23 Ekim 2021 Cumartesi

İmkânsızın Şarkısı

… ..  Bellek çok garip bir şey. Gerçekten içinde bulunduğum, yakından gördüğüm sırada manzaraya neredeyse hiç dikkat etmemiştim. Beni etkilemekten çok uzaktı, bu yüzden, on sekiz yıl sonra, en ince ayrıntısına dek anımsayacağımı düşünemezdim. Doğruyu söylemek gerekirse, o yıllarda manzaralar beni pek ilgilendirmiyordu zaten Kendimden ve o sırada yanımda yürüyen o çekici genç kızdan başka bir şey düşündüğüm yoktu. Bizi düşünüyordum  ve sonra gene kendimi. Gördüğüm, hissettiğim ya da düşündüğüm her şeyin bumerang gibi dönüp dolaşıp bana döndüğü yaştaydım. En kötüsü aşıktım da. Ve bu aşk karmaşa doluydu. Bu yüzden manzara aklımdaki en son şeydi. … ..

… .. Gözlerine baktığımda gördüğüm derinlik ve berraklık kalbimi hızlandırdı. O zamana kadar gözlerine böyle bakma fırsatım hiç olmamıştı. İlk kez yalnız yürüyorduk ve ilk kez böyle uzun uzun konuşabiliyorduk. … .. Üstelik onu eskisinden daha güzel buluyordum. Bunu ona söylemek istedimse de, nasıl anlatacağımı bilemedim. … .. Hiç bir zaman birbirimize söyleyecek çok şey bulamazdık zaten.

… ..

“Söylemek istediğim şeyi hiçbir zaman tam olarak anlatamıyorum” diye devam etti Naoko. “Bir süredir hep böyle. Bir  şey söylemeye çalışıyorum, ama aklıma hep yanlış kelimeler geliyor; bazen de demek istediğimin tam tersi çıkıyor ağzımdan. Düzeltmeye kalkışınca da daha da beter oluyor. Sonunda ne diyeceğimi hepten şaşırıyorum ve başta söylemek istediğimi de unutuyorum. Sanki bedenim ikiye ayrılmış da birbiriyle kovalamaca oynuyor. İkisinin arasında kocaman bir sütun yükselmiş ve onlar da birbirlerini yakalamak için sürekli dönüyorlar onun çevresinde. Bir parçam doğru kelimeleri biliyor, ama diğeri onu yakalayamıyor.” Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. “Sana bir şey ifade ediyor mu bu dediklerim?” 

16 Ekim 2021 Cumartesi

Kelebek Etkisi Söyleşileri -II-

Dünyadaki gelişmeleri yorumlarken kadim bir izlek üzerinde hareket eden Türk insanının serüvenini anlamak elzem … Zira bu serüvene gelecekte yön verebilmek için mutlaka önce onu tanıyabilmekten geçiyor. 

Olayları, olguları, fikirleri sadece günümüzdeki görünümleriyle değil arka planı ile kavramayı öne çıkaran Kelebek Etkisi Söyleşileri II, çok yönlü düşüncenin güncesi niteliğinde… Kitap, safsatalara, dil ve mantık oyunlarına dikkat çekerek dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmelerin arka planına bakma niyetiyle yapılan sohbetlerden oluşuyor. 

Alev Alatlı ve Ayşe Böhürler’in “Kelebek Etkisi” programındaki söyleşilerini içeren eser meseleleri bütüncül bakarak irdeliyor.  Sinemadan endüstriye, kültürden irfana kadar fikirlerin izini süren sohbetler, Türkiye’nin kendi kalarak akıl kurmaya çalışırken yaşadığı sorunları, kusurlu eğitimin açmazlarını ve hayallerin gerçek üzerine kurulması gerektiğini belirgin kılıyor.

Accountability, Peter Prensibi, Murphy Kanunları, karar alma süreçlerinde ihmal edilenler, hiyerarşik yapılanmaların sorunları, kıyameti çağıranlar, Frankistler, Amerika’daki aç bebekler, Kürt meselesindeki feodalizm çıkmazı sohbetlerde ele alınan konular arasında.

Taşı başka bir yere koyunca özelliğinin kaybolacağını belirginleştiren Kelebek Etkisi Söyleşileri II, bazen bir kelimeden , bazen bir olaydan, bazen bir yorumdan, bezen de bir isimden ilham alarak dünyaya farklı bir pencereler açıyor.

***

Hız çağı, durup dinlenmeyi, sorgulayıp düşünmeyi zorlaştırıyor. Postmodernite, “hakikat tektir” iddiasını çöpe atıp, her türlü “hakikat”leri önümüze koyuyor. Dünya silkinip dönüşüm hâlinde olan koca bir dev ve bu devin sırtında yaşayakalmaya çalışan bizler için Türkiye’nin temel meselelerini ve bunun ötesinde

12 Ekim 2021 Salı

Eccinniler*

… .. Yazar 1849’da I. Nikolay’ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Dosyoyevski Eccinniler’de ihtilâci örgütlerin yapısı ve üyelerinin karakterini gerçekçi bir gözle ve alaycı bir ifadeyle sergilemiştir.

 

… ..  Zihnimdeki bir düşüncenin kime ne zararı olabilir ki? Üstüne üstlük Liputin, “Mektuplaşmak herkesin hakkıdır, gönder yazdığını korkma, “diye başımın etini yedi yemin ederim, ben de gönderdim.

… .. ordudan ayrılmak istemesinin nedeni, köylülere özgürlüklerini veren 19 Şubat bildirisiydi. Bölgemizin en zengin toprak sahiplerinden olan Artemiy Pavloviç bildiriden sonra önemli denebilecek bir kayba falan uğramış değildi, üstelik yeni alınan önlemlerin insaniliğini ve reformların kendisinin ekonomik çıkarlarına uygun olduğunu da anlayabiliyordu; yine de yayınlanan bildiriye birden bire kişisel olarak aşağılanmış gibi hissetti kendini. Hiç nedeni olmayan, bilinçsiz bir korkuydu bu, ama bilinçsizliğinin ölçüsünde güçlüydü. Yine de babasının ölümüne dek büyük bir çabayla ilişkiler kurduğu ünlü kişiler arasında soylu” düşüncelere sahip biri olarak tanındı. İçe kapanık bir adamdı aslında. Bir başka özelliği de eskiye ve soylu aile köklerine değer vere, bunlara karşı aşırı ciddi ilgi duyan o tuhaf, ama Rusya’da hâlâ varlıklarını sürdüren soylu ailelerden birinin üyesi olmasıydı. Bununla birlikte Rus tarihini katlanılmaz bulur, Rus geleneklerini neredeyse domuzlık gibi görürdü. Zengin ve soylu ailelerin çocuklarıyla birlikte okumak ve bitirmek onurunu yaşadığı askeri okul, onda bazı şiirsel denebilecek görüşlerin köklenmesine neden olmuştu: Bütün dramatikliğiyle ortaçağ yaşamı, şatolar,şövalyeler çok hoşlandığı şeylerdi; boyarlar zamanında Moskova çarının bir soyluya kırbaç cezası verdiğini öğrendiğinde, o cezayı alanın yerine kendini koyarak müthiş utanmıştı…. ..

... ..

Kelebek Etkisi Söyleşileri -I-

… .. Her geçen gün kötüye giden dünyada filizlenecek iyiliklerin peşini bırakmayan bir aydın Alev Alatlı. Bunu yaparken, yeni yollar bulmak için dünyanın geçmişinden gelen yolları bilmenin önemine inanır. Bunu hiç bıkmadan tekrar eder, eder… Karanlığın gözünün içine bakmayı tavsiye ederken ”Karanlığın kısır amellerine iştirak etme, tersine onları teşhir et sözünü prensip edin.” der.

… ..

Fizik ve sosyal bilimler ilişkisini hep paralel değerlendiren Alev Alatlı, bu sefer Lorenz’den ilham alarak dünyaya başka bir pencere açıyordu. Bir kelebeğin kanatlarını çırpması Amozonları etkiliyorsa ortaya çıkan her olayı arkalayan oluşumları, fikirleri anlamak için belki de çok başka yerlere bakmak gerekiyordu. … .. 

… ..

Alev Alatlı ile dostluğumuz çok eski yıllara dayanır. 1990’lı yıllar. İlerleyen yılların perçinlediği samimiyetin etkisiyle belki de sohbetlerimizin çoğunu onun mutfağında yaparız. Bu arada Alev Hanım bir yazı ustası olduğu kadar dünya mutfağını iyi bilen bir yemek ustasıdır. Mutfağın doğal hâli içinde yemekler hazırlanırken, sohbetler de son derece ciddi ve önemli konularla sürer gider. Hayatın doğal akışının içinde … ..  Hiç bir ara, ana konuyu etkilemez, o ana hat olarak akıp gider. Çorba karıştırırken memleket kurtarır, bazen de batırırız. Zannetmeyin ki bu mutfakta pişen yemekler öyle sıradan yemekler olur. … .. Her şey yaşadığımız dünyayı görmenin, gördüğümüzü anlamanın yöntemini öğrenmek ve öğretmek içindi…

Programa başlarken zaman uçak kriziyle birlikte Rusya gündemdeydi. Medya günlük gelişmeleri izlerken Alev Alatlı bize Kamçatka ormanlarından Kutuplara dev coğrafyayı anlatmaya, algılatmaya çalışıyordu… Dev bir ordunun yenilince düştüğü durumu, Kızıl Ordu Korosu’nun Tarkan ile sahneye çıkışından başlatarak anlatmaya çalışmıştı. Şarkıyı dinledik., dedovschina geleneğini (1*) içimiz sızlayarak anlamaya çalıştık. Alatlı Blatnoy Mir yeraltı örgütünden, uzay bilimcilere bize Rusya’yı anlatırken kronolojik bilgilere boğmuyor, her ülkenin insanlarının hâlini hissettirmeye çalışıyordu. “Hâlden anlamak” deyimine çok aşina olan biz Türkler için bir aydının dünya aydınlarına ilişkin bu çabası muhteşemdi. Rus aydınlarını anlamaya çalışırken Putin’e, ona buna kızmak yerine hüzünlendik. 

Katli Vacip*

… .. Tarikat düzeni din sosuna batırılmış bir mafya düzeni üretiyor. Mafya ise din dersine girmemiş bir tarikata dönüşüyor. Anayasal hukuk düzenlerinin çözülüşü iki yapıyı kardeş kılıyor. İki grubu, yıktıkları buluşturuyor.

Fethi Yılmaz’ın kitabı tam da bu şiddeti anlatıyor. Bağlılıklarını öte dünyanın önüne koyanların yarattıkları düzen, kendi anayasasını hazırlıyor. Tarikat düzenlerinin içinde kimi hocasına bağlı, kimi hocasıyla ters düşen, kimi hocasıyla ters düşen, bu yapıyı başından sorgulayan insanlar cinayetlerin faili, kurbanı, destekçisine dönüştürüyor. Yılmaz’ın kitabının gösterdiği gibi, Türkiye halen çözülememiş yeşil cinayetler ülkesi haline geliyor.

Ya devlet?

Fethi Yılmaz’ın kitabının gösterdiği gibi. Cinayetleri soruşturması, derinleştirmesi ve nihayetinde katili bir bütün olarak açığa çıkarması gereken kurumlar, konu tarikatler ve cemaatler olunca duvara çarpıp geri dönüyor. Failler; bıçağın tutandan, tetiği çekenden ibaret sayılıyor. Bunun için şehit olmuş bir imamın cesedi bile çiğnenebiliyor, adı dahi unutturulabiliyor. Dökülen kana devletin rızası karışıyor.

Belki FETÖ ile ivmelendi. Ancak, Türkiye, son yıllarda, her, zamankinden fazla tarikat ve cemaatleri tartışmaya başladı. Zira, unutturulsa da, FETÖ de Nakşibendiliğin Nur kolundan çıkmış bir cemaati. Diğerleri FETÖ’den sonra onun sistemini başka isimler altında sürdürdü. Fethi Yılmaz’ın kitabı, tıpkı FETÖ gibi diğer cemaat yapılanmalarının da gerektiğinde nasıl ellerine silah alma potansiyeli taşıdıklarını işaret ediyor. Bu anlamda bir eksiği de tamamlıyor. Şiddetin, iknanın yerine geçtiği, iç sorunları çözdüğü anı tarif ediyor.

Katli Vacip, laiklik ile din ve vicdan özgürlüğünün iki kardeş olduğunu da gözler önüne sürüyor. Çünkü laiklik, en çok dindar yurttaşlarımızın inançlarının onlara bir bıçak gibi saplanmasını