16 Kasım 2017 Perşembe

Osmanlı ve Modern Türkiye *

-Milletleri Millet yapan tarihleri ve kültürleridir.
-Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bir bireye benzer.
-“16. Yüzyılda Osmanlı dünya gücü. Avrupa siyasi coğrafyasını ve ekonomisini belirleyen başlıca etkenlerden biriydi.”
-“Osmanlı Devleti’nin son iki yüz yıllık değişim ve dönüşümü 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile noktalanmıştır.”
-“Atatürk, yalnız büyük bir askeri stratejist değil, aynı zamanda usta bir siyaset stratejistidir.”
-“Türk devriminin en derin etki yaptığı memleket Hindisten’dır. Bu geniş memlekette gerek Müslümanlar gerek Hindular, İngiliz koloni idaresine karşı özerklik ve bağımsızlık hareketlerinde Türkiye’de gelişen olaylardan ilhâm almışlardı.”
Osmanlı
Türkler ve Balkanlar
Kuzeyden gelen Türkler
Anadolu Türkleri Balkanlarda
Balkan yarımadası ve Osmanlı  yayılışı
-Osmanlıların, imparatorluklarını kurarken karşılarında iki büyük gücü, güneyde Venedik, kuzeyde Macaristan’ı bulmaları bir rastlantı değildir ve Balkan jeopolitiğinin değişmez bir sonucudur. Venedik ve Macaristan daima beraber hareket etmişler ve Avrupa’yı, papa yolu ile bu mücadelede Haçlı ideolojisiyle yanlarına almaya
çalışmışlardır.
Balkanlarda Osmanlı imparatorluğu kuruluş koşulları
Hoşgörü ve koruma politikası (istimâlet), merkeziyetçi-bürokratik imparatorluğun kuruluşu
Osmanlı fütühatının sonuçları
Ticaret, yollar ve şehirler
Balkan araştırmaları
Osmanlı toplum yapısının evrimi
Osmanlı hükümdarı ve Osmanlı toplumu
Sultanın gücünü yitirmesi; yeniçeriler, ulema ve ayanın ortaya çıkışı
1807-1808 ihtilâlleri ve âyan arasındaki iktidar mücadelesi
İmparatorlukta sultanın gücünün yeniden tesisi: Modernleşen devlette sultanın bürokrasisinin öncülüğü ele alışı
-... .. Tanzimat Fermanı’ndaki bir başka unsur da fermanla getirilen teminatların bütün tebaaya yaygınlaştırılması idi. Sultan, bu prensipleri, daha sonra 1846’da irad ettiği bir nutukta tesdik ve teyit edecekti: “Tebaa arasındaki din ve mezhep farklılıkları sadece şahısları ilgilendiren, vatandaşlık etmeyen şeylerdir. Aynı ülkede ve aynı hükûmetin idaresi altında yaşayanlar olarak bizlerin, aramızdakilere farklı muameleler yapmamız hatalıdır.” Rum isyanı ve Avrupa’nın Yunan istiklâli için seferber olması, Osmanlılara ciddi bir şeyi göstermişti. Kanun karşısında eşitlik elde eden gayrımüslim tebaanın, artık devlet içerisinde kendilerini ayrı ve ezilmiş bir unsur olarak görecekleri ve devletten bağımsızlıklarını kazanmaya çalışacakları beklenmekteydi. Batılı güçler de bu değişikliği imparatorluktaki Hristiyanların lehine değerlendireceklerdi. ... .. Gayrimüslim tebaanın hususi durumu ve Batı’nın onlar adına müdahalelere kalkışacağı anlaşılınca, sultan, kamu müesseselerini gittikçe artan bir şekilde laikleştirmeye teşvik edildi. Sultan-halife olarak, bütün Osmanlı vatandaşlarının eşit derecede hükümdarı olması sıfatıyla yüklendiği vazifeler ile, şeriate göre sadece Müslümanların halifesi olması sıfatıyla yüklendiği vazifeler arasında daha iyi bir ayrım yapmaya başladı. Gayrımüslimlere verilen mühim tavizler, genel olarak bunları hlifeliğin yok olması şeklinde telakki eden ve bir bütün olarak Batılılaşmanın aleyhinde bulunan Müslümanlar arasında endişelere sebep oldu. Fanatikler, bu durumu dinden sapma olarak nitelediler. Bu suretle, laik görüşleriyle belirginleşen Batıcılar ile  şeriat yönetimine bağlı muhafazakârlar arasında odaklaşan bu fikir ayrılığı, yıllardan beri Türk siyasi hayatında bir hizipleşme olarak Hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Kısacası, bütün tebaanın kanun karşısındaki eşitliği, can, ırz ve mal güvenliği fermandaki inkılâpçı fikirleri oluşturuyordu.reşid Paşa, fermanla başlatlan reformlarınimparatorluk rejimini tamamen değiştireceği iddiasındaydı. Devlet kavramındaki değişim, kanunların sadece tebaanın menfaati için yapıldığının belirtildiği muhtelif padişah iradelerinde daha bâriz bir şekilde görülmekteydi.
-... ..  kanun hâkimiyetini, süratle bir ceza yasası yayımlamak suretiyle realite haline getirmek için şevk ve gayret göstermiştir.
-Vilayetlerde idare meclisleri kuruldu; bu meclislerin üyeleri vali, iki kâtibi, kadı, müftü, mahalli askeri kumandan ve dört eşraftan oluşuyordu; şayet vilayette hristiyan bir cemaat mevcutsa metro ve ileri gelen iki Hristiyan şahıs da meclise iştirak ediyordu. ... .. Vilayet meclislerinin tesisiyle, Osmanlı tebaasının, bilhassa gayrimüslimlerin, mahalli idarelerde ilk defa bir söz hakkı elde ettikleri söylenebilir. ... .. Bazen, bir tezat olarak, mahalli âyan ve eşraf mahalli idarelerde Tanzimat’ı tıkamak ve ona karşı muhafazakâr kitleleri kışkırtmak için yeni mevkilerini istismar etmekteydiler.
-Köylülerin ve kamu hazinesinin korunması maksadıyla başlatılan mali reformlar, fermanın ilanı üzerine daha sıkı takip edildi. Reşid paşa, daha âdil ölçülerde bir vergi düzeni oluşturmak için vakıflarla ilgili imtiyazlar kadar, âyan ağalar, ulema ve askeri sınıf mensupları gibi nüfuzlu grupların yararına olan vergi muafiyetlerini ve imtiyazları da kaldırdı. Bundan zarar gören gruplara karşı şiddetli bir propoganda kampanyası başlattılar. Reform maksatlarıyla girilen arazi ölçüm ve nüfus sayımı, bunlara muhafazakâr kitleleri kışkırtmak için fırsat verdi ve hükûmetin vergileri iki misline çıkarma veya onları tamamnen ortadan kaldırmaya yönelik  karar verdiği şeklinde söylentiler yaydılar.İltizam sisteminin kaldırılması, geniş bir mültezim grubunu , nüfuzlu mültezim naiplerini ve şüpheli yollarla bu sistemden yararlanan çok sayıda memuru etkiledi.Unutmamak gerekir ki, mültezimlerin çoğu, iltizam yoluyla servet ve nüfuz kazanmış olan mahalli eşreftan kimselerdi. Diğer taraftan Reşid paşa, devletin köylü üzerindeki himayesinin yaygınlaştırmak için  angaryayı ve tefeciliği de kaldırdı. Meclis-i Vâlâ’nın ilk kararlarından biri şöyledir: “Balkanlardaki eşrafın çoğo, köylülerin kendilerinin köleleri olduğunu düşünürler ve hiçbir karşılık ödemeden kendi hizmetlerinde çalıştırırlardı.Bunlar, köylülerin başka bir yerde çalışmak için malikânelerinden ayrılmalarına da izn vermedikleri gibi evlenmelerine bile karıştılar. Sultan, artık bu tür suistimallere razı değildir; bu emre muhalefet edenler, yakında çıkarılacak ceza kanunu hükümlerine göre cezalandırılacaktır.” Diğer bir ferman, tefecilerin köylülere borç olarak verdikleri paraya karşılık, kendilerinden aldıkları faizin %20’ye ulaştığına dikkat çekmektedir. Köylüler borçlarını bir türlü ödeyemedikleri için , sonunda borçlanmalarda kâr (faiz) hadleri düşürülmekte ve köylülerin birikmiş borçlarını taksitle ödemelerine imkân sağlanmaktaydı.
-Reşid Paşa, Batılı bir yönetim tarzı getirme gayretlerine uygun olarak, vilayetlerdeki kamu hizmetlerine, merkezî hükûmetçe tayin edilen, maaşlı sivil hizmatlileri istihdâma, âyan ve her dereceden vazifeli,lerin almaya alışık oldukları bütün vergi şekillerini ve rüşvetleri ortadan kaldırmaya karar verdi. Ayrıca, reformları uygulayacak siivil bir hizmetliler zümresi oluşturmaya çalışırken , vali-Paşaların temsilcileri olarak o sırada Anadolu’daki mahalli memuriyetlerin çoğunu işgal eden taşra âyanlarının konumunu doğrudan tehdit ediyordu. Reşid Paşa, feodalizmden miras kalan imparatorluk teşkilatının bu niteliklerini değiştirmeye kararlı idi. Onun idari reformu, son tahlilde, esaslı bir sosyal reform manasına gelmekteydi. Kendisinin iltizamın kaldırılmasından sonraki radikal tedbirlerinden biri, doğrudan doğruya merkezi hükûmete bağlı muhassıllar tayin etmek oldu. Fakat bu iş için kafi sayıdayetişmiş siivil hizmetlileri bulmaya muvaffak olamadı ve bununla beraber ekseri eski usûlleri takip eden mahalli eşrafı istihdam etmek zorunda kaldı. ... ..
-Reşid Paşa tarafından atılan bu cesur adımlar , başlıca iki sebepten dolayı neticesiz kaldı. İlk olarak, hüküm süren ciddi iktisadi buhran, halk zihninde Batı ve Batılı usûllerle özdeşleştirilmişti. Bu düşünce pek de yanlış değildi; zira Batı endüstrisinin ürünleri ucuz ve bol olduğu için kapitilasyon rejiminden faydalanıp Türk pazarlarını istila ederek yerli endüstriyi mahvediyordu. O dönemin konsolosluk raporları, bize bu olup biten hadiselerin canlı tasvirlerini sunarlar. İkinci olarak, gayri memnûn şahıslar, Reşid Paşa’nın saltanatın gücünü suistimaline izin verdiğini ileri sürerek reformcu Sultan Abdülmecid’i (1839-1861) suçluyorlardı.Diğer taraftan, Reşid ve takipçileri tarafından benimsenen son derece merkeziyetçi ve otoriter yönetim sistemi, despotizmi imparatorluk için zararlı gören ve sayıları gittikç artan Osmanlı-Türk münevverlerinin şahsi bir boy hedefi hâline gelmişti. Bunun neticesinde 1867’de gizli bir cemiyet olarak Genç Osmanlılar kuruldu; Bu münevverler, geleneksel İslâmi-Türk kültürünü muhafaza ederken, o sırada Avrupa’da hüküm süren romantik bir milliyetçiliği benimsemekte ve Batı medeniyetinin unsurlarını ülkeye taşıyacak olan meşrûtî bir rejim tavsiye etmekteydiler. Böylece ilk kez, Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetimden bağımsız hareket eden ve resmî reform programına karşı çıkan ilerici bir grupoluştuğunu görmekteyiz. ... ..
Çift-hane sistemi ve köylünün vergilendirilmesi

Osmanlı’da istatistik metodu kullanıldı mı? Tahrir sistemi

* Osmanlı ve Modern Türkiye & Halil İnalcık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder