Osmanlı döneminin ünlü devlet adamlarından Hasan Hilmi Paşa, 1897 yılında Sivas valiliğine atanmıştır.Paşa oraya giderken yirmi baş yıllık eşi saraylı Meyyâle Hanım ve kızlarından hiçbirini yanına almadı. Zaten Meyyale Hanım taşralarda dolaşmaktan usanmış ve Nişantaşı’nda kalmak istemişti.
Hasan Hilmi Paşa’nın Sivas’ta göreve başladıktan bir süre genç bir kızla evlendiği duyuldu. Meyyâle Hanım, bunu duyduğu zaman sonsuz kedere boğuldu. Yaşı elliye gelmiş olan yirmi beş yıllık eşi nasıl olur da genç bir kız alırdı! Meyyâle Hanım’ın dört kızı vardı, dördü de Paşa’nın yeni eşinden büyüktü.
Meyyâle Hanım onunla birlikte Sivas’a gitmemekle acaba kötü mü etmişti? Ondan önce İçel’de, Yozgat’ta, Canik’te, Kütahya’da, Elazığ’da Konya’da ve Hicaz’da onun mutasarrıflık ve valilik yaptığı dönemlerinde hep yanında olmuştu. Ama artık bıkmıştı bu taşralardaki görevlerden… Yaşı da öyle genç sayılmazdı. Bu yüzden Sivas’a gitmek istememişti. Nişantaşı'nda biraz başını dinleyecekti ama ne mümkün?... Paşa’nın gizlice evlendiğini duyunca çılgına dönmüştü.
Hasan Hilmi Paşa İstanbul’da Şûrayıdevlet üyesiyken Sivas’a atanmıştı. Meyyâle Hanım oraya gelmek istemeyince Paşa hiç dayatmamıştı. Ancak kısa sürede Sivas’ta sıkılmaya başladı.
Bir zamanlar Mabeyn’de birlikte çalıştığı Raif Bey de Rodos Mutasarrıflığına atanmıştı. Paşa’yı, tatil günlerini geçirmek için oraya davet ediyordu. Valilik görevi sürgün gibiydi. Valiler saraydan izin almadan İstanbul’a gelemezlerdi. Ama yurt içi dolaşmalarına pek engel yoktu.
Paşa bu kez kararını verdi. Bir süreliğine Rodos’a gidecekti. Ama oraya gitmesi de kolay değildi. Hasan Hilmi Paşa’nın İzmir’e kadar gitmesi söz konusu olmayacağına göre başka bir yol bulması
gerekiyordu. Arabasını hazırlattı, Dilaver Ağa’yı yanına aldı, arabacı Salih Ağa da faytonun başına geçti, yola koyuldular. Kayseri, Nevşehir, Akşehir, Konya ve Muğla yoluyla Marmaris’e ulaştılar.… ..
“Rodos’u çok merak ederdim,” dedi. “Rahmetli Namık Kemal de burada, senin gibi mutasarrıf olarak bulunmuştu. Onun koltuğunda oturuyorsun. Ne mutlu sana!”
“Evet çok doğru. Kemal Bey 1884’ten 1887’ye kadar burada üç yıl görevde kalmış ve buradan Sakız’a atanmış. Tam bir yıl sonra da orada vefat ettiğini hepimiz duyduk. Kemal Bey’in burada hizmetinde bulunmuş kimseler var, hepsi kendisini rahmetle anıyorlar. Ne yazık ki çok hastaymış, hem de çok içki içiyormuş, perişan haldeymiş.”
… ..
Ertesi gün Raif Bey, konuğunu eski Rodos kentinde ufak bir gezintiye çıkardı Yolda Raif Bey’i görenler ellerini öpüyorlardı. Hasan Hilmi Paşa, arkadaşının burada çok sevildiğini anladı. Önce Kanuni Süleyman Camisi’ni ziyaret ettiler, sonra Murat Reis Türbesini, Cem Sultan’ın hapsedildiği kaleyi, İbrahim Paşa Camisi’ni, Mustafa Paşa Hamamı’nı, Mandraki Limanı’nı, Fethi Paşa Kütüphanesi’ni ve adanın bütün ilginç yerlerini…
Raif Bey bir yandan bu yerler hakkında bilgi veriyordu. Kanuni Süleyman 1522’de yüz elli bin askerle kaleyi kuşatmış, ama ordu elli bin şehit vermişti. Şövalyeler ancak yüz kırk beş gün dayanabilmiş, sonıunda Malta’ya sığınmak şartıyla teslim olmuşlardı.
Gezdikleri her yerin ilginç bir hikâyesi vardı. Hasan Hilmi Paşa, Şövalyeler Sokağı’ndaki eski taş duvarları ve Mandraki Limanı’nın kıyısındaki eski kuleleri, Rodos Kalesi’ni, Hipokrat Meydanı’nı, Şövalyeler Hastanesi’ni gezerken oralara hayran kaldı.
… ..
… ..
Raif Bey bir yandan bu yerler hakkında bilgi veriyordu. Kanuni Süleyman 1522’de yüz elli bin askerle kaleyi kuşatmış, ama ordu elli bin şehit vermişti. Şövalyeler ancak yüz kırk beş gün dayanabilmiş, sonıunda Malta’ya sığınmak şartıyla teslim olmuşlardı.
Gezdikleri her yerin ilginç bir hjikâyesiş vardıç Hasan Hilmi Paşa, Şövalyeler Sokağı’ndaki eski taş duvarları ve Mandraki Limanı’nın kıyısındaki eski kuleleri, Rodos Kalesi’ni, Hipokrat Meydanı’nı, Şövalyeler Hastanesi’ni gezerken oralara hayran kaldı.
… ..
… ..
Sende mi hâlâ esiri Zülfüyâr olmaktasın
Uslan ey dil, uslan artık, ihtiyar olmaktasın
… ..
Sen de mi halâ esîr-i zülf-i yâr olmakdasın
Uslan ey dil uslan artık ihtiyâr olmakdasın
Bilmiyorsun kendini zar ü nizar olmakdasın
Uslan ey dil uslan artık ihtiyâr olmakdasın
… ..
Âteş-i sûzân-ı firkat yaktı cism-ü cânımı
Bir harâb âbâda döndürdü dil-i vîrânımı
Neyle teskîn eyleyim bu dîde-i giryânımı?
Çünki aldırdım elimden sevgili cânânımı
Ağla çeşmim ağla durma gitti elden nazlı yâr
Çağla ey eşk-i terim çağla misâl-i cûybâr.
… ..
Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenadan
Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan
Asude olam dersen eğer gelme cihâna
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazadan
Sâbit-kadem ol merkez-i me'mûn-ı rızâda
… ..
Hâb-gâh-ı yâre girdim arz için ahvâlimi
Bir perişân hâlini gördüm unuttum hâlimi
Sâkiten icrâ ederken dîde eşk-i âlimi
Leblerinde sînesinde gizlenen âmâlimi
Leblerimle topladım tebrik edin ikbâlimi
(Hallerimi anlatmak için sevgilinin uyuduğu odaya girdim ama onun perişan hâlini görünce kendi halimi unuttum.
Gözlerim, kanlı yaşlarımı sessizce akıtırken, dudaklarında ve kalbinde gizli olan emellerimi, dudaklarımla topladığım için, mutluluğum ve tâlihim tebrik edilmelidir.)
… ..
Gülmedim hiçbir taraftan, ağlamaz da neylerim
… ..
Bekledim de gelmedin
sevdiğimi bilmedin
gözyaşımı silmedin
hiç mi beni sevmedin
şöyle böyle hiç mi beni sevmedin
Bir öpücük ver bana
yalvarıyorum sana
beni kucaklasana
kollarına alsana
şöyle böyle hiç mi beni sevmedin
İstanbul konağında
beni var yanağında
bir öpücük ver bana
yalvarıyorum sana
şöyle böyle hiç mi beni sevmedin
… ..
Kız sen geldin Çerkeş’ten
Pek güzelsin herkesten
Annen baban işte bunu bilmezler
Kız seni beylere vermezler
... ..
... ..
Aman aman Bağdatlı
Dudağı baldan tatlı
… ..
Ben buy-i vefa bekler iken süz-i çemenden
Aldım boyumun ölçüsünü serv-ü semenden
Âzârı hezâr etse de vazgeçse de benden
Geçmez yine şeydâ gönülde ol gonca dehenden
... ..
... ..
Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
... ..
... ..
*Nevbahar & Hıfzı Topuz
Meyyâle’nin Ardından - Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aile Öyküsü
Remzi Kitabevi, 2017
Fırtına gibi bir roman. Kim kimdir?, Kim kiminle birlikte, ne zaman neler yapıyor, neler oluyor … .. takip edebilme çetele tutmayı gerektiriyor….
YanıtlaSilBir tarafta Osmanlının son günlerinin ortaya çıkardığı sıkıntılar…. elden çıkan topraklar… hatta Edirne’nin düşman eline geçmesinden sonra İstanbul’u tehdit eden gelişmelerin olduğu günlerde; günü gününe uymayan sevdalar peşinde koşanların telaşlı telaşlı ifrat-tefrit sözünün hayata geçirildiği savrulan hayatlar….
YanıtlaSilAynı zamanda tarihten ders çıkarılması gereken günlerin yazar Hıfzı Topuz’un anlatımı ile sürükleyici bir hayat hikayesi….
YanıtlaSilHıfzı Topuz’un bu kitabından önceki dönemi anlatan “Meyyâle”yi okuduktan sonra “Nevbahar”ı okumak daha anlamlı olacaktır.
YanıtlaSilOsmanlı’nın son günleri…. terfiler hanedana yakınlıkla oluyor…
YanıtlaSilHanedan üyeleri, saltanatla uyum içinde çalışanlar, destek verenler çocuklarını önce ülke içindeki misyoner okullarında ve arkasından da Fransa başta olmak üzere Avrupa’ya, yüksek öğrenime gönderiliyorlar…… savurganlık zirve yapmış durumda; lalalar, mürebbiyeler, konaklar ve çalışanları… ..
YanıtlaSilİstanbul’da çöreklenmiş Yahudi tüccarlar ve bankerler batmakta olan Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıracak her ayrıntı için yoğun bir umursamazlık / çaba içindeler …
YanıtlaSilRomanın başında konaklar ver yalılarda başlayan hayatlar mütevazı evler ya da son sığınak olarak kullanılmak zorunda kalınan yıkıntılarda bitiyor….
YanıtlaSilOsmanlı’yı yıkan nedenlere günümüzde de şahit olmak ürkütücü…
YanıtlaSil