Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi
Adana Sıcağında Erguvanlar
Trabzon Burması
… .. Sevgiden sonra başka çocukları olmamıştı; kusuru birbirlerinin üzerine atarak geçirdikleri yıllar boyunca hem bir erkek çocukğundan, hem bir kız çocuğundan beklenenlerin hepsini Sevgi’den umdular. Dönüp kendi izlerine basa basa geçmişine doğru ilerlemeye çalışırken, karşısına çıkanları şimdiki aklıyla tarttığında kendi hayatı inadırıcılığını yitiriyordu…
… ..
Hep okuldan alıp işe koşmak istediler, her yıl birincilikle getirdiği, “pekiyi” ile dolu yaldızlı karneler getirdi. Öğrenim yaşamı boyunca yoksul çocuklara verilen her çeşit yardımdan, iaşeden, burstan yararlandı; yüksünmedi, eksiklenmedi.Yoksulluklarından zamanla marazi bir kibir edinenlere, hayata diklenenlere de benzemedi. Daha ilkokuldayken, kendi çocuklarının tembelliğinden yakınan hali vakti yerinde ailelerin, hep Sevgi’yi ve onun yoksulluk içinde yaşadığı kötü koşulları örnek göstererek çocuklarını azarladıklarını biliyordu. Onlarla yarışamazdı. Ne kadar çalışırsa çalışsın, hep kenarda durmayı , verilenle yetinmeyi bildi. Yoksulluk duygusu bir rutubet gibi içine işlemişti, hiçbir zaman bunun ezikliğinden kurtulmadı. Bunca yıl sonra bile hâlâ bazı geceler uykusundan fırlayıp salona çıkar, kendini inandırmaya çalışan gözlerle tek tek eşyalarına-koltuk takımına, yemek masasına, büfesine, televizyonuna, müzik setine, önünde kocaman pufu olan okuma koltuğuna- “Bu benim, bu benim!” diye bakar. Kendi gerçekliğine inanıp sakinleşene kadar bir süre gecenin sessizliğinde öylece oturur, tek tek onları seyreder, sonra ayaklarını sürüyerek yatağına döner.
Ailesinden, atalarından kalan laz inanından aldığı güçle, okuyacağını, okuyabileceğini kanıtlamak