1 Temmuz 2018 Pazar

Kuyucaklı Yusuf *

-“1930 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede, Aydın’ın Nazilli kazâsına yakın Kuyucak köyünü eşkiyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler”. Anlatımın yalınlığı ve katılığı, roman dünyasının olaylarının nasıl bir acımasızlık içereceğini sezinletir. Farklı iktidar ilişkileriyle yüz yüze gelecektir okur. Bu coğrafyada insanal ilişkiler, ister istemez, egemen  toplumsal kesimlerin , yani eşraf ve mütegallibenin ekonomik gücünden olduğu kadar bu güç sayesinde edinilmiş bireysel gücün baskıcı uygulamalarından da etkilenir. İyi ile kötü arasındaki savaş, bütün bireysel ve rastlantısal görünümlerine rağmen, son derece kertede, bu iktidar ve sınıf ilişkileri çerçevesinde meydana gelir. Söylemek gerekir: Arabesk şarkının sözlerinde olduğu gibi, “doğarken ölmüştür” Kuyucaklı. Dokuz yaşındayken anası babası eşkiya tarafından öldürülmüş, Kaymakam Selâhattin Bey tarafından evlatlık edinilmiştir. ......
... ...
Selâhattin Bey yerinden kalktı. Kübra’nın çenesinden tutarak başını yukarı kaldırdı.Gözlerinin içine baktı:
-“Az şeyler çekmemişsin sen, küçük!” dedi, “fakat her şeye geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içinde kaybetmenin manası yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır!”
-Bu sözleri Kübra’nın anlamayacağını düşünerek devam etmedi. Fakat Kübra verdiği cevapla, kelimeleri değilse bile söylenilen sözün ruhunu kavradığını gösterdi, dedi ki:

-“Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi! Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var, beyefendi! Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var...”
-Kaymakam, şimdi yalnız Muazzez meselesi için değil, doğrudan doğruya bu kızın macerasını merak ettiği için sabırsızlıkla sordu.
-“Fakat kızım, bana her derdinizi niçin açıkça söylemiyorsunuz? Size karşı bir fenalık yapıldı ise, onu