3 Kasım 2017 Cuma

On Bir Dakika *

-... .. Bir ressam karşısına bir model çıktığında anlar. Müzisyen, çalgısının akordunun düzgün olduğunu bilir. Burada, günlüğümdeki bazı cümlelerin benim değil, ‘ışık’ dolu bir başka benim , reddettiğim kadının elinden çıktığını biliyorum. ... ..
-... .. Ralf kalkıp rafa gitti, oradan bir şey alıp Maria’ya uzattı: “Çocukluğumdaki elektrikli trenin bir vagonu bu. Tek başıma oynamama izin vermezlerdi; babama sorarsan Amerika’dan ithal edilmiş ve çok pahalıymış. Dolayısıyla bana da , babamın keyfinin gelmesini, trenin salonun ortasına kurmasını
beklemek kalırdı, ama o da pazar günlerini genellikle opera dinleyerek geçirirdi. Böylece tren, bana hiçbir mutluluk veremeden bütün çocukluğum boyunca sağlam kaldı. Rayları, lokomotifi, evleri hatta kullanma klavuzunu tavan arasına kaldırdım; çünkü bana ait olmayan, oynayamadığım bir trendi o. Keşke o da bana verilen ve hatırlamadığım bütün öbür oyuncaklar gibi kırılıp dökülmüş olsaydı! Kırıp dökme tutkusu, bir çocuğun dünyayı kavrayışının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu sapasağlam tren ise, bana çocukluğumu yaşamadığımın bir bölümünü hatırlatır hep; gerekçe de trenin pahalılığı ya da babamın başka işi olmasıydı. Ya da belki de, her kurulduğunda, bana olan sevgisini kanıtlamaktan korkuyordu.
-Maria gözlerini şöminedeki alevlere dikti. Bir şeyler olup bitmekteydi ve bunun nedeni şarap ya da insana kucak açan dekor değil, karşılıklı armağanlar verilmesiydi.
-Ralf ateşe doğru döndü. Alevlerin çıtırtısını dinlediler sessizce. Konuşmak gereksizmiş gibi, şarap içtiler. Orada , birlikte, aynı yöne bakmaktaydılar; ve başka hiç birşeyin önemi yoktu.”Hayatımda pek çok sağlam tren var,” dedi Maria. “Bunlardan biri yüreğim. Ben de onunla ancak başka biirileri rayları kurduğunda oynardım ve hiçbir zaman doğru anda gelmezlerdi.”
-Ama sevdin.”
-“Evet, sevdim. Çok sevdim. O kadar sevdim ki, sevdiğim benden bir armağan istediğinde korkuya kapılıp kaçtım.”
-Anlamıyorum.”
-“değmez. Bilmediğim bir şeyi keşfettim, sana da öğreteyim: Armağan, sana ait bir nesneyi birine bağışlamak. Birinden önemli bir istekte bulunmadan önce, ona bir şey vermelisin. Artık sen benim hazineme sahipsin: birtakım hayallerimi yazdığım tükenmez kalem. Bendeki de senin hazinen: çocukluğunun yaşamadığın bir parçası. Senin geçmişinden  bir zamanı taşıyorum, sende de benim bugünümün birazı var. Bu çok güzel.”
-Maria bütün bunları kılını bile kıpırdatmadan ,kendi davranışına şaşırmadan, sanki böyle hareket edebileceğini uzun zamandır bilirmiş gibi söyledi. Yavaşça kalktı, portmantodan ceketini aldı ve Ralf’ın yanağına bir öpücük kondurdu. Hipnotize olmuş gibi ateşe bakan, belki de babasını düşünen Ralf Hart’ın aklına bile gelmemişti ayağa kalkmak.
-“Bu vagonu niye sakladığımı hiçbir zaman tam olarak anlayamadım. Ama artık açık bunun nedeni: Bir akşam, şöminede ateş yanarken, birine sunmak içinmiş meğer. Bu ev, şimdi hafifledi.”
-Rayları, vagonları, lokomotifi, gösterişli dumanlar çıkaran yuvarlak kartuşları yarından tezi yok, bir yetimhaneye bağışlayacağını söyledi.
-Maria, “Belki bu tren artık nadir bulunan bir nesnedir, çok para ediyor olabilir,” diye uyarıda bulunduysa da, hemen pişman oldu. Önemli olan bu değil, yüreğimize çok daha pahalıya mal olan bir duygudan kurtulmaktı.
-... ..

*On Bir Dakika & Paulo Coelho

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder