23 Mart 2025 Pazar

Tefekkür Yaşamı*


 

… ..

Eylemsizliğin kendi mantığı, kendi dili, kendi zamansallığı, kendi mimarisi, kendi görkemi, hatta kendi büyüsü vardır. Bu bir zayıflık, bir eksiklik değil, aktif ve meritokratik toplumumuzda ne tanınan ne de kabul gören bir yoğunlukturEylemsizliğin âlemine ve zenginliğine erişimimiz yoktur. Eylemsizlik insan varoluşunun bir görkemidir. Günümüzde boş bir etkinlik biçimine dönüşmüştür.


Kapitalist üretim ilişkilerinde, eylemsizlik dışarıda kapalı bir alan geri döner. Biz buna “boş zaman” diyoruz. Emekten kurtulmaya hizmet ettiği için, onun mantığına bağlı kalır. Emeğin bir türevi olarak, üretim içinde işlevsel bir unsur oluşturur. Emek ve üretim düzeninin bir parçası olmayan serbest zaman böylece ortadan kaybolur. Artık “yaşamın yoğunluğu ile tefekkürü birleştiren, hatta yaşamın yoğunluğu taşkınlığa yükseldiğinde bile onları birleştirmeye devam edebilen” o kutsal, şenlikli sükûneti bilmiyoruz. “Boş zaman” hem hayatın yoğunluğundan hem de tefekkürden yoksundur. Can sıkıntısından kaçınmak için öldürdüğümüz bir zamandır. Özgür, canlı bir zaman değil, ölü bir zamandır. Günümüzde yoğun yaşam öncelikle daha fazla performans ya da daha fazla tüketim anlamına gelmektedir. Yoğun ve göz alıcı bir yaşam biçimini temsil edenin tam da hiçbir şey üretmeyen eylemsizlik olduğunun unuttuk. Çalışma ve performans  gösterme zorunluluğu, gerçekten boş zaman üretebilen bir eylemsizlik politikası ile karşılanmalıdır.


Eylemsizlik bizi insan yapan şeydir. Eylemsizliğin eylemdeki payı onu gerçekten insan yapar. Bir an bile

tereddüt ya da duraklama olmadan  eylem, kör eylem ve tepkiye dönüşür. Sessizlik olmadan yeni bir barbarlık ortaya çıkar. Sessizlik konuşmayı derinleştirir. Sessizlik olmadan müzik olmaz, sadece gürültü ve ses olur. Oyun güzelliğin özüdür. Sadece uyaran ve tepki, ihtiyaç ve tatmin, sorun ve çözüm, amaç ve eylem şemasının hüküm sürdüğü yerde, yaşam  hayatta kalmaya, çıplak hayvan yaşamına dönüşür. Yaşam, görkemini yalnızca eylemsizlikten alır. Bir varlık olarak eylemsizliği kaybedersek, sadece çalışması gereken bir makineye benzeriz. Gerçek yaşam, hayatta kalma kaygısını, salt yaşamanın zorluğunun sona erdiği anda başlar. İnsan çabasının nihai amacı eylemsizliktir.


Eylem, tarih için kurucu olsa da kültür oluşturucu bir güç değildir. Kültürün kaynağı savaş değil şenliktir, silah değil mücevherdir. Tarih ve kültür birbirleriyle uyumlu değildir. Kültürü oluşturan hedefe giden yollar doğrudan değil, sapmalar, yayılmalar gösteren dolambaçlı yollardır. Kültürün özü süslemelerdir. İşlevselliğin ve yararlılığın dışında yer alır. Kendini her türlü amaç ve kullanımdan bağımsız kılan süs ile yaşam hayatta kalmaktan daha fazlası olduğunda ısrar eder. Hayat, ilahi görkemini hiçbir şeyi süslemeyen o mutlak dekorasyondan alır.


Barok’un dekoratif olduğu gerçeği her şeyi anlatmaz. Sanki kendini her amaçta hatta teatral olmadan bile özgürleştirmiş gibi, decorazione assoluta’dır. Artık hiçbir şeyi süslemez, mücevherden başka bir şey değildir. 


Şabat günü tüm etkinlikler askıya alınmalıdır. Hiçbir iş yapılamaz. Eylemsizlik ve ekonominin ortadan kalıdırlması Şabat bayramı için elzemdir. Öte yandan kapitalizm, şenliği bile bir metaya dönüştürür. Şenlik, etkinliklere ve gösterilere dönüşür. Bunlar sükûnetten yoksundur. Guy Debord, Gösteri Toplumu adlı denemesinde şimdiki zamanı şenliksiz bir zaman olarak tanımlar:

… ..


Şenlikleri olmadığı bir çağ, topluluğun olmadığı bir çağdır. Bugün her yerde topluluktan bahsediliyor ama bu metalaştırılmış bir topluluk biçimi. Bir biz yaratmıyor. Serbest tüketim insanları izole eder ve yalnızlaştırır. Tüketiciler yalnızlaşıyor. Dijital iletişim de topluluksuz iletişim olduğunu kanıtlıyor. Sosyal medya topluluğun parçalanmasını hızlandırıyor. 

… ..




s.12



Tefekkür Yaşamı Ya da Eylemsizlik Üzerine  &  Byung -Chul Han

Almanca aslından çeviren: Barış Tut

Pozitif Yayınevi

Baskı: Kasım 2020


*Byung-Chul Han - Vikipedi

*Byung-Chul Han, (Korece:한병철; d. 1959, Seul, Güney Kore) Almanya vatandaşı Güney Koreli yazar, filozof ve kültür eleştirmenidir.

Günümüz toplumuna dair derin ve incelikli analizler içeren eserleri birçok dile çevrilmiş olan Han'ın 18., 19. ve 20. yüzyıl felsefesinden beslenen çalışmalarının başlıca referansları arasında Alman İdealizmi (özellikle G. W. F. Hegel), Karl Marx, Friedrich Nietzsche, Frankfurt Okulu, Martin Heidegger, Jacques Derrida, Michel Foucault ve Giorgio Agamben gösterilebilir. Etik, fenomenoloji, postyapısalcılık, kültür kuramı, estetik, din, medya kuramı, yapısöküm gibi konularda tartışma yürüten Han, psikolojik rahatsızlıklar, iktidar, neoliberalizm, kapitalizm, sosyal medya ve popüler kültür gibi temalar ve bu temalar arasındaki ilişkiler üzerine teoriler geliştirmiştir.[1]

2010'da yayımlanan Yorgunluk Toplumu (Almanca: Müdigkeitsgesellschaft) başlıklı kitabı ile ünlenen Han'ın diğer önemli eserleri arasında Şeffaflık Toplumu, Psikopolitika, Şiddetin Topolojisi, Eros'un Istırabı, Güzeli Kurtarmak gibi kitapları gösterilebilir.

Günümüzde sınıf mücadelesinin Marx'ın kavramsallaştırdığı gibi toplumsal değil bireyin kendine dönük içsel bir mücadele olarak yaşandığını söyleyen Han, artık herkesin kendini çalıştırıp yine kendini sömüren işçi-patronlar olarak "girişimci" haline geldiğini, başarısız olduklarında veya problem yaşadıklarında toplumu değil kendilerini sorumlu görüp suçladıklarını ve bu nedenle de "yorgun", bitkin ve tükenmiş hale geldiklerini öne sürer.[2]

Han'a göre hiperaktivite, borderline, depresyon ve bitkinlik gibi psikolojik rahatsızlıklar günümüz toplumlarını şekillendiren durumlardır, fakat bunlar bireysel problemler dolayısıyla değil günümüz kapitalizminin aşırı üretkenlik ve verimlilik üzerine kurulu olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.[3] Neoliberalizmin ekonomik etkilerinin sonucu olarak hem güvenlik hem de sosyal medya ağlarının görünürlük ve açıklık üzerine kurulması ise utanç, gizlilik ve güven gibi değerleri zedeleyerek totaliter bir şeffaflık toplumu üretmekte,[4] bu sayede neoliberal iktidar rejiminin gücünü yerleştirmekte ve daha önceki politik mücadele yöntemleriyle aşılamaz hale getirmektedir.[2]


Hayatı:

Seul'deki Kore Üniversitesi'nde metalurji okuduktan sonra Almanya'ya giden Byung-Chul Han, Freiburg Üniversitesi ve Münih Üniversitesi'nde felsefe, Alman edebiyatı ve Katolik teolojisi eğitimi görmüştür. 1994'te Heidegger üzerine yazdığı "Heideggers Herz. Zum Begriff der Stimmung bei Martin Heidegger" (Heidegger'in Kalbi: Martin Heidegger'de Duygu Durumu Kavramı) tezi ile doktora derecesini tamamlamıştır. 2000 yılında Basel Üniversitesi'nin felsefe departmanına dahil olarak fenomenoloji çalışması "Tod und Alterität" (Ölüm ve Ötekilik) ile habilitasyonunu almıştır. 2010 yılında Karsruhe Sanat ve Tasarım Üniversitesi'nde çalışmaya başlamıştır. 2012'den itibaren de Berlin Sanat Üniversitesi'nde felsefe ve kültür eleştirisi alanlarında dersler vermiştir. Berlin'de yaşamaktadır.

Yakın zamana kadar radyo veya televizyon röportajı vermeyi reddeden Han, doğum günü gibi biyografik ya da kişisel detaylara değinmekten de kaçınmıştır.[5] 2015'te hayatını ve düşüncelerini anlattığı "Fatigue Society – Byung-Chul Han in Seoul / Berlin" (Yorgunluk Toplumu - Byung-Chul Han Seul / Berlin'de) adlı belgesel gösterime girmiştir.

Düşüncesi ve Başlıca Eserleri:

Byung-Chul Han'ın eserlerinin büyük kısmı günümüz kapitalizminin hızın arttırılması ve teknolojinin yaygınlaşması gibi etkileri üzerine kurulu dünya içerisinde yaşayanların deneyimleri, bu deneyimin temel koşulları ve etkileri hakkındadır. Han neoliberal kapitalist yaşam deneyimini kitaplarında cinsellik, aşk, zihin sağlığı (özellikle hiperaktivite, depresyon ve bitkinlik), şiddet, özgürlük, teknoloji, internet, sosyal medya ve popüler kültür gibi çok çeşitli temalar üzerinden incelemiştir.


Yorgunluk Toplumu:

Yorgunluk Toplumu (Müdigkeitsgesellschaft), adlı eserinde Han günümüz toplumunun depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, borderline kişilik ve tükenmişlik sendromu gibi psikolojik hastalıklarla şekillenen patolojik bir dünya olduğunu ifade eder. Fakat bunların nedeni insanların bedensel ya da kişisel durumları değil, kapitalist yaşamın neden olduğu pozitifliğin aşırılığıdır.[6] Kapitalizm aşırı pozitif bir dünya haline gelmiştir, bütün ihtiyaçları karşılacak nesneler ve insanlar sanki her an her yerde hemen gelebilecek kadar mevcut gibi görünmektedir. Bu durum ise insanların negatif deneyimlerle yüzleşememelerine neden olmaktadır.[7]

Han'a göre kapitalizmin aşırı pozitifliğinin bir diğer boyutu da daha fazlasına erişmek için kendini olabildiğince zorlamak ve daha üretken ve verimli hale gelmek gibi değerler üzerine kurulu kapitalist bir yaşam biçiminin insanları durmadan kendi kendilerini sömürmeye itildikleri bir hale getirmesidir. İnsanlar bir yandan kendilerini olabildiğince çok çalışmaya iterken diğer yandan da bu çabalama zorunluluğunu kendi istekleriyle gerçekleştirmek yükümlülüğü altındadırlar. Şiddet insana dışardan gelen bir kuvvet olarak değil insanın kendi kendisine dönük olarak gerçekleştirdiği bir baskı olarak deneyimlendiği için psikolojik bir hale gelen iktidarın şiddeti yine psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Dolayısıyla tükenmişlik sendromu ya da depresyon gibi günümüzün yaygın hastalıkları aslında kapitalist yaşamın neoliberal iktidar rejiminin neden olduğu durumlardır.[6]

Şiddetin Topolojisi:

Han, Şiddetin Topolojisi'nde (Topologie der Gewalt) Yorgunluk Toplumu'nda incelemeye başladığı analizini sürdürür. Şiddet ve bireysellik arasındaki ilişkiye odaklanarak yaygın kanının aksine günümüzde toplumda şiddetin azalmadığını, fakat görünüş biçiminin değiştiğini ve daha ikircikli biçimlerde işlediğini iddia eder.

Foucualt'nun bahsettiği "disiplin toplumundaki" gibi fiziksel şiddetin yerini anonim, öznesizleştirilmiş, sistemli bir şiddet almıştır. Bu şiddet kendisini görünür kılmaz çünkü karşıtı gibi görünen özgürlük ile birlikte işlemektedir. Günümüzde toplumsal iktidarın uyguladığı şiddet bireye dışardan gelen fiziksel bir etki değil, bireyin kendi kendisine uyguladığı maddi olmayan bir baskıdır. Günümüz neoliberal kapitalist dünyasında yaşayanlar kendilerini özgür bireyler olarak düşünmektedirler, dolayısıyla kendilerine dışardan gelen bir baskı veya zorlama olmadığı kanısındadırlar. Bu durum onların bütün sorumluluğu kendilerine yüklemelerine, bu nedenle de suçlu olarak da yine kendilerini görmelerine neden olmaktadır. Her ne kadar şiddet kapitalizmin neoliberal iktidar rejiminin neden olduğu bir şiddet olsa da, bireylere kendi kendilerine dair göründüğü için özneler şiddetin kaynağını kendilerinin dışında olduğunu görebilecek durumda değillerdir. Bu anlamda günümüzde kapitalist iktidarın yarattığı özgürlük düşüncesi aslında özgür bir yaşama değil, iktidarın daha güçlü yerleşmesine neden olmaktadır. İnsanlar kendilerinin özgür olduğunu düşünürken ve daha çok özgürlüğe ulaşmaya çalışırken aslında daha sert ve kaynağını bir türlü doğru tespit edemedikleri bir şekilde şiddete maruz kalmaktadırlar.[8]

Eros'un Istırabı:

Eros'ın Istırabı'nda (Agonie des Eros) Byung-Chul Han Yorgunluk Toplumu ve Şeffaflık Toplumunda geliştirdiği düşünceleri ileri taşır. "Öteki" kavramı üzerine bir analizle başlayan Han, arzu ve aşk üzerine bir tartışmaya girişir. Lars von Trier'in "Melankoli" filmini günümüze özgü depresyonun ve aşkın imkansız hale gelişinin betimlenişi olarak yorumlayarak toplumunun git gide daha fazla narsisizm ve "kendini-referans alma" ile biçimlendiği iddia eder. Narsisizm kendine aşık olma değil, kendilik ile başkası arasındaki sınırın muğlaklaşmasıdır. Bu nedenle narsist özne tüm dünyayı sanki kendi suretinden yaratılmış, kendi düşüncesinin bir ürünü ya da kendi arzusunun bir temsili olarak görür. Han'a göre bu durum "düşünmeyi" imkansız hale getirmektedir çünkü narsist öznenin dünyasında kendini referans almadan anlamlandırdığı hiçbir şey yoktur.

"Düşünme" ancak aşk ile mümkündür. Aşk ise ancak bir öteki ile, yani bir dostla, sevgiliyle kurulan ilişkide kendin-olmaktan çıkılarak yaşanılan dönüşümle mümkündür. Ancak bu şekilde mevcut olanın ötesine geçerek yeni ve yaratıcı olanı açığa çıkaracak bir deneyime erişebiliriz. Pozitifliğin bolluğu ve kendini-referans alma başkasıyla karşılaşma imkanının kaybına yol açmaktadır. Han'a göre düşünme daha önce hiç değerlendirilmemiş olanla yüzleşmek, anlaşılmamış olana duyulan arzu ve onunla bir karşılaşma deneyimine girme uğruna kendinin ötesine geçme olarak aşk ile mümkündür. "Erosun ıstırabı" aynı zamanda "düşüncenin ıstırabıdır" çünkü kendi temsil ettiği dünyadan başka bir dünya tahayyül edemeyen kendini-referans alma için aşk imkanı olmadığı gibi düşünme imkanı da yoktur. Düşünme ve aşık olma imkanı için her şey anlaşılmış, "beğenilmiş" ve kullanıma hazır olmamalıdır.

Han teşhisini arzunun kaybına kadar genişletir, bu başka olana kendini adama imkanının ortadan kaybolmasıdır. Bu durumda özneler yalnızca kendileri etrafında dönmeye başlarlar ve yeni ilişkiler geliştirmek imkansız hale gelir. Aşk ve cinsellik de bu süreçten etkilenmektedir çünkü pornografi; aşk, erotik ve arzuyu toplumsal gözün önünden kaldırmaktadır. Aslında pornografi salt teşhircilik olarak bir çeşit "her şeyi göstermek" olduğu için hiçbir şeyi gizli bırakmaz, oysa erotik olan her zaman gizli saklı kalan bir içeriğe sahiptir. "Gizemi ve anlatımı olmayan, sadece sergileniyor oluşuna indirgenmiş çıplak yüz müstehcen ve pornografiktir. Kapitalizm her şeyi bir meta olarak düzenleyip görücüye çıkardığı ölçüde toplumun pornografikleşmesi sürecini şiddetlendirir. Cinselliğin başka bir kullanımını tanımaz. Eros'u pornoya dönüştürerek kutsallığını bozar."[3]

Psikopolitika:

Han Psikopolitika'da artık hepimizin kendi kendini sömüren bir halde olduğumuzu söyler: "Bugün, herkes kendi girişiminde kendini-sömüren işçidir. İnsanlar artık aynı anda hem efendi hem köledir. Sınıf mücadelesi dahi kendine karşı iç mücadeleye dönüşmüştür."[9] Bireyler artık "girişimci" özneler haline gelmiştir. Kendilerinin iktidarın baskısı altında zaptedilmiş, konrol ve kısıtlamalara tabi özneler olduklarını düşünmemekte, kendilerini "özgür" bireyler olarak durmadan kendini geliştiren projeler olarak görmektedir. Oysa bu yalnızca daha etkili ve daha verimli bir baskı ve kontrol mekanizmasının işleyiş biçimidir. Kapitalist neoliberal iktidar kendi zıttı gibi görünen "özgür yaşam" düşüncesini kendi iktidarının işleyiş biçimine göre tanımlayarak iktidarını yerleştirmektedir. Günümüzde insanlar ne kadar "özgür" yaşamak için çabalarlarsa, aslında o kadar iktidarın baskısı altında zaptedilmiş olacaklardır.

Michel Foucualt'nun Hapishane'nin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi, Biyopolitikanın Doğuşu gibi eserlerinde incelediği ve "disiplin toplumu" adını verdiği bedensel kuvvetleri okul, işyeri, hastane, hapishane, akıl hastanesi ve ordu gibi kurumlarda eğitip organize ederek iktidar için verimli ve kullanışlı özneler hale getiren biyo-politika rejiminin artık geride kaldığını iddia eden Han, artık "psiko-politika" rejimi içerisinde yaşadığımızı savunur. "Özgür" bireyler kendilerini dışardan gelen baskılardan bağımsızmış gibi düşündükçe üzerlerindeki tek baskı kendi kendilerine uyguladıkları baskı gibi görünmekte, bu nedenle de psikolojik bir biçim almaktadır. Artık özneleri üreten disiplin değil, girişimciliktir. Herkes "özgür" yaşayabilmek için bir o kadar verimli, üretken, başarılı olmak zorundadır ve bu yükümlülüklerin altına girdikçe bir o kadar da kapitalist neoliberal iktidarın mekanizmalarına uymakta, onları geliştirip yerleştirmektedir.

Burada Şiddetin Topolojisi'ndeki iddialarını ilerleten Han, özgün bir şiddet anlayışı öne sürer. Bu görüşün merkezindeki düşünce şiddetin ifadesini "negatif" ve "pozitif" biçimlerde bulduğudur. Negatif şiddet, şiddetin açıkça fiziksel dışavurumudur, buna örnek olarak silahlı savaşlar, işkence veya dayak örnek gösterilebilir. Pozitif şiddet ise kendisini aşırı-başarı, aşırı-üretim, aşırı-iletişim, aşırı-dikkat, aşırı-aktiflik olarak gösterir. Han bu pozitif şiddetin negatif şiddetten daha fazla yıkıcı etkileri olabileceği konusunda uyarır.[9]

Alımlanması ve Eleştiriler:

Eserleri ve Türkçe Baskıları:




*Meritokrasi - Vikipedi

*Meritokrasi, yönetim gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimidir. Bu yönetim şeklinde idare gücü, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır, kayırma yoktur. Özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi ve yine hizmet içindeki ilerleme ve yükselmelerinin bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar. Osmanlı Devleti'ndeki devşirme sistemi buna benzer bir örnek olarak gösterilebilir.

… ..



*Tefekkür - Vikipedi

*Tefekkür, İslam dininde günahlarını, evreni, varlıkları, doğayı, yaratıkları, kendini ve Allah'ı düşünmek; Allah'ın yarattığı varlıklardan, evrendeki düzenden ders çıkarmak demektir.



*Barok - Vikipedi

*Barok, Avrupa'da yaygınlaşan sanatta bir anlatım biçimidir. Barok kelimesi, Portekizce düzensiz inci anlamına gelen barroco sözcüğünden türemiştir.[1] Barok sözcüğü, birbirinden ayrı iki şeyi tanımlar; sanat tarihinde, Rönesans ile klasikçilik arasında kalan bir dönemi ve bütün çağlarda verilmiş bazı eserlerin tarzını, başlangıcı ve bitişi için kesin bir tarih verilememekle birlikte 17. ve 18. yüzyıllar arasında oluşup şeklini almış bir dönemdir. Mimarlık, müzik, resim ve heykelin etkileyici temalar altında birleştirilmesi amacını güder. Abartılı hareket duygusu ve net gözüken detayları ile dönemin müzik ve edebiyatında da kendini gösterir. Yoğun bir etki bırakan bu anlatım biçimi, kendi alanında fazla eser verildiğinden dolayı bir dönem adı olarak anılmaya başlanmıştır. 1699'da İtalya'da kilise etkisinde doğmuş ve tüm Avrupa'ya yayılmıştır.

… ..



*Meta - Vikipedi

*Meta (metâ, çoğulu: emtia), sözcük anlamı olarak ticari amaçla üretilmiş, alınır-satılır mal anlamına gelip Karl Marx'ın kapsamlı çalışması olan Kapital'in başlangıcını oluşturan konudur. Burada açıkça metadan, "toplumun en temel hücresi" olarak sözedildiği görülür ve bu durum Marx'ın tahlillerine buradan başlamasının sebebidir.

Meta, elbette Marx'tan önceki iktisatçıların da bildiği bir şeydir ancak Marx, metayı bu bağlamda, kapitalist toplumsal yapının çözümlenmesinin merkezine koyunca klasik iktisadın ötesine geçer. Kapitalizm bir meta üretimi sistemidir, bu yapısı gereği her şeyi metalaştırır, her şey para aracılığıyla kullanım değerinin ötesinde değişim değeri dolayısıyla da üretilir. Marx, bu noktada metanın değişim amacıyla üretilen bir şey olduğunu söyler.

Kapital'de metayı tanımlayan ve bu bağlamda çözümleyen birçok açıklayıcı ifade vardır. Örneğin Marx, genel meta tanımlamasında şöyle der:

"Meta, her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir ve taşıdığı özellikleriyle şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış olsun, bir şey değiştirmez. Burada nesnenin, bu gereksinmeleri, geçim aracı olarak doğrudan doğruya mı, yoksa üretim aracı olarak dolaylı yoldan mı, nasıl giderdiği de bizi ilgilendirmemektedir"[1]

Ve ayrıca başka bir yerde;

"Metalar, dünyaya, kullanım-değerleri ya da demir, keten bezi, buğday gibi ticari mallar olarak gelirler. Bu, onların, sade, yalın, maddi biçimidir. Bununla birlikte, bunlar, yalnızca iki yanlı bir şey oldukları, hem yararlılığın nesneleri ve hem de değerin taşıyıcıları oldukları için metadırlar. Birisi fiziksel ya da doğal biçim, birisi de değer-biçim olmak üzere, iki biçime sahip oldukları sürece, ancak meta olarak görünürler ya da meta biçimine bürünürler."[1]

Yalnızca kullanım amacıyla üretilen nesneler ya da kullanım değerinden ibaret olan maddeler meta değildirler; ancak başka bir ürünle değiştirmek ya da satmak için bir şey yapılırsa, yani nesnede bir değişim değeri söz konusu ise, o nesne bir metadır. Kapital'in ilgili bölümleri metanın bu niteliklerini çözümler. Nesnenin ya da üretimin niteliksel değeri, yani onun kullanım değeri ve bunun karşısında niceliksel değeri, yani değişim değeri vardır. Bunlar nesnede bir bütün halinde bulunur ya da öyle algılanır; ancak, Marx'tan itibaren böyle olmadığı anlaşılır; metayı meta yapan onun değişim değeridir. Alınıp satılabilen bir şey olarak emek gücü de bir metadır ve işçinin metalaşması sürecinin temeli de buradadır.





*Prometheus - Vikipedi

*Yunan mitolojisi'nde, Prometheus veya Promete (Antik Yunanca: Προμηθεύς; "öngörü", "önceden gören")[1][2][3] Titan ateş tanrısıdır.[4] Prometheus en çok tanrılara ateşi çalarak meydan okumasıyla ve ateşi teknoloji, bilgi ve uygarlık biçiminde insanlığa vermesiyle tanınır. Efsanenin bazılarında, insanlığın çamurdan yaratılması ile de anılır. Prometheus zekâsı ve insanlığın şampiyonu olmasıyla tanınır,[5] ve genellikle insanî sanatların ve bilimlerin yazarı olarak da görülür. Bazen Deukalion'un babası, Tufan'ın kahramanı olarak tanıtılır.[

… ..


*Pathos - Vikipedi

*Pathos (Yunanca: πάθος páthos, "tecrübe, tutku") retorikte konuşmayı inanılır kılan duygu yüklü bir konuşma biçimidir. Böylesi bir konuşma genelde dinleyicinin duygularına hitap ederek onu etkilemeye çalışır. Bu özelliğiyle pathos, tiyatral bir biçimde sergilenen ve bazı durumlarda da belirli cümlelerin abartılı bir telaffuz ile iletildiği bir konuşma biçimidir.


*Plütark - Vikipedi

*Mestrius Plutarkhos veya Plütark (Yunanca: Πλούταρχος, Plutarkhos; MS 46 - 120?), Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarı. Ayrıca orta dönem Platonculardandır.[1] Plutarkhos Delfi'nin yaklaşık 35 km doğusunda bulunan Chaeronea, Boeotia Yunanistan'da dünyaya gelmiştir. Plutarkhos'un ciltlerce eser yazmış olduğu belirtilmektedir. Lampria Katalogu adlı bir antik katalog listesinde 227 eseri olduğu bildirilmiştir. Paralel Yaşamlar ve Moralia adlı iki toplanmış eseri günümüze ulaşmıştır.

… ..



*Quaestiones convivales - Vicipaedia

*


*Melacha - Vikipedi

*Melacha (çoğul melachos, melachot), halacha'ya göre Şabat sırasında yasaklanan bir 'iş'tir.

39 melachos listesi:

  1. Ekmek

  2. Saban

  3. Hasat

  4. Demetleme (tahıl)

  5. Turgut

  6. Elemek

  7. Seçmek

  8. Bilemek

  9. Yedi

  10. Yoğurmak

  11. Fırında pişirmek

  12. Yün kesme

  13. Yün yıkamak

  14. Çarpıcı yün

  15. Yün boyama

  16. Eğirmek

  17. Örgü

  18. İki döngü yapmak

  19. İki iplik dokuma

  20. İki kabloyu ayırma

  21. Düğüm

  22. Düğmeyi kaldır

  23. İki dikiş dikmek

  24. Gözyaşı

  25. Tutmak

  26. Katliam

  27. Cilt

  28. Et tuzlama

  29. Bir hayvanın derisini düzenleme

  30. Bir hayvanın derisini kazımak

  31. Bir hayvanın derisini kesmek

  32. İki harf yazmak

  33. İki harfi sil

  34. Yapmak

  35. Bir binayı yıkmak

  36. Yangın söndürmek

  37. Ateş Yakmak

  38. Son bir çekiç darbesi vurmak

  39. Bir nesneyi özel alandan kamu alanına taşımak veya tam tersi




*Menucha - Wikipedia

*Menucha may refer to:

*Menucha ismi, Hebrew kökenli bir erkek ismidir ve "quiet" yani "sessiz" anlamına gelir. 



*Barış Tut | Yapı Kredi Yayınları

*Barış Tut 1971 yılında İzmir’de doğdu. Bornova Anadolu Lisesi’nden mezun  olduktan sonra, Belçika’ya sinema okumaya gitti. Dönüp İstanbul Üniversitesi  Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. 1995 yılından  bu yana editörlük yapıyor. 2000’den sonra Radikal ve Vatan’da spor yazarlığını denedi. kitap-lık, Aktüel, Haftalık, National Geographic dergilerinde yazı ve söyleşileri, GEO’da  çevirileri yayımlandı. 2002 ila 2004 arasında İthaki Yayınları için Futbol Kitaplığı dizisini  kurdu ve geliştirdi. 2004’te Kocaman Bir Adam, 2006’da Futbol  Nedir ki adlı kitapları yayımlandı.



*barış tut - ekşi sözlük

*1 mayıs 1971 doğumlu (ismi barış, hem de 1 mayıs'ta doğmuş; hmmm...) futbol yazarı - edebiyat emekçisi.

franz kafka'yı hatırlatan bir adam bu; izmir karşıyaka'dan belçika'ya sinema eğitimi için gitmiş, ancak belçika futbol ligi'ni hiç beğenmediği için almanya'ya geçerek sinema ve bundesliga üzerine eğitim görmüş. istanbul ünv. fransız dili ve edebiyatı mezunudur ama fransızcası orta düzey, almancası ise mükemmeldir. doğma büyüme karşıyakalıdır ama beşiktaş taraftarıdır.` (kafkaf 2. takımı - bu "kafkaf" f. kafka mı acaba ??) uzun yıllar lisanslı basketbol oynamıştır ancak futbol topu ile hentbol topunu zar zor ayırd edebildiği halde tam bir futbol hastasıdır. erkin koray'ın menajerliğini yapmıştı bir ara. evi avrupa yakasındayken işyeri anadolu yakasında, evi anadolu yakasındayken işyeri avrupa yakasında; mutlu toplulukların içinde bir mutlu ve özgün adam...

yky'den çıkan thomas bernhard ve walter benjamin serisinin editörlüğü ile tanınır edebiyat çevrelerinde. son olarak top bir dünyadır'ı (neredeyse tek başına) düzenledi.

radikal gazetesinin salı günleri yayımlanan futbol eki'nde edebiyatseverler - futbolseverler ortak kümesinin beğenisini kazanan yazılar yazıyor bu aralar.



*Walter Benjamin - Vikipedi

*Walter Benedix Schönflies Benjamin, (15 Temmuz 1892, Berlin - 26 Eylül 1940, Portbou İspanya), Alman filozof, edebiyat eleştirmeni, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısıdır.

Yaşamı:

Asimile olmuş bir Yahudi ailesinden gelmektedir. Antika ve sanat galericisi babası Emil Benjamin ve annesi Pauline (Schönflies), Berlin-Charlottenburg doğumludur.

Walter Benjamin, aynı zamanda Doğu Almanya’nın 1950'li yıllarda adalet bakanlığını yapmış Hilde Benjamin’in eniştesi ve Gertrud Kolmar ile Günther Anders’in kuzenidir. Çocukluğunu Berlin’de geçirmiştir. Lirik ve felsefi bir dille yazdığı “Berliner Kindheit um Neunzehnhundert“ (Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin'de Çocukluk) adlı eseri onun bir anlamda otobiyografisidir. 1905-1907 yılları arasında Türingiya’de reformist bir okulda okudu. Burada kendisini derinden etkileyen ve öğrenci hareketlerine katılmasını sağlayan öğretmeni Gustav Wyneken ile tanıştı. 1912’de liseyi bitirdi ve Freiburg (Breisgau)’da, Albert Ludwigs Üniversitesi’nde felsefe, Alman Dili ve Edebiyatı (Germanistik) ve sanat tarihi okudu. Ardından şair Christoph Friedrich Heinle ile sıkı bir arkadaş oldu. 1912-1913 kış sömestirinden itibaren üniversite öğrenimine Berlin’de devam etti.

… ..



*Orfeus - Vikipedi

*Orfe (Orpheus), kimilerince gerçekten yaşamamış efsanevi bir isim veya mitolojik bir şair olarak görülmesine karşın, ezoterizmde, Antik Yunan'a bilgeliği Pisagor ve Platon’dan önce getirmiş, en büyük inisiyelerden biri olarak kabul edilir.


Mitoloji:

Orfe'nin sevgili karısı bir meşe nemf'i olan Evridiki bir gün Aristaeus’tan kaçarken ayaklarına bir yılan dolanır. Orfe, sevgilisi ölüp yeraltına (öte-âleme) gidince, ona tekrar kavuşmak için büyük çabalar gösterir. Tanrılardan yardım görme umuduyla, özlem içinde çalgısı olan lir'i çalarak harikulade, ahenkli müzikler yaratır. Bu çabaların sonunda yeraltı tanrısı olan Hades'ten bir yanıt gelir. Sevgilisine kavuşacaktır, fakat bir koşul vardır: sevgilisi yeraltı aleminin karanlıklarından ışığa çıkana kadar onun yüzüne bakmaması gerekmektedir. Böylece tanrısal yardımla, sevgilisi, aether (esîr) katlarından çıkıp yükselmeye başlar, fakat tam ışığa çıkacakken Orfe dayanamaz, ardından gelen sevgilisini görmek için dönüp geriye bakar. Bu büyük hatasından ötürü de sevgilisine kavuşamaz.

4 yorum:

  1. Eseri okumaya başladığımda her cümleyi anlamaya çalışmak zorunda hissettim kendimi. “Sanki çeviri hatası mı var? acaba diye de düşündürüyor insanı…..

    YanıtlaSil
  2. Anlam çıkarmakta zorlanmaya devam ederken; bu işin sonu neye varacak? kitabı bitirince belki de anlatılanlar netleşebilir demek de mümkün... İçinde bulunduğumuz dönemin "hız çağı" olarak adlandırılmasını hak eden gelişmeler, dijitalleşme, her gelişmenin paraya, hatta servete dönüştürülmesi çabalarını hatırlatan "meta" olarak, daha kaba bir anlatımla "mal" olarak görülmesi eğilimi , açgözlülük, sürekli birileri tarafından beğenilme, aşırı görünür olma arzusunun insanları içine dürdüğü girdap ve çözüm önerileri mi sunulacak düşünceleri içinde merakla okuyacağım anlaşılan...

    YanıtlaSil
  3. Bir konu daha var; yazar eserini entelektüel seviyesi ortalamanın üzerinde okuyucu kitlesi için hazırlamış gibi görünüyor… Kullanılan kavramların bir bölümü için ama özellikle de yabancı kelimelerle ifade edilen sözcükler içinde internette (decorazione assoluta)(* mutlak dekorasyon) net karşılığı olmayanlar bulunmakta… Bu gibi ayrıntılar için çevirenin dip not kullanması yararlı olabilirdi....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Detayları anlamaya çalışırken "mitoloji" bilginiz de gelişecektir. Yeni mitoloji kahramanlarıyla tanışmak aynı zamanda yeni bir kazanç oluyor...

      Sil