... ...
Selâhattin Bey yerinden kalktı. Kübra’nın çenesinden tutarak
başını yukarı kaldırdı.Gözlerinin içine baktı:
-“Az şeyler çekmemişsin sen, küçük!” dedi, “fakat her şeye
geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içinde kaybetmenin manası
yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır!”
-Bu sözleri Kübra’nın anlamayacağını düşünerek devam etmedi.
Fakat Kübra verdiği cevapla, kelimeleri değilse bile söylenilen sözün ruhunu
kavradığını gösterdi, dedi ki:
-“Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi!
Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var, beyefendi! Ölünceye
kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var...”
-Kaymakam, şimdi yalnız Muazzez meselesi için değil, doğrudan
doğruya bu kızın macerasını merak ettiği için sabırsızlıkla sordu.
-“Fakat kızım, bana her derdinizi niçin açıkça söylemiyorsunuz?
Size karşı bir fenalık yapıldı ise, onu
cezalandırmak kaymakam olduğum için de vazifemdir!”
cezalandırmak kaymakam olduğum için de vazifemdir!”
-“Onlara kimsenin gücü yetmez!”
-Selâhattin Bey, “Benim kudretim yeter!” diyecekti, fakat
bunu laf olsun diye söylemek bile elinden gelmedi. Bilhassa, kendisinin ne
kadar aciz ve ehemmiyetsiz kaldığını, son günlerin vukuatı açıktan açığa
göstermişti. Herhangi bir palavra artık gülünç olmaktan başka bir işe yaramazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder