30 Eylül 2017 Cumartesi

Elveda Güzel Vatanım *

-1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç Cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük alt üst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami ... Bir zamanlar İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami’nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkarmadığı sevgilisi Ester, bir yanda yaşanılan talihsiz bozgun... Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?
-“Ölüm , şehirlerimizi kaybetmekle başlar.” Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru... Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.
-Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç ssilsilesi... Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan... Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Evet, bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi bilmiyorum...

-Peşimdeler Ester... Eski ittihatçıların hiçbirine hayat hakkı tanımayacaklar. İzmir Suikastı bir bahane. Nihai hesaplaşma başladı. İzmir’de kurulan darağaçları yetmedi. Ankara’da da astılar bizimkileri. Suçlu suçsuz ayırt etmiyorlar. Kara Kemal ki, asla bulaşmamıştır bu suikasta, onu bile ortadan kaldırdılar. Güya intihar etmiş, hem de bir kümeste. Olacak iş mi bu? Kendini öldürdüğü yetmiyormuş giibi bir de kümeste yapıyor. Düpedüz

Fareler ve İnsanlar *

-Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisinin, zeki George Milton ve onun güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small’un öyküsünü anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli bir yer tutar. Steinberg insanın insanla ilişkisini anlatmakla kalmaz, insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişkileri de konu eder bu destansı romanında.











13 Eylül 2017 Çarşamba

Havva’nın Üç Kızı *

-Arka kapak tanıtımından; “Ben ve annem gibi dindarım, ne babam gibi kâinatın beş duyumla kavradığım şeylerden ibaret olduğuna kaniyim. Öyleyse ben neredeyim? Ne mutlak dindarlığa,
 ne de mutlak akılcılığa dahil omak isteyenler için bir başka yaklaşım, yeni bir varoluş şekli yok mu acaba? Bir üçüncü yol mesela? Kim bilir?
-Şirin, Mona ve Peri... Günahkâr, İnanan ve Şaşkın. Münkir, Mümin ve Mütereddit... Böylesine farklı üç kadın nasıl bir araya gelebilir? Arkadaş olabilirler mi sahi? Hatta kız kardeş?
-Tanrı, bilim, kimlik, aidiyet, Doğu-Batı tartışmalarının tam ortasında hiç kimselere benzemeyen, karizmatik bir adam, sarsıcı bir skandal ve sıra dışı bir aşk... yarım kalan... seneler sonra yeniden canlanan...
-Havva’nın üç kızı Türkiye ile Avrupa, dün ile bugün arasında gidip gelen güncel bir hikâye... "