Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: ‘Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikenini koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. ‘Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi tadından sarhoş olur.
Kızıl yele karışan
… ..
Meleknaz Hüseyin’in karısı mıydı diye soruyorum Aysel’e.
Evlenme hazırlığı içindelerdi diyor, o kız Suriyeli bir mülteci olduğu için bir takım zorluklar vardı, onunla uğraşıyorlardı.
Meleknaz mı? Suriyeli mi o kız? diye soruyorum pekiştirmek isteyerek. Evet diyor Aysel, zaten sığınmacı kampında tanımış onu, hayatına mal olacağını bilmeden de ona deli gibi…
Küçük bir hıçkırık sesini titrettiği için susuyor Aysel. Âşık olmuş diye tamamlıyorum cümlesini. Hayır diyor içinden yükselen bir isyan duygusuyla, iblise âşık olunur mu hiç, o kız onun aklını başından aldı, kim bilir hangi büyülerle onu kandırdı, eski nişanlısını terk edecek, ailesini karşısına alacak hale getirdi.
Off be Aysel diyorum, her söylediğinde aklım daha çok karışıyor, şı işi bana baştan anlatamaz mısın? Hayır diyor, bunu şimdi yapamam, abimin cenazesi geliyor yarın, onu toprağa vereceğiz, hem
içim yanıyor hem de yapmam gereken bin tane iş var.Sonra, hayranlıkla bakmakta olduğum badem gözlerini alıp gidiyor, beni karmakarışık bir ruh hali ve giderek yoğunlaşan sorularla baş başa bırakıyor.
Akşam üstü, otelden çıkıp bu antik şehrin taş yapıları arasındaki dar sokaklardan yürüyerek, Süryani ustalarının gümüş telkâri yaptıkları işliklerin önünden geçiyor, epeyce yürüyüp şehri arkamda bırakıyorum ve çocukluğumdaki gibi Kasımiye Medresesi’nin tepesine çıkıyorum. Buradan bütün ova ayaklar altında; Mezopotamya’nın tamamını görüyorum duygusuna kapılıyor insan. Güneş Mardin’in kalesini, taş evlerini kızıla boyayarak tam karşıdan batıyor. Zamanın durduğu bir mekân ki o zamanın içinde Haçlılar, Timur’un Moğolları, Artuklular, Selçuklular, Süryaniler, Araplar, Türkler, Kürtler donmuş duruyorlar. İstanbul’dan bir uçağa binip iki saatte binlerce yıl öncesine, Mezopotamya tarihine dalıvermenin tuhaf, hüzne benzer ama tam hüzün de olmayan; şaşkınlık mı özlem mi desem, ne olduğunu tam çözemediğim karmaşık duygular kaplayıveriyor beni. İstanbul’un dağdağalı hayatı, yeni ayrıldığım karım, boşanma zorlukları, gazetedeki haber heyecanı, masam, bilgisayarım uzaklarda kalıyor. Tam karşımda Suriye sınırı, Kamışlı ilçesi,. Gün kavuşuyor, o anda önce Ulu Cami’den, sonra diğer camilerden akşam ezanları okunmaya başlıyor, içim ürperiyor. Ulu Cami’nin de çocukluk anılarımda yeri var. Bayram sabahları erkenden kaldırılıp, şadırvanda aptest aldıktan sonra büyüklerimizin götürdüğü bayram namazlarının kılındığı cami, inançların harman olduğu bu kentte, bir Hıristiyan mimarın yaptığı o güzel cami.
… ..
… ..
*Huzursuzluk & Zülfü Livaneli
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
1.Baskı / Ocak 2017
*Yezîdîler veya Ezîdîler[8][9] (Arapça: يَزِيدِيَّةٌ, Farsça: یَزِیدِیَانْ, Kürtçe: یَزِیدِیَانْ / Êzidîtî), çoğunlukla Kürtçe konuşan etnodinsel bir topluluğa verilen isimdir.
Bu topluluğun Zerdüştlük ve eski Mezopotamya dinlerinden uzanan dinî inançlarına Yezidilik ya da Ezidilik denilmektedir. Ezidiler, temel olarak târihte Asurluların bir parçası olan Irak'ın Ninova bölgesinde yaşamaktadırlar. Yezidilerin bir kısmı Kürt kimliğini benimsemiş[10] olsa da, özellikle Ermenistan'da yaşayan Yezidiler, kendilerini Kürtlerden ayrı tutmaktadır.[11] Ermenistan, Gürcistan, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerde yaşayan Yezidi toplulukları gittikçe azalma ve Avrupa'ya, daha çok da Almanya'ya göç etme eğilimindedirler.
… ..
*Meshaf-ı Reş, diğer adıyla Kitab-el Esvad yani Kara Kitap, Ezidilikte Kitâbü'l-Cilve ile birlikte kutsal sayılan iki kitaptan biri. 15. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen bu kitap, Ezidilerin kutsal kitabıdır. Kürtçesi Mishefa Reş'tir. Ezidilik inancına göre, Tanrı Siyah Dağ'a indiğinde Siyah Kitap doğmuştur. Ezidi kutsal kitapları Kürtçe yazılmıştır. Kara Kitap, Kitab-ül Cilve'den daha uzundur ve bölümlere ayrılmamıştır. İlk yarısı yaratım süreci hakkında bilgi vermektedir. Beyaz İnci ve Melek-i Tavus ilk önce yaratılmıştır. Yasak meyvenin yerine buğday geçer. Havva, Âdem cennetten kovulduktan sonra yaratılmıştır. Melek-i Tavus Adem'e secde etmez ve böylece Tanrı'nın yaptığı sınavı kazanır. Asaletini ispatlamıştır. Lanetlenmek yerine ödüllendirilir ve yaratımı Tanrı tarafından yapılmış olan Evren'in sürdürülmesi görevi kendisine verilir.
Meshaf-ur Reş'in ilerleyen bölümlerinde Ezidi olan bazı kralların adlarından bahsedilir. Daha sonra bazı yemek tabuları (marul, kabak vb.), kişisel temizlikle ilgili bazı kısıtlamalar ve sözel tabular, yani söylenmemesi gereken sözler sıralanır. Kitabın final bölümünde ilkinden farklı olan başka bir yaratım hikâyesi daha vardır. Ezidi Kara Kitap'ının orijinali Qasr'tz-Din köyünde bulunmaktadır.
… ..
*Laliş veya Lalişa nûranî Irak'ın kuzeyinde, Musul şehrinin yaklaşık 60 km kuzeyinde, Ayn Sifni beldesinin de 10 km batısında bulunan küçük bir vadidir. Yezidiliğin ana figürü olan Şeyh Adî'nin (Şêx Adî) mezarının bulunduğu yer olan Laliş bu sebeple Yezidiler için büyük önem arz etmektedir.
Tüm Yezidilerin hayatlarında en azından bir kere Laliş'e doğru altı günlük bir hac yapmaları, Adi'nin kabri ve
diğer kutsal buldukları mekânları ziyaret etmeleri beklenir. Bölgede yaşayan Yezidilerinse sonbahardaki İçtima
Bayramı için yıllık bir hac yapmaları beklenir.
… ..
*Keldaniler, Süryanilerin Katolik kısmını oluştururlar.
Efes Konsili'nden sonra bağımsız bir diofizit kilise kuran Nasturiler, Orta Doğu ve Hindistan'da yayılırlar.
1553 yılı itibarı ile Nasturi Hristiyanların bir kısmı Katolikliği benimser ve Papa'nın otoritesini kabul ederler. Yeni kurulan bu kiliseye
Keldani Kilisesi adı verilir ve bu tarihten sonra Katolikliği benimseyen Doğu Kilisesi Hristiyanlarına Keldani adı verilir. Bazıları ise Keldani adının bu halka Katoliklik sonrası verilmediğini, ismin antik bir Güney Mezopotamya halkı olan Kaldelilerden geldiğini savunur.[1]
Keldaniler Papa'nın otoritesini kabul etmekle beraber kendi inanç sistemlerinin bir kısmını koruyabilmiş ve
ayinlerini
ana dilleri olan Süryanicede (Neo-Aramice) yapmayı sürdürmüşlerdir. Günümüzde ayinlerinin bir kısmı Arapça olarak da yapılmaktadır.
… ..
*Asur İmparatorluğu, Asur Devleti veya Asurya, MÖ 2025 ile MÖ 612 yılları arasında var olmuş ve Sami halklardan oluşmuş bir Antik Çağ Mezopotamya imparatorluğuydu. Devlet ilk başta Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Asur (Aššur) şehrinden oluşmuşken, Güney Mezopotamya ve Doğu ile olan ticari ilişkilerden yararlanarak gelişmiş ve
toprakları genişleyerek bir imparatorluğa dönüşmüştür. Anadolu'daki en büyük ticaret kolonileri Kültepe'de (Kayseri) bulunmaktaydı. Başkentleri Ninova'ydı.
… ..
*Süryaniler (Süryanice: ܣܘܪܝܝܐ, Suryoye), Mezopotamyalı Sami kökenli bir etnik gruptur.[37][38] Baskın bir diaspora nüfusuna sahip olan halk, ikamet ettikleri ülkelerdeki birincil dillerin yanı sıra Neo-Aramice veya Süryanice konuşur. Bazen kendilerini ''Asurlu",[39] "Arami"[40] veya "Keldânî"[41] olarak isimlendirirler ve tarihleri dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olarak görülen Asur İmparatorluğu'na ve Kuzey Levant'taki Aramilere dayanır.[42][43][44][45][46] Süryaniler, İngilizcede de Asurlular ile aynı anlamı taşıyan kelimeyle ifade edilmektedir (İngilizce: Assyrians).[47][48][49][50]
… ..
*Avesta, eski Orta Doğu inancı olan Zerdüştlüğün kutsal kitabıdır. Bu inancın kurucusu Zerdüşt'ün yazdığı Gatalar denen dörtlükler Avesta'da toplanır.[1] Avesta, Zerdüşt'ün neye inandığını ve Zerdüştlüğün temellerini anlatan tek belgedir. Avesta dili artık konuşulmayan bir Hint-İran dilidir ve diğer Hint-İran dilleriyle benzerlikler taşır.[2] Günümüzde Zerdüştlüğü benimseyen az sayıda Fars bulunmaktadır.
Avesta 21 kitaptan oluşmakta iken, İskender'in işgali sırasında yok olan kitaplardan yalnızca Yasna, Visperad ve Vendidad (veya Videvdat) kalmıştır.
… ..
*Melek Tavus (Arapça: "طاووس ملك", Kürtçe: Melekê Tawus), Yezidilik inancında Tanrı Azda tarafından yaratılan ve kendisine evreni ve insanları yaratma görevi verilen Melek-Tanrı.
Yezidi inancında Melek Tavus, insanları yarattıktan sonra kendi yarattığı insanlar önünde eğilmemiş ancak bu
Tanrı Azda tarafından farklı yorumlanarak kibirli olduğu sanılmıştır.
Yezidilik'ten önceki ilahi dinlerde anlatılan, Şeytan'ın, yaratıcının buyruğuna rağmen insan karşısında eğilmeyip
saygı göstermemesi, onun aslında ne kadar asil olduğunun, yaratıcı tarafından sınanmış ispatıdır. İşte bu sınavı
başarı ile verip tüm insanlığın ve dünya işlerinin başına geçme hakkını kazanmıştır.
Ancak burada Şeytan'ın sahip olduğu özellikler diğer dinlerden farklıdır. Yezidilik'te Tanrı, dünyanın sadece
yaratıcısıdır ancak sürdürücüsü değildir. Tanrısal iradenin vücut bulması için Melek Tavus bir nevi aracılık rolü
üslenmiştir. "Melek Tavus" olarak adlandırılır ve bir tavus kuşu ile simgelenir. Tanrı özünde iyilikle dolu olduğundan Tanrı'ya ibadet ederek onun gönlünü kazanmak gerekmez.
İbadetin, içi kötülüklerle dolu olana, Tavus'a yapılması ile kötülüğün en büyük kaynağından korunulur. Bu
anlamda diğer şeytan olarak adlandırılan tinsel güç Yezidilik inancında Azda'nın devamlılığı ve işlevsel yönüdür.
Zıtlıkların kaynağı ve aynı zamanda zıtlıkların ortadan kalktığı isim aslında Melek Tavus'tur.
… ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder