2 Eylül 1651 Topkapı Sarayı
… ..
Uzun Süleyman Ağa bu yargıyı başını hafifçe eğerek kabul etti. Davudi sesiyle:
“Ne yazık ki daha fazlasına vâkıfım Sultanım” dedi. Hatice Turhan Sultan, hemen yanında tahtta oturan oğluna baktı:
Arslanım… Ne acıdır ki bugün seni benden, bizden ayırmaya yeltenmekteler. Damarlarında dolaşan asil kanı hiçe saymaktalar… Bunları unutna arslanım. Tüm bu acılar sana ati için merhale olsun Acı elbet en büyük mürşitlerdendir. Dinle arslanım. Senin için savaşanlarla sana karşı savaşanları ayırt et…” dedi. Daha sonra tekrar Uzun Süleyman Ağa’ya yöneldi.Ağır ağır konuşuyordu.
“Huzurunuza çağrılınca ağalardan mevzu hakkında malumat aldım. Saray içindeki bazı adamlarım: duymaktansa ölmeyi yeğ tutacağım bazı havadisleri fısıldadılar kulağıma. Sultanım Mehmed Han hazretlerine bugün zehirli şerbet içirilecekti. Bu ilk amellerine muvaffak olamamaları durumunda, hainler ikinci bir yolu da hazır etmişlerdi. Şerbetle gerçekleştirilecek suikast sekteye uğrarsa ocak ağalarının vazifelendirdiği yeniçeriler saraya girerek padişah efendimizin canına tasallut edeceklerdi. Ve sultanım… İlk emellerinde muvaffak olamadılar….”
“Pekâlâ, şimdi ne yapmak gerek Süleyman Ağa? Arslanımı, bu gözleri dönmüş canilere teslim mi edeceğiz? Hem bu da ne demek? Yeniçerilerin Harem-i Hümayun’a girdikleri dahası baskın verdikleri görülmüş şey mi? Devlet-i Aliyye’ye tazim bu kadar mı ayaklar altına alındı? En çok canımı acıtan da Kösem Sultan'ın bu hainlere paye veriyor olması…”
Süleyman Ağa karnına düğümlediği elleriyle bileklerini sıktı:
“Ne deseniz haklısınız Sultanım. Kösem Sultan, yıllardır elinde tuttuğu ipleri artık kaçırdı. Yıllarca Âli Osman’a büyük hizmetlerde bulundu, Lakin ne zaman Sultan İbrahim’in halli gerçekleşti… İşte o vakit Kösem Sultan’ın kudreti yıkıldı. Ne yazık ki o güç ve iktidar abidesi kadın, ocak ağalarının taleplerini yerine getiren bir vazife sahibi hâline geldi. Buna rağmen Hâlâ bunu kabul etmemiş olması ve iktidar duruşunu muhafaza gayreti elimizi, ayağımızı bağlar oldu. Cümle Osmanlı’nın yeni bir Murad Han (IV.) devrine ihtiyacı var Sultanım. Lakin yeniçeri Kösem Sultan’dan yüz bulur oldu. Sırtlarını ona dayayıp her arzu ettiklerini yaptırabileceklerini sanmaktalar. Büyük Valide ise (*Bu dönemde sarayda iki valide sultan vardı. Resmi saltanat naibi, mevcut padişahın annesi olan Hatice Turhan Sultan olmalıydı. Fakat otoriteyi kuran ve saltanat naipliğini üstlenen Kösem Sultan olmuştu. Bu sebeple padişahın annesi olan Hatice Turhan Sultan’a ‘Küçük Valide’ padişahın babaannesi olan Kösem Sultan’a da ‘Büyük Valide’ denilmiştir.) ise bu hâle koyabilecek kudretin çok uzağında.”
Hatice Turhan Sultan’ın gözleri teessürle doldu:
“Kösem Sultan’a çok eskilerden, daha küçüklüğümden gelen bir hayranlığım vardır. Tüm ihtirasları tıynetine mukabil, devlet için mesai harcamaktan asla kaçmamış bir kadın o. Nice cenahı idare edip Devlet-i Âli’yi her türlü husumetten uzak tuttu. Bunu kimi zaman müspet kimi zaman da menfi yollarla sağladı. Hakkını teslim etmek gerek. Tüm bunlara rağmen devletin artık sahiplerine bırakılması gerek. Safiye Sultan’dan beri süregelen bu düzen müspet neticeler doğurmadı. Devlet idaresi artık devlet adamlarına teslim edilmelidir. Kadınlar saltanatının nihayet ermesi çoktan gerekmiştir… Süleyman Ağa… Bugün hayli uzun olacağa benzer… Hiçbir şey kestiremiyorum olacaklarla alakalı. Karanlık çöktüğünde bu duvarlar yeni bir gayr-i teamülle karşı karşıya kalacak. Ne yapmak lazım dersin?”
… ..
… ..
Pertevniyal Valide Sultan
1857 yılında İstanbul’da bir sonbahar sabahı. Yılın ilk yağmurları yağdıktan sonra havalar serinlemiş. Gökyüzü parça parça bulutlu. Boğaz kıyılarında tatlı bir rügâr esiyor. Ağaçların yaprakları kızarmış. Korular pas rengine bürünmüş. Karadeniz'de balıkçı tekneleri dönüyor. Kayıkçılar Üsküdar’dan Beşiktaş'a oradan da Sirkeci’ye yolcu taşıyorlar. Rumeli hisarı, Bebek, Ortaköy ve Beşiktaş kıyılarında yalılar ve sahilhaneler denizle iç içe girmiş, Boğaz’a hüzünlü bir görünüm veriyorlar. Abdülmecit Han’ın yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı Fransa, Avusturya ve İtalya’daki krallık saraylarını kıskandıracak çapta görkemli bir zenginlikle Boğaz’a yeni bir siluet kazandırmış.
Abdülmecit harem halkıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı’nda yaşıyor ama öteki kardeşler ve damatlar başka saraylara
dağılmışlar, ancak bayramlarda bir araya geliyorlar.
Abdülmecit’in kardeşi Abdülaziz Efendi de annesi Pertevniyal Sultan ve eşi Dürrinev’le birlikte Beşiktaş’ta eski sahilsarayın veliaht dairesinde yaşıyor. Aziz Efendi o yıl yirmi sekiz
yaşında, aslan yapılı kumral, ela gözlü, hafifi top sakallı, yakışıklı bir delikanlı. Zaman zaman kispet giyip en ünlü
güreşçilerle güreş tutuyor. İştahı yerinde, bir oturuşta bir kuzu yediği anlatılıyor.Okumaya, yazmaya pek meraklı
değil. Babası II. Mahmut’un sağlığında, Saray’da hocalardan ders alarak Arapça ve Farsça öğrenmiş, güzel sanatlara büyük yeteneği var,
kurşun kalemle peyzaj resimleri çiziyor. Müziğe meraklı, ney üflüyor. Zaman zaman Belgrad Ormanları’nda ava
çıkıyor.
kadınlara ve kızlara aşırı düşkünlüğü yok. Dürrinev adında bir cariyeyi sevmiş, gözü başkalarını görmüyor.
Babası II. Mahmut'un ve ağabeyi Abdülmecit’in bol kadınlı harem yaşantılarından biraz tiksinmiş, tahta çıktığı zaman yalnız tek kadınla yaşayacağını söylüyor.
Aziz Efendi’nin üzerinde en çok annesi Pertevniyal Sultan’ın etkisi olduğunu bilmeyen yok. Pertevniyal Sultan’ı II. Mahmut’un kardeşi Esma Sultan yetiştirmiş. Çerkezlere komşu Şapsığ kökenli olan Pertevniyal çok güzel, ince endamlı, kumral, zarif bir cariyeymiş. II. Mahmut Pertevniyal’i kız kardeşinin Eyüp'teki sarayına götürmüş, çok hoşlanmışve Esma Sultan’a, “Bu güzel cariyeyi bana vereceksin, hiç anlamam kaçırırım,” demiş.Esma Sultan da, “Onu senden mi esirgeyeceğim, hemen yarın bir araba gönder al senin olsun,” demiş. Sultan Mahmut o zaman kırk dört yaşındaymış, Pertevniyal da on altı.
… ..
Bir anda olan olmuş on üçüneki Veliaht Şehzade Ahmed, Sultan Ahmed Han oluvermişti. … ..
… ..
… .. Mahpeyker Kösem’in bir şehzadesi oldu … .. (*Kösem: 1: Sürünün önünde giden koç,kösemen. 2:Pürüzsüz, parlak cilt)
… ..
N’ola tâcum gibi başumda götürsem dâim
Kadem-i Nakşını ol hazret-i şâh-ı rûsülün
Gül-i gülizar nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâturma yüzün sür kademine o gülün
… ..
… ..
Ahmed Han yerinde durmuyordu… ..
… .. anına Şehzade Osman ve Mehmed’i de alarak tersaneyi ziyaret etti. Tersanenein imar meselesine hususi
olarak eğildi.
Onun devrinde kâfir, Müslümanlara eziyeti arttırı olmuştu. Endülüs’te mazlum kalan muhtaçlara da Ahmed Han kucak açtı. Felipe (III.) denen kâfir fermanı ile İspanya’daki Müslümanları kovmuştu. Kraliyet topraklarını terk
etmeleri için ise onlara üç gün mühlet tanımıştı. Bu elbette gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir emirdi. Maksat
Müslüman kanı dökebilmek için meşru bir neden çıkarabilmekti yalnızca. … ..
… ..
… .. Ahmed Han bu hususla bizzat alakadar oldu. Ordan gelen insanları Anadolu’ya ve Âsitâne’ye yerleştirdi. Bugün Galata’da Dersaâdet ahalisinin bir parçası hâline geldiler hamdolsun. Bir kısmı da Şimali Afrika'ya yerleştirilip yurt sahibi edildi. Mamafih yaralarının kapanması öyle zor ki, görmeye ömrümüz vefa etmez … ..
… ..
… .. Murad’ımın doğumundan üç sene sonra Kasım’ımı aldım kucağıma. Sonra da İbrahim doğdu. Üç arslan şehzadem vardı artık.Sırtım zor yere gelirdi. … ..
2 Eylül 1651 * Galata
… ..
… ..
Aklıma Şehzade Mustafa düştü. Ahmed Han'ın öldürmediği kardeşi. Yirmi beş yaşında ve hanedanın en büyük erkeği … Lakin padişahlık babadan oğula
geçiyordu. Bu bir teamüldü… Yine de büyük ve akil bir padişah namzedi varken taht bir çocuğa bırakılmamalıydı. Evet, Mustafa Han’ın taht için hiçbir hısı ya da arzusu yoktu. Hatta birçok mecliste asla padişah olmak istemediğini dile getirmişti.
Münzevi hâli devlet adamlarında kuşku uyandırıyordu. Lakin ne olursa olsun bir çocuktan yeğ tutulmalıydı.
Halime Sultan ile görüşmek istiyordum. Mustafa Han’ınvalidesi. O eski saraydaydı. … ..
… ..
“Şevketmeap Ahmet Han, Hakk’ın rahmetine kavuştuktan sonra taht boş kaldı. Teamiller Şehzade Osman’ın tahta çıkması gerektiğini söylüyor. Lakin hanedanımızda Şehzade Mustafa gibi yetişkin bir erkek var. Ben derim ki Şehzade Mustafa tahta çıksın. … .. Bu, Devlet-i Aliyye için daha hayırlı olacaktır. kanaatimce.”
… ..
… .. İlim görmüş, saçları tecrübelerle ağarmış onca adamın, altın karşısındaki acziyetlerine vâkıf oldum. O zamanlar gençtim, üzülmüştüm bu hallerine. Zaten cihanşümul bir imparatorluğun muazzam
bir
tahsisata sahip idarecileriydiler. Buna mukabil bu açgözlülük.
Bu kadar zor bir babı kolayca açıvermesi beni şaşırtmıştı. … ..
Damat Halil Paşa’yı yanıma çekmek büyük bir fayda sağlamıştı. Onunla birlikte yeniçeri ağalarından
Hüseyin Ağa’nın da gücünü yanıma çekmiştim. Böylelikle ocakla olan münasebetimde kurulmuş oldu.
…
..
… .. Şehzade Mustafa’yı tahta çıkardık. … ..
İktidar şimdi Halime Sultan'ın eline geçmişti. … ..
… ..
… .. Mustafa Han zorla çıkarıldığı tahttan, üç ay sonra yine zorla indirildi. Hakkında, şuurunun yerinde olmadığı
dedikodusu yayılmış ve bu yer yer haksız itham neticesinde Şeyhülislam Esad Efendi , “”Muhtellüş-şuûr olanın hilafeti caiz değildir” hal fetvasını vermişti.
Mustafa Han yılgındı. Karşı koymadı tahtan indirilmesine. Yine münzevi hâli sarmıştıo anda kendisini… Topkapı Sarayı’ndaki eski dairesine kapatıldı. … ..
… ..
Korktuğum şey, gecikmeli de olsa başıma gelmişti, Şehzade Osman tahttaydı; daha evvel oturması gereken tahtta. Hak ettiğini almıştı., buna itiraz edemem asla. Osmanlı’nın uzun
zamandır gördüğü en cevval padişah olmaya namzetti. … ..
… ..
… .. Osman Han korkusuzca ateşe atıyordu elini. … ..
… .. Mahfiruze Valide Sultan … … .
… .. Valide sultanlığı, oğlunun saltanatındanda kısa sürdü. … .. Oğlunun hunharca katline seyirci olmadan kavuştu Rabbine..
… ..
2 Eylül 1651 * Topkapı Sarayı
Siyavuş Paşa, yavaş hareketlerle Hatice Turhan Sultan’ın huzuruna vardı. Valide Sultan meraklandı.:
“Siyavuş Paşa bu Hâlin nedir böyle?”
“Sultanım… Bugün, her şey aslında olmaması gerektiği gibi … Lakin… Ali Ağa, Kubbe veziri Mehmed
Paşa’yı dairesinde zapt etmiş.Hayli uzun vakittir de serbest bırakmıyormuş. Bu çok vahim bir hadise…”
… ..
… ..
Kösem Sultan'ın sesi epey yükselmişti.
… ..
… .. “... Hatice Turhan Sultan’a git ve iftar için onu dairemde beklediğimi söyle. Gelirken torunumu da getirsin
muhakkak!”n
… ..
Ali Ağa öfkelenmişti:
“Paşam! … .. Lakin Kösem Sultan saltanatının nihai günüdür. … ..” … ..
… .. Bugün bunu gerçekleştirmezsek yarın sabah bu saraydan bir çocuk tabutu çıkacak. Ve o tabutun
içinde bir Osmalı padişahı yatacak. Bu, yeniçerinin alacağı kaçıncı can olacak. Siyavuş Paşa! Kösem Sultan’ın mevcut duruma hâkim yahut engel olamadığı aşikâr. … ..
… ..
… ..
… .. Osman Han… ..
İntikam duygusu vardı içinde. Babasının vefatından sonra hakkı yenmişti. Veliaht şehzade olmasına
mukabil amcası tahta ço-çıkarılmıştı. Bunu hiç unutmadı Osman Han. Ve ocağa diş biliyordu… ..
… ..
Osman Han, bu devrede mühim bir karar aldı. Bu karar belki onun için bile dönüm noktası olmuştu. Zira
Ahmed Han ile beraber es geçilen kardeş katli yeniden su yüzüne çıkmıştı. Osman Han Lehistan
seferinden evvel kardeşi Şehzade Mehmed’i katletmeye karar verdi…. .. ..
… ..
… .. Cellatlar, Şehzade Mehmed’in odasına girdiğinde bağırmış:
“Osman!” demiş göğsünün derinliklerinden gelen bir sesle:
“Allah’tan dilerim ki, ömr-ü devletin berbad olup beni ömrümden nice eykedinse, sen dahi behremend
olmayasın!”
… .. gencecik bir han, kendi gibi gencecik kardeşinden böyle bir ah almıştı. Tüm o keskin zekâsına
rağmen aceleciliği doğurduğu menfi neticelerin ilki olmuştu bu.
… .. Oğlum, arslanım Murad artık cümle Osmanlının veliaht şehzadesiydi. … ..
…..
Zaten yeniçerilerden rahatsız olan Osman Han, bu seferle birlikte daha da kesin kararlar almıştı Zira yeniçeriler son derece lakayt hareketlerle seferin menfi neticelenmesine zemin hazırlamışlardı. Osman Han vezirlerin ve ulemanın telkinlerini dinlemiyordu. Seferde yeniçerilere gösterdiği sert tavır büyük tepki çekmişti.
Osman Han bazı yeniçeri ağalarını ve paşaları kırma girişiminde bulundu. … ..
… ..
…..
Kara bir gündü. Osman Han zorbalıkla tahttan indirilmiş yerine Mustafa Han getirilmişti. … ..
… ..Bir âli Osman yeniçeri güruhunca paramparça edilmişti.
… ..
2 Eylül 1651 * Topkapı Sarayı
Hatice Turhan Sultan odaya girdiğinde durakladı. Bir savaşın iki kutbu olarak karşı karşıya duruyorlardı. Küçük Valide, Büyük Valide’yi etekledi. Ardından genç validenin kalfası, yanında Mehmed Han ile girdi odaya. Kalfa da etekledi Kösem Sultanı. … ..
… ..
Mustafa Han’ın ikinci hükümdarlığı sakin geçiyordu. … ..
… ..
Mustafa Han yaklaşık bir sene tahtta kaldı. … .. Ulema ve yeniçeri Mustafa Han’ı yine halletmeye karar verdi. … ..
Başım dikti. Arslanım, Murad’ım tahta çıkıyordu. Onu tahta çıkaranların aksine, ben neler olacağını düşünüyordum. Artık benim vaktim
gelmişti. Devlet-i Aliyye’yi ben idare edecektim. … ..
… ..
Gerçi kim haddümdegüldür bûseni kılmak dilek
Arif olan çün bilir ne lâzım söylemek
(*Her ne kadar buseni dilemek haddim değilse de, arif olan ne söylemek gerektiğini bilir)
… ..
… .. Kardeşleri Süleyman ve Beyazıd’in öldürülmelerini emrediyordu. … .. Kasım ve İbrahim için böyle bir emir vermemişti. Zira onlar benden doğan evlatlardı. …
… .. Murad’ım ilk sefer-i hümayunundan şan u şeref ile döndü. Revan Kalesi’ni ferthetmiş, Tebriz’e kadar yürümüştü. …
… ..
Üzgündüm . Ahmet Han’ın başlattığı o naif veraset hevesi ne yazık ki sürdürülememişti. … .. Duygular
devlet bekasının önünde ehemmiyetsizdi. … …
… .. Bağdat seferi için hazırlıklara başlanıldığında beni kahreden o kararı aldı. Şehzade Kasım’ı boğdurtmuştu….
… ..
… ..
Bağdat fethedilmişti. …. ..
… ..
2 Eylül 1651 * Galata
… ..
… ..
İbrahim Han’ın akli muvazenesinin yerinde olmadığı şayiasını yaydı zalimler. Bir bahane bulmak
zorundalardı zira. … .. Derdest ettiler oğlumu. Gücüm ancak canını kurtarmaya yetti.
… ..
Kösem Sultan & Can Güzel
Nesil Yayın Grubu
Baskı Tarihi: Ekim 2015
*Osmanlı padişahları listesi - Vikipedi
*Mahpeyker Kösem Sultan (Osmanlıca: كوسم سلطان; y. 1589 – 2 Eylül 1651), Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en güçlü kadın figürlerinden birisi, Sultan I. Ahmed'in nikâhlı eşi ve IV. Murad ve İbrahim'in annesidir. Osmanlı tarihinin en güçlü ve etkili kadınlarından biri ve aynı zamanda sonradan Kadınlar Saltanatı olarak adlandırılan dönemin merkezi bir figürü oldu. Naip olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 20 yıl
boyunca etkin bir şekilde yönetti.
Osmanlı tarihinde iki oğlunu tahta çıkarıp akabinde de torununun saltanatını gören tek Osmanlı sultanıdır. Ayrıca
Osmanlı tarihinde katledilen tek valide sultan (Vālide-i Maḳtūle) olma niteliğini taşımaktadır. Osmanlı
kadın hakimiyetinin sembolü haline geldiği ve Haseki Hürrem Sultan'la başlayan, popüler kültürde ve tarihi edebiyatta Kadınlar Saltanatı olarak adlandırılan dönemi zirveye ulaştırdığı kabul edilmektedir. Kösem Sultan 1623 yılında Osmanlı devlet
geleneğinde daha evvel hiç yaşanmamış bir şekilde saltanat naibi olarak devleti yönetmeye çalışmış, büyük
ölçüde de başarılı olmuştur. Siyaset ve yönetim tarihleri içerisinde kadından söz edilirken akla gelen en büyük isimlerden biri olmayı başarmıştır.[1]
Kökeni:
Hayatının ilk yıllarına, kökenine, nerede doğduğuna dair kaynaklarda bilgi yoktur,[2] ancak buna rağmen hakkında çeşitli rivayetler, söylentiler, iddialar vardır.[3] Çeşitli kaynaklarda Rum, Bosnalı veya Çerkes asıllı olduğuna dair bilgiler vardır.[3] Babasının Ortodoks bir papaz olduğu rivayet edilir.[2] Genellikle Rum olduğu söylenir. Tarihçi Halil İnalcık da Rum asıllı olduğunu belirtir.[4]
İlk yılları:
Çocukluğundan sonra Bosna Beylerbeyi'nin sarayına girdi. Zamanla güzelliği ve zekası nedeniyle Bosna Beylerbeyi tarafından İstanbul'daki Osmanlı Sarayı'ndaki Darüssaade Ağası'na gönderilmiştir.[5][6][7]
Saraya geldiği 1604 yılında Safiye Sultan Eski Saray'a gönderilmiş (9 Ocak 1604) ve Handan Sultan'ın haremdeki iktidarı başlamıştı.[8] Çünkü kaidelere göre yeni Valide Sultan gelince eski Valide Sultan saraydan yollanırdı. Bu olay Kösem Sultan'ın üzerinde etki bırakmış ve yıllar sonra torunu tahta geçtiğinde Eski Saray'a gitmemiş ve haremde çıkan iki
başlılık sonucu öldürülerek hayata veda etmiştir.[9]
Saraya gelen Anastasya'nın Kösem ismini almasıyla ilgili iki rivayet vardır. Bunlardan ilki tüysüz bir yapıya sahip
olmasıdır. Bu zayıf bir rivayettir. Diğer kuvvetli olan rivayet ise kendisinin sarayda diğer cariyelere kösemenlik
ettiği, yani "Emin, ne zaman ne yapacağını bilen, bir sürüye yol gösteren ve yönlendiren kişi veya kimse" olduğu
için Kösem ismi verilmiştir.[5][7]
Haseki Sultanlık Dönemi:
Anastasya saraya girdiğinde Mahpeyker adını almıştır. Ancak zamanla diğer cariyelere de yol yordam
gösterdiğinden kendisine Kösem ismi verilmiştir. I. Ahmed'in annesi Handan Valide Sultan tarafından seçilen Kösem padişaha sunulmuştur. Sultan Ahmed çocuk yaşta olduğundan yarı naip olarak
Handan Sultan oğlu adına bizzat devleti yönetiyordu.[10][11] Bu konuda Leslie Peirce, Handan Sultan'ın oğlu döneminde çok güçlü biri olduğunu ve tecrübesiz oğlu için zihinsel anlamda pek çok şeyi aşıladığını ve
geri planda devleti yönettiğini varsaymaktadır.[12]
Handan Valide Sultan oğluna çocuğu olması için birçok cariye gönderiyordu, fakat oğlu cariyelere karşı ilgisizdi.
İyi yürekli bir kadın olan Handan Sultan, Şehzade Mustafa'nın da öldürülmesine engel olmuştur.[13] Kendisinin ölümünden sonra da 1612 yılına kadar bu konu kapalı kalmıştır. 1604 yılının Mart aylarında I. Ahmed ve kardeşi Şehzade Mustafa ölümcül bir rahatsızlık yaşamışlardır.[14] Hanedanın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu bu hastalıktan padişah ve şehzade ancak Nisan aylarında
kurtulabildiler. Bu nedenle Sultan Ahmed'in bir an evvel çocuk yapması gerektiği daha iyi anlaşıldı.
Sultan Ahmed dindar bir padişah olarak bilinir ve genel olarak bu dindarlığı kendisine annesi aşılamıştır. Bu
dönemde Aziz Mahmud Hüdayi ile de tanışmış ve annesi ile ziyaretlerine gitmişlerdir. Validesinin vefatından sonra I. Ahmed ile ziyaretlere
genellikle Kösem Sultan gitmiştir.
1605 yılına kadar haremi yöneten Valide Sultan'ın vefatı ile I. Ahmed oldukça müteessir olmuş ve bu ölüm önceki sakin yapısından daha çok şiddetli ve isyan edenlere karşı sert
yaptırımlar uygulayan bir hükümdara dönüşmesine sebep olmuştur. Oğlu üzerinde oldukça etkili olan Handan
Valide Sultan yaşadığı sürece Kösem'in yükselmesine imkân yoktu.[15] Handan Valide Sultan'ın vefatından sonra annesi tarafından kendisine inanmaması için tamamen ikna edildiği Derviş Paşa'nın padişah üzerinde tesiri olmuş, fakat onun da 1606 yılında idam edilerek öldürülmesi ile kendisini kısa
zamanda kendini kabul ettirdiği küçük yaştaki padişah Kösem Sultan'ın etkisine girmiştir. Sultan Ahmed'in ilk
eşi ise zamanla gözHatta padişahın bir hasekisi ile Kösem Sultan'ın arasında 1607 yılında gerçekleşen ağır bir
kavga olduğu da söylenir ve Ahmed'ın haberdar olunca her iki hasekisine de kızdığı belirtilir.
Sultan Ahmed'in nikâhlı eşi olması:
Mevcut Osmanlı kaynaklarının hiçbiri Sultan Ahmed'in Kösem'le evlendiğini yazmamaktadır. İstisnai durumlar hariç padişahlar eşleri ile nikâh kıymıyorlardı. Yabancı kaynaklar
ise çoğu zaman nikâhtan bahsetmeyerek Kösem'i Ahmed'in eşi olarak alıp konuyu muallakta bırakmaktadır.
Örneğin, 1609 yılında Venedik'li Elçi Bon, Ahmed'in üç kadından dört çocuğu olduğunu, ancak hiçbiriyle nikâhlanmadığını bildirmektedir.
İngiltere'de Richard Knolles'un 1603'te basılan ve gayet başarılı bir şekilde Osmanlı Devleti tarihini anlatan
"The generall historie of the Turkes" (The General History of the Turks) adlı kitabının içeriğini 1621'e kadar genişleten Edward Grimestone ise Kösem'in, Ahmed'in eşi olduğunu yazmaktadır, ama bunun nikâhlı eşi anlamına gelip gelmediği tartışmalıdır.
Son yıllarda genç araştırmacı Özlem Kumrular Venedik Devlet Arşivi'nde yaptığı bir tarama araştırmada Sultan IV. Murad'ın cülûsunu ilan eden ve üzerinde IV. Murad'ın tuğrası bulunan bir name ortaya çıkartmıştır. Bu namede yeni padişahın "valide-i kerimeleri Kösem Sultan"dan bahsederken Kösem'in "ki sabıkan merhum ve mağfurun-leh Sultan Ahmed'in gayetden mu'teber ü makbulesi olmağın onu nikâh-ile tazimen tezevvüc edip"... Ahmed'in "muteber ü
makbulesi" olduğu vurgulanmakta ve onu övmeye devam edilmektedir. Bu belge padişah I. Ahmet'in hasekisi
Kösem Sultan ile nikâh yapıp evlendiğini açıkça göstermektedir. Özetle, Kösem Sultan da tıpkı seleflerinden
olan Hürrem Sultan gibi zevcinin yasal eşi olma şerefine nail olmaya muvaffak olmuştur.[16]
Haseki Sultanlık dönemindeki genel siyaseti:
Tarihçilerin aktardıklarına göre, Kösem Sultan ilk başlarda huzurlu bir hayat sürmüş, tasavvufa meraklı olan
I. Ahmed ile birlikte dergâhlara gitmiş ve çocuklarıyla ilgilenmiştir. Dini tutumu kuvvetli olan I. Ahmed, çocuk yaşta tahta geçmesine rağmen babası gibi başkalarının etkisi altında kalmadığını kanıtlamak konusunda
çok titizdi. Kösem Sultan bu nedenle I. Ahmed döneminde siyasi işlere fazla bulaşmamıştır.
1612 yılına gelindiğinde I. Ahmed'in dört oğlu olmuştur. Bu çocuklarının ismi Mehmed (1605), Selim (1611) ve Murad (1612) olarak belirlenmiştir.[17] Şehzade Selim aynı yıl içinde ölmüştür. Şehzadesi çok olduğundan Sultan Ahmed kardeşini katlettirmek istemiş,
ancak devlet büyükleri akli dengesi bozuk olduğundan zararı olmaz fikrini padişaha kabul ettirerek bu ölüme
engel olmuşlardır.[18] Tabii ki burada Kösem Sultan'ın tahta Şehzade Osman'ın çıkıp öz oğlunu katlettirmesine engel olmak için
I. Ahmed üzerinde bir etki oluşturmaya çalıştığı da söylenebilir.
I. Ahmed'in erkek çocuklarından 6 tanesini Kösem Sultan doğurmuştur. Bunlardan iki tanesi küçük yaşta ölmüştür. Bu nedenle saraydaki en nüfuzlu kadın da Kösem Sultan olmuştur.
Mahfiruze Sultan'ın 1620 yılında genç yaşta ölümü de bunda etkili olmuştur.[19]
Kösem Sultan gücünü artırmak için kızları Ayşe, Gevherhan ve Fatma Sultan'ı, özellikle ilk kızı olan Ayşe Sultan'ı, güçlü olan paşalarla evlendirdi, böylece Dîvân-ı Hümâyun'da büyük bir nüfuza sahip oldu. Ayşe Sultan'ın henüz 6 yaşındayken 1611'de Veziriazam Nasuh Paşa ile nikâhı kıyıldı bir yıl sonra da düğünleri yapıldı. Ayşe Sultan, Nasuh Paşa'nın sarayına nakledildi; fakat zifaf,
saray âdeti mucibince çocuğun bulûğa ermesine talik olunmuştu. Nasuh Paşa, zeki, muktedir ve devrin kapısı en
zengin vezirlerindendi. Fatma Sultan'ı Kaptan-ı Derya Hasan Paşa ile, diğer kızı Gevherhan Sultan'ı ise Öküz
Kara Mehmed Paşa ile küçük yaşlarda suri (göstermelik) olarak evlendirmiştir.
Daha Kuyucu Murad Paşa'nın sadareti zamanında, saraya bir mektup göndererek, eğer mührü hümayun kendisine tevdi edilirse padişaha
kırk bin altın takdim edeceğini bildirmişti. Padişah, bu mektubu derhal Murad Paşa'ya yolladı. Murad Paşa da
nadir bir pişkinlikle Nasuh Paşayı çağırtarak teklif ettiği parayı derhal tahsil eylemişti. Bu hâdiseden dolayı
Padişah I. Ahmed, Nasuh Paşa hakkında hiçbir kötü düşünceye kapılmamış olmalı ki, Murad Paşa ölür ölmez
onu sadarete getirdi. Arkasından Ayşe Sultan izdivacıyla taltif etti. Fakat, padişahların aşırı iltifatları daima
tehlikeli olmuştur.
Nasuh Paşa'nın ikbali de ancak üç yıl sürdü. 18 Ekim 1614 günü, idam hükmünü infaza giden Bostancıbaşı,
Sadrazamı Küçük Ayşe Sultan'la bir odada bulmuştu. Küçük Ayşe Sultan'ı kaldırıp pencerenin içine oturttular ve
gözü önünde paşayı boğdular. Gerçi, Hazine gibi Ayşe Sultan da Rüstem Paşa'dan sonra Osmanlı tarihinin en zengin vezirlerinden sayılan Nasuh Paşa'nın bir kısım servetine tevarüs etmiş,
fakat gözü önünde işlenen bu cinayet, hayatı için fena bir başlangıç olmuştu.[20] Nasuh Paşa'nın idam edilmesinden sonra diğer kızı Gevherhan Sultan'la evli olan Öküz Mehmed Paşa veziriazam makama getirildi.
Üvey oğlu ile ilişkisi:
Şehzade Osman küçükken Kösem ile araba gezintilerine çıkardı; bu gezintilerde yol kenarında duranlara para atarak kendini
göstermeyi severdi. Daha sonra Ahmed, oğluyla hasekisi arasındaki bu ilişkiye müdahale etti; elçi Valier 1616'da
padişahın Kösem ile Osman'ın görüşmesini yasakladığını bildirmişti. Belki de gerekçesi Valier'in de yorumladığı
gibi, Kösem'in oğullarının geleceği hakkında iyi bilinen planlarının şehzadelerin güvenliğini tehlikeye sokması
korkusuydu. Bir diğer olası sebep de artık ergenlik çağına gelen bir şehzadenin namahrem bir kadının yanında
olmasının uygunsuz düştüğü yargısıydı. Yine de Ahmed'in ölümünden sonra ilişki yeniden devam etti. 1619'da
Osman, padişah olarak Kösem'i eski sarayda üç günlük bir ziyafetle onurlandırdı.[10]
Ekber ve Erşed Sistemi'nin getirilmesindeki etkisi
Kösem, Osmanlı hanedan tarihinde ekberiyete geçişin mümkün hale geldiği dönüm noktasında, son derece nüfuzlu bir
hasekiydi. Eğer Ahmed veliaht sahibi olduktan sonra, gelenek gereği kardeşi Mustafa'yı idam etmiş olsaydı,
yerine en büyük oğlu Osman geçecekti. Hükümdarlığın babadan oğula geçme usulü böyle gerektiriyordu.
Muhtemelen yeni padişah da erkek çocuk sahibi olur olmaz Kösem'in oğulları Murad, Kasım ve İbrahim de dahil
bütün kardeşlerini idam ettirecekti. 1612'de Venedik elçisi Simon Contarini, Kösem'in Osmanlı hanedanının
geleneğine ters bile olsa kardeşine zarar vermemesi gerektiğini savunarak, Ahmed'i Mustafa'nın canını
bağışlamaya ikna ettiğini bildirmişti. Contarini'ye göre burada Kösem'i harekete geçiren şey "şimdi kendisinin
bir kardeşe gösterdiği bu merhametin ileride ilk doğan şehzadenin kardeşi olan kendi oğlu için de
gösterebileceği"ydi.[10]
Haseki Sultanlık dönemi hakkında elçi raporları:
1612'de Venedik elçisi Simon Contarini Kösem'i "güzel kurnaz" ayrıca "birçok yetenekleri
olan, mükemmel şarkı söyleyen, bu nedenle de hükümdar tarafından çok sevilen "bir kadın
olarak tasvir eder.[10]
Elçi Guistinian'a göre Kösem saraya çok küçükken getirilmiş, burada büyümüş, çok güzel
ve erdemli bir kız olmuş ve Ahmed'e sunulmuştur. İyilik ve zarafeti sağ duyuyla birleştirerek
sultanın gönlünü kazanmıştır. Büyük meselelerde de onun yoldaşı olmuş ve kendisine
danışılmıştır.[16]
1616'da İstanbul'a gelen elçi Cristofora Valier Kösem'in Ahmed üzerindeki etkisini dile
getirirken, "Sultanın kalbinin mutlak sahibidir, kendisinden asla hiçbir şey esirgenmez" der.[12]
O dönemde sarayın yakınlarından haber alan Sapiencia Kösem'in eşi Ahmed tarafından çok
sevildiğini, Ahmed'in kendisine çok iyi davrandığını ve hiçbir Türk'ün eşini asla o denli
sevmediğinin söylendiğini yazıyordu.[16]
O dönemde İstanbul'a gelen İngiliz gezgin Sandys adını "Casek Cadoun" olarak kaydettiği
Kösem'in güzelliğine büyüyü de eklediğinin söylendiğini belirtir. İddiasına göre Ahmed'i bu
şekilde etkilemiştir. Sultanın Kösem'i "ihtiraslı" bir şekilde sevdiğini iddia eder. Bunda da
büyünün etkisi olduğunun altını çizer. "Hem zarif hem de utangaç bir tabiatı var" şeklinde
de Kösem'i karakteristik olarak tasvir eder.[16]
Contarini, Kösem'in erken dönemde Ahmed ile siyaset konuşmamasının nedeni ile ilgili,
"Çok akıllı davranarak padişahla ciddi konular ve devlet meseleleri üzerine çok sık
konuşmaktan geri durduğunu" söyler. Kösem'in Ahmed'in saltanatı süresince devlet işlerini
gözlemleme imkânı olsa da böyle bir hırsı olmadığını gösterecek kadar kurnaz davranması
ve kadınların devlet işlerine karışmasını asla istemeyen bir padişahı ürkütmeyerek en
akıllıca olan siyaseti uygulaması da siyasi zekâsını göstermesi bakımından büyük önem
arz etmektedir. Zira Sultan Ahmed, babaannesi Safiye Sultan'ın tahakkümü altında kalmış
olan babasına benzememek hususunda çok titiz ve sertti.[10]
Kösem ile Ahmed arasında erken dönemde siyaset konuşulmasa da Kösem'in hasekiliğinin
son dönemlerinde Ahmed ile siyasi meseleler hakkında konuşmaya başladığı aşikârdır. Zira
1616'da Cristofora Valier, Kösem'in padişah üzerindeki etkisi sebebiyle İstanbul'da sahip
olunabilecek en değerli müttefik olduğunu belirtiyor, onun iltifatlarının ve Venedik'in itibarına
yaptığı katkıların gereğince ödüllendirilmesini tavsiye ediyordu.[10]
1612'de Venedik Elçisi Contarini Kösem'in canını sıkan bir kadını padişahın dövdürdüğünü
bildirmişti.[10]
Sultan I. Ahmed Han'in ölümü ve Eski Saray Dönemi:
22 Kasım 1617'de Sultan I. Ahmed öldü. Cenazesi Sultanahmed Camii yanındaki türbesine defnedildi. Padişahın genç yaşta vefatı ile tahta kimin çıkacağı da tartışma konusu olmuştur.
Taht için namzet isimler Şehzade Mustafa ve Şehzade Osman'dı. Fakat kaideler gereği bir padişah öldüğünde
oğullarından birinin tahta geçmesi uygundu. Fakat devlet erkânı tahta daha büyük yaşta olan Şehzade
Mustafa'nın geçmesini uygun buldu. Evladının ölmemesini isteyen Kösem Sultan'ın ise bu işe destek verdiği
rivayet edilir.
Sultan Ahmed'in oğullarından en büyük şehzade Osman daha 13 yaşında idi; ama I. Ahmed tahta çıktığında 14
yaşında idi. I. Mustafa devlet meseleleri ile ilgilenmediğini ifade ederek saltanatı kabul etmediyse de bu hâl,
devlet erkânı tarafından göz önüne alınmadı. Kösem Sultan eşi öldüğünden ikbalden düştü ve Safiye Sultan'ın yanına Eski Saray'a yollandı. I. Mustafa deli bir padişah olduğundan bir süre sonra devlet içerisinde kabul görmemeye başladı. Yazılıp gönderilen emirler bile başkası tarafından
yazıldığı anlaşılacak şekilde oluyordu. Eğitimi de eksik olan padişah I. Mustafa devlet işleri ile de ilgilenmeyince
tahttan hâl edildi. Nitekim tahta çıktıktan 96 gün sonra 26 Şubat 1618 günü tahttan indirildi, yerine Kösem
Sultan'ın kocasının başka bir Mahfiruz Hatice Sultan'dan olma oğlu Şehzade Osman tahta geçti.[5][7]
Fakat II. Osman yaşı çok genç olmakla birlikte Kösem Sultan'ın devlet işlerine çok karışmasından rahatsız oldu. Bu yüzden
Kösem Sultan'ı Eski Saray'da siyasetten uzak tutmaya çalışmıştır. Ancak kendisini büyüten Kösem Sultan'ı da
ihmal etmemiş ve daima saygı duymuştur. Örneğin, Genç Osman Kösem Sultan'ı Eski Saray'da üç gün
ziyaret etmişti.
Mustafa'nın da tekrar tahttan indirilmesi üzerine Şeyhülislam Yahya Efendi ve devlet erkânı, I. Mustafa'nın yerine nihayet kendi oğlu IV. Murad'ın geçmesi konusunda karara vardı. Kösem Sultan Valide Sultan olarak Eski Saray'dan Topkapı Sarayı’na yerleşti. IV. Murad tahta çıktığında sadece 11 yaşındaydı ve Kösem Sultan artık oğlu adına devleti büyük
ölçüde yönetmeye başladı. Kösem Sultan’ın saltanatı, IV. Murad’ın idareyi tam olarak ele almasına kadar sürmüştür.[5][7]
Saltanatı:
Yeniçeriler, üst üste aldıkları cülus bahşişi münasebetiyle Sultan IV. Murad'ın taht-i saltanata iclasında bahşiş
istemeyeceklerine dair söz verdikleri halde, az bir müddet sonra «cülus isterük» diye ısrar ettiler. İki milyon
Osmanlı altını bulan meblağ saraydaki altın tabaklar ve tepsiler eritilerek karşılandı. Sadrazam Kemankeş Ali
Paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi'yi görevinden azlettirdi. Yeni gelen zât, Genç Osman'ın kayınpederi,
Şeyhülislamoğlu Şeyhülislam Esad Efendi idi.
Sultan IV. Murad Han Dönemi Valide Sultanlığı:
IV. Murad 1623 yılında tahta geçtikten sonra hızlı bir eğitime tabi tutuldu. Kösem Sultan, oğulları ve torunu dönemlerinde
ise, otuz yıla yakın devletin fiili ve idari gücünü bizzat elinde bulundurmuş ve oynadığı siyasi satrançlar ile
imparatorluk üzerinde iktidar sahibi olmak isteyen devlet adamlarını bertaraf etmiştir.[10][21][22] Genç padişah ise kendisine eğitime olumlu tepkiler verecek ve ileride sahip olduğu entelektüel bir birikimle kendinden söz
ettirecektir. Bu süre içerisinde padişah adına annesi Kösem Sultan "saltanat naibesi" adıyla devleti yönetmek zorunda kaldı. Padişah adına devleti annesinin yönetecek olması Osmanlı tarihinde bir ilktir. Bu süre içinde imparatorluk anarşiye ve büyük iç karışıklıklara sürüklendi. IV. Murad tahta geçmeden önceki son altı yılda üç kez cülus
bahşişi de verildiğinden hazine neredeyse tamamen boşalmıştı.[5][7][23]
Kösem Sultan akıllı hamleler yaparak birçok devlet adamını değiştirmiş ve bir kişinin devlet üzerine hakim
olmasını önlemiştir. Kösem Sultan Anadolu'daki isyanları bastırmak için birçok girişimde bulunmuş ve en dikkat
çekici olan Abaza Mehmet Paşa isyanı son bulmuştur. Kendisi anarşi döneminde ülkeyi toparlama konusunda
yoğun bir çaba sarf etti. Kösem Sultan, yaklaşık 10 yıllık saltanatı boyunca 8 veziriazam, 9 defterdar değiştirmiştir.
Safeviler, Irak'ı ele geçirdi, Bağdat başta olmak üzere birçok yerde Sünniler kılıçtan geçirildi. Safevi orduları Mardin'e kadar ilerledi. Orta Doğu'daki Sünni - şii dengesi bozuldu. Kırım, Yemen, Lübnan ve Mısır'da ciddi isyanlar çıktı. Abaza Mehmet Paşa, Doğu Anadolu Bölgesi'nde iki kez isyan çıkardı. Askerlere verilen maaşlar arttırılırken, vergi sistemi bozulduğundan gelirlerde azalma görüldü. Kuzey Anadolu'da
işlevsizleşen Tımar Sistemi ve buna bağlı artan yolsuzlukları öne süren halk isyan başlattı.
Safevilere karşı yürüttüğü seferde başarısız olan Sadrazam Hüsrev Paşa'nın azli üzerine 1632 yılında Yeniçeriler sarayı basarak sadrazam ile 17 devlet yöneticisinin kellesini istedi. Yeni
Sadrazam Hafız Paşa yeniçerilerce öldürdü, birçok devlet adamının evi yağmalandı. İkinci bir isyana kalkışarak padişaha güvenmediklerini söyleyen
yeniçeriler, ileride padişah olacak şehzadelerin hayatlarından şüphe ettiklerini, sağ olduklarının bir ispatı olarak
şehzadelerin kendilerine gösterilmesini hatta bazı şehzadelerin Yeniçeri Ocağında kendi himayelerinde kalması
gerektiğini söylemişlerdir. Padişah, şeyhülislam ve veziriazamın kefil olması ile yeniçerileri bu isteklerinden vazgeçirmiştir. Asilerin ayak divanına çıkartıp yaptıkları pazarlıklarla genç padişahı zor durumda bırakması, acizliği, yaşı itibarıyla sürekli
küçümsenmesi ve annesinin himayesinde kaldığı düşüncesi onun ileride sert bir mizaca bürünmesine neden
olmuştur.[24]
Bunun yanında Kösem Sultan muhtaçlar için aşevleri açtı, hayır kurumları yaptırdı, borçları yüzünden hapishaneye düşmüş olan mahkûmların borçlarını ödeyerek
onları hapisten kurtardı ve fakir kızların çeyizlerini düzerek onları evlendirdi. Bu icraatleri ilk döneminde toplum
ve bürokrasi çevrelerinde takdir görmüştür.[24]
Zamanla Sultan IV. Murad olgunlaşarak annesinin faaliyetlerini bir ölçüde engellemeye başladı. Ne var ki; çocukluğundan beri annesinin
telkinleri etkisinde kalan IV. Murad, çoğu zaman annesinin fikirlerini önemsemeye devam etti. IV. Murad kendini yeterince güçlü ve idareyi ele
alacak kabiliyet ve tecrübede hissedince Yeniçeriler'i merasim için Sultan Ahmet Meydanı'nda topladığı, beklemekten canı sıkılan bir yeniçeri subayının disiplinsiz bir şekilde, padişah geçerken yaşı ile
alaya varan sözler sarf etmesi üzerine kılıcı ile tek hamlede hem yeniçeriyi hem de atını ikiye böldüğü anlatılır.
Bu olaydan sonra hemen Yeniçeri Ocağı'nda düzenlemeye gitmiş ve ocak içerisindeki kimi subayları halletmiş, kimine de boyun eğdirmiştir.
Yeniçeriler Kösem Sultan'ın kızı Ayşe Sultan'ın kocası Hafız Ahmed Paşa'yı öldürdüğünde ve padişaha zorla sadrazamlığa getirten Kösem Sultan'ın diğer kızı Gevherhan Sultan'ın kocası
Topal Recep Paşa üstüne, IV. Murad ilk Hüsrev Paşa'nın kellesine aldı ve daha sonra Recep Paşa'y 18 Mayıs 1632 senesinde idam
etti, böylece mutlak saltanatı gösterdi.
Kösem Sultan oğlu IV. Murad için kızlar yetiştirdi, bunların ilki 1612'da doğan Şemsperi Haseki, Kösem Sultan'ın
kızı Ayşe Sultan'ın nedimesiydi ve özel olarak yetiştirildi. Sultan IV. Murad padişah olunca Kösem tarafından
hükümdara hediye edildi. Daha sonra 1616'da doğan Sanevber Haseki'ye oğluna hediye etti. Henüz 3
yaşındayken kaçırılmış olan Esma Haseki Sultan konakta büyümüştür. Sonra Kösem Sultan tarafından saraya
getirildi.
Arnavut, Asilzade ve Jonima ailesinden olan bir kız IV. Murad'ın en çok sevdiği haseki olmayı ve şehzadeler doğurmayı başardı. 1614 yılında Hasan Bey'dan olma Ayşe Haseki
Sultan Kösem Sultan'ın iktidarının son senelerinde oğlu IV. Murad ile, Edirne Saray'ında evlenmiştir ve gelini oldu. Bu evliliğe Kösem Sultan şiddetle karşı çıktığı söyleniyor. İzdivaç Mayıs 1630
tarihınde gerçekleştirmiş, nikâh Edirne Saray'ında kıyıldı. Bu Haseki Sultan 1633'te İsmihan Kaya Sultan dünyaya getirdi. Ayşe Haseki Sultan doğurduğu şehzadeler daha büyüyemeden küçük yaşlarda hastalıklardan
vefat etmişlerdir. Bu yüzden adı tarihte pek duyulmaz.
Mahfiruz Sultan'dan doğma Şehzade Bayezid annesi ve teyzesi Şahincan Hatun'un bütün itirazlarına rağmen Sultan IV. Murad ile çok iyi anlaşırdı ve beraber şehirde gezmelere çıkarlardı. Annesinin genç yaşta ölümü ile anne-baba bir
kardeşi olan Şehzade Süleyman teyzesi Şahincan tarafından büyütüldü. Şehzade Bayezid'e göre Şehzade
Süleyman'ın arası Kösem'in çocuklarıyla kötüydü. Şehzade Bayezid ve Şehzade Süleyman'ın teyzeleri sürgüne
gönderildikten sonra Kösem Sultan'ın eline düştüler ve onun isteği üzerine Sultan IV. Murad'ın emri ile Revan
Sefer'ine çıkarken ibrişim kemendiyle boğduruldular. I. Mustafa'nın ölümünden sonra Osmanlı Hanedan'ının soyu sadece Kösem Sultan'ın oğullarından devam edecekti.
Kösem Sultan, oğlu Şehzade Kasım'ın 1638'de Bağdat seferi arefesinde, IV. Murad tarafından katledilmesine engel olamadı;[25] ancak İbrahim'in katline onun saltanat yükünü kaldıramayacak kadar aciz olduğunu ileri sürerek mani olabildi.
Padişahın genç yaşta ölümü üzerine tahta Kösem Sultan'ın diğer oğlu İbrahim çıktı ve Kösem Sultan ikinci bir oğlunu tahta çıkarmaya muvaffak olarak valide sultanlığa ve saltanat
naipliğine devam etti.
Sultan İbrahim Dönemindeki Valide Sultanlığı:
İbrahim şehzadeliği döneminde sürekli öldürülme korkusu yaşadığı için psikolojisi bozuktu ve bu durum Osmanlı'da
yönetim boşluğu doğurmuştur. Başkentte yeni çekişmeler baş göstermişti: Kapıkulu askerleri, ulemalar, vezirler
ve
saray erkânı iktidarda daha fazla nasıl söz sahibi olabileceklerinin ince hesaplarını yapmaya başlamışlardı.
Otorite boşluğu bu tür çekişmelere neden olduğundan; öteden beri yönetmeye hevesli olan Kösem Sultan
harekete
geçerek; bir kukla padişah olarak öne çıkardığı oğlu İbrahim döneminde yeniden devlet işlerinde aktif görev
üstlenmiştir.
İbrahim tahta çıktığında Osmanlı Hanedanı büyük bir krizle daha karşılaştı. İbrahim hanedanın tek erkek vârisi durumundaydı ve acil bir şekilde hanedanın
devamını sağlama zorunluluğu vardı. Oysa İbrahim bir ölçüde dengesiz görünüyor ve kadınlarla olan ilişkilere ilgi duymuyordu. Osmanlı hanedanının devamını
sağlama görevi büyük ölçüde Kösem Sultan'a düştü. Anne Kösem Sultan, zihninden ve tecrübesizliğinden üzüntü
duyduğu oğlunu hem avutabilmek ve hem de Osmanlı hanedanının devamı için oğluna yeni cariyeler takdim etti.
Saraya doluşan hasekiler ve cariyeler hazineye büyük yük getirmiş, saraydaki kadınlar arasında da şiddetli nüfuz
çatışmaları baş göstermiştir. İbrahim'in hem ruhsal sorunlarına çare bulmak hem de erkek evlat sahibi olması için ülkenin dört bir tarafından
üfürükçüler, cinci hocalar davet edildi. Bu üfürükçülerin en ünlüsü Cinci Hoca lakabıyla tanınan Safranbolulu Karabaşzade Hüseyin Efendi'ydi.
İbrahim'in tahta çıkmasından 2 yıl sonra Şehzade Mehmed, Şehzade Süleyman ve Şehzade Ahmed dünyaya geldi. En nihayetinde hanedanın devamı sağlanmış oldu. Kösem Sultan buna karşılık olarak Hüseyin
Efendi'ye Safranbolu da daha sonra Cinci Hanı olarak anılacak hanın yapım masraflarını karşılayacak para verdirmiştir. Hatta Cinci hoca o kadar güçlendi ki
Cinci Hoca'nın öldürülmesinden sonra hazineye aktarılan paralar askere cülus olarak dağıtıldı ve bu paralar
halk arasında 'cinci hoca akçesi' diye anılır oldu.
Ukraynalı veya Rus bir köylü kızı olan Nadya'yı Tatar esircilerce çalındığından sonra Kör Süleyman Paşa'ya satıldı ve Paşa onu Kösem Sultan'a hediye ettiği. Haremde yetişen Nadya, Turhan Hatice ismini alıp, Sultan
İbrahim'e sunulan ilk câriye oldu ve on beş yaşlarında 2 Ocak 1642'de IV. Mehmed’i dünyaya getirince Haseki sultan unvanını aldı. Şehzadenin doğumu Osmanlı sülâlesinin kesilme tehlikesini ortadan kaldırdığı için büyük coşkuyla
kutlandı. Sarayda eğitimiyle özel olarak Kösem Sultan kızı Atike Sultan görevlendirildi.[26] Ayrıca Atike Sultan Kösem Sultan'ın torunu Mehmed mürebbiyelik yâni terbiye ve yetişmesinde yardımları
olmuştur.
Kösem Sultan’ın IV. Murad’ın kızı Kaya Sultan’ı Silâhdar Mustafa Paşa ile evlendirmek istemesi, Sadrazam
Kemankeş Kara Mustafa Paşa ile arasının açılmasına sebep oldu. Çünkü Kara Mustafa Paşa, Silâhdar Mustafa
Paşa’yı rakip olarak görüyordu. Kemankeş’in hazinede yapmak istediği ıslahat bazı şikâyetlere yol açmış ve
kendisine yeni düşmanlar kazandırmıştı. Sadrazamın yıpranması Kösem Sultan’ın işine geliyordu. Kemankeş’in
sonunu hazırlayan bu hadiselerden sonra Sultan İbrâhim’de samur ve amber merakı başladı. Kösem Sultan bu
yüzden İbrâhim’in musahibesi Şekerpâre Hatun’u saraydan çıkarmak için büyük gayret sarf etti.
Kemankeş Mustafa Paşa bu dönemde de kendine rakip olan diğer devlet adamları ile uğraşmaya başlamıştır.
Bunlar Sultan İbrahim'in silâhdarı olan "Yusuf Paşa" ile meşhur Cinci Hoca Hüseyin'dir. Kemankeş Kara Mustafa Paşa gerek bu iki rakibinin ve gerekse asabi ve rasyonel olmayan Sultan
İbrahim'in her işe karışmasından dolayı iki defa vezir-i âzamlıktan istifa etmiştir ama bu istifalar kabul edilmemiştir.
Rakiplerini saf dışı bırakmak için bu sefer kapıkulu askerini isyana teşvik etmiştir. Bu isyan teşviki gerçeği Sultan
İbrahim'e yetişince padişah Kemankeş Kara Mustafa Paşa'yı 31 Ocak 1644 sadrazamlıktan azletmiş ve idam
edilmesini emretmiştir. İdam edildiğinde 50 yaşlarındaydı. İki padişah döneminde yaptığı sedareti 5 yıl 1 ay
sürmüştür.[27] Kösem Sultan için İbrâhim'in saltanatı pek tatmin edici geçmemişti. Zira vâlide sultanlık yetkilerini istediği gibi
kullanamamış, Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın idamıyla, başlayan saraydaki huzursuzluklar yüzünden zaman
zaman endişeli günler geçirmişti.
I. İbrahim'ın son yılında sekizci Hasekisi Hüma Şah Sultan'la nikâh kıydı ve Aralık 1647'te evlendi, bundan sonra Kösem Sultan gözden düşmüş, I. İbrahim kız kardeşlerinden
Ayşe Sultan, Fatma Sultan ile Hanzade Sultan ve yeğeni İsmihan Kaya Sultan'ın malına mülküne el koydu ve Hüma Şah Sultan'a hediye etti.[10]
Sultan İbrahim savruk harcamaları tamamen mücevher işli yeni bir saltanat kayığı yaptırması isteği ile daha da
arttı. Bunun için esnaftan, ulemadan, ocak ağalarından ve devlet ricalinden ek vergiler istenildi ve buna muhalefet
edecek olanların cezalandırılacakları duyuruldu. Kösem Sultan, bunun bir patlamaya yol açabileceğine dair Sultan
İbrahim'i uyarmak istemesi dolayısıyla saraydan atılarak İskender Bahçesi'ne sürgün edildi. Sadrazam Tezkereci
Ahmet Paşa ise kendi savruk harcamalarına devam etmekte ve oğlunun düğünü için yaptığı eğlentiler ve harcamalar
hakkındaki
haberler şehirde herkese yayılmakta idi.[28]
7 Ağustos 1648'de ulema Fatih'te ve (başlarında yeniçeri ağası) kapıkulu ocakları ağaları Ermeydanında Orta
Camii'de toplandılar. Sultan İbrahim'in sefahatine ve koyduğu samur ve amber vergisine karşı olarak bir
ayaklanma üzerinde anlaştılar. Sabahleyin silahlanmış kapıkulu askerleri Fatih Camii avlusuna geldiler. Bunu
haber alan sadrazam Tezkereci Ahmet Paşa korkup saklandı. O zaman başdefterdar olan Sofu Mehmed Paşa Fatih
Camii'ne çağrıldı ve burada isyancıların liderleri olan ocak ağaları ve ulema liderleri tarafından geniş tecrübesi
nedeniyle kendisinin sedarete getirildiği ilan edildi.[28]
O zamana kadar sadrazam olan Tezkereci Ahmet Paşa saklandığı için kendisinden mühr-ü hümayun alınamamıştı.
O akşam geç saatlerde Tezkereci Ahmet Paşa saklandığı konağında yakalandı. Konağı yağmalandı. Eski sadrazam,
Fatih Camii'ne isyancı kapıkulu askeri komutanları; ulema liderleri ile olarak bunların veziriazam seçtikleri ve
sarayın da bunu teyit ettiği Sofu Mehmed Paşa önüne getirildi. Orada Cellat Kara Ali tarafından boğularak idam edildi. Öldürüldüğü yaşının 50'yi geçtiği
bildirilir.[29]
Ölümü:
2 Eylül 1651'de Kösem Sultan, Turhan Sultan ile yaşadığı otorite mücadelesi sonunda Lala Süleyman Ağa
tarafından oluşturulan bir ekiple öldürüldü.[30] Kösem Sultan'ın cenazesi, kocasının Sultan Ahmet Camii'ndeki I. Ahmed türbesine gömüldü.
Osmanlı tarihindeki hususi konumu:
Kösem Sultan; en karışık, karanlık, cinayetlerle dolu bir 40 yılın çalkantılarında dul bir saraylı olarak siyasal
meselelerin ortasında son karar sorumluluğunu yüklenmişti. Daha ileri gidilerek denebilir ki, tarih kitaplarında,
"Sokullu Mehmed Paşa ve Yükselme Devrinin Sonu", "Lale Devri" birer başlıksa "Kösem Sultan'ın Naipliği" de
Osmanlı tarihi için önemli bir ayraç veya başlık olmalıdır. Kösem'in Osmanlı hanedan yapısındaki yeri Avrupa ve
Rusya'daki hükümdar kraliçelere denk bir üstünlüktür. Mahpeyker Kösem'i bütün kadın sultanlardan ayrıcalıklı
kılan, Topkapı Sarayı haremindeki varlığı ve etkinliğinin kocası I. Ahmed'den torunu 4. Mehmed'e değin yarı asra yakın olması, iki
oğluna ve torununa "Sahibetü'l- makam Ümmü'l-mü'minin" sanlarıyla haremde naiplik yapmasıdır. Haremden,
ülkenin dört bir tarafına bu düzeyde hükmeden başka bir haremli yoktur.[31]
Hakkında modern araştırmacıların görüşleri:
Kösem Sultan'ın siyasi hayatı Osmanlı tarih yazarları ve modern araştırmacılar tarafından her zaman ilgi duyulan
bir konu olmuştur. Kimi araştırmacılar onu şiddetle eleştirirken, kimi araştırmacılar ise daha olumlu bir tablo çizme eğilimi göstermişlerdir.
Örneğin şu araştırmacılar onu şiddetle eleştirmektedirler:
M. Cavid Baysun, karıştığı işlerin bir neticesi olarak birçok dost ve hayli düşman kazanan biri
olduğunu belirttiği Kösem Sultan'ın, iktidarı sımsıkı elde tutmak gayretiyle en tehlikeli
teşebbüslere giriştiğini ve hatta amaçları için en yakınlarını dahi feda edebilecek bir yaratılışta
olduğunu ileri sürer.[32]
Ahmed Refik, Kösem Sultan'ın şefkatli biri olmasının yanında saltanat hırsı olan bir kadın
olduğunu söyler. Dahası henüz hasekilik döneminde saltanatı ele geçirmeye çalıştığını ve
nüfuzunu artırmak için siyasi bağlantılar kurduğunu belirtir.[33] Ayrıca Kadınlar saltanatı adı
verilen dönemde, Osmanlı tarihinin en güçlü Valide Sultan'ı olduğunu düşünmektedir.[33]
Nicoliae Jorga ise Kösem Sultan'ı dindar, asil ve yetenekli bir Osmanlı kadını olarak tasvir
eder.[34]
M. Çağatay Uluçay, Osmanlı hanedan tarihinin en tanınmış kadını olarak gösterdiği Kösem
Sultan'ın özellikle Sultan İbrahim'e güzel cariyeler sunarak gücü elinde tutmayı amaçladığı
görüşündedir. Dahası yazara göre, Kösem sırtını yeniçerilere dayayarak devleti istediği gibi
yönetmiş, hırslı ve pek çok kanlı olayda başrol oynamıştır. Ancak yazar yine de onun
hayırsever yanına dikkat çekmeden geçemez.[35]
Yılmaz Öztuna, Kösem Sultan için daha sert bir tutum sergiler. Yazara göre Büyük Valide
Sultan politikaya âşık olmuştur ve tek amacı saltanat sürmek, emir vermek ve devleti
yönetmektir.[36]
Stanford Shawda da benzer bir suçlamada bulunur, padişahın servetinin çoğunu yönetici sınıf
arasında dağıtarak gücünü arttırma çabası içinde olduğunu ileri sürer.[37]
A. D. Alderson, Kösem Sultan'ı komplo kuran, entrikacı ve gücü sürekli elinde tutan biri olarak
gösterir.[38]
Said Öztürk ve Ahmet Akgündüz'ün ortak çalışmasında, IV. Murad döneminde çıkan kimi isyan
ların sorumlusu olarak Kösem Sultan gösterilir. Dahası Sultan İbrahim döneminde Kösem
Sultan'ın varlığının, Osmanlı hanedanının en acı günlerinden olduğu savunulur.[39]
Bu eleştirici yazarların aksine diğer bazı yazarlar Kösem Sultan için olumlu düşünmektedirler:
Son Osmanlı vakanüvisi Abdurrahman Şeref Kösem Sultan'ın namuslu, şerefli olduğunu ve
devlet işlerinin düzgün yürütülmesine katkı sağladığı görüşündedir.[40]
Caroline Finkel, Kösem Sultan'ın farklı bir yönüne, devletin güvenliği için yaptığı ve yapmayı
planladığı projelere dikkat çeker. Yazara göre Kösem Sultan kudretli bir Osmanlı kadınıdır.[41]
Leslie P. Peirce, Kösem Sultan için olumlu bir tablo çizerken onun kadınlar saltanatındaki
renkli ve nüfuzlu hasekilerin sonuncusu olduğunu belirtir.[10][21]
Necdet Sakaoğlu Kösem Sultan'ın Osmanlı hanedan tarihinde özel bir yeri olduğunu
söyleyerek Osmanlı siyasetinin en buhranlı döneminde en etkili olan kadın olduğuna dikkat
Ahmet Şimşirgil Kösem Sultan'ın olumlu bir portresini çizerken Osmanlı tarihinde böyle bir
simanın ikincisinin olmadığını savunur.[43]
Ekrem Buğra Ekinci ise Kösem Sultan'ın Osmanlı'nın en kritik dönemlerinde devletin tüm
yükünü omuzlarına yüklenmesinin bir fedakarlık olduğu fikrindedir.
Halil İnalcık Kösem Sultan'ın valide sultanlar sıralamasının dışında Osmanlı'nın en kritik
devrini yönlendiren "büyük valide" konumunda olduğunu belirterek 17. yüzyılın Kösem Devri
olduğuna yer verir.
İlber Ortaylı Kösem Sultan'ın müthiş bir tarihi kişiliğe sahip olmasının yanında son derece
entrikacı olduğu görüşündedir.
Çocukları:
Erkek çocukları:
Şehzade Mehmed (1605-1621) - II. Osman tarafından boğduruldu.
IV. Murad (27 Temmuz 1612 - 8 Şubat 1640) - 17. Osmanlı padişahı ve 96. İslam halifesi
Şehzade Kasım (1614-1638) - IV. Murad tarafından boğduruldu.
Sultan İbrahim (5 Kasım 1615 - 18 Ağustos 1648) - 18. Osmanlı padişahı ve 97. İslam
Kız çocukları:
Fatma Sultan (1606-1667'den sonra)
Ayşe Sultan (1605-1656'den sonra)
Gevherhan Sultan (1608-1660)
Atike Sultan (1614-1672'den sonra)
Cemre Sultan (1616-1620)
*I. Mehmed (Osmanlıca: محمد ثانى, romanize: Meḥemmed-i Sânî) veya bilinen adıyla Fatih Sultan Mehmed
ya da kısaca Fatih (30 Mart 1432, Edirne - 3 Mayıs 1481, Gebze), Osmanlı İmparatorluğu'nun 7. padişahıdır.
İlk olarak 1444-1446 yılları arasında kısa bir dönem, daha sonra 1451'den 1481 yılındaki ölümüne kadar 30 yıl boyunca hüküm sürdü. 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul'u fethetti ve yaklaşık bin yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na son verdi. … ..
… ..
*I. Ahmed (Osmanlı Türkçesi: احمد اول, Ahmed-i evvel, Divan Edebiyatı'ndaki mahlasıyla Bahtî; 18 Nisan 1590,[1] Manisa – 22 Kasım 1617, İstanbul), 14. Osmanlı padişahı ve 93. İslâm halifesidir. Sultan III. Mehmed ve Handan Sultan'ın oğludur. Sancağa gitmeyip tahta çıkan ilk Osmanlı padişahıdır. Saltanatı boyunca sefere gitmemiştir. Saltanatında Celali isyanları bastırılmıştır. Tarihi yarımadada bulunan ve Mavi Camii olarak da bilinen Sultanahmet Camii, 1609-1617 yılları arasında saltanatı döneminde yaptırılmıştır…. ..
… ..
Şehzadeliği:
Saltanatı:
Saltanatının ilk iki yılı:
Zitvatorok Antlaşması:
Osmanlılar da, Avusturyalılar da art arda yapılan bunca savaştan dolayı sosyal ve ekonomik yönden çok yıpranmışlardı. Daha önce yapılan barış görüşmelerinden bir sonuç çıkmamıştı. Ancak 11 Kasım 1606'da Estergon-Komorom arasında Zitva suyunun Tuna Irmağı'na döküldüğü yerde imzalanan Zitvatorok Antlaşmasıyla barış sağlandı.[kaynak belirtilmeli]
Antlaşmaya göre Eğri, Estergon, Kanije kaleleri Osmanlılar'da, Yanıkkale ve Komarom kaleleri Avusturyalılar'da kalacaktı. Avusturya bir kereye mahsus olmak üzere 200.000 altın savaş tazminatı ödeyecekti. Avusturya Arşidükü protokolde Osmanlı Padişahı'na eşit sayılacak ve Osmanlı padişahı Avusturya Arşidükü'ne yazışmalarda Kutsal-Roma İmparatoru (Sezar/Kayser/Caesar) unvanıyla hitap edecek, her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecekti. Avusturya'nın Macaristan için ödemekte olduğu yıllık 30.000 altın vergi ise kaldırılacaktı. Zitvatorok Antlaşması, Osmanlı'nın lehine gibi görünse de Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildi. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin Avusturya karşısındaki üstünlüğü sona ermiş, siyasi dengeler Osmanlı aleyhine bozulmaya başlamıştır. Bu barış antlaşmasının Osmanlı Devleti'nin imzalandığı en istifadeli antlaşma olduğu kabul edilmektedir.
Dönemindeki Önemli Olaylar:
Safevilerle ilişkiler:
Celali isyanları:
Ölümü:
Islahatlar:
Yeni Veraset Sistemi:
I. Ahmed saltanatında hanedan veraset sistemini değiştirip kardeş katli kanununu kaldırmıştır.[7] Yerine ailenin aklı başındaki en büyük üyesi padişah olur sistemini (Ekber ve erşad sistemi) getirmiştir. Bu yeni kanunun şehzadeler arasındaki rekabetin ve taht kavgalarının taht için gerçekleştirilen
kardeş katlinin önlenmesi açısından Osmanlı tarihinde çok büyük önemi vardır.
Ekber ve erşed sistemi:
I. Murad döneminde Şehzade İbrahim ve Halil'in boğdurtulmasıyla başlayıp Fatih Sultan Mehmed döneminde kanunlaşan kardeş katli kanununu kaldırmıştır. Yerine Ekber ve erşad sistemini (ailenin aklı başında olan en büyük üyesi) getirmiştir. Böylece oğullarından üçü
padişah olmuştur. Bunlar sırası ile II. Osman, IV. Murad ve İbrahim'dir. Ayrıca kardeşi I.Mustafa'yı da önceki padişahlar gibi öldürtmemiş, yaşamasına izin vermiştir. Nitekim kardeşi Mustafa da padişah olmuştur. Bu yeni kanun, kardeş katlini önlemesi açısından Osmanlı tarihinde büyük bir öneme sahiptir.
Mimari çalışmaları:
Sultan Ahmet Camii:
Ailesi:
Eşleri:
Erkek çocukları:
Kız çocukları:
*Hatice Turhan Sultan - Vikipedi
*Hatice Turhan Sultan[2] (ö. 4 Ağustos 1683,[3] Edirne), Osmanlı padişahı Sultan İbrahim'in eşi ve IV. Mehmet'in annesidir. 5 yıl kadar bir süre saltanat naibesi sıfatıyla Osmanlı Devleti'ni yönetmiş ikinci valide sultandır. Osmanlı Tarihinin en uzun valide sultanlık yapan ve kadınlar saltanatının sonunu getiren Ukrayna kökenli sultandır.
Kökeni:
Saraydaki yaşamı:
Haseki sultanlık dönemi:
Saraya gelişi:
Yükselişi:
Doğumlar:
Yükselişi:
Doğumlar:
İlk evlâdı Şehzade Mehmed'den sonra ikinci şehzadesi Ahmed'i dünyaya getirdi fakat şehzade daha 1 yaşındayken öldü. Mehmed ile Ahmed isimdeki şehzadelerin yanı sıra Gevherhan Sultan'ı ve Beyhan Sultan'ı doğurdu.
Zafire vakası:
Sultan I. İbrahim'in birçok kadınları ve ikballeri vardı. Bu yüzden de Turhan Sultan'ın Harem'de çok kadın düşmanları vardı. Bunların ilki Gürcü cariyesi Zafire Hatun'dir. Bir gün Turhan Sultan iftariyelikteki havuzun başında Sultan İbrahim'in sağ göğsüne Zafire'yle muhabbet ve cariyenin beş yaşındaki oğlu Osman'la eğlenirken görmüş ve hemen hemen aynı yaştaki şehzadesi Mehmed'i havuzun diğer kenarında taş üstünde tek başına oyalanmasına dayanamamış ve Sultan İbrahim' e gelip "bir cariye sevecekseniz eşiniz olan bendeniz, evlat sevecekseniz şehzadeniz olan Mehmet'i sevin!" demiştir. Sultan İbrahim yine bir sinir krizine kapılıp Şehzade Mehmet'i tuttuğu gibi havuzun içine atmıştır. Oradaki hasodalılardan bir genç havuza atlayıp Şehzade Mehmet'i kurtarmıştır. Ama o sırada alnını havuz içindeki fıskiyeye vurduğundan o günün hatırası olarak o yarayı hep taşıyacaktır. O sırada Valide Kösem Sultan tüm olanları görmüş ve kendisini fark eden Sultan İbrahim çıldırmış gibi hareme kaçtıktan sonra Zafire'nin yanına gelen Kösem Sultan Zafire'nin saçlarını eline dolayıp hakaret ettikten sonra her şeyden habersiz Sümbül Ağa ile beraber sonbahar'da Mısır'a sürgün etmiştir.
Kocası Sultan İbrahim'in diğer hasekilerle olan ilişkisi:
Valide sultanlık dönemi:
IV. Mehmed'ın tahta çıkması:
Devlet yönetimini eline alması:
Valide Kösem Sultan'ın idamı:
Saltanat naipliği:
Finansal Kriz:
Dönemdeki Vezîr-i Âzam değiştirmesi:
Asker ayaklanması:
Vaka-i Vakvakiye:
Ayaklamaların gelişimi ve sonuçları:
Köprülüler Devri:
Kadınlar saltanatının sonu:
Turhan Sultan'ın iktidarı bir devlet adamına bırakması ile, Hürrem Sultan'dan başlayarak devam eden ve diğer valide sultanlar ile haseki sultanların devlet yönetiminde söz sahibi oldukları Kadınlar Saltanatı denilen dönem de bu şekilde son bulmuştu.[21]
Edirne'deki ikamet:
Şehzade Süleyman ile Şehzade Ahmet'i koruması:
Kösem Sultan ile Saliha Dilaşub Sultan'ın 1651 yılında Şehzade Süleyman'ı tahta çıkarmak için planlar yaptığında Şehzade Süleyman ile validesi yeniden kurtuldu ve idam edilmediler fakat Gülnûş Emetullah Sultan’ın etkisiyle oğulları Şehzade Mustafa ve Şehzade Ahmed’in doğumundan sonra, IV. Mehmed oğullarının tahta çıkması için Şehzade Süleyman ve Şehzade Ahmed'i ortadan kaldırmak istediği zaman garip bir şekilde Turhan Valide Sultan engel olmuş ve kendisinden doğma olmamalarına rağmen şehzadeleri korumuştur.
Sonraki Otuz Yıl:
Turhan Sultan'ın yazdığı mektuplar:
Ölümü:
Hakkında modern araştırmacıların görüşleri:
Çocukları:
IV. Mehmed:
IV. Mehmet 1642'de Turhan Sultan'dan dünyaya geldi. Babası I. İbrahim'ın tahttan indirilmesinin ardından, IV. Mehmet olarak Osmanlı padişahı oldu ve 7 yaşında tahta çıkan en genç padişah oldu. Avcı Mehmed adıyla da bilinir. 39 yıllık saltanatıyla I. Süleyman'dan sonra en uzun süre hükümdarlık yapan Osmanlı padişahıdır. 1687 yılında tahttan indirildi ve 1693'te öldü.
Şehzade Ahmed:
Şehzade Ahmed 1 yaşındayken ölmüştür.
Hayır işleri:
*Safiye Sultan veya Melike Safiye Sultan (Osmanlıca: صفیه سلطان; d. 1550 - ö. 10 Kasım 1605[1] veya Ocak 1619[2]), Osmanlı Padişahı III. Murad'ın eşi ve Sultan III. Mehmed'in annesi.
… ..
Haseki Sultanlık dönemi:
Valide Sultanlık dönemi:
Şehzade Mahmud'un boğdurulması:
Yemişçi Hasan Paşanın idamı:
Oğlunun vefatından sonraki yaşamı:
Yaptırdığı eserler:
*Osmanlı padişah eşleri listesi - Vikipedi
*Kadem-i şerif, İslam peygamberi Muhammed'e ait olduğu iddia edilen ayak izi. Dünyanın birkaç yerine dağılmıştır. İstanbul'da dört yerde sergilenmektedir.
Topkapı Sarayı, Hırka-i Saadet Dairesi'nde, Nakş-ı Kadem-i Saâdet taş üzerinde 4 ve tuğla üzerinde 2 adet.
*Sultan 1. Ahmet’in Kadem-i Şerif Rüyâsı | İslam ve İhsan
*Sultan 1. Ahmed Han, kendi ismiyle yâd edilecek câminin inşâsı sırasında Mısır’da Sultan Kayıtbay türbesinde bulunan Hazret-i Peygamber’in “Nakş-ı Kadem” denilen mübârek ayak izlerini Eyyûb Sultan türbesine getirtmişti. Câminin inşaatı tamamlanınca da, bunu, câmiye koydurdu.
Ancak Sultan, bu nakil işleminin yapıldığı gece, şöyle bir rüyâ gördü:
“Bütün sultanların toplandığı yüce bir meclis kurulmuştu ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de kadılık makâmında oturmaktaydı. Bir nevî mahkeme kurulmuştu. Sultan Kayıtbay, türbesini ziyârete vesîle olan bu Kadem-i Saâdet’in alınıp İstanbul’a götürülmesinden dolayı Sultan Ahmed’den dâvâcı olmuştu. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, kadı sıfatıyla, Kadem-i Şerîf’in, derhâl geri gönderilmesine hükmetti...”
Sultan Ahmed Han, dehşet ve korku ile uyandı. Rüyâsını içlerinde Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin de bulunduğu ulemâ ve meşâyıha tâbir ettirdi.
“–Sultânım! Rüyâ gâyet açıktır. Tâbire bile gerek yoktur. Emânet derhâl geri gönderilmelidir...” dediler.
Peygamber âşığı Sultan 1. Ahmed Han, verilen hükme boyun eğip emâneti titizlikle ve mahzun bir şekilde yerine iâde etti. Ancak yüreği aşk-ı Peygamberî ile yanmış bulunan 1. Ahmed Han, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mermer üzerindeki mübârek ayak izlerinin maketini yaptırdı. Kavuğunun üzerine yerleştirerek tedâîsinden feyz almaya çalıştı. Yanık gönlünden dökülen şu mısrâlar, O’nun bu aşk hâlini ne güzel aksettirir:
*Zitvatorok Antlaşması - Vikipedi
*Zitvatorok Antlaşması, 11 Kasım 1606 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında imzalanmış 1593-1606 Osmanlı-Avusturya Savaşı'nı sona erdiren barış antlaşmasıdır.[1]
Osmanlı Devleti ve Avusturya Arşidüklüğü 15 yıl süren uzun bir savaştan sonra yorgun düşmüşlerdi. Ayrıca Osmanlı Devleti'nde ise Celâlî isyanları baş göstermişti. Müzakere görüşmelerini Derviş Paşa yönetti. I. Ahmed, Avusturya kralının kendisine eşit kabul edilmesini en baştan beri kabul etmemişti. Lakin Celali isyanları ve bu maddenin sadece kâğıt üzerinde kalacağı düşüncesiyle bu maddeyi kabul etti. Sultan I. Ahmed ve Avusturya adına Arşidük II. Rudolf arasında, Estergon-Komorin arasındaki Zsitva suyunun Tuna Irmağı'na döküldüğü yerde imzalandı.
Antlaşmaya göre:
Eğri, Estergon, Kanije kaleleri Osmanlı'da, Raab (Yanıkkale) ve Komárom kaleleri ise Avusturyalılarda kalacaktır.
Avusturya bir kereye mahsus olmak üzere Osmanlı Devleti'ne 200.000 kuruş savaş tazminatı ödeyecek.[2] Onun dışında Osmanlı, Avusturya'ya vergi ödemeyecek.
Avusturya arşidükü Osmanlı padişahına eşit sayılacaktır. Osmanlı Padişahı Avusturya Arşidükü'ne Kutsal Roma imparatoru (Kayser veya Kayzer) unvanıyla hitap edecek, her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecektir.
Avusturya'nın kendi elinde bulundurduğu Macaristan toprakları için ödemekte olduğu yıllık 30.000 dukalık vergi kaldırılacaktır.[3]
Zitvatorok Antlaşması Osmanlı'nın lehine gibi görünse de, bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin artık eski gücünde olmadığını gösteriyordu. Bu antlaşma ile artık Osmanlı Devleti'nin Orta Avrupa'daki üstünlüğü sona ermiştir. 1533 tarihli İstanbul Antlaşması ile elde edilen protokol ve hukuksal alandaki üstünlük Osmanlı İmparatorluğu açısından sona ermiş, bu iki devlet ve yöneticileri hukuk ve protokol anlamında birbirlerine eşit sayılmışlardır. Aynı zamanda bu antlaşma ile birlikte İstanbul Antlaşması'ndan bu yana Osmanlı'nın Katolikler'e göre Roma'nın vârisi olarak tanınma durumu ortadan kalkmıştır.
Bu antlaşmadan sonra, Osmanlı Devleti, Avrupa'da önemli ölçüde toprak kazanamamıştır ve 17. yüzyılın sonlarından itibaren toprak kayıpları başlamıştır. Zitvatorok Antlaşması, Osmanlı diplomasi tarihi açısından bir dönüm noktasıdır; duraklamanın diplomasiye yansıması bu antlaşmayla olmuştur.[3]
*Siyavuş Paşa, IV. Mehmed saltanatında 21 Ağustos 1651 - 27 Eylül 1651 ve 5 Mart 1656 - 26 Nisan 1656 tarihleri arasında iki kez toplam iki ay yirmi dokuz gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. 1641 - 1642 döneminde Kaptan-ı Derya'lık da yapmıştır.
Hayatı:
Abaza asıllıdır.[1] İstanbul'a getirilmiş ve Abaza Mehmed Paşa'nın kölesi olmuştur. Yetenekleri dolayısıyla bu paşanın hazinedarlığına yükselmiştir. IV. Murad döneminde Abaza Mehmed Paşa idam edildiği zaman, fevkalade güzelliği sebebiyle Sivayuş saraya alınıp seferli odasına kaydedilmiştir. Bir gün IV. Murat huzurunda cirit oynarken, Sultan'ın gözüne ilişmiş ve Enderun kanununa aykırı olarak birdenbire Hasoda'ya alınmıştır. Bağdat seferinden sonra IV. Murat'ın silahtarı Melek Ahmed Paşa Diyarbakır valiliğine tayin edilmesi üzerine Aralık 1683'te "Silahtar"lık görevi verilmiştir. IV. Murat hayatını kaybettikten sonra vezirlik görevi verilmiş ve kubbealtı veziri olmuştur.[1]
Kaptan-ı derya Deli Hüseyin Paşa 1640'ta Silistre Beylerbeyliğine tayin edilince, onun yerine Siyavuş Paşa'ya Kaptan-ı derya görevi verilmiştir. Fakat bu görevde iken Kırım'da Kazaklar tarafından ele geçirilmiş olan Azak kalesine gönderilen Osmanlı donanması kuşatmada bu kaleyi geri almayı başaramadı. Donanma İstanbul'a döner dönmez bu başarısızlık nedeniyle 1642'de Sivayuş Paşa kaptan-ı deryalık görevinden azledilmiştir.[1]
Bundan sonra 1643'te Erzurum Valisi, 1646'da Anadolu Valisi[2] ve 1647'de Diyarbakır, 1648'de Budin valiliğine atanmıştır. Oradan da Silistre'de bulunan Özi Valiliğine geçmiştir.
Ayarı bozuk piyasada geçmez para çıkartılması yüzünden İstanbul'da bir esnaf ve asker isyanı çıkmasına neden olduğundan dolayı Sadrazam Melek Ahmet Paşa sedâretten azledildiği zaman 21 Ağustos 1651'de Sivayuş Paşa birinci kez sadrazamlığa getirildi. Bu görevde yaptığı ilk iş isyana destek veren ocak ağalarını disiplin altına almak ve böylece onların siyasi güçlerini kırmak oldu. Fakat bu güç merkezinin elimine edilmesi diğer bir güç merkezi olan saraylıların, özellikle hadım Darüssade Ağası'nın, siyasi gücünü daha da kuvvetlendirdi. Sivayuş Paşa sadarette bir aydan biraz daha fazla kalmış iken Darüssaade Ağası ve kızlar ağası Büyük Valide Sultan Kösem Sultan ve Valide Sultan Turhan Hatice Sultan'a ve onlar vasıtasıyla da padişaha tesir etmişler ve onun yerine Gürcü Mehmet Paşa'yı sadrazam yapma izni almışlardır.
Naima tarihinin anlattığına göre,[3] Sivayuş Paşa saraya çağrılmıştır. Saraya varınca vezirlere yapılan karşılama yapılmamış; saray kapısında Darüssaade Ağası onu karşılayarak mühr-ü hümâyunu vermesini istemiştir. Sivayuş Paşa nedenini sorup pâdişah huzuruna çıkmayı talep edince Darüssaade Ağası hiddetle yumruğunu kaldırıp onu tehdit ederek mühr-ü hümâyunu istemiştir. Sivayuş Paşa, ağanın bu çok cüretli tutumundan, azledildiğini anlayıp mühr-ü hümâyunu ona teslim etmiştir. Bundan sonra Darüssaade Ağası bostancıları çağırarak onu bostancı hapsine göndertmiştir.[1] Bunun anlamının idam edilmek olduğu bilinmekte idi. İdama götürülmeye hazırlanmakta iken, Büyük Valide Kösem Sultan, Sivayuş Paşa'nın devlete iyi hizmeti dolayısıyla, onun idamına rıza göstermemiştir. Fakat Siyavuş Paşa'nın bütün mal ve mülkü devletçe müsâdere edilmiş ve kendi de Malkara'ya sürgün edilmiştir. Bu müsadere ile devlet hazinesine milyonlarca kese altın girmiş ve serveti devletin bekâsına katkıda bulunmuştur.
Ekim 1651'de affedilmiş ve Fazlı Paşa yerine Bosna Beylerbeyliği görevi verilmiştir.[1] Sipâhiler tarafından istenmediği için sedârete getirildikten dört saat sonra azledilen Zurnazen Mustafa Paşa yerine 5 Mart 1656'da ikinci defa sadrazam olmuştur. Fakat hasta olduğu için hiçbir iş görememiş ve 50 gün süren bu sadrazamlık sonunda hummadan ölmüştür. Öldüğünde 45 yaşlarında olduğu bildirilmektedir.[1] Mezarı İstanbul Divanyolu Atik Ali Paşa Camii mezarlığındadır. İstanbul Bahçelievler'de ismi bir mahalleye verilmiştir. Bahçelievler'in içinde konser alanı da bulunan Milli Egemenlik Park'ı da Siyavuşpaşa mahallesinde yer almaktadır.
*OSMAN II - TDV İslâm Ansiklopedisi
*10 Cemâziyelâhir 1013 (3 Kasım 1604) Çarşamba günü İstanbul’da doğdu. Babası I. Ahmed, annesi Mahfîrûz Sultan’dır. I. Ahmed’in dünyaya gelen ilk oğlu olması …. .. … …Geç dönem kaynaklarında Genç Osman şeklinde de anılır. Şehzadelik … .. 17 Şevval 1013’te (8 Mart 1605) doğan kardeşi Mehmed ile birlikte büyüdüğünü ….
… … Annesi Mahfîrûz’un saraydan çıkarılıp Eski Saray’a yollanması sebebiyle şehzadelik yıllarında I. Ahmed’in gözde hanımı Kösem Vâlide Sultan’ın himayesi altına girdiği üzerinde durulur. … …
… … Babası I. Ahmed’in vefatı üzerine (1026/1617) tahta çıkabilecek durumdaki büyük şehzade olmasına rağmen Osmanlı saltanat sisteminde ilk defa vuku bulan bir uygulama ile amcası I. Mustafa’nın tahta çıkarılmış olması onun üzerinde büyük etki yaptı. Amcası, aklî dengesizliği sebebiyle doksan altı gün süren ilk saltanatının sonunda tahttan indirilince 1 Rebîülevvel 1027’de (26 Şubat 1618) tahta çıktı. … .. .. .. Henüz on dört yaşında olan II. Osman … ..
II. Osman, kendisinin yerine amcasının tahta çıkarılmasından ötürü Kaymakam Sofu Mehmed Paşa’ya ve onunla iş birliği yapan Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’ye kırgındı. … .. Bu düşüncelerle önce İran cephesindeki Kaymakam Sofu Mehmed Paşa’yı görevden aldı. Yerine Damad Öküz Mehmed Paşa’yı getirdi. Şeyhülislâm Esad Efendi’nin yetkilerini kısıtladı, … ..
İlk saltanat yılına ait mevcut mühimme kayıtları onun icraatlarının özellikle askerlerin intizamını sağlamaya, taşradaki kuvvetlerin durumunu düzenlemeye yönelik olduğuna … .. bizzat kendisi kıyafet değiştirerek sık sık İstanbul’da teftişe çıkıyor, askerin devam ettiği meyhâne, bozahâne gibi yerlere baskın düzenliyor, yakalanan kapıkulunu sert şekilde cezalandırıyordu. … ..
Ali Paşa’nın teşvikiyle II. Osman, Lehistan’a karşı sefer açılmasını benimsemiş, bunun için gerekli hazırlıklar başlamıştı. … … böyle bir seferi saltanatını garanti altına alacak, asker nezdinde güvenini arttıracak ve ataları gibi büyük işler yapabilecek bir fırsat olarak düşünüyordu. O sırada en uygun yer uzun süredir savaş hali içinde bulunulan Lehistan idi. 1618’de patlak veren Otuzyıl savaşları dolayısıyla Avrupa’da durumun iyice karıştığı bir sırada Lehistan seferi başladı. … … Öte yandan Otuzyıl savaşları yüzünden zor durumdaki Habsburg İmparatorluğu ile olan barış hali (anlaşma 27 Şubat 1618) Budin beylerbeyinin Vaç Kalesi’ni ele geçirmesine rağmen bozulmamış, yapılacak sefere müdahale edilmeyeceği böylece anlaşılmıştı. II. Osman sefer kararı alınınca rakibi olabilecek kardeşi Şehzade Mehmed’i öldürttü (18 Safer 1030 / 12 Ocak 1621).
II. Osman için Lehistan seferi iç dinamiklerin kontrolünü elde etme bakımından önemli olmalıdır. Ordunun başında Edirne’ye gelen II. Osman askere dağıtılan bahşişleri ödemekte tutumlu davrandığı gibi ulemânın da arpalıklarını kestirdi. Bu durum onun hasisliğine ve askerle ulemâya karşı tavır almış bulunduğuna yoruldu. Özellikle maaş dağıtımına bizzat nezaret etmesi, üç gün boyunca askeri tek tek saydırması yeniçeri ileri gelenlerince hoş karşılanmadı. Sefere gidilirken padişahın bazı fevrî hareketleri de kapıkulunu ve vezirleri rahatsız etmişti. Hotin önlerinde kuvvetli bir tahkimat kuran Leh ve Kazak ordusuna karşı yapılan hücumlar bizzat II. Osman’ın büyük çabasına rağmen bir netice vermedi. Paşalar arasındaki çekişme ve rekabet, idarî beceriksizlikler başarısızlığın başlıca âmilleri oldu. II. Osman sadrazamı azledip yerine Dilâver Paşa’yı getirdi (1 Zilkade 1030 / 17 Eylül 1621), … .. Bu sırada gelen barış teklifi Osmanlılar lehine olduğundan kabul gördü ve Hotin Kalesi Osmanlı Devleti’ne tâbi Boğdan Voyvodalığı’na bırakıldı. …. …Bir sonuç alınamamasına rağmen bu sefer büyük bir zafer olarak ilân edildi. … …
II. Osman, …. ...Çağdaş Osmanlı kaynaklarının tamamı II. Osman’ın İstanbul’a döndükten beş ay sonra hacca gitmek üzere hazırlık yaptırdığı, bu maksatla Anadolu yakasına geçmek istediği, bu niyetinin çeşitli dedikodulara yol açtığı, esasen onun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan isyanın da bu sebeple başladığı konusunda hemfikirdir. II. Osman’ın o sırada Lübnan kesiminde isyan çıkaran Ma‘noğlu Fahreddin’in te’dibi için Suriye’ye yürümek istediği, bu arada hacca gitmek niyetinde olduğu doğrudur; ancak İstanbul’u gözden çıkardığı, Anadolu’dan asker toplamak, Şam ve Mısır askeriyle yeniçerilerin üstüne yürüyüp onları ortadan kaldırmak ve başşehri Bursa, Kahire gibi yerlere taşımak niyetinde bulunduğu yolundaki bilgiler onun aleyhinde olanların dönemin kaynaklarına kadar akseden propagandalarıdır. İsyandan önceki cuma günü namaz kılmak üzere, heybetli görünmek amacıyla içi pamukla takviye edilmiş büyük bir elbise giydiği halde Sultan Selim Camii’ne gitmiş olması tıpkı Yavuz Sultan Selim gibi Suriye-Mısır’a gitmek isteğinin bir tezahürü olmalıdır. …. … her alanda geniş çaplı ıslahat yapmak isteyen, büyük fikirler peşinde koşan bir hükümdar şeklinde tanımlanmasına yol açmıştır. … .. Anadolu’ya geçmek üzere hazırlık yapmaya başladığını ve başarısızlığa sebep olanlardan intikam almak istediğini belirtir. … ..
Bu faaliyetler ve hazırlıklar duyulunca padişahın Süleyman Ağa’nın tahrikiyle Anadolu’ya geçerek yeniçerileri kaldırmak üzere asker toplayacağı yolunda abartılı haberler yayılmaya başladı. … … Sonunda çadırların Üsküdar’a geçirildiği haberi ulemâ ve asker arasında yayılınca padişahın hayatına mal olacak isyan başladı (II. Osman Vak‘ası/Faciası, Hâile-i Osmâniyye).
Kendilerine karşı yapılan baskılardan ve arpalıklarının kesilmesinden dolayı gücenmiş durumdaki ulemâ, ocaklarının geleceğini tehlikeli gören ve büyük bir tehdit algılamasıyla hareket eden yeniçerilerle birleşti. Önce II. Osman’ı bütün bu işlere teşvik ettiği iddiasıyla Süleyman Ağa ile Hoca Ömer Efendi’nin idamı istendi. Ayrıca Dilâver Paşa, Kaymakam Hâfız Ahmed Paşa, Defterdar Bâkî Paşa ve Nasuh Ağa’nın adları da listede yer aldı. II. Osman’ın bu istekleri kabul etmediği gibi saraydaki bostancıları silâhlandırdığı ve tahkimat yaptırdığı haberleri yayıldı. Bunun üzerine 8 Receb 1031 (19 Mayıs 1622) tarihinde isyan başladı. II. Osman gençliğinin verdiği tecrübesizlik sebebiyle serinkanlılığını koruyamadı, çaresizlik içinde bir süre sert şekilde direndi. Fakat saraya giren âsilerin, amcası Mustafa’yı padişah ilân etmesiyle duruma hâkim olabilmek için Dilâver Paşa ile Süleyman Ağa’yı onlara verdi. Şeyhülislâm Esad Efendi bu sırada devreye girerek istekleri yerine gelen âsilerin çekilmesini ve Mustafa’nın da tekrar eski yerine götürülmesini istedi. Ancak etkili olamadı, ulemânın birçoğu da Mustafa’ya biat etti. II. Osman, Mustafa’nın saraydan çıkarıldığını duyunca Ohrili Hüseyin Paşa’nın telkiniyle son bir manevraya daha girişti, gece yarısı ansızın yeniçeri ağası Ali Ağa’nın konağına gidip kendilerine sığındığını bildirdi ve ağanın yeniçerileri ikna etmesini istedi. Bu da bir işe yaramadı, yeniçeriler Ali Ağa’yı konuşturmayıp katlettiler. Ardından onun konağında olduğunu öğrendikleri II. Osman’ı yakaladılar (20 Mayıs). Dönemin görgü şahidi tarihçileri onun feci bir şekilde, başı açık, üstü perişan bir halde beygire bindirildiğini, ağır hakaretler altında Sultan Mustafa’nın bulunduğu Orta Cami’ye götürüldüğünü, burada iken âsilerin sadrazamlığa getirdikleri Kara Dâvud Paşa’nın onu öldürmeye çalıştığını, fakat engellendiğini, aynı gün öğleden sonra Yedikule’ye yine çeşitli hakaretlerle sevkedildiğini ve burada boğularak öldürüldüğünü belirtirler. Bazı tarihçiler, öldüğüne delil olmak üzere kulak ve burnunun kesilerek Sultan Mustafa’nın vâlidesine gösterildiğini de yazar. Daha sonra cesedi gizlice Topkapı Sarayı’na getirilmiş ve sabahleyin kılınan cenaze namazının ardından Sultan Ahmed Külliyesi’nin yanında inşa edilen I. Ahmed Türbesi’ne defnedilmiştir.
Osmanlı tarihinde o zamana kadar görülmemiş bir olay sonucu hayatını kaybeden II. Osman yerli ve yabancı kaynaklarda cesur, mağrur, ecdadının zaferlerine gıpta eden, silâh kullanmakta ve ata binmekte son derece mahir, ancak hasis, sert tabiatlı, asker ve ulemâ tarafından sevilmeyen bir hükümdar diye tanıtılır. … …
II. Osman’ın uzun süredir yerleşmiş bulunan halktan kopmuş, yalnızlaştırılmış padişah modelinin … ... “Fârisî” mahlasıyla yazdığı şiirleri yüksek bir edebî gücü yansıtır… …
… ..
Osmanlı’nın gerilemesi ve yıkılışına giden yolun taşlarının nasıl döşendiği, adım adım gelişen olaylar karşısında; her seviyede sorumluluk sahibi olanların kişisel ikbal, hırs ve ihtiras peşinden koşmaları, gücü elinde bulunduranların yıkımı hızlandırmak istercesine savurganlıkları, büyük faizler karşılığında alınan borç paralarla yapılan saraylar başta savurganlıkların zirve yapması kaçınılmaz sonu getirdi. Bütün bunlar olurken olayların ayrıntılarında çöküşe katkı sağlayanlar kadar masum olanların çektiği acılar Yazar Can Güzel’in kalemiyle gözler önüne seriliyor….
YanıtlaSilDerslerle dolu sürükleyici bir eser olarak okunmayı hak ediyor.
YanıtlaSil