Voltaire'nin Bahçeleri
Candide’in yayınlanmasından neredeyse iki yıl önce Voltaire, yakınlarından birisine aşağıdaki dizeleri yazmıştı:
“Yaşadığım günlerin tadını çıkarıyorum,
Tam bir özgürlük ortamında,
Ömrümü huzur ortamında tamamlıyorum.
Ona hep hayrandım, ama bağlı kalmadım:
yanlışlarımı gidermesini bildim;
Hem gerçek mutluluğu tanıdım,
Onun için yaşadığım günlerde.”
Filozof , 1775’ten beri, Cenevre yakınlarında, kendi mülkü olan Delices’te üç yaşındayken, rahat ve bağımsız bir ömrün tadını çıkarırken , olaylarla dolu bir yaşamın sonuna yaklaşıyor gibidir. Yanında “krallar, kâhyalar, Cizvitler olmadan, “okuyor, yazıyor, yeğeni Bayan Denis’in eşliğinde dostlarını ya da kendisine uğrayan önemli kişileri konuk ediyor. 1747’de politikada gözden düşmesi, Louis XV’in sarayından kaçması, şimdi artık yalnızca kötü bir anı olarak kalmıştır.. Sevdiği kadın Bayan du Châtelet’in 1749’da ölmesiyle duyduğu acılar, artık sönmeye başlamıştı. Paris, maine Düşesi’nin konağı, Kral Stanislas’ın sarayı ve Kral II. Frederick'in çağrısıyla gittiği Berlin arasında artık mekik dokuyordu, Berlin’deki deneyiminden düş kırıklığı ile ayrılınca, Voltaire artık kralların ve prenslerin çevresinde yaşmak istemez. “Krallara kur yapmayı değil, bahçıvanlarıma homurdanmayı yeğlerim” diye yazıyor 1756’da. Yeni ruh durumunu anlatmak için ilk aklına gelen sözcükler, barış, özgürlük ve dinlenme’dir.
Bu zaman kadar parlak salon yaşamına alışık olan bu kentli, zamanını okuma, yazma ve topluluk halindeki yaşamın zevkleri arasında paylaşırken , öyle anlaşılıyor ki kırsal yaşamın , özellikle de
bir bahçeye sahip olmanın kimi sevincini de keşfediyor. Örneğin yeni konutuna henüz yerleşmişken, 24 Mart 1755’te mektuplarından birisine şunları aktarıyor: “Biz (Voltaire’nin kendisi ve Bayan Denis) (bahçemize) portakal ağaçları, soğan, lale ve havuç ekiyoruz,” sonra heyecanla ekliyor: “Kartaca'yı kurtarmak gerekir."... ..
Şubatın ortasında satışa çıkan kitap Candide, gerçekte büyük bir başarı kazanır. … ..Her kesimden dindarlarve ahlakçılar kitabı “dinsizlik”, “saygısızlık” sayar ve “aynı zamanda dine, ahlaka aykırı bir allegori”dir. Kitap “dine göre tehlikeli ilkelerle doludur ve töreleri yıkmaya yöneliktir denir. Basındaki tepkiler de bir o kadar serttir. … ..
*1 Kasım 1755’te meydana gelen Lizbon depremi üzerine Voltaire birçok ayrıntıyı özenle okumuştu. İlk
başta yüz bin diye bilinen kurban sayısı sonra otuz bin olarak saptanmıştır. Avrupalılar Japonya’dan kovulduktan sonra, orada haçı çiğneme âdet olmuştu, ama Hollandalılar Nagazaki ile ticaret yapmayı sürdürüyorlardı.
*Sanbenito gömleği: Engiziyonun ateşte yakacağı insanlara giydirdiğisarı rekte yün gömlekler ( bu gömlekleri Saint-Benoit tarikatından olanlar giyiyordu). Uzun külahları ise, eski İranlılar giyiyordu.Sonra Hıristiyanlar dinsel törenlerde giymeye başladılar. ( Ç.N.)
*Paraguay ve Uruguay’ın sınırlarında çıkan ayaklanmaları bastırmak için İspanya’nın gönderdiği onanmaya, Voltaire 1756’da sermaye yatırmış! Cizvitlerin egemenliğinde bulunan bölgedeki St. Sacrement kendini İspanya 1750’de Portekizlilere bırakmıştı.
… ..
Tüm bu zor günler aşılır. İngiltere’de Kral I. George ile tanıştırılır…. .. Orada belli başlı İngiliz yazarları tanır. … .. … .. kısa ömrüne karşı, daha sağlığında yapıtlarının başka dillere, bu arada Fransızcaya çevrildiğini görür. Tüm bu yazarlar, bir Tanrı inancına bağlı kalsalarda, genelde dini, dinsel dogmaları aşan edebiyat ürünleri verirler. İngiltere’de Avrupa’nın diğer üşkelerine göre geniş bir özgürlük bulunur. Yazarlar çekinmeden dini eleştirebilirler.
Örneğin Descartes(1596-1650), Fransa’daki Engizisyondan korktuğu için dinsel eleştiriden uzak durur ve Hollanda’da çalışmalarını sürdürür. Oysa İngilizler artık dinsel hoşgörü çağına varmıştır; güncel yaşamlarında pragmatiktirler. Bununla birlikte ”XV. Louis’in krallığı ile karşılaştırıldığında, boşuna dini bilgileri kavgasıyla çalkalanan, boş inançlarla dolu ve ilerleme yeteneği göstermeyen geri bir ülke görünümündedir.
Oysa 1515’te kral olan Francois I, bir yandan ulusal birliği kurmaya çalışırken , öte yandan İtalyan Rönesansı’nı kendi ülkesine getirmeye çalışmıştır. Bu ülke, İtalya ile İngiltere arasında bulunmanın şansına sahiptir. İtalya Rönesansı’nın -modern bilimlerin ve güzel sanatların, edebiyatın- öncülüğünü yapar.
İngiltere ise, parlamenter sisteme geçmiştir; yasaları artık bir parlamento çıkarır. Yargı, kiliseden ve krallıktan ayrılmıştır. Orada ticaret, İtalya’dan daha çok gelişmiştir.
Voltaire İngiltere’deyken, Newton’un ölümüne tanık olur. Onun kuramlarıyla yakından ilgilenir. Çünkü bu bilginin buluşlarının düşünce tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğunu anlamakta gecikmez.
Daha önceki buluşlar, evreni gözetlemekten ileri gitmez. Örneğin Kopernik ile Galilei’nin güneş sistemi üzerine açıklamaları, uzayın gözlemine dayanır; evrensel yasaları açıklamaz. (** Newton’ın yasalarının önemi şudur: Dinsel inançlara göre evreni bir tanrı yönetir. Oysa Newton, evrenin kendine özgü yasaları olduğunu ortaya koya. Böylece insan düşüncesi, dine göre bağımsızlık kazanır. Bununla birlikte Galili’nin daha önceki ivme yasası da, bir doğa yasası olarak kabul edilebilir.) Oysa Newton’un genel yer çekimi yasası, evrensel bir yasadır.
Voltaire, bir edebiyat adamı, bir filozof olduğu halde, temel bilimlerle ilgilenir. Çünkü temel bilimler, insan yaşamının ve hoşgörünün ilerlemesinde en kesin kanıtları verirler.
Örneğin daha önce Galilei’nin Güneş Sistemi üzerine açıklamalarını, Campanella savunur ve bununla ilgili bir kitabı Hollanda’da yayınlar. Biraz daha öncesine gidecek olursak, Giordano Bruno da , Kopernik Sistemi’ni savunan kitaplar yayınlar.
Bilimsel gelişmeler, aynı zamanda filozofların da sorunudur.
Osmanlılarda medreseler, tüm bu bilimsel ve felsefi gelişmelerden habersizdir. Hem onlar için bu gelişmeler gereksizdir. XIX: yüzyılın ikinci yarısında bile ; Genç Türkler, Batı’daki teknik gelişmelerin sonucunu görürler, ama bu gelişmenin temelindeki bilimlerle hiç mi hiç ilgilenmezler. Örneğin Namık Kemal, gelişmeleri “Hayret ve veletle” karşılar. Ama Newton’ın, Darwin ya da Marx’ın kim olduğunu bilmez.
… ..
… ..
Voltaire, Potsdam’da, Kral Frederic II’ye güvenerek bir felsefi kampanya başlatmak ister.1753’te, din adamlarına karşı en keskin yazılarını Elitlerin Dinsel Öğüdü altında yayınlar Kralın çevresinde benzer görüşleri paylaşan yazarlar toplanmıştır. … ..
Voltaire, devletin bir yüksek memurunu, bir kitabında eleştirince, kral öfkeye kapılır, kitabı yaktırır! Voltaire canını kurtarmak için Berlin’i sessizce terkeder (27 Mart 1753), ama o hâlâ imparatorluğun topraklarındadır. Frankfurt’ta kanedisini karşılamaya gelen yeğeni Bayan Denis ile birlikte tutuklanır; bizim Voltaire’e kötü davranılır, küçük düşürülür.
Voltaire, kendisine yasak edilen Paris’e dönemez; Almanya artık tam tehlikeli bölgedir. Bu haberi alan imparatoriçe Marie-Therese ile İngiltere kralı onu yanlarına çağırırlar. O fransa’nın Colmar kentinde bir yıl bekler, sonra Lozan’a gider, Cenevre’nin bir banliyösünde toprak kiralar. Burası kendisine güvenli bir yer görünür. Felsefe çalışmalarına yeniden koyulur. Paris’te Diderot’un yönetiminde çıkan Ansiklopedi ile işbirliği yapar. Papanın kardinaller meclisi, Voltaire’in piyeslerinin oynanmasını yasaklar. Kültür dünyası yasaklar ve kavgalardan kurtulamaz. Diderot ile bozuşan Rousseu ve cesareti kırılan d’Alembert, Ansiklopedi’yi terk eder.Volta “kendi bahçesini işler” ve Candide’i yazar. (1759).
… ..
…. ..
Voltaire’in amacı şöyle özetlenebilir: Özgürlük için, özellikle de hoşgörü için, bu arada “alçakça davranışlara” karşı, adalet reformu yapılması için, felsefi çalışmalarını yürütür. Ona göre Hıristiyanlık dini, politik otoriteye boyun eğecek şekilde sadece “tanrıcılık”a indirgenmelidir. Din adamları sınıfına karşı, kralların, bakanların, bu arada Choiseul Dükü’nün birliğini arar. 1762’den başlayarak çalışmalarını özellikle hızlandırır, çünkü bu sırada Parlamento Cizvitlerin davasını görüşürken, Voltaire, Calas adında bir adama karşı haksız cezalandırmanın düzeltilmesini ister. Calas, bir Protestandır; söylentiye göre oğlu mezhep değiştirdiği için onu öldürmüştür. Bu nedenle adam çark işkencesine çekilir. Haksız dava -her çağda ve her toplumda olduğu gibi- bununla kalmaz: Ayrıca Serven olayı da vardır. Voltaire, haksızlığa uğrayanların davasını üstlenince, olaylar adalet sisteminin yargılanmasına dönüşür. Ona göre adalet dinden bağımsız olmalıdır. Hem tüm bu olayların temelinde dinsel hoşgörüsüzlük yatmaktadır. (Bir kimse din değiştiriyorsa, bu ölüm nedeni olmamalıdır.) Voltaire bir hukuk savaşı verirken, ünü tüm dünyaya yayılır: Hukukun laikleşmesinde önemli rol oynar.
Aydınlanma ve Günahla Suçun Birbirinden Ayrılması
Eski Yunanistan’da teokratik bir yönetim yoktur, ama Sokrates, dinsel bir suçtan dolayı ölüme mahkûm edilmiştir. Soktrates ölüme mahkûm olunca, kendisine kaçma fırsatı doğar, ama o tutarlı bir insan kalmak ve hukuka saygılı olmak için, hiç telaşlanmadan ve azıcık bir korkuya kapılmadan sıradan bir ilacı içer gibi, baldıran zehirini alır, içer.
Rönesans’ta Giordano Bruno (1458-1600), “günah işlediği için” yakılır.Onu hemen peşinden Galilei (1564-1642) yeni dinsel inançla çatıştığı için Engizisyonda yargılanmıştır.
Engisizyon çağında, binlerce değil, yüzbinlerce insan, salt günah işledikleri için ateşte yakılmıştır.
Örneğin Galilei’nin ileri sürdüğü kuramlar doğru muydu, yanlış mıydı? Bunun tartışması yapılmamıştır. Bu bilginkamu suçu işlediği ya da bir kimseye zarar verdiği için yargılanmamıştır, salt dinsel inaca ters düştüğü için, yine en büyük din mahkemesinde yargılanmıştır; mahkûm olmuş, sözlerini geri almaya zorlanmıştır.
Galileo Galilei’nin sözlerini geri alması, dinsel anlamda, “tövbe” etmesi anlamına geliyordu.
Bir anlamda Aydınlanma Yüzyılı tüm bu insanlık suçlarına karşı bir tepkidir. Voltaire’den Diderot’a kadar tüm aydınlanmacılar, dün din mahkemelerinde ceza alanların, gerçekte doğruyu söyledikleri, dinin inanç adı altında cinayet işlediğini anlatmışlardır. Kiliseye karşı çıkmak, basit bir inanç sorunu değil, insanlığın temel sorunudur.
Bu nedenle Aydınlanma filozofları, kilisenin yargı yetkisinin elinden alınmasını, yargının devlete bırakılmasını, yasaların bağımsız bir kurul eliyle hazırlanmasını, mahkemelerin bağımsız olmasını istemişlerdir.
İslam dünyasından ayrı olarak Katolik Kilisesi, yargı yetkisini devletle paylaşıyor, günah işleyenleri devletten ayrı olarak yargılıyordu. Kilise, yargı yetkesini elinde tutunca , toplum üzerinde istediği baskıyı kurabiliyordu.
Yine Kilise’nin kendi okulları vardı ve devletten bağımsız öğrenci yetiştiriyordu.
İslam dünyası ayrı bir yol tutturmuştur.
Medreseler, birer devlet kuruluşuydu. Din adamları devlete bağlıydı. Yavuz Selim halife olduktan sonra bile, devletin dini temsilcisi sultan değil, şeyhülislamdı. Ama bu dim temsilcisi, bir devlet memuruydu.
Buna karşılık, altı yüz yıllık Osmanlı Devleti, padişah fermanları ve şeyhülislam fdetvalaruyla yönetilmişti. Osmanlılarda her yasa şeriatta aranmazdı, ama fıkıh, hiçbir zaman şeriata aykırı olamazdı.
… ..
Bizce Avrupa’da hukukun özgürleşmesinin en önemli nedeni, Avrupa’nın Rönesans’la birlikte kendi kaynağını yeniden eski Yunan ve Roma kültüründe aramış olmasıdır. İkincisi , dine bağlı bir dünya görüşü ve bir hukuk, yeni gelişmeler karşısında artık tutunamaz olmuştur. Bruno ya da Galileo haklı çıkınca, Engizisyon kendi varlığını nasıl koruyabilirdi?
Çok önemli başka bir etken de, yükselen burjuva sınıfının mülkiyeti eline geçirmiş olması, bu nedenle yeni bir hukuk sisteminin gereğidir.
Aydınlanma Yüzyılı, bir anlamda Hukuk Yüzyılıdır. Eğer Osmanlılar Aydınlanmayı yalnızcahukuk açısından biraz anlamış olsalardı, kendi geriliklerini bir yerde önleyebilirlerdi.
… …
Huguenotlar, Kalvinist mezhebinin yandaşları. Katolikler ve Kalvinistler, aynı zamanda kulları, aynı dinin iki ayrı mezhebi ve İsa’nın ümmeti. Ama bunlar, dinin yorumu yüzünden birbirlerini boğazlayıp duruyorlar. Aydınlanma Yüzyılının Voltaire gibi filozofları, “eğer dinsel hoşgörü olursa, insanmlar hangi inançtan olursa olsun, barış içinde bir arada yaşayabilirler,” tezini savunurlar.
Voltaire, tanrıcılığa evet, dinlere hayır, derken insanlar arasındaki bu inanç ayrımının ortadan kalkmasını, tüm insanların bir tanrı inancı çevresinde birleşmesini diler.
Daha önce Bruno, dinlerin tümüyle bir yana bırakılmasını, tanrı-doğa ayrımının ortadan kalmasını (gerçekte yaratan , yaratılan ikileminin ortadan kalmasını) savunur.
Fransız Devrimi’n kadarbu görüşleri savunmak sanıldığı kadar kolay değildir. Bilindiği gibi Kilise, insanları yargılama, ceza olarak suçluları ateşte bile yakma yetkisini elinde bulundurmaktadır.
Voltaire, dine, din adamlarına karşı çıkmanın yeterli olmayacağını bilir ve bu nedenle, hukuku savunur.
Hukukun bağımsız olmasın da yetmez. Devlet hukuk temelleri üzerine kurulmalı, devletin kendisi hukukla bağlı olmalıdır.
Ne demektir bu?
Din adamları ya da bir kral, kimseyi yargılayamaz, kimseye ceza veremez; buna karşılık bağımsız yargıç, din adamlarını ve bir kralı yargılayabilir!
… ..
*Candide ya da iyimserlik & Voltaire
Candide, ou L’OptimisimTürkçesi: Hüsen Portakal
Çeviri: Buket Yılmaz
Antik Dünya Klasikleri
Lacivert Yayıncılık
2.Basım : Eylül 2014 @Cem Yayınevi
*Candide - Vikipedi (wikipedia.org)
*Fransızca: Candide, ou l'Optimisme, (Candide, ya da iyimserlik) Aydınlanma Çağı'nın ünlü filozofu Voltaire'in 1759'da yazdığı Pikaresk türünde olan en önemli yapıtlarından biridir. Voltaire eserini dünyadaki acıların birer zorunluluk olduğunu ve Tanrının bundan daha iyi bir dünya yaratmasının mümkün olmadığını ileri süren Leibniz'in "mümkün dünyaların en iyisi" felsefesini eleştirmek için yazmıştır.... …
… .. Candide, hikâyeci Voltaire'in asıl karakterini açığa vuran bir kitap olarak anılmaktadır. Ülkeleri, kralları, ulusların adetlerini ve geleneklerini, kendi çağının insan karakterini alaycı bir yaklaşımla ele alan Voltaire, bu eseriyle kendi döneminin dünyası hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir.
*Kartaca - Vikipedi (wikipedia.org)
*Kartaca MÖ 814 yılında, Tunus yarımadasında kurulmuş olan bir Fenike kolonisidir. … …
… ..
Hem Antik Yunanistan hem de Roma İmparatorluğu'nun, Kartaca ile tarihin büyük bir bölümünde Akdeniz ticareti için rekabet halinde olmaları ve bu rekabetin sıcak çatışmalara varmış olması nedeniyle bu tarihçilerin çalışmaları büyük ölçüde önyargılı çalışmalardır.
… …
*Silezya - Vikipedi (wikipedia.org)
*Silezya Orta Avrupa'da tarihsel bir bölgedir. Almanya'nın doğusunda Prusya'nın bir iliydi (1742-1945). 1945 yılında, Silezya'nın tümü Sovyet Kızıl Ordusu tarafından işgal edildi. Almanların neredeyse tamamı güç kullanılarak Silezya'dan atıldı. Bunların çoğu da öldürüldü.
Silezya Yukarı ve Orta Oder Nehri ile Yukarı Vistül Nehri boyunca ve Südet dağları ile Karpat dağları boyunca yer alır. Bugün büyük çoğunluğu Polonya sınırları içinde kalmaktadır. Başkenti Wrocław'dır (eski Breslau).
... ..
*Yedi Yıl Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Yedi Yıl Savaşı ya da Yedi Yıl Harbi, Avrupa'nın güçlü devletleri arasında, 1756-1763 yılları arası yaşanmış bir dizi askeri çatışmadır. Savaşın nedeni Büyük Britanya ve Fransa için aralarındaki sömürge yarışı; Avusturya ve Prusya içinse Orta Avrupa hegemonyasıdır. Yedi Yıl Savaşı, küresel çapta gerçekleşen ilk savaştır.
Savaşın nedenleri:
Avusturya, Avusturya Veraset Savaşı'nda (1740-1748) elinden çıkan Silezya bölgesini geri alabilmek için ittifak arayışı içindeydi. Fransa, Saksonya, İsveç ve Rusya ile bir ittifak oluşturmuştu. Prusya ise Büyük Britanya ile ittifaka gitmişti.
Esasen gerek Avusturya Veraset Savaşı, gerekse de Yedi Yıl Savaşı, aynı stratejik hedeflere yönelik savaşlardır ve tek bir savaşlar dizisi olarak kabul edilir. Bir yanda, Büyük Britanya ve Fransa arasında denizaşırı sömürgelerin ve dünya denizlerindeki üstünlüğün kontrolüdür. Diğer yandan da Orta Avrupa'da Avusturya ile Prusya arasında, bir güçler dengesi arayışı olarak kabul edilmektedir.
… ..
*Voltaire - Vikipedi (wikipedia.org)
*François Marie Arouet (21 Kasım 1694 - 30 Mayıs 1778), ya da Voltaire takma adıyla tanınan Fransız yazar ve filozof. Fransız Aydınlanması'nın en önemli filozoflarının başına gelir hatta Aydınlanma hareketinin babası sayılabilir. Zamanının toplumsal, dinî, politik ve kültürel konularını radikal bir biçimde eleştirmiştir.[4]
Voltaire çok yönlü ve üretken yazardır; oyunlar, romanlar, şiirler, makaleler, bilimsel açıklamalarına rastalamak mümkündür, neredeyse her yazınsal türde eser vermiştir. 20 binden fazla mektup, 2 binden fazla kitap ve kitapçığı mevcuttur.[5] Voltaire, toplumsal özgürlüklerin yılmaz savunucusuydu ve Katolik Fransız Monarşisi'nin sıkı sansür yasaları karşısında tehdit altındaydı. Hoşgörüsüzlüğü, dinî dogmaları ve Fransız kurumlarını yıpratıcı bir biçimde hicvediyordu. En ünlü yapıtı aynı zamanda başyapıtı (magnum opus'u) Candide; zamanının birçok olayını, düşünürünü ve felsefesini, en önemlisi Gottfried Leibniz'i ve dünyamızın "mümkün dünyaların en iyisi"[6] olduğu inancını ele alan, eleştiren ve alay eden bir romandır.
*XV. Louis - Vikipedi (wikipedia.org)
*XV. Louis, (d. 15 Şubat 1710 - ö. 10 Mayıs 1774), 1715-1774 arasında Fransa kralı. Güçsüz yönetimiyle krallık otoritesinin zayıflamasına yol açmış, 1789 Fransız Devrimi'nin patlak vermesinde etkili olmuştur.
*II. Friedrich (Prusya kralı) - Vikipedi (wikipedia.org)
*II. Friedrich ; 24 Ocak 1712 - 17 Ağustos 1786); 1740 yılından ölümüne kadar Prusya kralıydı. Prusya onun yönetimi altında topraklarını büyük ölçüde genişletti ve Avrupa'da önemli bir askeri güç haline geldi. Askeri alandaki başarıları ve ülkesinin kalkınması yolundaki çabalarından dolayı Büyük Friedrich (Friedrich der Große) adıyla anılır. - Vikipedi (wikipedia.org)
… …
*Delices is a small village in Dominica. It is located in the south-east of the island, between La Plaine and Petite Savanne.
The village's name derives from the French words délices, translated as "delights", or délice meaning "a delightful thing". Though not as developed as other parts of the island,[citation needed] its natural environment and views attract eco-tourists.[citation needed] It is home to the White River[1] and Victoria Falls.
… ..
*Aydınlanma Çağı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönem, aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup benimsenmeye başladığı dönemdir. Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen, akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar.[1] Aynı zamanda Arapça eserlerin (İbn Rüşd vb.) Latinceye çevirilmesi, Aydınlanma Çağı'na zemin hazırlamıştır.
Aydınlanmaya yol açan başlıca düşünsel gelişmeler Rönesans ve Reform hareketleridir. Aydınlanmanın ilk temsilcileri olarak genellikle René Descartes ve Gottfried Wilhelm Leibniz kabul edilir. Almanya'da Johann Gottfried Herder, Immanuel Kant, Christian Wolff; Fransa'da Denis Diderot, Claude Adrien Helvétius, Baron d'Holbach, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire; Büyük Britanya'da David Hume, John Locke ve Thomas Paine Aydınlanma Çağı'nın en önemli temsilcileridir.
… ..
*El Dorado - Vikipedi (wikipedia.org)
*El Dorado (İspanyolca: Altın kaplı, altından) kayıp altın şehir, Güney Amerikalı bir kabile reisinin vücuduna altın tozu dökerek göldeki ritüel yıkanmalarının yarattığı İspanyol kökenli bir efsanedir.
*Venus de' Medici - Wikipedia
*The Venus de' Medici or Medici Venus is a 1.53 m (5 ft 0 in) tall Hellenistic marble sculpture depicting the Greek goddess of love Aphrodite. It is a 1st-century BC marble copy, perhaps made in Athens, of a bronze original Greek sculpture, following the type of the Aphrodite of Knidos,[1] which would have been made by a sculptor in the immediate Praxitelean tradition, perhaps at the end of the century. It has become one of the navigation points by which the progress of the Western classical tradition is traced, the references to it outline the changes of taste and the process of classical scholarship.[2] It is housed in the Uffizi Gallery, Florence, Italy
*Gottfried Leibniz - Vikipedi (wikipedia.org)
*Gottfried Wilhelm Leibniz (1 Temmuz 1646, Leipzig - 14 Kasım 1716, Hannover), Alman matematikçi, filozof, hukukçu ve dönemin idarecilerine danışmanlık yapmış bir entelektüeldir. Matematik tarihi ve felsefe tarihinde önemli bir yer tutar. Leibniz, Isaac Newton’dan bağımsız olarak "Sonsuz küçük" teorisini geliştirdi. Leibniz’in bu formülü yayınlandığından bu yana hâlâ kullanılmaktadır. Geliştirdiği homojenitenin deneyüstü kanunu ve süreklilik yasası yirminci yüzyılda matematiksel karşılık buldu (standart dışı analiz aracılığıyla). Mekanik hesaplayıcılar alanında en üretken insanlardan biri oldu. Pascal’ın hesaplayıcısına otomatik çarpma ve bölme fonksiyonlarını eklemeye çalışırken, 1685’te çarklı hesaplayıcıyı ilk tanımlayan insan oldu ve aritmometre -ilk toplu üretilen mekanik hesaplayıcı- kullanarak Leibniz çarkını icat etti. Ayrıca ikili sayma sistemini rafineleştirdi, bu çalışması tüm dijital hesaplayıcıların soyut temelini oluşturdu.
*Denis Diderot - Vikipedi (wikipedia.org)
*Denis Diderot (5 Ekim 1713 - 31 Temmuz 1784), Fransız yazar ve filozof.
Aydınlanma Çağı'nın en önemli kişiliklerinden biri. Yazdıkları ve felsefesi Fransız Devrimi'ni hazırlamıştır. Yeni felsefi ve bilimsel düşünceleri ve bilgileri Avrupa ölçeğinde yayma amacıyla tasarlanan ünlü Ansiklopedi'nin (Encyclopédie) baş editörüydü. Birinci cildi düşün ve ülkü arkadaşı D'Alembert yayımlamıştı. İkinci ciltten başlayarak 7. cildin sonuna dek D'alembert ve Diderot birlikte editörlük yapmışlar, bu noktada d’Alembert’in editörlükten çekilmesinden sonra 35. cildin sonuna dek editörlüğü tek başına Denis Diderot yürütmüştür.
… ..
*Gustave Flaubert - Vikipedi (wikipedia.org)
*Gustave Flaubert (12 Aralık 1821 – 8 Mayıs 1880), Fransız romancı.
Edebiyat eleştirmenleri tarafından modern romanın kurucusu kabul edilir.[1] En tanınmış eseri, 19. yüzyıl toplumsal gerçekliğini çarpıcı biçimde aktaran ve dünya klasikleri arasına giren Madame Bovary'dir. 1857'de yayımlanan ve Fransa'da ciddi tartışmalara neden olan bu eserden sonra realist akımı başlatan kişi olarak gösterilmiştir.[2]
… ..
Roman[değiştir | kaynağı değiştir]
Salambo (Salammbô)
Ermiş Antonius ve Şeytan
Bilirbilmezler (Bouvard ile Pécuchet)
*Surinam - Vikipedi (wikipedia.org)
*Surinam, resmî adıyla Surinam Cumhuriyeti (Felemenkçe: Republiek Suriname, [reːpyˌblik ˌsyːriˈnaːmə]), Güney Amerika'nın Atlantik kıyısında egemen bir devlettir. Güneyde Brezilya, batıda Guyana ve doğuda Fransız Guyanası ile sınırı vardır. 165.000 km²'lik yüzölçümü ile Güney Amerika'nın en küçük ülkesidir. Surinam'ın nüfusu yaklaşık 575,990'dır ve çoğunluğu ülkenin kuzey kıyısında yaşamaktadır. Paramaribo ülkenin başkenti olup, en yüksek nüfusa sahip kentidir.
*Oedipus - Vikipedi (wikipedia.org)
*Oedipus Thebai'nin mitolojik kralı, Laios ve İokaste'nın oğlu. Babasını öldürüp, annesiyle evlenmiştir.[1] Antigone, İsmene, Eteokles ve Polyneikes'in babasıdır.
Oidipus'un babası Laios, Pelops un oğluna tecavüz ettiği için Crysispios Pelops tarafından lanetlenir. Laios'un yeni doğan oğlu Oedipus, babasını öldürecektir. Bunun üzerine Laios, oğlunun ayak bileklerini iplerle sardırır ve Oidipus'un, kurtlara ya da kuşlara yem olması için ormana bırakılmasını emreder. Fakat yardımcısı, Laios'a ihanet eder ve küçük çocuğu götürüp bir çobana teslim eder. Çoban, Küçük Oidipus'u, çocukları olmayan Korinth kralı Polybos ve kraliçe Merope'ye (veya Periboea) armağan eder. Polybos ve Merope, Oedipus'u kendi öz çocukları gibi sever ve büyütür. Korinth kral ve kraliçesi oğulları Oidipus'la birlikte mutlu yaşarlar, ta ki günün birinde bir şölen sırasında oldukça sarhoş bir davetli Oidipus'a "evlatlık" gözüyle bakana dek. Ertesi gün genç adam annesini, babasını sorgular, ikisi de inkâr eder. Oidipus yine de kuşku içinde kalır. Bunun üzerine Delphoi'ye yola çıkar. Kahin onu horlayarak başından savar, sorusuna hiç değinmeden iğrenç bir geleceğin haberini verir. Oidipus annesiyle beraber olacak, zina ürünü bir soyu türeyecek ve kendisine hayat vermiş olan babasının katili olacaktır. Dehşete düşen Oidipus nereye gideceğini pek düşünmeden oralardan kaçar, bir daha asla Korinth'e dönmeyecektir. Delphoi'den çıkarken dar bir yol ağzında arabaya binmiş, yanında da birkaç hizmetçi bulunan bilinmedik yaşlı bir adama rastlar. Geçiş önceliği için tartışırlar, Oidipus arabanın yanından geçmekte iken yaşlı adam onun kafasının orta yerine iki kamçı darbesi indirir. Oidipus hemen sert karşılık verir. Sopası ile ihtiyarı yere yıkar, sonra da tanıkları öldürür. Artık yollarda başıboş dolanmaya başlar Thebai'ye varır. Bu şehrin üzerinde bir bela vardır.
… ..
*René Descartes - Vikipedi (wikipedia.org)
*René Descartes Latinceleştirilmiş: Renatus Cartesius;[a][15] 31 Mart 1596 – 11 Şubat 1650[16][17][18]:58), bir Fransız filozof, matematikçi ve bilim insanıydı. Daha önce birbirinden ayrı olan geometri ve cebir alanlarını birleştirerek analitik geometriyi icat etti. İlk olarak Nassaulu Maurice'in Hollanda Devlet Ordusu'nda ve bir Stadhouder olarak Birleşik Hollanda Cumhuriyeti'nde hizmet veren Descartes, çalışma hayatının büyük bir bölümünü Hollanda Cumhuriyeti'nde geçirdi. Hollanda Altın Çağı'nın en dikkate değer entelektüel şahsiyetlerinden biri[19] olan Descartes ayrıca modern felsefenin kurucularından biri olarak kabul edilir.
Descartes'ın felsefesinin birçok unsurunun, geç Aristotelesçilik, 16. yüzyılın yeniden canlanan Stoacılık veya Augustine gibi daha önceki filozoflarda emsalleri vardır. Doğa felsefesi'nde, ekoller'den iki ana noktada ayrıldı: birincisi, cismani töz'ün madde ve biçime ayrılmasını reddetti; ikinci olarak, doğal fenomenleri açıklamada ilahi veya doğal nihai amaçlar'a yapılan herhangi bir çağrıyı reddetti.[20] Teolojisinde Tanrı'nın yaratma eylemi'nin mutlak özgürlüğünde ısrar eder. Önceki filozofların otoritesini kabul etmeyi reddeden Descartes, görüşlerini sıklıkla kendinden önceki filozoflardan ayırır. Duygular üzerine bir erken modern bir inceleme olan Ruhun Tutkularının açılış bölümünde, Descartes, bu konuda "sanki daha önce bu konularda kimse yazmamış gibi" yazacağını iddia edecek kadar ileri gider. En iyi bilinen felsefi ifadesi "Latince: cogito, ergo sum" ("Düşünüyorum, öyleyse varım", İngilizce: "I think, therefore I am"; Fransızca: Je pense, donc je suis), Yöntem Üzerine Söylem (1637; Fransızca ve Latince) ve Felsefenin İlkelerinde (1644, Latince).[21]
Descartes sıklıkla modern felsefenin babası olarak anılır ve 17. yüzyılda epistemoloji'ye verilen artan ilgiden büyük ölçüde sorumlu olarak görülür.[22][23] Daha sonra Spinoza ve Leibniz tarafından savunulan 17. yüzyıl kıtasal rasyonalizminin temellerini attı ve daha sonra Hobbes, Locke, Berkeley ve Hume'dan oluşan ampirist düşünce okuluna karşı çıktı. 17. yüzyıl Hollanda Cumhuriyeti'nde, erken modern rasyonalizmin yükselişi -tarihte ilk kez kendi başına oldukça sistematik bir felsefe okulu olarak- genel olarak modern Batı düşüncesi üzerinde muazzam ve derin bir etki yarattı. Descartes'ın (yetişkin yaşamının çoğunu geçirmiş ve tüm önemli yapıtlarını Hollanda'nın Birleşik Eyaletleri'nde yazmıştır) ve Spinoza'nın iki etkili rasyonalist felsefi sistemi - Kartezyencilik ve Spinozizm. "Akıl Çağı"na adını ve tarihteki yerini verenler, Descartes, Spinoza ve Leibniz gibi 17. yüzyıl baş rasyonalistleriydi. Leibniz, Spinoza[24] ve Descartes felsefenin yanı sıra matematikte de çok bilgiliydiler ve Descartes ve Leibniz bilime de büyük katkıda bulundular.[25]
… …
*Pragmatizm - Vikipedi (wikipedia.org)
*Pragmatizm, felsefede; uygulayıcılık, uygulamacılık, pragmacılık, fiîliyye, faydacılık, yararcılık gerçeğe ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri üzerine kurulmuş olan felsefi akımdır. William James (1842-1910) tarafından popüler hale getirilmiştir. Onun felsefe ekolünden olanı yapmak, başarmak anlamına da gelir. Hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Bir fikrin doğruluğu faydalılığı, kullanışlılığı veya işlerliği gibi gözlemlenebilir etkilerine göre belirlenir.[1]
…. ..
*I. François - Vikipedi (wikipedia.org)
*I. François (d. 12 Eylül 1494, Cognac – ö. 31 Mart 1547, Château de Rambouillet), 1515 ile 1547 yılları arasında hüküm süren Fransa Kralı. Valois Hanedanının Angoulême kolundan gelen beş hükümdardan ilkidir.
I. François sanat ve edebiyat alanlarındaki gelişmeleri teşvik ederek Fransa'da rönesans ve hümanizmin yayılmasında yardımcı oldu. Saray için yapılan mimari eserleri yetenekli İtalyan sanatçılara teslim etti. Yaptırdığı krallık sarayları ve konakları, burjuva konaklarına örnek olmuştur. Edebiyata da önem veren I. François, hümanist yazarların eserlerinin çevrilmesine ve yayılmasına katkıda bulundu. Clément Marot gibi yazarları koruması altına aldı. I. François sosyal bilimler üzerine araştırma yapan ilk Fransız üniversitelerinden biri olan Collège de France'ın kurucusudur.
I. François Batı Avrupa'da İngiltere ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile rekabete girmişti. Bu ülkelere karşı Osmanlı İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman ile ittifak yaptı.
… ..
*veleh Kahr, gazab, şiddet, hışım. (Farsça) Hayret, şaşkınlık. Fazla hüzünden akıl gidip tembel olmak.
*Denis Diderot - Vikipedi (wikipedia.org)
*Denis Diderot (5 Ekim 1713 - 31 Temmuz 1784), Fransız yazar ve filozof.
Aydınlanma Çağı'nın en önemli kişiliklerinden biri. Yazdıkları ve felsefesi Fransız Devrimi'ni hazırlamıştır. Yeni felsefi ve bilimsel düşünceleri ve bilgileri Avrupa ölçeğinde yayma amacıyla tasarlanan ünlü Ansiklopedi'nin (Encyclopédie) baş editörüydü. Birinci cildi düşün ve ülkü arkadaşı D'Alembert yayımlamıştı. İkinci ciltten başlayarak 7. cildin sonuna dek D'alembert ve Diderot birlikte editörlük yapmışlar, bu noktada d’Alembert’in editörlükten çekilmesinden sonra 35. cildin sonuna dek editörlüğü tek başına Denis Diderot yürütmüştür.
… ..
… .. Jean-Jacques Rousseau ile 1742'de tanışmış olan Diderot; 1746 ile 1749 yılları arasında onunla yakın dost oldu, sık sık bir küçük meyhanede baş başa tartışıyorlardı. …. .. Felsefe Konuşmaları' 1746'da yayımlandı. Ertesi yıl yayımlanan Filozofça Düşünceler adlı eseri Fransa Parlamentosu tarafından toplatıldı, mahkeme kararıyla yakıldı.
*Huguenotlar - Vikipedi (wikipedia.org)
*Hugenot sözcüğünün etimolojik kökeni tam olarak belli olmamakla birlikte, Eidgenosse'den[2] (Almanca: yoldaş, anddaş) veya bunun Fransızca karşılığı olan aignos'tan geldiği kabul edilmektedir.
Calvin öğretisine yakınlıkları ve azizlere "tapınma" başta olmak üzere çeşitli Katolik uygulamalarını reddetmeleriyle tanınırlar, aynı zamanda ölüm cezasını da kabul etmezlerdi. Fransa'da Bartholomeus Gecesi ve Protestanlara karşı yürütülen takip kampanyası sonucunda baskı altında bulunan Huguenotlar, Otuz Yıl Savaşları'nda çok önemli rol oynarlar. Hatta bu nedenle Otuz Yıl Savaşları'na, Hugenot Savaşları da denir. Özellikle Kardinal Richelieu'nün baskısı ile Fransa'da kalmaları imkânsızlaşan bu cemaate Almanya kapılarını açar ve burada Hessen ve Bavyera dükalıklarında yerleşerek kendi cemaatlerini sürdürürler.
Yavaş yavaş asimile olmalarına ve ayin dilini giderek Almancaya çevirmelerine rağmen, kendilerine Alman derebeyleri tarafından tanınan imtiyazlar uzun süre devam eder ve hatta rahiplerini İsviçre'nin Fransızca konuşan kesimlerinden getirirler.
Nazi rejimi sırasında resmen genel bir kilise çatısı altında entegre edilmeye çalışıldılarsa da, bugün hala daha adında "Fransız Reform Kilisesi" ibaresi bulunan dört cemaat bulunmaktadır Almanya'da. Biri Frankfurt'ta yer alan bu kiliseler, işte Hugenot kiliseleridir.
… ..
*Otuz Yıl Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Otuz Yıl Savaşı ya da Otuz Yıl Savaşları, çoğunlukla Kutsal Roma İmparatorluğu'nun sınırları içerisinde 1618'den 1648'e kadar sürmüştür. Avrupa tarihinin en yıkıcı savaşlarından birisi olan savaş sonucunda tahminen 4,5 ila 8 milyon arasında insan ölmüştür ve Almanya'nın bazı bölgelerinde %50'nin üzerinde nüfus düşüşü olmuştur.[19] Seksen Yıl Savaşı, Mantova Veraset Savaşı, Fransız-İspanyol Savaşı ve Portekiz Restorasyon Savaşı da Otuz Yıl Savaşı ile bağlantılı savaşlardır.
20. yüzyıla kadar, 16. yüzyıl Reformasyonu ile başlayan Alman mezhep mücadelesinin bir parçası olarak görülüyordu. 1555 Augsburg Barışı, İmparatorluğu Lüterci ve Katolik devletlere böldü fakat sonraki 50 yıl boyunca Protestanlığın anlaşılan sınırların ötesine yayılması, İmparatorluk otoristesini istikrarsızlaştırdı. Din ve mezhep, savaşın başlatan önemli bir faktör olmasına rağmen tarihçiler bu mücadelenin Avusturya ve İspanya'da hakimiyet süren Habsburglar ile Fransa'nın Bourbon Hanedanı arasındaki Avrupa hakimiyeti rekabetin sonucunda çıktığına inanıyorlar.
… ..
Savaşın Yapısal Kökeni
Arka Plan: 1556-1618
Kimi anlaşmazlıklar, hükümdarlarının Kalvinist olmasına yol açan 1583-1588 Köln Savaşı gibi tam ölçekli savaşlarla sonuçlandı. Donauwörth'deki 1606 Bayraklar Savaşı gibi ufak olaylar daha yaygındı, Lüterci çoğunluk Katolik dini alayını engellemesiyle ayaklanmalar patlak verdi. İmparator Rudolf, Bavyera Elektörü Maximilian'ın Katolikler adına müdahalesini onayladı. Karşılığında ise şehri ilhak etmesine izin verildi ve Augsburg'da kararlaştırıldığı gibi şehrin resmi dini Lütercilikten Katolikliğe dönüştü.[28]
Şubat 1608'de İmparatorluk Diyeti açıldığında hem Lüterciler hem de Kalvinistler, Augsburg'da anlaşılan sınırlara resmi olarak yeniden dönmek üzere birleştiler. Bunun üzerine Habsburg varisi Arşidük Ferdinand, mahkemenin daha önce verdiği kararları dikkate almadan 1555'ten beri Katolik kilisesinden alınan tüm mülklerin derhal geri verilmesini istedi. Bu talep ile tüm Protestanlar tehdit edildi ve Diyet felç oldu, ayrıca İmparator tarafsızlığı algısı da ortadan kalkmış oldu.[29]
1. Aşama: 1618-1635
Bohemya İsyanı
Pfalz Seferi
Danimarka Müdahalesi (1625-1629)
İsveç'in Müdahalesi (1630-1634)
2. Aşama: Fransa'nın Savaşa Girmesi (1635-1648)
Almanya Dışındaki Çatışmalar
Kuzey İtalya
Katalonya
Avrupa Dışında
Vestfalya Antlaşması (1648)
Savaşın İnsani ve Finansal Maliyeti
Askeri Gelişmeler
Sosyal ve Kültürel Etki
Siyasi Sonuçları
Barış sonucunda “Alman özgürlükleri” tekrar kabullenildi ve Habsburg’ların Kutsal Roma İmparatorluğu’nu İspanya’ya benzer daha merkezi bir devlete dönüştürme girişimleri sona erdi. Sonraki 50 yılda Bavyera, Brandenburg-Prsuya, Saksonya ve diğerler prenslikler kendi politikalarını takip ederken İsveç İmparatorluk içinde kalıcı bir yer edindi. Bütün bunlara rağmen Habsburg toprakları savaş esnasında diğerlerinden daha az tahrip edildi ve Bohemya’nın ilhak edilmesi ve topraklarında Katolikliğin restore edilmesiyle daha tutarlı bir ülke haline geldi.[184]
Vestfalya ile modern ulus devletlerin temeli atıldı, halk ve yönetici arasındaki ilişkiyi değiştirdi. Daha önce halkların devletleriyle örtüşen ya da çatışan siyasi ve dini bağlılıkları vardı, barıştan sonra dini veya laik herhangi bir konuda her şeyden önce kendi devlet otoritesinin yasalarına ve fermanlarına tabi hale geldiler. Böylece devletine ve liderine sadık büyük ulusal kuvvetleri toplamak kolaylaştı. Wallenstein ve İsveç işgalinden sonra Alman prenslikleri kendi kalıcı ordularına ihtiyaç olduğunu anladılar ve Almanya bir bütün olarak çok daha militarize bir toplum haline geldi.[185]
Vestfalya’dan İsveçlilerin aldığı toprakların ömrü kısa süreli oldu. Fransa’nın ilhak ettiği Fransız kazanımlarının aksine İsveç toprakları İmparatorluğun bir parçası olarak kaldı ve Aşağı ve Yukarı Sakson Çemberi’nin bir üyesi oldular. Böylece İsveçliler İmparatorluk Diyeti’nde koltuk kazanırken Pomeranya’daki rakipleri olan Brandenburg-Prusya ve Saksonya ile doğrudan çatışmaya girmelerine de neden oldu. İmparatorluk topraklarından elde edilen gelir Almanya’da kaldı ve İsveç’e fayda sağlamadı. İsveç Pomeranya’nın bazı kısımlarını 1815’e kadar elinde tutsa da çoğu 1679 ve 1720’de Prusya’ya devredildi.[186]
Fransa’nın Otuz Yıl Savaşları’nda bütün güçlerden daha fazla kazançlı çıktı. 1648’de Richelieu’nun hedeflerinin çoğuna ulaşılmıştı. Bu hedefler arasında İspanya ve Avusturya Habsburglarının ayrılması, Fransız sınırının İmparatorluğa doğru genişlemesi ve Kuzey Avrupa’daki İspanyol askeri üstünlüğünün sona erdirilmesi yer alıyordu.[187] Fransa ve İspanya arasındaki savaş 1659’a kadar devam etse de Vestfalya ile XIV. Louis İspanya’nın yerine Avrupa’nın dominant gücü olarak ortaya çıktı.[188]
Din üzerindeki farklılıklar 17. Yüzyıl boyunca bir sorun olarak kalırken 30 Yıl Savaşı kıta Avrupası’nda dinin sebep olduğu son büyük savaştı. Sonraki çatışmalar ya Güney-Batı Fransa’daki Camisardlar İsyanı gibi iç savaştı ya da 1712 Toggenburg Savaşı gibi nispeten önemsizdi.[189] Savaş sonucunda 1815 ve sonrasına kadar varlığını sürdüren bir Avrupa’nın temel hatları da ortaya çıkmış oldu. Bu hat; Fransa ulus devleti, birleşik bir Almanya ve ayrı bir Avusturya-Macaristan bloğunun başlangıcı, gücü azalan ama yine de önemli bir güç olan İspanya, Danimarka, İsveç ve İsviçre gibi bağımsız küçük devletler ve Alçak Ülkeler’in bölünmesiyle ortaya çıkan Hollanda Cumhuriyeti ve Belçika’dır.[186]
Eserin yazarı Voltaire’in, roman kahramanı Candide adı ile; biraz da fantastik yorum şeklinde kendi tecrübelerini yansıttığı, zamanın batılı sömürge ülkelerinin hem kendi aralarındaki çıkar çatışmaları, hem de özellikle Fransa -Bordo’dan başlayan, Güney Amerika’da; Arjantin, Paraguay, efsane ülke Eldorado ve Surinam güzergâhını takip ederek İngiltere, Venedik, İstanbul maceralarının anlatıldığı ilgi çekici olduğu kadar, Batılıların günümüzdeki zenginliklerinin arka planındaki; insanlık dışı olduğu kadar acımasızlıklar ve ahlaksızlıklar dolu itirafları anlatılmakta…..
YanıtlaSilKitabın çevirmenliğini yapan Hüsen Portakal’ın, kitabın sonunda yaptığı değerlendirme dini hassasiyetleri olan okuyucuların itirazlarına yol açabilecek seviyede. Aslında bilimsel doğrular ve inançların; yaratılış ve Tanrı anlayışlarını toptan reddetmek yerine; bir başka ifade ile uçtan uca savrulmak (ifrat -tefrit kavramları arasında savrulmak; kelime anlamlarına bakacak olursak İfrat : Bu hangi konuda olursa olsun (ibadet, günlük hayat, fikirler) o konu üzerinde aşırıya gitmek demektir. Normalden fazla anlamına da gelir. Tefrit : Tefrit ise ifratın tam tersidir. Normalden az anlamına gelir.) yerine kendi doğularımızı söylerken bizim dışımızdakilerin inançlarını incitmekten kaçınmanın toplumsal barışa (bir arada yaşama anlayışının gelişimine) olacak katkılarını düşünmek gerekiyor.
YanıtlaSilVoltaire, kendi döneminin sosyal yapısı ve sömürgeciliğin neden olduğu katliamlar ve özellikle hukuk ve inanç sistemlerinin birbirinden bağımsız olması konusunu ele alırken olayların akışı hızlandırılmış film şeridi gibi kısa kısa, hızla anlatılıyor. Aynı konular, Victor Hugo’nun "Sefiller" romanı ya da Dostoyevski ve Tolstoy’un eserlerindeki anlatımına benzer şekilde detaylara yer verilse; şimdikinden dört beş kat daha sayfaya yayılan bir eser ortaya çıkarılabilirdi…..
YanıtlaSil