23 Aralık 2023 Cumartesi

Martin Eden*


 

Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

… ..   Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…


Sonra döndü ve kızı gördü.Beyninden peş peşe geçen görüntüler o anda silindi. Solgun, semavi bir varlıktı; insanın ruhuna işleyen kocaman mavi gözleri, altın sarısı gür saçları vardı. Üzerine ne giydiğinin farkına varamadı, ama giysilerinin de en az kendisi kadar muhteşem olduğunu biliyordu. Onun narin sapının üzerindeki soluk altın sarısı yapraklarıyla zinya çiçeğine benzetti. Ama hayır, bir ruhtu o, ilahi bir varlıktı, tanrıçaydı; böylesine yüce bir güzellik bu dünyaya ait olmazdı. Yoksa kitaplar doğru mu söylüyordu, üst tabakalarda onun benzerleri çok muydu? Swinburne denilen o adamın yazdığı şiirlerde geçen biri olabilirdi pekâlâ. Belki şair, sehpanın üzerinden aldığı kitapta okuduğu şiirde Iselut’u betimlerken aklında bu kıza benzeyen biri vardı. Tüm bu görüntü, duygu ve düşünce bolluğu bir anda zihnine hücum etmişti. İçinde hareket ettiği gerçeklik hiç sekteye uğramamıştı. Kızın elinin kendisine doğru uzandığını gördü. Kız doğrudan gözlerinin içine baktı ve bir erkek gibi samimiyetle tokalaştı onunla. Halbuki gencin tanıdığı kadınlar böyle tokalaşmazdı. Ayrıca, çoğu hiç tokalaşmazdı. Şimdiye kadar kadınlarla tanışmak

22 Aralık 2023 Cuma

Küçük Kadınlar*


 

… .. 

Dört kardeşin en büyüğü olan Margaret, on altı yaşında, çok sevimli, tıknaz, kocaman gözlü ve yumuşacık kahverengi saçlı, güzel dudakları ve övündüğü bembeyaz elleri olan bir kızdı. On beş yaşındaki Jo, zayıf ve esmerdi; sürekli yoluna uzun kol ve bacaklarıyla ne yapacağını bir türlü bilmeyen halleri yüzünden bir tayı andırıyordu. Biçimli ağzı, gülünç bir burnu, her şeyi gördüğünü düşündüren vekâh düşünceli bakan keskin ve gri gözleri vardı. Tek güzelliği, savrulup durmasınlar diye genelde bir fileye topladığı uzun, gür saçlarıydı. Jo’nun omuzları düşük, elleri ve ayakları büyüktü. Kıyafetleri üzerinde eğreti duruyor, hızla büyüyüp kadınlaşan ama bundan hiç de hoşnut olmayan bir genç kızın rahatsızlığını taşıdığı görülüyordu. Elizabeth ye da herkesin çağırdığı adıyla Beth, gül yanaklı, düz saçlı, pırıl pırıl bakışlı, utangaç tavırlı, çekinerek konuşan ve yüzünde nadiren bozulan huzurlu bir ifade taşıyan on üç yaşında bir kızdı. Babası ona “Küçük Bayan Dinginlik” adını takmıştı ve bu ad ona çok uygundu çünkü kendi mutluluk dünyasında yaşıyor, ancak çok güvenip sevdiği insanlar için temkinlice o dünyanın dışına çıkabiliyordu. Amy ise en küçükleri olsa da çok önemli bir şahsiyetti; en azından kendisi öyle düşünüyordu. Mavi gözlü, soluk tenli, narin, sarı saçları kıvrım kıvrım omuzlarına dökülen ve özenli tavırlarıyla genç bir hanım gibi davranan bir kar prensesiydi. … ..

… ..

“Çok yıpranmış bunlar. Marmee’ye (*Yazar Alcott’un annesi için kullandığı, March kızlarının annelerine taktığı lakap. “Mommy” yani “anne” kelimesinin trevidir. ç.n.) yeni bir  çift terlik almamız gerek”

… ..

… .. “Bu kızlar iyi insanlar olmayı çok istiyorlarmış, bu yüzden bir sürü şahane karar almışlar ama pek istikrarlı davranamamışlar. Sürekli, ‘ Keşke şuyumuz olsa da, buyumuz olsa, ya da ‘Keşke şunu da yapabilsek, bunu da yapabilsek,’ diyerek  ne kadar çok şeye sahip olduklarını ve ne kadar güzel şeyler yapabildiklerini unuturlarmış. Bu yüzden  yaşlı bir kadına onları mutlu edecek tılsımın ne olduğunu sormuşlar., kadın da

13 Aralık 2023 Çarşamba

Devlet Kuşu*


 

… .. Tam kapının yanında durdu. Tozu dumanına katmış bir taksi geliyordu. Nedenine bilmeden gözlerini dikti taksiye. Kafasında üç bin!

Taksi geldi, geldi… Kahvenin önünde durdu. Önce Bayram atladı, sonra Zülfikar Bey.

Avare korkmuş gibi geriledi.

Sülo’yla Çingene de işin farkına varmışlardı. Masadan kalkıp kapıya yürüdüler. Avare arkadaşlarının gerisine saklandı.

Taşkasaplı da görmüştü. Kahve ocağını bırakıp o da geldi.

Avare, kayınbabasına bakıyordu. O, koskoca gövde nasıl da erimişti! Ya sararmış yüz? İçlere çökmüş gözler! Ağır ağır kapıdan girdi. Omuzları düşmüş, yüzü sararmış, bambaşka bir insan olmuştu.

“Mustafa!” diye yaklaştı. ”Oğlum!”

Mustafa’nın ellerine uzanıp tuttu. Gözlerinin içine bakıyordu, yalvararak:

“Koskocaman başımla ayağına kadar geldim yavrum, yalvarıyorum sana, ne olursun yavrum, sevdiklerinin başı için…”

Gerisini getiremedi, hıçkırıyordu. Sonra devam etti:

“Biliyorum, onu hiçbir zaman sevmedin, sevemedin, sevemezdin de. Esasta onu sen bulmadın, biz seni bulduk. Paramızla satın almak istedik seni. Alamadık,. Alamazdık da. Artık bu anlaşıldı. Senden ona tekrar koca olmanı isteyeceğim zaten onun da buna ömrü müsait değil. Ölecek o Mustafa, belki yarın, belki bu gece! Günlerden beri seni sayıklıyor. Son bir defa gel, nasılsın, de ve bir daha hiçbir suretle görünmemek üzere git!”

Bir an hınçla baktı, devam etti:

“O ölünce ben çok yaşamam, biliyorum. Kızım, Hülya’m, varım yoğum benim. O ölmemeli, yaşamalı. Seni görürse, kuvvet kazanacak, birkaç gün fazla yaşayacak, doktor söyledi!”

Elini koynuna attı, şişkin cüzdanını çıkardı, tomarla para çekip Mustafa’nın ayaklarına fırlattı.

6 Aralık 2023 Çarşamba

Onuncu Köy*


 

Damalı’nın muhtarı, bekçiyi çağırıp, “Bugün sana görev var Ali Gede! dedi. “Üç Damlar’a” gidip Duranâ’ya bildirim söyleyeceksin. Kendi yoksa avratları evdedir, onlara söylersin…”

“Hay hay söylerim!” dedi. Ali Gede.

Görünürde kuş muş yoktu daha… Görünürde değil, kimsenin aklında yoktu kuşlar…

Muhtar Hamdi düşünüp durdu: Kağıda mühür bastırmak gerekir, sen gene kendisini bul en iyisi! Yarın iş resmiyete dökülürse zorluk çıkarır. Nemize gerek!..”

“Olur, bulurum!” dedi Ali Gede. ”Tasalanma..”

“Kızını okula göndermiyor dürzü! Öğretmen bu kez kesin istiyor. Okul dışı tek döl kalmamaya azmi cezmi kast etti herifçioğlu. Vallahi aferin! Biz olsak Duranâ’dan yılarız. O yılmıyor. Aşkolsun!..”

“Ne yılacak? dedi Ali Gede, “Ardında dağ gibi hökümet! Onun yerinde olsam ben de yılmam!”

“Duranâ boş mu? Onun ardında da yanardağ gibi bir parti! Çatal boynuzlu dürzü böyle deyip övünüyormuş. Abuk sabuk konuşuyormuş ortalıklarda!”

Çıkarıp köy defterinin arasındaki bildirimi bekçiye verdi: “Mühürlenecek yerinde işaret var, sakın yanlışlık yapayım deme. Dikkat et…

“Ederim, tasalanma!..” dedi Ali Gede, çıktı.

Köyden aşağı yürüdü. Kuşlar görünmüyor, görünecekleri de aklında yok bekçinin. Güz ayları ılık gidiyor. İnsanı kaşındıran güneş, kuşluk yerinden yukarı ağmış. Günlerden cuma olduğu için tarlalar, bahçeler boş. “Damalı’nın insanında hâlâ biraz saygı var.” Cumaları tarla tapan iş tutmaz, öküzü eşeği yormazlar. Öküz eşek sayesinde kendileri de dinlenir.

Asar’dan aşağı, boş tarlalar arasından iniyor Ali Gede. Birden gökyüzünde kara bir bulut gördü. Çok yükseklerden, Acıgöl yanından gelip Burdur yanına doğru geçen, kara, kapkara bir buluttu. Gün vuran yerleri ak çelik gibi parlatıyordu. Yükseklerden geçtiği için neyin nesi olduğu ilk bakışta seçilemiyor, bilinemiyor. Uçan bir bulut.

Senin Cahilliğin Benim Yaşamımı Etkiliyor*


 

4 Aralık 2023 Pazartesi

Ay Peşinde*

 

Ay Peşinde

Anadolu’da Bahar

Kervanda Muaşaka


Ne Zannederdim

Yolum ne zaman Anadolu içlerine düştüyse dağlarına, kırlarına, derelerine bakar:

“Beş yüz seneden beri bu dağlarda düşman bayrakları dalgalanmadı, bu kırlarda düşman ayakları gezinmedi, bu derelerde düşman atları sulanmadı, bu yerler düşman istilası görmedi…” der, yüreğimde bir ferahlık duyar, etrafıma sevinçle, gururla göz gezdirip teselli ve sükûn bulurdum Umumi harpten evvel Trablus’ta asker mukavemete çabalarken İzmir içlerine sokulmuştum; Tire’de oturuyor ve at sırtında . dap, tepe mütemadiyen gezip tozuyordum. Bana bu yerler ilelebet harp sahası olmaz, düşmana güzergâhlık edemez, top ve tüfek sesi duyamaz, yabancı istilası göremez gibi gelirdi.

“İşte” derdim, ”ne olursa olsun, ister Trablus’u verelim, ister Girit’i bırakalım buraları her halde bizimdir, bizde kalacak, Türkün elinden burasını almaya kimse kalkmayacaktır!”

Bu düşünce içime serinlik ve zihnime rahatlık verir, atımı neşe ile kamçılar ve çoşkun Menderes’i atlar, tütün ovalarına, pamuk tarlalarına, servet ve sâmân (*servet ve zenginlik) taşan tarlalara dalar, koşar, keyiflenirdim. Bu araziye mülkümdür, memleketimdir diye bakan bir adam nasıl keyiflenmezdi? Toprağı biraz eşelemek ve üstüne bir avuç tohum serpmek koca bir ambarı doldurmaya kâfi gelirdi; feyiz ve bereket o yerlerde adeta şahlanır, bakla, buğday veya arpa adeta azar, insana büyüye yüksele göklere erecek, yıldızlara sarılacak tesirini yapardı.

“Evet,” derdim, “Trablus’u kaybettik, fakat şurası, şu mahsulü bl Türk ülkesi bizim ya! Derken zaman geçti, Balkan Harbi başladı, mağlup olduk, Rumeli verildi. Konya’ya gidiyordum. İzmit’ten sonra tren bir meyve ormanına daldı; dallar mahsulleri çekmiyordu; istasyonlar malla dolmuştu; lokomotif bir yokuşa kendisini vermiş çıkıyor, çıkıyor, her adımında daha fazla bereketleşiyordu. O

1 Aralık 2023 Cuma

Algernon'a Çiçekler*


 Çok düşük bir IQ ile doğan Charlie, bilim adamlarının, zeka seviyesini artıracak deneysel ameliyatı gerçekleştirmeleri için kusursuz bir adaydır. Bu deney Algernon adındaki laboratuvar faresinde test edilmiş ve büyük bir başarı elde etmiştir. 

Ameliyattan sonra, Charlie’nin durumu günlüğüne yazdığı raporlarla takip edilmeye başlanır. İlk yazdığı raporlara çocuksu bir dil ve imla hataları hakimdir. Ve sonra ameliyat etkisini göstermeye başlar. . Charlie artık,insanların kendisiyle dalga geçemeyeceğini ve bir üsür arkadaş edineceğini, aşık olduğu kadına açılabileceğini düşünür. Faka zekası normalin çok üstüne fırladığından, çevresinde yadırganır, kıskanılır ve istemiş olduğu arkadaşları edinmekte yine başarısız olur ve yine yalnızdır…

Bu deney, son derece önemli bir buluş olarak görülüyordu, ta ki Algernon’da bir gerileme baş gösterene kadar… Acaba Charlie’de de aynı gerileme olacak mıydı?


ilerneme rapuru 1 marrt 3

Doktor Strauss bundan böyle herbişeyi neler düşündüğümü yazmamı istedi … ..Ben akıllı olmak isitiyorum. Benim adım Charlie Gordon. … .. 32 yaşındayım… ..ilerneme rapuru 1 marrt 3


ilerneme rapuru 2- marrt 4

Bu gün bana bi test yaptılar. Sanırım testi geçemedim ve sanırım artık beni kullanacaklar…. .. bana öyle yemeyi saatinde profesör Nemurun ofisine git demişlerdi… .. kapısında psikoloji departmanı yazan bir yere götürdü. … .. Adamın elinde üslerine mürekkep dökülmüş beyaz kartlar vardı. Ban otur Charlie ve rahatına bak dedi. … ..