… .. Mektup gelince hepsi çok sevindi. Nermin’e deniz kenarında büyük bahçe içinde, yeni yapılmış, modern ve konforlu bir köşk buldu. … ..
Mayıs ortalarında Muammer Bey ailesi; Muammer, güzel karısı, tosun gibi oğlu Baskın, Muammer’in annesi, Baskın’ın Alman dadısı, aşçı, hizmetçi, garson hepsi geldiler. Berrin onları Pendik’ten karşıladı, Suadiye’ye evlerine götürdü ve yerleştirdi.
Akşama eve dönerken, Muammer:
“Birkaç gün dinlenelim de valdeyi ziyarete geleceğiz” dedi. Nermin oradan atıldı:
“Hayır ablacığım, hayır hayır yarın size geleceğiz” dedi.
Ertesi günü Ihlamur’daki küçük selamlıkta (*Saray, köşk veya konaklarda erkeklere ayrılan bölüm, harem karşıtı), büyük bir sevinç hüküm sürüyordu. Hem Nermin’i, hem Nermin’in bebeğini göreceklerdi. Yalnız Azize Hanım düşünceli ve endişeli idi.
Acaba Muammer Selmin’e nasıl davranacak? Kendi kendine, ‘Eğer Muammer Selmin’i kıracakbir hal ve tavır takınırsa, katiyen affetmem, bir daha Muammer’in yüzüne bakmam’ diyordu.
Suadiye’de de çok heyecan vardı. Hepsi bu Ihlamur seferi için hazırlanmış. Muammer yeni kostümlerini giymiş, yeni aldığı büyük lüks otomobilin direksiyonuna lütfen, pek büyük fedakarlık yapıyormuş gibi ve irtifaından (*yükseklik) inmeye gayret ederek kendi geçmişti. Yanına her gün daha güzelleşen karısını aldı, arkaya anası ve Alman şvesterin (*kız kardeş) kucağında oğlu Baskın oturdular. Araba vapuru ile geçtiler. Beşiktaş’ın dar ve bozuk yollarında, büyük ve lüks araba salına salına ilerliyordu. Ihlamur’daki küçük selamlığa geldiler. Küçük ev sanki misafirleri kabul için öyle süslenmişti ki, misk kokuyordu. Nermin birden, daha evi görür görmez sevdi. Muammer de külüstür, esli, viran bir ahşap mahalle beklerken, karşısına birden güller, çiçekler içinde şipşirin bir ev çıkınca şaşırdı.Hele çok ihtiyarlamış olan Dilaver Ağa’nın eski zaman usulü büyük bir edeple selam verip otomobilin kapısını açmasına büzbütün şaşaladı. Ve Ankara’daki odacıları, hademeleri düşündü… Nermin biraz
tereddütten sonra Dilaver Ağa’yı tanıdı:“A! Lalam” dedi.
Merdiven başında Azize Hanım kızını bekliyordu., yanında Berrin, kalfalar ve Matmazel Durand vardı. Hepsi birbirleriyle sarılıp öpüştüler ve salona geçtiler. Selmin daha odasında idi, çok bekletmeden yanlarına girdi. Nermin’le öyle bir sarıldılar ki, nerede ise birbirlerinden ayrılamayacaklardı. Selmin çocuğu da çok sevdi. Muammer’e, kendisini görmek istemeyen Muammer’e karşı da o kadar nazik, o kadar muhabbetli davrandı ki, Selmin’in nezaketi, kibarlığı ve gösterdiği sevgi altında Muammer adeta eziliyordu. Büyük Hanımda Selmin’i çok sevdi., ev hayatında ilk defa olarak birine “Hanımefendi” diye hitap etti. Baskın şimdi iki buçuk yaşında olmuştu. Türkçe ve Almanca konuşuyordu. O da bu yeni gördüğü teyzeyi çok sevdi. Selmin’in kucağından inmek istemiyordu. İlkten ona “cici teyze” demesini öğrettiler.
… ..
1933 yılı yazını Azize Hanım ve üç kızı pek memnun ve mesut geçirdiler. … ..
… ..
1933-1934 kışı geçti. … ..
… ..
… .. Selmin Ablam’ı çok merak ediyorum anneciğim! BU sene geçen seneden daha zayıf, daha halsiz” diyordu.
… ..
*Pertev Bey’in İki Kızı & Münevver Ayaşlı
Timaş Yayınları
1. Baskı, Mart 2014, İstanbul
Yazar, yurdum insanının her dönmede maruz kaldığı;
YanıtlaSilGücü elinde bulunduranların zamanla topluma yukarıdan bakma, kul hakkına neden olan davranışları gittikçe artan ve zamanla ortaya dökülen kötülük haline bile aldırmaksızın kendini seçkin görme eğilimlerinin; nasıl hastalıklı ruh hallerine sebep olunduğunu anlatıyor.
Gerek Osmanlının çöküş ve “Hasta Adam” yılları, gerekse devran dönüp hayata yeni başlayan Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki tek parti yönetimi seçkinlerin ve son olarak da güncel yaşanmışlıkların (ders almasını beceremeyenler için) “Tarihin Tekerrür Etmesi” konusunda Mehmet Akif’i haklı çıkaran sosyolojisini anlatıyor.
Hüzünlenmemek mümkün değil….
Ne demişti Mehmet Akif;
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?