… .. 90 sene ömür süren Pertev Paşa da, (bu son ikisi kadar mühim mevkiler işgal etmemekle beraber) bu uzun ömürde neler gördü, neler geçirdi, kimler tanınmadı ki… İmparatorluk ve Cumhuriyet Türkiye’sini, İmparatorluk Almanya’sını ve Hitler Almanyası’nı da gördü ve yaşadı. Büyükelçi Von Papen’in büyük dostu idi. Kimlere hocalık etmedi ki… Atatürk talebesiydi. Bizden ayrılan memleketlerde başvekil olmuş talebeleri vardır Nuri Said Paşa gibi…
Üzülerek söylüyorum ki, Pertev Paşa’yı unutulmaktan belki bu bir iki satır bir müddet için kurtaracaktır. Zira bu uzun ömür den arta kalan ne bir hâtırat, ne de bir hikâye, ne bir müşahade… Bir varmış, bir yokmuş Pertev Paşa…
Bahsedeceğim dördüncü zat, Cumhuriyet devrinde hariciye müsteşarı, mebus, büyükelçi ve Lozan Konferansı’nda, Türk heyetinde müşavir Tevfik Kâmil Koper.
o, Lozan muahedesi(*antlaşma) ki dondurulmuş, tabu haline getirilmiş, hiçbir sırrı çözülmemiş, hiçbir tahkike tabi tutulmamış, ilk hatıra gelen: Lozan’da, o zamanın şartlarına göre, elde ettiğimiz azami menfaat mi, yoksa asgarisi mi? Yani kazancımız en yüksek mi veya en aşağı derece mi? Yahut alelade bir muahade hükmünde midir? Daha bunu bilmiyoruz. Zira Sevr ile Lozan, hiçbir zaman kıyaslanamaz. Aralarındaki fark mağlup ile galip arasındaki fark kadardır. Sevr’de düşmanlarımızın karşısında perişan ve mağlup idik, Lozan’da ise askerî bir zaferin siyasi ve psikolojik bir emniyet ve rahatlıkla muhasımlarımızın karşısına çıkmıştık. Bu duruma rağmen , acaba birçok fırsat kaçırılmadı mı? Acele ve çarpuk çurpuk çizilmiş hudutlar, bizi Montreux’a sürüklemiş ve ancak orada Boğazlar meselesine bir hal çaresi bulunmuş. Hatay meselesi de Lozan’da komşularımıza ettiğimiz bir fedakârlıktı. Bu fedakârlığı kaç sene sonra, ne büyük gayretlerle düzeltebilmiştik. Bu iki meseleden çok daha mühimi Musul meselesi idi… Musul petrollerini terk etmek öyle büyük hata idi ki, cezasını hâlâ çekiyoruz ve daha da çekeceğiz. Musul petrollerinin kaybı, Cumhuriyet devrimizin iktisadî düzensizliği, ruhî ve sosyal
sıkıntılarımızın serçeşmesi… Bütün milletçe çektiğimiz nefes darlığımızın yegane sebebi.Yalnız kasideler, methiyeler yazılan ve yıldönümlerinde avaz avaz bağırılan Lozan Sulhu’nun hakikatini, biraz da kulislerden, ancak ağızdan ağıza söylenen, kulaktan kulağa fısıldanan sözlerden dinlemek gerekir. Lozan hakkında söylenenlerin hangisi dedikodu ve hangisi hakikat, daha bu sır çözülememiştir.
Bilinen bir şey varsa, o da Sevr’de madde üzerinde yaptığımız büyük fedakârlıklar yanında hiçbir manevi fedakârlık yapmamış olmamızdır. Lozan’da ise tam aksine, madde üzerinde Sevr’e göre kazancımız varsa da, manen yaptığımız fedakârlıklar hesapsızdır.
Bu hususta hatıra gelen sualleri sıralayalım:
… ..
… ..
Sultan Abdühamid Han-ı San’İ ve Sadullah Paşa
… ..
Cennetmekân Şehid Sultan Abdülaziz Han
… ..
… .. Sultan Abdülaziz Han’ın görünüşü, büyük biraderi Sultan Abdülmecid kadar güzel ve zarif değildi. Pehlivan yapılı, çok kuvvetli, kudretli, mehabetli fakat içi de son derece hassas, ince ve sanatkâr ruhlu idi. Şiire, musikiye ve reime son derece hassas, ince ve dsanatkâr ruhlu idi. Pek güzel krokileri, bilhassa at üstünde ve herekette olan süvari resimleri vardır ki bunlar bir şah elinden çıkma eserlerdir. Hicaz makamında bir sirtosu (*Yunanistanın ulusal dansı ve müziği olarak bilinir. Ezgilerinde ve hareketlerinde Türk motifleri de görülür) … ..
Hem güftesi hem de bestesi kendisinin olan pek güzel şarkıları vardır. …. ..
Bî huzurum nâle-i mürg-i dil-i bîmarım bozulmuş haneden
Bunca derd ü mihnete katlandığım ayâ neden?
Terk-i can etsem de kurtulsam şu mihnethaneden.
… ..
… ..
Büyük Şair Yahya Kemal Beyefendi
… ..
… ..
Mâhurdan Gazel, Nedim kadar İstanbul’dan bir gazeldir:
Gördüm ol meh dûşuna bir şâl alup lâhurdan
Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nurdan.
Nerdübanlar busiş-i nermin-i dâmaniyle mest,
Şindi bin işveyle bir kâşane-i fağfurdan.
Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye, .
Geçti sandım mâh- nev âyine-i billurdan.
Halk-ı Sa'd-âbâd iki sahil boyunca fevc fevc
Va'de-i teşrifine alkış tutarken dûrdan,
Cedvel-i sîm'in kenarndan bu âvâzın, Kemal,
Koptu bir fevvare-i zerrin gibi mahurdan.
… ..
… ..
Yeniçeriye Gazel’inde, meçhukl Yeniçeri kadar Yahya Kemal de kahtamanlaşıyordu:
Vur Pençe-i Âlî\'deki şemşîr aşkına
Gülbang-i âsmâni tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihü\'l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına
Düşsün çelengi Rûm\'un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk\'ü gönderen yed-i takdîr aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına
Bu gazeli ile Yahya Kemal Bey, Firdevs’i’yle boy ölçüşüyor değil mi?
… ..
… ..
*İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim & Münevver Ayaşlı
Timaş Yayınları
3. Baskı, Nisan 2014 İstanbul
*Pertev Mehmed Paşa - Vikipedi
*Pertev Mehmed Paşa (ö. 1572, İstanbul), I. Süleyman ve II. Selim dönemlerinde beylerbeyi ve vezirlik görevlerinde bulunmuş Osmanlı devlet adamı.
Arnavut kökenli olıp, Enderun'da yetişmiştir. Sarayda rikâb-ı hümâyun ağası, kapıcıbaşı görevlerinden sonra 1554 yılı Aralık ayında yeniçeri ağası oldu. Nahcıvan Seferi dönüşünde 23 Eylül 1554'te vezir olan Sokullu Mehmed Paşa'nın yerine Rumeli beylerbeyi görevine getirildi. 1555 yılında dördüncü vezir olan Pertev Paşa, öldürülen Şehzade Mustafa'nın eşi ile evlendirildi. 1558 yılında üçüncü vezirliğe yükseldi. Dördüncü vezirlik görevindeyken I. Süleyman tarafından şehzadeler arasındaki sorunu çözmesi amacıyla nasihatçi olarak Şehzade Bayezid'e gönderildi.[1] 1566 yılındaki Zigetvar Seferi'ne ikinci vezir rütbesiyle katılmış ve Gyula kalesini ele geçiren ordunun komutasında bulunmuştur.[2] Kıbrıs seferi esnasında destek için deniz ordusunun başına getirildikten sonra 1571 yılında gerçekleşen İnebahtı Deniz Muharebesi'ne katıldı. Muharebede alınan ağır mağlubiyetten dolayı sorumlu tutulan Paşa 1571 sonu ya da 1572 yılı Ocak ayında emekli edildi. Bir süre sonra 1572 yılı içerisinde hayatını kaybeden Pertev Paşa, kendi adıyla bilinen Pertev Paşa Türbesi'ne defnedildi.[3]
İzmit'te Pertev Paşa tarafından finanse edilen, ancak ölümünden sonra Mimar Sinan tarafından 1579'da tamamlanan "Pertev Paşa" adıyla cami ve külliye bulunmaktadır[4]
*Sirto (Syrtos, Sirtos, Syrto), Yunanca: Συρτός Yunanistan'ın ulusal dansı ve müziği olarak bilinir. Sirto tüm Yunanlar tarafından farklı formlarda yapılır. Sirto kelimesi Yunancada sürüklemek, kaydırmak kelimesinden gelmektedir. 2/4 ya da 4/4 ritme sahiptir.
Sirtolar Kıbrıs'ta çok sevilen oyun türleri arasında yer almaktadır. "Sirto" sözcüğü, Türkçe bir sözcük olmasa da ezgilerinde ve hareketlerinde Türk motifleri açıkça görünmektedir. Bugün çok sevilen ve oynanan Aziziye Sirto (Hicaz Sirto) oyununun ezgisi Sultan Abdülaziz'e aittir. Rumlarda da bu oyun Azizies Sirtos olarak adlandırılmıştır.
Sirto oyunlarının her birinin ayrı ayrı isimleri vardır:
Şeherli Sirtosu
Aziziye Sirto: Sultan Abdulaziz aittir. Hicaz makamındadır. Kıbrıs adasında hem Türkler hem de Rumlar tarafından oynanmaktadır.
İskele Sirtosu
Azize
Kına Sirtosu
Feslikan
İzmir Sirtosu
Ayva Çiçek Açmış (Balıkesir sirtosu)
*Oligon - Azizies (Hicâz sirto)
*Hicaz Sirto - Sultan Abdülaziz
*Hatice Münevver Ayaşlı (d. 1906, Selanik- ö. 1999, İstanbul), Türk yazar.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında başta İstanbul olmak üzere sosyal değişimleri aktardı.
Hayatı:
1906 yılında Selanik'te doğdu. Babası Miralay Mustafa Tayyar Bey, annesi ise Hayriye Şerife Hanım'dır.[1]
Selanik'in düşmesi nedeniyle o dört yaşında iken ailesi İstanbul'a taşınmak zorunda kaldı. Babasının görevi nedeniyle sekiz yaşında iken Halep'e taşındı. Öğrenimine önce Halep'te iki yıl sonra babasının Beyrut'a tayin olması üzerine Beyrut'ta devam etti ve Fransızca öğrendi. 1919'da annesi ile Almanya'ya gitti, ertesi yıl döndü. Halep'te ve Beyrut'ta Alman mekteplerinde eğitim gördü. Daha sonra Paris'te Collège de France ile École des Langues Orientales'e devam etti, Arapça ve Farsça öğrendi.[2] Babasının Tütün İdaresi'nde reji müdürü olması nedeniyle ailesinin Diyarbakır'a döndüğü dönemde Ankara'da ağabeyinin yanında kalarak bir Alman şirketinde, daha sonra Hariciye Vekaleti'nde çalıştı. 1930 yılında Viyana büyükelçisi devlet adamı ve şair Sadullah Paşa'nın oğlu Nusret Bey ile evlendi. 1934 yılında Soyadı Kanunu çıktıktan sonra kayınpederi Sadullah Paşa'nın dedelerinden Bünyamin Ayaşî'ye nisbetle Ayaşlı soyadını alan çift, 1936 yılında mimar Sedat Hakkı Eldem'e Beylerbeyi'nde yaptırdıkları Ayaşlı Yalısı'na taşındı.[3]
1944 yılında ise eşi Nusret Bey'in vefatından sonra 1947 yılında gazeteciliğe ve yazarlığa başladı.[4] Yeni İstanbul gazetesinde Merak başlığıyla günlük hayatını ve hatıralarını yazdı. Özellikle İşittiklerim, Gördüklerim ve Bildiklerim başlıklı anılarında imparatorluğun yıkılış döneminde tanıdığı kişiler ve şahit olduğu olayları kaleme aldı. Pertev Bey ve Ailesi başlıklı roman serisinde Osmanlı devletinin yıkılış döneminden Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında yaşanan sosyal değişimleri bir ailenin dramı çerçevesinde anlattı.
Münevver Ayaşlı, elli altı yıl boyunca yalısında tezhib, ebrû, tasavvuf musıkisi ve Mesnevî dersleri düzenledi.[5] 1984 yılında Türkiye Yazarlar Birliği'nin üstün hizmet ödülünü Fevziye Abdullah Tansel ile paylaştı. 20 Ağustos 1999'da vefat etti. Aşiyan Mezarlığı´nda toprağa verildi.
Yazar Münevver Ayaşlı, eserinin ilk sayfasında “Bir Açıklama” başlığıyla yaptığı açıklamada “Biz tarihçi değiliz vde tarih yazmak iddiasında hiç değiliz.Biz içinde yaşadığımız devri, gördüklerimizle, tanıdıklarımızla, işittiklerimiz veya işitilenlerden işittiklerimizle, nüktesiyle, rivayetiyle, dedikodusuyla, efsanesiyle ve bilebildiğimiz kadar hakikatiyle, bizden sonra gelecek nesillere nakletmek istiyoruz.
YanıtlaSil… ..
… .. hiçbir şeyi ve hiç kimseyi târiz (*kapalı bir şekilde, dolaylı olarak, direkt olmadan söz söyleme ve taşlama) etmediğimiz gibi, hiçbir şeye ve hiç kimseye karşı da garezimiz yoktur. … ..” diyor.
Eserin okurken; kitabın henüz ilk sayfalarında yer verilen; Lozan ve benzeri konularda ortaya çıkan söylentilerden kaynaklandığı anlaşılan ve o zamanlar halk ağzı ile, “yüz yıl sonra açıklanacağı iddia olunan gizli maddeler”e gönderme yapılmasının; günümüzde, artık boş iddialar ve yalan olduğunu akılda tutmak gerekiyor…