26 Aralık 2014 Cuma

Bir Komutanın Not Defteri *

Komplo davaları perspektifinden Silahlı Kuvvetler ve sivil asker ilişkileri
Hava Harp Okulu’ndan 1982 yılında mezun olan ve tümgeneral rütbesindeyken 2013 yılında emekliye ayrılan yazar yakın tarihimizdeki olaylara ve arka plana ilişkin değerlendirmelerini paylaşıyor. Balyoz Davası kapsamında 16 yıl hapis cezası alan yazar son dönemde yaşanan olayların geçmişten kaynaklanan nedenlerini ve bugün yaşananların analizini yapıyor. Devlet hayatı ve sivil-asker ilişkilerindeki sancılı sürece değişik bir pencereden bakıyor. Sivil ve askeri akademik ortamlarda incelenmesinde yarar olan kitap 93 sayfa.
-Kitabı, bir emeğin ve düşüncenin eseri olarak değerli bulmamız gerekiyor.
-Kitabın bazı bölümlerini okuduğunuzda “Samuel P. Huntington’un Asker ve Siyaset” kitabını çağrıştıran bir duyguya kapılıyorsunuz. Huntington adı zikredilmemekle birlikte Sun Tzu, Clausewitz, Tocqueville ve Lidell Hart’a atıf yapıldığını görüyoruz.
-Sivil-asker ilişkileri ve Yalçın Ergül’ün kitabı konusunda çalışma yapacakların Huntington’u, Doğan Akyaz’ın ‘Askeri müdahalelerin orduya etkisi’ kitabını  ve konu kapsamında isim yapmış diğer yazarları da okumalarında yarar var.
-Dikkat çeken bölümleri ve akla gelen soruları paylaşmaya çalışalım:
-... .. strateji sanatının denge yönü burada devreye girer. Bir ulus-devletin kurumlarının denge içerisinde ve birbirini kontrol ederek milli güvenlik stratejilerini oluşturması tabiidir. Bu dengenin nasıl olacağına dair evrensel kurallar dizisi yoktur.
Diğer bir deyimle, milli güvenlik stratejilerinin oluşturulmasında, yollar, amaçlar ve araçlar arasındaki denge ile birlikte; kurumlar arasındaki dengenin ne şekilde olması gerektiğini ortaya koyan, fizik kanunları gibi, matematiksel kesinlik yoktur. Aksine, stratejinin sanat yönünü de olanca ağırlığınca destekleyecek şekilde, her ulus-devletin kendi tarihi, coğrafyası ve kültüründen gelen ve yine kendisine ait güvenlik gerekçelerinin gerektirdiği, kendine özgü şekillenmeler, bir ampirik gerekçe

Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi – Doğan Akyaz *

.Dört yüz kırk dört sayfadan oluşan kitabın kapağındaki resimle ilginç bir mesaj veriliyor. Kapak fotoğrafında; 27 Mayıs sonrası Beyazıt’taki mitingde bir onbaşı konuşurken görülüyor.
Kitabın önsözünde, Türkiye’de demokrasinin çok partili hayatın başından 1980’e kadar beş kez askeri müdahale ile karşı karşıya kaldığı vurgusu yapan yazar yakın tarihimize bakarak günümüzde gündem oluşturan gelişmeleri de anlamamızı sağlıyor. Doğan Akyaz yine kendi ifadesiyle
 Ordu-siyaset/politika ilişkileri kapsamında yapılan araştırmaların çoğunluğunun daha çok askeri müdahalelerin siyaset üzerine etkileri üzerinde durulmuşken; bu kitap ile denklemin müdahaleci tarafı, yani ordu üzerindeki etkilerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan 60 ve 70’li yılların Türk siyasi hayatını şekillendiren çok partili hayat, yasal sendikalaşma hareketleri ve  silahlı-silahsız mücadeleyi esas alan yasa dışı örgüt faaliyetleri özetleniyor.  Anlayana dersle dolu bir kitap.
Askerliğin temeli olan disiplini yok sayarak, hukuk dışı yöntemlerle, çeşitli isimler altında meydana getirilmeye çalışılan oluşumlar; kişisel hırslar için hukuk dışı kılıf uydurma girişimleri olarak ortaya çıkmışlardır. Hem Silâhlı Kuvvetlerin hem de ülkemizin itibarını zedeleyen ve muz cumhuriyeti algısı oluşturan bu girişimler ülke gelişimi üzerinde yıkıcı etki yaratmıştır. Kendilerine emanet olarak verilen
silahları hukuk içinde kullanmak yerine millete doğrultanlar; her defasında aziz millet(Çarıklı Erkan-ı Harp)’in verdiği derslerle yalnız kalmışlardır.
Durumdan memnun olmayarak siyasi alanda hizmet vermek ve daha iyisini yapmak niyetinde olanların millete silah doğrultmaları değil, hukuk içinde kurulacak siyasi oluşumlarla ortaya çıkmaları beklenir. Bu konuda mesafe alındı mı?

Türk Ordusuna Balyoz

Emekli Orgeneral Ergin Saygun’nun kaleme aldığı kitap 414 sayfa. İki ana başlık halinde değerlendirmeler yapıldığını ifade edebiliriz. Ana konulardan ilki; ülkemizde eski Genel Kurmay Başkanı da dâhil yüksek rütbeli subayların topluca yargılanması ve uzun süreli hapis cezalarıyla sonuçlanmasına ilişkin süreçler anlatılıyor. İkinci ana başlık olarak uluslar arası ilişkiler ve terörle mücadele konularına değiniliyor.
Emekli komutanın yaşadıkları yazıya dökülürken, kızgınlıklarının satırlara yansımasını izliyoruz. Kızmakla sonuç alınabilir mi? Kitapta yargılama sonuçlarına neden olduğu ileri sürülen olayları aydınlatacak yeni bilgiler verildiğini söylemek pek mümkün değil. Basında çıkan haberler arasında yer alan, eski Genel Kurmay Başkanı E. Org. Işık Koşaner’in ses kayıtları ile örtüşmeyen açıklamalar tereddüt uyandırıcı. Örneğin Işık Koşaner’in ”birinci orduda her şeyimizi çaldırmışız. … ne konuşuyorsak var adamların elinde …. maalesef namerdin eline malzeme verdik.. …Balyoz’un günahı vebali Birinci Ordu’ya ait. Karargâhtan böyle plânlar nasıl dışarı çıkar İzahı yok. Kim verdi. Biz verdik. Hiç kimseyi suçlayamayız. Bunların günahı vebali, hatası koskoca Birinci Orduda. Bir plân semineri yapılıyor, tüm planlar tüm teferruatıyla milletin elinde şimdi. ….. ” ifadeleri ve geçmişte yaşanan olayların ikna edici biçimde açıklanması gerekirdi. İnternette kolayca ulaşılan ses kayıtlarında söylenenler da havada bırakılmış. Ses kayıtlarında vurgu yapılan; “…Komutanım son olarak İstanbul’da bütün dinî irticaî faaliyetlerin merkezi kanaatimce Fatih, Çarşamba, Aksaray, Edirnekapı bölgesidir. Bütün tekke Eyüp bölgesidir. Tekkeler zaviyeler efendim hepsi buradadır. İşte semtin adı bile Hırka-i Şerif’tir. Aksaray Fatih arası adı Sofular’dır. Onun için buranın öncelikle kontrol altına alınması buranın kontrol altına alınmasıyla da işte Ümraniye, Sultanbeyli vesaire gibi diğer taraflara dahi daha rahat müdahale edilebileceğini düşünüyorum ..” şeklindeki konuşmalar için okuyucuların ikna edilmesi gerekmez mi? Şimdiye kadar yaşanan gelişmeler dikkate alındığında; Silahlı Kuvvetlerimizin bağrından çıktığı gururla vurgulanan “aziz

25 Aralık 2014 Perşembe

Kız Gurusu *

-Yazarın televizyon programındaki düşünceleri çok etkileyici gelmişti. Kitabının tanıtımı da yapılmıştı.
-Kitabı okuyunca, kısa bir kaç alıntı ile düşüncelerimizi paylaşmayı düşünüyorduk, ancak telif hakkı bölümünü kısıtlayıcı bulduk.
-Alıntıları paylaşmak yerine düşüncelerimizi paylaşalım.
-Emek verilmiş... , kaleme alınmış olan öyküler uçlardaki hayatları yansıtıyor...
-Her öykünün sonuda yer alan değerlendirmeler ile “insanın önce kendisiyle barışık olması” vurgusu yapılıyor ve de bunun için formüller öneriliyor.

24 Aralık 2014 Çarşamba

Hay Bin Mozzarella...-Geronimo Stilton

Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de dersler var...
"Bana hiç bir şey yetmiyor, daha fazlasını istiyorum, hepsini istiyorum, hepsini..." krizine tutulanlar... 
Elindekini görmeyenler....
Mutluluğun parayla satın alınamayacağını bilmeyenler...
Saygınlığı AVM'lerde arayanlar...
Ders almak isteyenler ; okumanızda yarar var.

23 Aralık 2014 Salı

çocuk eğitiminde pozitif iletişim *

-Adem Güneş 202 sayfalık kitabında sadece çocuk eğitimi değil, aynı zamanda yetişkinlerin kendi aralarında sağlıklı iletişimlerine ilişikin temel kavramları paylaşıyor. Önsözde yer alan ifadeleriden başlayarak düşünmeye, ben bu işin nersindeyim diye kendiniz sormaya başlıyorsunuz. Kısa alıntıları paylaşalım. Kendimizi sorgulayalım:
-Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına neden olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bırakıp bütün gününü zehir edebilir.
-Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlein günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlein kopmasına neden olabilir.
-Söz büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur.
-Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücudun dilidir.
-Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği kadar ebeveyn olabilirler.
-Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebevenylerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözlerinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise kısır döngüdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsai o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır...

Yolların Başlangıcı *

-Yazar ailesinin 1860’lara kadar uzanan aile serüvenini kalem almış. Bunu yaparken birçok insanın kendi geçmişine duyduğu özlemi, hayatın akışı içinde gevşeyen, hatta kopan aile bağlarının ortaya çıkardığı duyguları, özlemleri dile getiriyor. Ortadoğu’da bugün yaşanan acıların, geçmişteki köklerinin izlerini bir başka pencereden izleyebiliyoruz. Daha o dönemde ülkemize doğru başlayan mülteci hareketlerinin arka planında olup bitenleri ve Osmanlının son günlerindeki gelişmelerin ortaya çıkardığı izleri görüyoruz.  Günümüzde yaşanan küçük büyük insan hareketlerinin nedenlerini anlayabiliyoruz. Göç etmek, mülteci olmak, yönetimlerin değişmesi  ... ... ..insanlar, aileler, küçük büyük topluluklar, milletler bir diğerinin yaşadıklarından etkileniyor. Kitaptaki satırlardan kısa alıntılarla bu duyguları paylaşmaya çalışalım:
-Uzaklarda olmanın yüreğimize saldığı acılar ... ..
-Büyük amcam Cebrail de dedemle-onun ondokuz yaş küçüğüydü- aynı yolu izleseydi o da göç etmeyecekti ve ailemin küba serüveni ... .. yazılmamış olacaktı. ... .. İki kardeş, büyük olasılıkla hep aynı düşü, günün birinde kalkıp yeni bir ülkeye gitme düşü kurmuşlardı; ama yaradılışları aynı değildi. Küçüğü... ... On sekiz yaşında, Amerika’ya giden bir gemiye binip gitme olmuştu tek yaptığı.
-... .. ne dünyaya geldiği bu ülkenin bir geleceği olduğuna, ne de bu dağ
yamacında
kendisini bir geleceğin beklediğine inanıyordu.
-... .. Demek ki, yüzyıllar süren karanlıkların, yazgısına razı olmaların, onun bunun keyfine boyun eğmelerin ardından,  dedem, benim Osmanlı köylüsü büyük dedem, bir vatandaş gibi tepki vermeye başlıyordu ... ..
-Mustakbel dedem, Beyrut’ta üç yıl kalacak, ... yaşamı boyunca birkaç kez gelip yaşayacaktı burada. O sıralar tam bir yayılma aşamasındaydı Beyrut; 1860 kıyımları, kentin gelişine yardımcı olmuştu.O güne dek Dağ’ın köylerinde tembel

13 Aralık 2014 Cumartesi

Dönüşüm *


-Kitap 78 sayfa.  Sayfa sayısının azlığına rağmen okumakta/bitirmekte zorlandığım nadir romanlar arasına girdi. Böceğe dönüşen oğulları ve ailenin yaşadıklarını “İlginç bulan var mı?” diye kendime soruyorum...