarda bulunmak gerekiyordu.

Hani, balonsu bir odada, insanın düşünceye dalması, konuşmasını derleyip toparlayabilmesi, şiir düzmesi d oldukça güç bir iştir. 

Balonsu bir odanın ne sağı, ne de solu bellidir.

Sağı solu belli olmayan bir yerde de kimseden ortaya bir şeyler koyması beklenmemelidir.

Böylesine bir odada bir sineğin uçması bile düşünülemez.

Uçmak için bir yolun kendi üzerine dönüşmemesi, yolun bir başı ve sonu olması gerekir. Oysa, bir kasnak, bir kümbet gibi, bir külhan, bir silindir - şapka içinde hiçbir yere, çıkış noktası adı kondurulamaz.

Hadi, böyle bir şey oldu diyelim, bir kümbeti, bir silindir - şapkanın herhangi bir noktasından