-...
.. Bir ressam karşısına bir model çıktığında anlar. Müzisyen, çalgısının
akordunun düzgün olduğunu bilir. Burada, günlüğümdeki bazı cümlelerin benim
değil, ‘ışık’ dolu bir başka benim , reddettiğim kadının elinden çıktığını
biliyorum. ... ..
-...
.. Ralf kalkıp rafa gitti, oradan bir şey alıp Maria’ya uzattı: “Çocukluğumdaki
elektrikli trenin bir vagonu bu. Tek başıma oynamama izin vermezlerdi; babama
sorarsan Amerika’dan ithal edilmiş ve çok pahalıymış. Dolayısıyla bana da ,
babamın keyfinin gelmesini, trenin salonun ortasına kurmasını
beklemek kalırdı,
ama o da pazar günlerini genellikle opera dinleyerek geçirirdi. Böylece tren,
bana hiçbir mutluluk veremeden bütün çocukluğum boyunca sağlam kaldı. Rayları,
lokomotifi, evleri hatta kullanma klavuzunu tavan arasına kaldırdım; çünkü bana
ait olmayan, oynayamadığım bir trendi o. Keşke o da bana verilen ve
hatırlamadığım bütün öbür oyuncaklar gibi kırılıp dökülmüş olsaydı! Kırıp dökme
tutkusu, bir çocuğun dünyayı kavrayışının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu sapasağlam
tren ise, bana çocukluğumu yaşamadığımın bir bölümünü hatırlatır hep; gerekçe
de trenin pahalılığı ya da babamın başka işi olmasıydı. Ya da belki de, her
kurulduğunda, bana olan sevgisini kanıtlamaktan korkuyordu.
-Maria
gözlerini şöminedeki alevlere dikti. Bir şeyler olup bitmekteydi ve bunun
nedeni şarap ya da insana kucak açan dekor değil, karşılıklı armağanlar
verilmesiydi.
-Ralf
ateşe doğru döndü. Alevlerin çıtırtısını dinlediler sessizce. Konuşmak gereksizmiş
gibi, şarap içtiler. Orada , birlikte, aynı yöne bakmaktaydılar; ve başka hiç
birşeyin önemi yoktu.”Hayatımda pek çok sağlam tren var,” dedi Maria. “Bunlardan
biri yüreğim. Ben de onunla ancak başka biirileri rayları kurduğunda oynardım
ve hiçbir zaman doğru anda gelmezlerdi.”
-Ama
sevdin.”
-“Evet,
sevdim. Çok sevdim. O kadar sevdim ki, sevdiğim benden bir armağan istediğinde
korkuya kapılıp kaçtım.”
-Anlamıyorum.”
-“değmez.
Bilmediğim bir şeyi keşfettim, sana da öğreteyim: Armağan, sana ait bir nesneyi
birine bağışlamak. Birinden önemli bir istekte bulunmadan önce, ona bir şey
vermelisin. Artık sen benim hazineme sahipsin: birtakım hayallerimi yazdığım
tükenmez kalem. Bendeki de senin hazinen: çocukluğunun yaşamadığın bir parçası.
Senin geçmişinden bir zamanı taşıyorum,
sende de benim bugünümün birazı var. Bu çok güzel.”
-Maria
bütün bunları kılını bile kıpırdatmadan ,kendi davranışına şaşırmadan, sanki böyle
hareket edebileceğini uzun zamandır bilirmiş gibi söyledi. Yavaşça kalktı,
portmantodan ceketini aldı ve Ralf’ın yanağına bir öpücük kondurdu. Hipnotize
olmuş gibi ateşe bakan, belki de babasını düşünen Ralf Hart’ın aklına bile
gelmemişti ayağa kalkmak.
-“Bu
vagonu niye sakladığımı hiçbir zaman tam olarak anlayamadım. Ama artık açık
bunun nedeni: Bir akşam, şöminede ateş yanarken, birine sunmak içinmiş meğer.
Bu ev, şimdi hafifledi.”
-Rayları,
vagonları, lokomotifi, gösterişli dumanlar çıkaran yuvarlak kartuşları yarından
tezi yok, bir yetimhaneye bağışlayacağını söyledi.
-Maria,
“Belki bu tren artık nadir bulunan bir nesnedir, çok para ediyor olabilir,”
diye uyarıda bulunduysa da, hemen pişman oldu. Önemli olan bu değil, yüreğimize
çok daha pahalıya mal olan bir duygudan kurtulmaktı.
-...
..
*On Bir Dakika & Paulo Coelho
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder