23 Haziran 2021 Çarşamba

Kitap listesi

https://docs.google.com/spreadsheets/d/19Ucx2L8sTXpdF0LpxmvPRH8g_Xri6aVH/edit#gid=557907844

https://qrgo.page.link/FSNJo


15 Haziran 2021 Salı

Benden Selam Söyle Anadolu’ya*

Babam sabun yapımcısıydı. Çocukluk yıllarında ailemle birlikte doğduğum Aydın ilinde yaşadım. 1922 yılında Anadolu’dan ayrılarak Yunanistan’a amcamların yanına gelmek zorunda kaldım. Ailem daha sonra göçtü. İlk çocukluk yıllarımın anıları belleğimden silinmiyordu. Babamın arkadaşı Talat Beyler, sokakta oynadığım Rum ve Türk çocukları bugün bile aklımda. Yaşadığım günlerin, duyduğum gerçek olayların om kadar etkisi ve büyüsü altında kalmıştım ki, bu konuyu ele alan kitap yazma arzusu içimde çığ gibi büyüyordu. “1962 yılında Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adlı kitabım yayınlandı. … ..

… .. Bizans’tan kalma harabelerde gezinirdik öğretmenle; gerek bu topraklarda ilk olarak ayak basan Bizans imparatorları, gerekse burada Hristiyanlığı yaymaya başlayan Havan Pavlos hakkında, bana bir alay hikâye anlatmıştı. Ama ondan öğrendiklerim arasında beni asıl etkileyen, “yedi rakamı üzerine söyledikleri olmuştur: Minevra tapınağı dünyanın yedi harikasından biriydi; Bizans’tan kalma Aya Yani kilisesi Apokalips’in yedi yıldızından biri ve bir gün aniden bastıran bir sağnaktan korunmak üzere sığındığımız mağaranın ismi de “Yedi Uyurlar Mağarası” idi. … ..

… .. Afyonkarahisar bölgesindeki sarp dağlarda ilerliyorduk. (Birkaç yıl sonra buralara Yunan üniforması altında bir daha geleceğimi nereden bilecektim.) Mağaralarda yatıp kalkıyorduk vahşi hayvanlar gibi. Sakalımız bir karış uzamıştı. Pis ve pasaklıydık üstelik; korku veren bir görüntümüz vardı. … ..

Savaştan yenik çıkmış olmalarına rağmen, Türkler de sevinç içindeydiler. Gazeteleri ağız değiştirmişti: Almanlar düşman olmuştu şimdi. onlarla işbirliği yapmış Talat’larla Enverler’lere de hain sıfatı giydirilmişti. Dostları; İngilizler, Fransızlar ve özellikle Amerikalılardı… Şimdi onlar pohpohlanmakta, bütün “buyurunlar onlara çekilmekteydi… Tam o sırada işte doğru sözlü, tok sesli, korkusuz bir adam belirdi. Bütün suçları döktü ortaya. Türkiye’nin dirliğini ilan ediyordu bu adam. İsmi Mustafa Kemal’di. Uzun zamandır Türk anası böyle bir evlat getirmemişti dünyaya. … ..

14 Haziran 2021 Pazartesi

Romanovlar*

Çar olmak zordu, hele Rusya gibi yönetilmesi kolay olmayan bir ülkede. Romanov hanedanına mensup yirmi hükğmndar 1613’ten çarlığın 1917 Devrimi’yle yıkılışına kadar, yani 304 yıl boyunca sürdü. Korkunç İvan döneminde başlayan bu hakimiyet Rasputin döneminde son buldu. Son çarın trajedisini anlatan romantik tarihçiler ailenin lanetli olduğunu işaret etmekten hoşlanırlar; oysa Romanovlar aslında Moğollardan sonra en çarpıcı başarıya ulaşmış imparatorluk kurucularıydı. Romanovların 1613’te tahta çıkmasından sonra, Rusya İmparatorluğu günde 142 kilometrekare, yani yılda yaklaşık 51.000 kilometrekare büyüdü.19. yüzyılın sonuna varıldığında, bu hanedan yeryüzünün altıda birine hükmediyordu ve üstelik hâlâ yayılıyordu. İmparatorluk kuruculuğu Romanov kanında olan bir özellikti

Bazı bakımlardan, bu kitap mutlak iktidarın mahiyetini ve kişilik üzerindeki çarpıtıcı etkisini ele alan bir incelemedir. Kısmen aşk, evlilik, zina ve çocuklar üzerine kurulu bir aile hikâyesi olmakla birlikte, bu türden diğer hikâyelere benzemez; kraliyet aileleri her zaman olağandışıdır, çünkü iktidar geleneksel aile kimyasını hem hoş kılar hem de bozar. İktidarın çekiciliği ve yozlaştırıcılığı sıklıkla sadakate ve kan bağına ağır basar. Bu kitapta sadece hükümdarların, aileleri ve maiyetlerinin tarihi anlatılmıyor; Rusya’daki mutlakiyetin bir portresi de sunuluyor. Rusya’ya dair başka kanaatler ne olursa olsun, kültürü, ruhu ve özü her zaman müstesna olmuştur; tek bir ailenin temsil etmeye heveslendiği kendine has bir mahiyet taşımıştır. Romanovlar sadece hanedanın ve ihtişamın değil, despotizmin  de tanımına, mutlak iktidara özgü çılgınlığın ve küstahlığın ibretine dönüşmüştür. Roma sezarları dışında hiçbir yer edinmemiştir; her iki örnek kişisel iktidarın o zaman olduğu gibi şimdi de nasıl işlediğine dair evrensel dersler verir. “Çar” unvanının “sezar”dan türetilmiş olması ve Rusçada imparator kelimesinin Latince şekliyle imperator olması tesadüf değildir.

Romanovlar aile çekişmesinin , emperyal hırsın , dehşetli cazibenin, cinsel aşırılığın  ve azgın sadizmin  damga vurduğu  bir dünyaya dönmüş ölü bir hükümdarın timsali iddiasıyla birden bire ortaya, çıktığı, gelinlerin zehirlendiği, babaların oğullarını işkenceyle öldürdüğü, oğulların babalarını katlettiği, eşlerin kocalarını öldürdüğü, zehirlenip kurşunlanmış bir ermişin dirildiği, berberlerin  ve

Goriot Baba*

.. .. Soylu bir erkekle halk tabakasından bir kadının oluşturduğu ve Almanların, başka hiçbir dilde karşılığı olmayan güzel bir sözle ifade ettikleri bu evlilik dışı çift henüz kapıya varmıştı ki tam o sırada kont, Eugene’le konuşmasını kesti, karısına oldukça öfkeli bir sesle:

“Anastasie! Nereye gidiyorsunuz?” dedi. “Otursanıza, güzelim, biliyorsunuz ki…”

Kontes sözlerini keserek:

“Hemen geliyorum. Ne istediğimi Maxim’e söyleyip hemen döneceğim, bir dakika sonra gelirim.” 

Genç kadın gerçekten de çabuk döndü. Diledikleri gibi davranabilmek için kocalarının huyunu çok iyi bilmek mecburiyetindeydi böyle kadınlar çok değerli bir güveni kaybetmemek adına nereye kadar gidebileceklerini iyi bilir. Böylece  eşlerini, yaşamın küçük ve önemsiz şeyleriyle asla gücendirmezler. Bütün kadınlar gibi Kontes de, Kont’un ses tonundan, küçük salonda fazla kalamayacağını derhâl anlamıştı. Yaşanan engel ve zorluklara Eugene neden olmuştu…. ..

… .. 

Eugene, “Kızlar babalarını reddetmişler.” sözlerini tekrarlıyordu.

Vikontes sözüne devam etti:

“İşte böyle, ya! Babalarını, bir babayı, bir babayı! Söylenenler doğruysa onlara iyi bir evlilik yaptırarak mutluluklarını sağlamak amacıyla, her birine beş altı yüz bin frank veren iyi bir babayı! Onların her zaman kendi kızları kalacağını sanarak kişisel geçimine yalnızca sekiz on bin franklık gelir ayıran bir babayı! Onların evlerinde çok sevilip, çok iyi bakılacağını uman bir babayı! Damatları iki yılda, sefillerin en sonuncusu gibi, onu kendi çevrelerinden kovmuşlar.  … ..

… .. Bakın canım, bir damadın ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü? Damat, sizin ve benim bin bir nedenle sımsıkı bağlandığımız çok sevgili küçük bir varlığı sonunda kendisine vermek üzere yetiştireceğimiz bir erkek demektir. O sevimli küçük varlık, on yedi yıl boyunca evinin neşesidir. Lamartine gibi söylersek, yuvamızın beyaz ruhudur o. Ama damat olacak adam onu alınca, bütün o duyguları yüreğinden atmak için önce aşkını başta gibi kullanır. Dün kızımız her şeyimiz, biz de onun her şeyiydik. Sonra o, beyaz ruhlu melek bize düşman olur. Ve bu tradejinin her gün tekrarlandığına şahit olmuyor