-Tarihsiz
bir millet, kişiliğini kaybetmiş bir bireye benzer.
-“16.
Yüzyılda Osmanlı dünya gücü. Avrupa siyasi coğrafyasını ve ekonomisini
belirleyen başlıca etkenlerden biriydi.”
-“Osmanlı
Devleti’nin son iki yüz yıllık değişim ve dönüşümü 1923’te Cumhuriyet’in ilanı
ile noktalanmıştır.”
-“Atatürk,
yalnız büyük bir askeri stratejist değil, aynı zamanda usta bir siyaset
stratejistidir.”
-“Türk
devriminin en derin etki yaptığı memleket Hindisten’dır. Bu geniş memlekette
gerek Müslümanlar gerek Hindular, İngiliz koloni idaresine karşı özerklik ve
bağımsızlık hareketlerinde Türkiye’de gelişen olaylardan ilhâm almışlardı.”
Osmanlı
Türkler ve Balkanlar
Kuzeyden gelen
Türkler
Anadolu Türkleri
Balkanlarda
Balkan yarımadası ve
Osmanlı yayılışı
-Osmanlıların,
imparatorluklarını kurarken karşılarında iki büyük gücü, güneyde Venedik,
kuzeyde Macaristan’ı bulmaları bir rastlantı değildir ve Balkan jeopolitiğinin
değişmez bir sonucudur. Venedik ve Macaristan daima beraber hareket etmişler ve
Avrupa’yı, papa yolu ile bu mücadelede Haçlı ideolojisiyle yanlarına almaya
çalışmışlardır.
çalışmışlardır.
Balkanlarda Osmanlı
imparatorluğu kuruluş koşulları
Hoşgörü ve koruma
politikası (istimâlet), merkeziyetçi-bürokratik imparatorluğun kuruluşu
Osmanlı fütühatının
sonuçları
Ticaret, yollar ve
şehirler
Balkan araştırmaları
Osmanlı toplum
yapısının evrimi
Osmanlı hükümdarı ve
Osmanlı toplumu
Sultanın gücünü
yitirmesi; yeniçeriler, ulema ve ayanın ortaya çıkışı
1807-1808 ihtilâlleri
ve âyan arasındaki iktidar mücadelesi
İmparatorlukta
sultanın gücünün yeniden tesisi: Modernleşen devlette sultanın bürokrasisinin
öncülüğü ele alışı
-...
.. Tanzimat Fermanı’ndaki bir başka unsur da fermanla getirilen teminatların
bütün tebaaya yaygınlaştırılması idi. Sultan, bu prensipleri, daha sonra 1846’da
irad ettiği bir nutukta tesdik ve teyit edecekti: “Tebaa arasındaki din ve
mezhep farklılıkları sadece şahısları ilgilendiren, vatandaşlık etmeyen
şeylerdir. Aynı ülkede ve aynı hükûmetin idaresi altında yaşayanlar olarak
bizlerin, aramızdakilere farklı muameleler yapmamız hatalıdır.” Rum isyanı ve Avrupa’nın
Yunan istiklâli için seferber olması, Osmanlılara ciddi bir şeyi göstermişti.
Kanun karşısında eşitlik elde eden gayrımüslim tebaanın, artık devlet
içerisinde kendilerini ayrı ve ezilmiş bir unsur olarak görecekleri ve
devletten bağımsızlıklarını kazanmaya çalışacakları beklenmekteydi. Batılı
güçler de bu değişikliği imparatorluktaki Hristiyanların lehine
değerlendireceklerdi. ... .. Gayrimüslim tebaanın hususi durumu ve Batı’nın
onlar adına müdahalelere kalkışacağı anlaşılınca, sultan, kamu müesseselerini
gittikçe artan bir şekilde laikleştirmeye teşvik edildi. Sultan-halife olarak,
bütün Osmanlı vatandaşlarının eşit derecede hükümdarı olması sıfatıyla
yüklendiği vazifeler ile, şeriate göre sadece Müslümanların halifesi olması
sıfatıyla yüklendiği vazifeler arasında daha iyi bir ayrım yapmaya başladı.
Gayrımüslimlere verilen mühim tavizler, genel olarak bunları hlifeliğin yok
olması şeklinde telakki eden ve bir bütün olarak Batılılaşmanın aleyhinde
bulunan Müslümanlar arasında endişelere sebep oldu. Fanatikler, bu durumu
dinden sapma olarak nitelediler. Bu suretle, laik görüşleriyle belirginleşen
Batıcılar ile şeriat yönetimine bağlı
muhafazakârlar arasında odaklaşan bu fikir ayrılığı, yıllardan beri Türk siyasi
hayatında bir hizipleşme olarak Hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Kısacası,
bütün tebaanın kanun karşısındaki eşitliği, can, ırz ve mal güvenliği
fermandaki inkılâpçı fikirleri oluşturuyordu.reşid
Paşa, fermanla başlatlan reformlarınimparatorluk rejimini tamamen değiştireceği
iddiasındaydı. Devlet kavramındaki değişim, kanunların sadece tebaanın menfaati
için yapıldığının belirtildiği muhtelif padişah iradelerinde daha bâriz bir
şekilde görülmekteydi.
-...
.. kanun hâkimiyetini, süratle bir ceza
yasası yayımlamak suretiyle realite haline getirmek için şevk ve gayret göstermiştir.
-Vilayetlerde
idare meclisleri kuruldu; bu meclislerin üyeleri vali, iki kâtibi, kadı, müftü,
mahalli askeri kumandan ve dört eşraftan oluşuyordu; şayet vilayette hristiyan
bir cemaat mevcutsa metro ve ileri gelen iki Hristiyan şahıs da meclise iştirak
ediyordu. ... .. Vilayet meclislerinin tesisiyle, Osmanlı tebaasının, bilhassa
gayrimüslimlerin, mahalli idarelerde ilk defa bir söz hakkı elde ettikleri
söylenebilir. ... .. Bazen, bir tezat olarak, mahalli âyan ve eşraf mahalli
idarelerde Tanzimat’ı tıkamak ve ona karşı muhafazakâr kitleleri kışkırtmak
için yeni mevkilerini istismar etmekteydiler.
-Köylülerin
ve kamu hazinesinin korunması maksadıyla başlatılan mali reformlar, fermanın
ilanı üzerine daha sıkı takip edildi. Reşid paşa, daha âdil ölçülerde bir vergi
düzeni oluşturmak için vakıflarla ilgili imtiyazlar kadar, âyan ağalar, ulema
ve askeri sınıf mensupları gibi nüfuzlu grupların yararına olan vergi muafiyetlerini
ve imtiyazları da kaldırdı. Bundan zarar gören gruplara karşı şiddetli bir
propoganda kampanyası başlattılar. Reform maksatlarıyla girilen arazi ölçüm ve
nüfus sayımı, bunlara muhafazakâr kitleleri kışkırtmak için fırsat verdi ve
hükûmetin vergileri iki misline çıkarma veya onları tamamnen ortadan kaldırmaya
yönelik karar verdiği şeklinde
söylentiler yaydılar.İltizam sisteminin kaldırılması, geniş bir mültezim
grubunu , nüfuzlu mültezim naiplerini ve şüpheli yollarla bu sistemden
yararlanan çok sayıda memuru etkiledi.Unutmamak gerekir ki, mültezimlerin çoğu,
iltizam yoluyla servet ve nüfuz kazanmış olan mahalli eşreftan kimselerdi.
Diğer taraftan Reşid paşa, devletin köylü üzerindeki himayesinin
yaygınlaştırmak için angaryayı ve
tefeciliği de kaldırdı. Meclis-i Vâlâ’nın ilk kararlarından biri şöyledir: “Balkanlardaki
eşrafın çoğo, köylülerin kendilerinin köleleri olduğunu düşünürler ve hiçbir
karşılık ödemeden kendi hizmetlerinde çalıştırırlardı.Bunlar, köylülerin başka
bir yerde çalışmak için malikânelerinden ayrılmalarına da izn vermedikleri gibi
evlenmelerine bile karıştılar. Sultan, artık bu tür suistimallere razı
değildir; bu emre muhalefet edenler, yakında çıkarılacak ceza kanunu
hükümlerine göre cezalandırılacaktır.” Diğer bir ferman, tefecilerin köylülere
borç olarak verdikleri paraya karşılık, kendilerinden aldıkları faizin %20’ye
ulaştığına dikkat çekmektedir. Köylüler borçlarını bir türlü ödeyemedikleri
için , sonunda borçlanmalarda kâr (faiz) hadleri düşürülmekte ve köylülerin
birikmiş borçlarını taksitle ödemelerine imkân sağlanmaktaydı.
-Reşid
Paşa, Batılı bir yönetim tarzı getirme gayretlerine uygun olarak,
vilayetlerdeki kamu hizmetlerine, merkezî hükûmetçe tayin edilen, maaşlı sivil
hizmatlileri istihdâma, âyan ve her dereceden vazifeli,lerin almaya alışık
oldukları bütün vergi şekillerini ve rüşvetleri ortadan kaldırmaya karar verdi.
Ayrıca, reformları uygulayacak siivil bir hizmetliler zümresi oluşturmaya
çalışırken , vali-Paşaların temsilcileri olarak o sırada Anadolu’daki mahalli
memuriyetlerin çoğunu işgal eden taşra âyanlarının konumunu doğrudan tehdit
ediyordu. Reşid Paşa, feodalizmden miras kalan imparatorluk teşkilatının bu
niteliklerini değiştirmeye kararlı idi. Onun idari reformu, son tahlilde,
esaslı bir sosyal reform manasına gelmekteydi. Kendisinin iltizamın
kaldırılmasından sonraki radikal tedbirlerinden biri, doğrudan doğruya merkezi
hükûmete bağlı muhassıllar tayin etmek oldu. Fakat bu iş için kafi
sayıdayetişmiş siivil hizmetlileri bulmaya muvaffak olamadı ve bununla beraber
ekseri eski usûlleri takip eden mahalli eşrafı istihdam etmek zorunda kaldı.
... ..
-Reşid
Paşa tarafından atılan bu cesur adımlar , başlıca iki sebepten dolayı neticesiz
kaldı. İlk olarak, hüküm süren ciddi iktisadi buhran, halk zihninde Batı ve
Batılı usûllerle özdeşleştirilmişti. Bu düşünce pek de yanlış değildi; zira
Batı endüstrisinin ürünleri ucuz ve bol olduğu için kapitilasyon rejiminden
faydalanıp Türk pazarlarını istila ederek yerli endüstriyi mahvediyordu. O
dönemin konsolosluk raporları, bize bu olup biten hadiselerin canlı
tasvirlerini sunarlar. İkinci olarak, gayri memnûn şahıslar, Reşid Paşa’nın
saltanatın gücünü suistimaline izin verdiğini ileri sürerek reformcu Sultan
Abdülmecid’i (1839-1861) suçluyorlardı.Diğer taraftan, Reşid ve takipçileri
tarafından benimsenen son derece merkeziyetçi ve otoriter yönetim sistemi,
despotizmi imparatorluk için zararlı gören ve sayıları gittikç artan
Osmanlı-Türk münevverlerinin şahsi bir boy hedefi hâline gelmişti. Bunun
neticesinde 1867’de gizli bir cemiyet olarak Genç Osmanlılar kuruldu; Bu
münevverler, geleneksel İslâmi-Türk kültürünü muhafaza ederken, o sırada Avrupa’da
hüküm süren romantik bir milliyetçiliği benimsemekte ve Batı medeniyetinin
unsurlarını ülkeye taşıyacak olan meşrûtî bir rejim tavsiye etmekteydiler.
Böylece ilk kez, Osmanlı İmparatorluğu’nda yönetimden bağımsız hareket eden ve
resmî reform programına karşı çıkan ilerici bir grupoluştuğunu görmekteyiz. ...
..
Çift-hane
sistemi ve köylünün vergilendirilmesi
Osmanlı’da istatistik
metodu kullanıldı mı? Tahrir sistemi
* Osmanlı ve Modern Türkiye & Halil İnalcık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder