30 Ağustos 2023 Çarşamba

Rotterdamlı Erasmus*

… ..

Erasmus biyografisinde Zweig, Batı hümanizminin kuuuuurususu ve hümanistlerin en büyüğü sayılan bu adamın yaşadığı zaman parçasıyla, yani on beşinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla geçiş dönemi ile kendi yaşadığı dönem arasında koşutluk kurmuş, insanlık idealleri açısından da kendisini bir anlamda Erasmus’la özdeşleştirilmiştir.Aslında bu özdeşleştirme, her ikisinin kişilikleri karşılaştırıldığında, gerçekten de yerindedir. Her türlü zorlamayı yadsıyıp her koşul altında iç özgürlüğünü koruma uğrunda çaba harcamak, kimsenin efendisi olmaya kalkışmamak, fakat kimseye de boyun eğmemek; her türlü taraf tutmadan, özellikle de içine zorbalığın karıştığı çekişmelerden kaçıp kendi kitaplarının dünyasına sığınmak; hiçbir sav ya da düşünce baştan düşmanca yaklaşmamak, ama her savın ya da düşüncenin karşısına dikilmek, Bütün bunlar, gerek Ersamus’un gerek Zweig’in kişiliklerinde birbiriyle bütünüyle örtüşen niteliklerdir. Rotterdamlı Erasmus; Zaferi ve Trajedisi’nin asıl önemi, Zweig’in 1936 yılında kaleme aldığı Calvin’e karşı Castellio ya da Zorbalığa Karşı Özgür Düşünce gibi, bağnazlığın her türlüsüne karşı bir savaş ilanı anlamını taşımasıdır. Bu iki eserinde Zweig, Almanya’da Nazi egemenliğinin resmen başladığı, özgür düşüncenin, mantığın sesinin artık kan be ateşle susturulmaya başlandığı  bir dönemde zorbalığın karşısında düşünceyi, kitle çılgınlıklarının karşısında bireyin insan olarak kutsallığını ve dokunulmazlığını  son bir kez savunmayı denemiştir.  Erasmus biyografisinin Avrupa’da, altmışlı, yetmişli yıllarda, öğrenci hareketlerinde başladığında da kapışılmış olması, eserin, özgür düşüncenin bayraktarlığını yapma işlevinin Nazi İmparatorluğu’nun son bulması ile naokatlanmadığınınj kanıtıdır.

… ..

… .. bütün Avrupa uluslarını bilimlerin ve sanatların çatısı altında birleşen tek bir toplum olarak görmeyi en yüce ideal bilmişti. İnsanoğlunu istediği ve amaçladığı takdirde aklın her zaman zafere ulaşacağını, öldürmelerin ve kargaşaların ise hep akıl dışı kalacağını savunan Erasmus, bu çerçeve içerisinde bireyin tinsel düzeydeki mutlak bağımsızlığını sağlamaya katkıda bulunmayı da temel ilke saymıştı. Erasmus, tarihin genelde adalet kavramına yabancı kalan sayfaları arasında neredeyse kaybolup giderken, en

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Osmanlı'nın Valide Sultanları*

Günah ve sevabın ne olduğunu hepimiz biliriz. Bilmesine biliriz de çoğu kez aramadan, araştırmadan, aklımızın kontrolünden geçirmeden ağzımıza geleni söyleriz.

Hepimiz, Âdem ile Havva’nın çocukları olduğumuzu biliriz ve ayrımcılıktan geri durmayız.

Yine hepimiz, kendi dinlerini terk edip de İslam’ı tercih edenlere itibar ederiz de ucu şahsımıza dokunduğunda karşı tarafın haklı veya haksız olduğunu düşünmeden o kişiyi aşağılamaktan geri durmayız.

Yine hepimiz biliriz ki, hiçbirimizin anne ve babamızı seçme hakkımız yoktur. Anne ve babamıza bazı yönlerden benzememize rağmen onlardan çok farklı olduğumuzu biliriz.

Yine bazı mürekkep yalayanlar, semavi dinler öncesi putperest olduğumuzu, ancak birkaç yüz yıl öncesini hatırlayarak bilirler. Yani MÖ 620 tarihinden önceki zamanlarda “ne Araplar Müslüman’dı ne de biz Türkler.

Buraya nereden geldim?

Çok aklı başında insanların bile, padişah anneleri aleyhinde konuştuklarını, onların yaptıkları entrikalardan söz ettiklerini duydum. Bu konuda pek çok kitaplar yazılıp çizildi.

Oralarda, “Zaten onlar…” diye başlanır, sonu gelmez. Tenkitler yapılır, padişahlar suçlanır, zaaflar unutulur ve hepsi karalanır.

Hepimiz, hunharca yapılan kardeş katline karşıyız. Osmanlı Tarihi’nin bu kanlı sayfaları canımızı yakar. Ancak ülkenin geleceği için bu katliamların affedilecek bir tarafını da unutmamak gerekir. Saltanatta söz sahibi olmak isteyen kardeşler arası kavgaya taraf olan orduların nasıl yok olup gittiklerini, binlerce ocağın söndüğünü de hepimiz biliyoruz.

Niyetim, ne Osmanlı hanedanını göklere çıkarmak, ne de aşağılamaktır. Benim yapmak istediğim şey sizlerin, “Selden sonra geriye kalan kuma, yani Osmanlı medeniyeti”ne dikkatinizi çekmektir.

Onlar bizlere dünyanın takdir ettiği eserleri bıraktılar. Hanlar, hamamlar, çeşmeler, kervansaraylar, hastaneler, köprüler gibi. Yazdıkları değerli kitapları, dünyanın takdirini kazanan “Devlet Arşivleri”nde

Kavalalı Mehmed Ali Paşa- Son Firavun*


Mehmed Ali’nin Mısır’da attığı uygarlığın tohumlarını Fransızlar attılar.Napolyon’nun art arda gelen zaferleri, İslam’ın karanlığına sızdı ve barbarlıkta bir çatlak oluşturdu.

Chateaubriand, Memories d’oure-tombe. Cilt III


Her şey çok zaman önce, XIII. yüzyılda Mısır’da hüküm süren son Eyyubî Sultanı El-Salih döneminde başladı.

Melikkü’s-Salih, Cengiz Han’ın oğlları yönetimindeki Moğol istilasına karşı ülkesini korumak ve ordusunu büyütmek amacıyla köle getirtmeye karar verdi. Bu hareketiyle üç yüz yıl önce başka bir sultanın, Ahmed bin Tolunûn açtığı yoldan gitti. 

Zararsız görünen bu kararıyla yeni bir hanedanın, Memlüklülerin (1*sözlük anlamı köle) tarih sahnesine girmesini sağladı.

Bu genç kölelerin büyük çoğunluğu Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarından, Kafkas Dağları’nın güneyinden ve kuzeyinden devşiriliyordu. Sadece bir askeri eğitim almakla kalmıyor, orduda ya da yönetimde onları bekleyen görevlere hazırlayacak genel bir öğrenimden de geçiriliyorlardı.(2* Bu sistemin temeli, Memlük askerinin evi”ne duyduğu bağlılığa dayanır. Politik anlamda kaderi şefininkine sıkı sıkıya bağlıdır. Başarılı geçmişe sahip bir “ev”e üye bir Memlük, emir ya da sultan rütbesine kadar yükselebilir. Ancak bunun için büyük bir dayanışmanın yanı sıra rakip “evle”1e karşı şiddet kullanması da gerekebilir. Bu yöntmin ana prensibi, Roma İmparatorluğu’nda uygulanmış yöntemlerle paralellik gösterir: verasetin var olmaması. Böylelikle Memlük çocukları yönetimde ve orduda görev alamadılar. Yine de, özellikle 1290-1382 arasında bu kuralın bozulduğu görüldü, bu dönemde Sultan Kalavuz’un on yedi vârisi tahtta birbirlerini izledi.)

22 Ağustos 2023 Salı

Çerkesler Tarihi*

Kısa  Çizgilerle Çerkeslerin 1000 Yıllık Tarihi


MÖ V yy. Meot boylarından olan Sindler, kıyıda Anapa ve Tamam yarımadası arasındaki alanı da kapsayan Kubana yayılan büyüleyici Sindika uygarlığını kurdular.


MS 480 Doğu Kırım’da başkenti Kerç olan Panticapaum olmak üzere … …  Bu … devlet Grekler ve yerel  Çerkesler tarafından yönetilmiştir. … .. 


MÖ.450 Çerkes -Sindika krallığı Grekler tarafından kurulan Bosporan Krallığı hakimiyeti altına girdi.


MÖ.438 Çerkesler … .. Bosporan krallığı yönetimini ele geçirdiler.



MÖ. III Yüzyıl Meteot Gölü (Azak Denizi) çevresinde yaşayan Mıvıtlar (Meteotlar)... .. 


MÖ. 2. yy. İskitlerin ardılları olan Sarmatlar  Çerkes topraklarına yayılmaya başladılar.


MS. I.yy. Batı Kafkaslarda  Çerkes liderlerinden Stakhemfak önderliğinde Zixhia kabile birliği kuruldu.


MS. 2.yy. Zixhia Kralı Stakhemfak Roma İmparatorluğunun egemenliğini tanıdı.


MS. III yy. Gotlar Karadeniz’in kuzeyine yerleştiler.

17 Ağustos 2023 Perşembe

candide ya da iyimserlik*

Voltaire'nin Bahçeleri

Candide’in yayınlanmasından neredeyse iki yıl önce Voltaire, yakınlarından birisine aşağıdaki dizeleri yazmıştı:


“Yaşadığım günlerin tadını çıkarıyorum,

Tam bir özgürlük ortamında,

Ömrümü huzur ortamında tamamlıyorum.

Ona hep hayrandım, ama bağlı kalmadım:

yanlışlarımı gidermesini bildim;

Hem gerçek mutluluğu tanıdım,

Onun için yaşadığım günlerde.”


Filozof , 1775’ten beri, Cenevre yakınlarında, kendi mülkü olan Delices’te üç yaşındayken, rahat ve bağımsız bir ömrün tadını çıkarırken , olaylarla dolu bir yaşamın sonuna yaklaşıyor gibidir. Yanında “krallar, kâhyalar, Cizvitler olmadan, “okuyor, yazıyor, yeğeni Bayan Denis’in eşliğinde dostlarını ya da kendisine uğrayan önemli kişileri konuk ediyor. 1747’de politikada gözden düşmesi, Louis XV’in sarayından kaçması, şimdi artık yalnızca kötü bir anı olarak kalmıştır.. Sevdiği kadın Bayan du Châtelet’in 1749’da ölmesiyle duyduğu acılar, artık sönmeye başlamıştı. Paris, maine Düşesi’nin konağı, Kral Stanislas’ın sarayı ve Kral II. Frederick'in çağrısıyla gittiği Berlin arasında artık mekik dokuyordu, Berlin’deki deneyiminden düş kırıklığı ile ayrılınca, Voltaire artık kralların ve prenslerin çevresinde yaşmak istemez. “Krallara kur yapmayı değil, bahçıvanlarıma homurdanmayı yeğlerim” diye yazıyor 1756’da. Yeni ruh durumunu anlatmak için ilk aklına gelen sözcükler, barış, özgürlük ve dinlenme’dir.

Bu zaman kadar parlak salon yaşamına alışık olan bu kentli, zamanını okuma, yazma ve topluluk halindeki yaşamın zevkleri arasında paylaşırken , öyle anlaşılıyor ki kırsal yaşamın , özellikle de

10 Ağustos 2023 Perşembe

Mutluluk*

Sonra

Kontes, “Sevgili çocuklar, artık yatma vaktiniz geldi,” dedi.

İki kız, bir oğlan üç çocuk ayağa kalktılar ve büyükannelerini öptüler ve sonra, her perşembe olduğu gibi o akşam da şatoda yemek yiyen başrahibe iyi geceler dilediler.

Başrahip Mauduit ikisini dizlerine oturttu, siyah elbiseli uzun kollarını omuzlarına doladı, kafalarını babacan bir tavırla birbirlerine yaklaştırıp alınlarını şefkatle öptü.

Sonra çocukları yere bıraktı. Oğlan önde, kızlar arkada odalarına gittiler. Kontes, “Çocukları seviyorsunuz herhalde baştarahip,” dedi.

“Hem de çok Madam.”

Yaşlı kadın gözlerini kaldırıp rahibe baktı.

“Peki, yalnızlık size hiç acı vermedi mi?”

“Elbette bazen veriyor.”

Sustu, duraksadı, sonra devam etti, “Suradan bir hayat için doğmamışım,” dedi.

“Nereden biliyorsunuz?”

“Ah! Çok iyi biliyorum. Rahip olmak için yaratılmışım, ben de yolumu izledim.”

Kontes hâlâ ona bakıyordu. “Öyle mi sayın Rahip, anlatın bakalım. Bize, biz sıradan insanlara hayatı sevdiren, bizi teselli eden ve ayakta tutan her şeyi reddetmeye nasıl karar verdiğinizi anlatın. Kim sizi evlilik, aile gibi doğal yollardan kaçınmaya itti? Ne çok coşkulu ne de yobaz, ne de hüzünlü birisiniz. Sizi debedi isteklerin reddetmeye iten  bir olay, acı bir deneyim mi yaşadınız?

Başrahip Mauduit ayağa kalktı ve ateşe yaklaştı. Kır rahiplerinin giydiği ayakkabılarını alevlere doğru uzattı. Cevap verip vermemekte tereddüt ediyor gibi görünüyordu. Yirmi seneden beri Saint-Antoine-du-Rocher bucağında hizmet veren beyaz saçlı bir ihtiyardı. Köylüler onun için “Çok dürüst bir adam!” derlerdi.

Gerçekten de dürüst bir adamdı, iyiliksever, samimi, yumuşak ve özellikle de cömert biriydi. Aziz

Hayat Bir Mucizedir*

Yukarı Alpler’de buzulların eteğinde, dağların beyaz tepelerini kesen o çıplak ve kayalık boğazlarda yapılmış bütün ahşap oteller gibi Schwarenbach Oteli de, Gemmi Geçidi’ne gelen yolcuları misafir eder.

Burası, Jean ailesinin gözetimi altında altı ay faaliyet gösterir. Sonra karlar yığılıp da boğazı doldurmaya ve Loeche’e inme imkânını ortadan kaldırmaya başlar başlamaz kadınlar, baba ve üç oğul oradan ayrılırlar; yaşlı kılavuz Gaspard Hari ile ona arkadaş olacak başka bir kılavuzu ve iri dağ köpeği Sam’ı otelde bekçi bırakırlar.

İki bekçi ve bir köpek bu kar hapishanesinde, beyaz ve sonsuz Balmhorn eğiminden başka bir şey görmeden, uçuk ve parıltılı tepelerle çevrili, dört yanlarında yükselen, küçük yapıyı kucaklayan, bu yerde ta ilk yaza kadar otururlar.

O gün de Hauser ailesi, kışın yaklaşması ve inişte tehlike belirmesi üzerine, Loeche ,’e dönüyordu

Giysilerle ağırlıkların yüklendiği üç katır, üç oğulun yönetiminde, önden gitti. Sonra anne Jeanne Hauser’le kızı Louison dördüncü bir katıra binerek yola çıktılar.

Baba, aileyi inişin başına kadar götürecek olan iki bekçiyle birlikte arkadan geliyordu.

Önce, otelin önünde genişleyen büyük taşlık çukurun dibinde, suları buz tutmuş gölü döndüler. Sonra her yanını karlı tepelerin bastığı çarşaf gibi temiz boğazı boyladılar. Bir güneş sağanağı bu buzlu, beyaz ve pırıl pırıl çöle dönüşüyor ve soluk köreltici bir alevle tutuşuyordu. Ne bu dağ denizinde bir hayat belirtisi, ne bu sonsuz yalnızlıkta bir kıpırdama vardı. Buranın derin sessizliğini hiçbir gürültü bozmuyordu.

Genç kılavuz Ulrich Kunsi, iri yapılı ve uzun bacaklı bir İsviçreli, iki kadını taşıyan katıra yetişmek üzere, yavaş yavaş Hauser babayla yaşlı Gaspard Hari’yi geride bıraktı.

Genç kız onun gelişine bakıyor, üzüntülü bir gözle adeta onu çağırıyordu.

Bu, uzun zamanlar buzlar arasında kalış yüzünden süt beyaz yanakları ve solgun saçları