16 Kasım 2017 Perşembe

Osmanlı ve Modern Türkiye *

-Milletleri Millet yapan tarihleri ve kültürleridir.
-Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bir bireye benzer.
-“16. Yüzyılda Osmanlı dünya gücü. Avrupa siyasi coğrafyasını ve ekonomisini belirleyen başlıca etkenlerden biriydi.”
-“Osmanlı Devleti’nin son iki yüz yıllık değişim ve dönüşümü 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile noktalanmıştır.”
-“Atatürk, yalnız büyük bir askeri stratejist değil, aynı zamanda usta bir siyaset stratejistidir.”
-“Türk devriminin en derin etki yaptığı memleket Hindisten’dır. Bu geniş memlekette gerek Müslümanlar gerek Hindular, İngiliz koloni idaresine karşı özerklik ve bağımsızlık hareketlerinde Türkiye’de gelişen olaylardan ilhâm almışlardı.”
Osmanlı
Türkler ve Balkanlar
Kuzeyden gelen Türkler
Anadolu Türkleri Balkanlarda
Balkan yarımadası ve Osmanlı  yayılışı
-Osmanlıların, imparatorluklarını kurarken karşılarında iki büyük gücü, güneyde Venedik, kuzeyde Macaristan’ı bulmaları bir rastlantı değildir ve Balkan jeopolitiğinin değişmez bir sonucudur. Venedik ve Macaristan daima beraber hareket etmişler ve Avrupa’yı, papa yolu ile bu mücadelede Haçlı ideolojisiyle yanlarına almaya

3 Kasım 2017 Cuma

On Bir Dakika *

-... .. Bir ressam karşısına bir model çıktığında anlar. Müzisyen, çalgısının akordunun düzgün olduğunu bilir. Burada, günlüğümdeki bazı cümlelerin benim değil, ‘ışık’ dolu bir başka benim , reddettiğim kadının elinden çıktığını biliyorum. ... ..
-... .. Ralf kalkıp rafa gitti, oradan bir şey alıp Maria’ya uzattı: “Çocukluğumdaki elektrikli trenin bir vagonu bu. Tek başıma oynamama izin vermezlerdi; babama sorarsan Amerika’dan ithal edilmiş ve çok pahalıymış. Dolayısıyla bana da , babamın keyfinin gelmesini, trenin salonun ortasına kurmasını
beklemek kalırdı, ama o da pazar günlerini genellikle opera dinleyerek geçirirdi. Böylece tren, bana hiçbir mutluluk veremeden bütün çocukluğum boyunca sağlam kaldı. Rayları, lokomotifi, evleri hatta kullanma klavuzunu tavan arasına kaldırdım; çünkü bana ait olmayan, oynayamadığım bir trendi o. Keşke o da bana verilen ve hatırlamadığım bütün öbür oyuncaklar gibi kırılıp dökülmüş olsaydı! Kırıp dökme tutkusu, bir çocuğun dünyayı kavrayışının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu sapasağlam tren ise, bana çocukluğumu yaşamadığımın bir bölümünü hatırlatır hep; gerekçe de trenin pahalılığı ya da babamın başka işi olmasıydı. Ya da belki de, her kurulduğunda, bana olan sevgisini kanıtlamaktan korkuyordu.
-Maria gözlerini şöminedeki alevlere dikti. Bir şeyler olup bitmekteydi ve bunun nedeni şarap ya da insana kucak açan dekor değil, karşılıklı armağanlar verilmesiydi.
-Ralf ateşe doğru döndü. Alevlerin çıtırtısını dinlediler sessizce. Konuşmak gereksizmiş gibi, şarap içtiler. Orada , birlikte, aynı yöne bakmaktaydılar; ve başka hiç birşeyin önemi yoktu.”Hayatımda pek çok sağlam tren var,” dedi Maria. “Bunlardan biri yüreğim. Ben de onunla ancak başka biirileri rayları kurduğunda oynardım ve hiçbir zaman doğru anda gelmezlerdi.”

2 Kasım 2017 Perşembe

Osmanlı Tarihinde İslâmiyet ve Devlet *

-İslâmiyetle 9. yüzyılda tanışan Türkler, kendi devlet anlayışlarını İslâm dünyasına taşıdı. Böylece devlet ve hukuk kavramlarında, bağımsız sivil otorite ve onun kanun koyucu gücü lehine büyük bir değişiklik ortaya çıktı.Şerîat ile yan yana bir sivilhukuk alanı gelişti. 11. Yüzyılda El-Mâverdi ve Ebu Mansur el-Bağdadî başta, büyük fakihler İslâm toplumlarında bu ayrımın gerekliliği üzerine yazdılar, tartıştılar.
-Osmanlı Devleti bu geleneğin bir parçasıydı. Yaygın popüler kanının aksine, her devlet gibi belli bir kalıpla kurulmuş, çöküşüne dek de bu kalıba harfiyyen uymuş değildi. Halil İnalcık, Osmanlı tarihinin geçmişe uzanan köklerini de göz ardı etmeden, 600 yıl boyunca devlet ve İslâmiyet arasındaki değişken ilişkinin bir dökümünü bu kitapta sunuyor.

-Kutadgu Bilig’deki devlet anlayışından başlayarak, Uc’larda bir yanda gâzî beylerle, bir yanda dervişlerle başlayan kuruluş öyküsünü anlatıyor. Devlet kurumsallaştıkça Uc’ların, gâzîlerin ve dervişlerin önemlerini kaybedişini, bu arada yeni kurumların ve anlayışların yükselişini gözler önüne seriyor. Fatih Kanûnnamesi’yle örfün hukuk alanına resmen girişinin, ulemanın devlet yapısındaki diğer unsurlardan giderek ayrışmasının uzun zamana yayılmış öyküsünü ayrıntılarıyla sunuyor. 17. Yüzyılda Avrupa2daki tasfiyeci akımlarla aynı sıralarda ortaya çıkan selefî Kadızâdelilerin hem toplum hem de devlet ve İslâmiyet üzerindeki etkilerini mercek altına alıyor. 18. yüzyılda başlayan Batılılaşma eksenli modernleşme hareketinin Cumhuriyet’in kuruluşuna dek uzanan seyrini yekip ediyor. Osmanlıların kuruluş yıllarından beri süren Hristiyanlık-İslâm tartışmalarını da bu çerçevede