15 Mart 2025 Cumartesi

Nevbahar*


 

Osmanlı döneminin ünlü devlet adamlarından Hasan Hilmi Paşa, 1897 yılında Sivas valiliğine atanmıştır.Paşa oraya giderken yirmi baş yıllık eşi saraylı Meyyâle Hanım ve kızlarından hiçbirini yanına almadı. Zaten Meyyale Hanım taşralarda dolaşmaktan usanmış ve Nişantaşı’nda kalmak istemişti.

Hasan Hilmi Paşa’nın Sivas’ta göreve başladıktan bir süre genç bir kızla evlendiği duyuldu. Meyyâle Hanım, bunu duyduğu zaman sonsuz kedere boğuldu. Yaşı elliye gelmiş olan yirmi beş yıllık eşi nasıl olur da genç bir kız alırdı! Meyyâle Hanım’ın dört kızı vardı, dördü de Paşa’nın yeni eşinden büyüktü.

Meyyâle Hanım onunla birlikte Sivas’a gitmemekle acaba kötü mü etmişti? Ondan önce İçel’de, Yozgat’ta, Canik’te, Kütahya’da, Elazığ’da Konya’da ve Hicaz’da onun mutasarrıflık ve valilik yaptığı dönemlerinde hep yanında olmuştu. Ama artık bıkmıştı bu taşralardaki görevlerden… Yaşı da öyle genç sayılmazdı. Bu yüzden Sivas’a gitmek istememişti. Nişantaşı'nda biraz başını dinleyecekti ama ne mümkün?... Paşa’nın gizlice evlendiğini duyunca çılgına dönmüştü.

Hasan Hilmi Paşa İstanbul’da Şûrayıdevlet üyesiyken Sivas’a atanmıştı. Meyyâle Hanım oraya gelmek istemeyince Paşa hiç dayatmamıştı. Ancak kısa sürede Sivas’ta sıkılmaya başladı.

Bir zamanlar Mabeyn’de birlikte çalıştığı Raif Bey de Rodos Mutasarrıflığına atanmıştı. Paşa’yı, tatil günlerini geçirmek için oraya davet ediyordu. Valilik görevi sürgün gibiydi. Valiler saraydan izin almadan İstanbul’a gelemezlerdi. Ama yurt içi dolaşmalarına pek engel yoktu. 

Paşa bu kez kararını verdi. Bir süreliğine Rodos’a gidecekti. Ama oraya gitmesi de kolay değildi. Hasan Hilmi Paşa’nın İzmir’e kadar gitmesi söz konusu olmayacağına göre başka bir yol bulması

gerekiyordu. Arabasını hazırlattı, Dilaver Ağa’yı yanına aldı, arabacı Salih Ağa da faytonun başına geçti, yola koyuldular. Kayseri, Nevşehir, Akşehir, Konya ve Muğla yoluyla Marmaris’e ulaştılar.

… ..

Rodos’u çok merak ederdim,” dedi. “Rahmetli Namık Kemal de burada, senin gibi mutasarrıf olarak bulunmuştu. Onun koltuğunda oturuyorsun. Ne mutlu sana!”

“Evet çok doğru. Kemal Bey 1884’ten 1887’ye kadar burada üç yıl görevde kalmış ve buradan Sakız’a atanmış. Tam bir yıl sonra da orada vefat ettiğini hepimiz duyduk. Kemal Bey’in burada hizmetinde bulunmuş kimseler var, hepsi kendisini rahmetle anıyorlar. Ne yazık ki çok hastaymış, hem de çok içki içiyormuş, perişan haldeymiş.”

… ..

Ertesi gün Raif Bey, konuğunu eski Rodos kentinde ufak bir gezintiye çıkardı Yolda Raif Bey’i görenler ellerini öpüyorlardı. Hasan Hilmi Paşa, arkadaşının burada çok sevildiğini anladı. Önce Kanuni Süleyman Camisi’ni ziyaret ettiler, sonra Murat Reis Türbesini, Cem Sultan’ın hapsedildiği kaleyi, İbrahim Paşa Camisi’ni, Mustafa Paşa Hamamı’nı, Mandraki Limanı’nı, Fethi Paşa Kütüphanesi’ni ve adanın bütün ilginç yerlerini…

Raif Bey bir yandan bu yerler hakkında bilgi veriyordu. Kanuni Süleyman 1522’de yüz elli bin askerle kaleyi kuşatmış, ama ordu elli bin şehit vermişti. Şövalyeler ancak yüz kırk beş gün dayanabilmiş, sonıunda Malta’ya sığınmak şartıyla teslim olmuşlardı. 

Gezdikleri her yerin ilginç bir hikâyesi vardı. Hasan Hilmi Paşa, Şövalyeler Sokağı’ndaki eski taş duvarları ve Mandraki Limanı’nın kıyısındaki eski kuleleri, Rodos Kalesi’ni, Hipokrat Meydanı’nı, Şövalyeler Hastanesi’ni gezerken oralara hayran kaldı.

… ..

… ..

Raif Bey bir yandan bu yerler hakkında bilgi veriyordu. Kanuni Süleyman 1522’de yüz elli bin askerle kaleyi kuşatmış, ama ordu elli bin şehit vermişti. Şövalyeler ancak yüz kırk beş gün dayanabilmiş, sonıunda Malta’ya sığınmak şartıyla teslim olmuşlardı. 

Gezdikleri her yerin ilginç bir hjikâyesiş vardıç Hasan Hilmi Paşa, Şövalyeler Sokağı’ndaki eski taş duvarları ve Mandraki Limanı’nın kıyısındaki eski kuleleri, Rodos Kalesi’ni, Hipokrat Meydanı’nı, Şövalyeler Hastanesi’ni gezerken oralara hayran kaldı.

… ..

… ..



Sende mi hâlâ esiri Zülfüyâr olmaktasın

Uslan ey dil, uslan artık, ihtiyar olmaktasın

… ..


Sen de mi halâ esîr-i zülf-i yâr olmakdasın

Uslan ey dil uslan artık ihtiyâr olmakdasın

Bilmiyorsun kendini zar ü nizar olmakdasın

Uslan ey dil uslan artık ihtiyâr olmakdasın

… ..


Âteş-i sûzân-ı firkat yaktı cism-ü cânımı

Bir harâb âbâda döndürdü dil-i vîrânımı

Neyle teskîn eyleyim bu dîde-i giryânımı?

Çünki aldırdım elimden sevgili cânânımı

Ağla çeşmim ağla durma gitti elden nazlı yâr

Çağla ey eşk-i terim çağla misâl-i cûybâr. 

… ..


Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenadan

Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan

Asude olam dersen eğer gelme cihâna

Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazadan

Sâbit-kadem ol merkez-i me'mûn-ı rızâda

… ..


Hâb-gâh-ı yâre girdim arz için ahvâlimi

Bir perişân hâlini gördüm unuttum hâlimi

Sâkiten icrâ ederken dîde eşk-i âlimi

Leblerinde sînesinde gizlenen âmâlimi

Leblerimle topladım tebrik edin ikbâlimi


(Hallerimi anlatmak için sevgilinin uyuduğu odaya girdim ama onun perişan hâlini görünce kendi halimi unuttum.

Gözlerim, kanlı yaşlarımı sessizce akıtırken, dudaklarında ve kalbinde gizli olan emellerimi, dudaklarımla topladığım için, mutluluğum ve tâlihim tebrik edilmelidir.)

… ..


Gülmedim hiçbir taraftan, ağlamaz da neylerim

… ..


Bekledim de gelmedin

sevdiğimi bilmedin

gözyaşımı silmedin

hiç mi beni sevmedin

şöyle böyle hiç mi beni sevmedin

 

Bir öpücük ver bana

yalvarıyorum sana

beni kucaklasana

kollarına alsana

şöyle böyle hiç mi beni sevmedin

 

İstanbul konağında

beni var yanağında

bir öpücük ver bana

yalvarıyorum sana

şöyle böyle hiç mi beni sevmedin

… ..

Kız sen geldin Çerkeş’ten

Pek güzelsin herkesten

Annen baban işte bunu bilmezler

Kız seni beylere vermezler

... ..

... ..

Aman aman Bağdatlı

Dudağı baldan tatlı

… ..



Ben buy-i vefa bekler iken süz-i çemenden

Aldım boyumun ölçüsünü serv-ü semenden 

Âzârı hezâr etse de vazgeçse de benden 

Geçmez yine şeydâ gönülde ol gonca dehenden 

... ..

... ..


Bu kadar yürekten çağırma beni

Bir gece ansızın gelebilirim

Beni bekliyorsan, uyumamışsan

Sevinçten kapında ölebilirim

... ..

... ..



*Nevbahar & Hıfzı Topuz

Meyyâle’nin Ardından - Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aile Öyküsü

Remzi Kitabevi, 2017





9 yorum:

  1. Fırtına gibi bir roman. Kim kimdir?, Kim kiminle birlikte, ne zaman neler yapıyor, neler oluyor … .. takip edebilme çetele tutmayı gerektiriyor….

    YanıtlaSil
  2. Bir tarafta Osmanlının son günlerinin ortaya çıkardığı sıkıntılar…. elden çıkan topraklar… hatta Edirne’nin düşman eline geçmesinden sonra İstanbul’u tehdit eden gelişmelerin olduğu günlerde; günü gününe uymayan sevdalar peşinde koşanların telaşlı telaşlı ifrat-tefrit sözünün hayata geçirildiği savrulan hayatlar….

    YanıtlaSil
  3. Aynı zamanda tarihten ders çıkarılması gereken günlerin yazar Hıfzı Topuz’un anlatımı ile sürükleyici bir hayat hikayesi….

    YanıtlaSil
  4. Hıfzı Topuz’un bu kitabından önceki dönemi anlatan “Meyyâle”yi okuduktan sonra “Nevbahar”ı okumak daha anlamlı olacaktır.

    YanıtlaSil
  5. Osmanlı’nın son günleri…. terfiler hanedana yakınlıkla oluyor…

    YanıtlaSil
  6. Hanedan üyeleri, saltanatla uyum içinde çalışanlar, destek verenler çocuklarını önce ülke içindeki misyoner okullarında ve arkasından da Fransa başta olmak üzere Avrupa’ya, yüksek öğrenime gönderiliyorlar…… savurganlık zirve yapmış durumda; lalalar, mürebbiyeler, konaklar ve çalışanları… ..

    YanıtlaSil
  7. İstanbul’da çöreklenmiş Yahudi tüccarlar ve bankerler batmakta olan Osmanlı’nın çöküşünü hızlandıracak her ayrıntı için yoğun bir umursamazlık / çaba içindeler …

    YanıtlaSil
  8. Romanın başında konaklar ver yalılarda başlayan hayatlar mütevazı evler ya da son sığınak olarak kullanılmak zorunda kalınan yıkıntılarda bitiyor….

    YanıtlaSil
  9. Osmanlı’yı yıkan nedenlere günümüzde de şahit olmak ürkütücü…

    YanıtlaSil