9 Mayıs 2017 Salı

Görgü Tanığı *

Bir gazetecinin sıradışı anıları
-Orhan Karaveli 1930 yılında Ankara’da doğdu. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Türk basınına 50 yılı aşkın süre hizmetleri nedeniyle 2004’te Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’ne değer görüldü. Orhan veli bu eserinde ülkemizin tarihine mal olmuş olayların bir kısmına o dönemin bakış açısıyla ışık tutuyor.
1940’lı yıllarda Türkiye’de kayak sporu
Râbia Hatun rezaletinin perde arkası
“Mareşal’in ölüsü İnönü’yü yeniyor...”
Dumlupınar Faciası ve Paul-Spaak’tan insanlık dersi
Türkiye’de bir Kıbrıs sevdalısı: Nevazat Karagil ve “Yeşilada” dergisi
Nihat Erim’e göre daha 1957’de “Türkiye Kıbrıs için savaşa hazır”dı!
Kıbrıs’ta henüz “patlamayan” bombalar Milliyetin manşetinde nasıl “patladı”?
Prenses Margeret yüzünden Abdi İpekçi’yi kızdırıyorum
VIII. Edward benim için kravat seçiyor
Otomobilim Hindistan başbakanı “çapkın” Nehru’nun yolunu kesiyor
“News Chronicle” gazetesi Kıbrıs konusunda niçin Türkiye’yi destekledi?
Turzimde emekleme yılları ve “Pasaportsuz Avrupa”: Hilton
Suriye ve Lübnan: Dış turzimde ilk basamaklar
1950’nin Fransa’sından 2001’in Fransa’sına
Ankara Palas ve İstanbul Hilton’dan Amerika’ya
Küba’da ilk Batılı gazeteci
Menderes Amerika’da yardım peşinde

Beyaz Kale *

-Kitabın arka kapak tanıtımında; “17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbul’a getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, efendi ile köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliç’e bakan karanlık boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar. Hikâyeleri ve serüvenleri, onları, veba salgınının kol gezdiği İstanbul sokaklarına, Çocuk Sultan’ın düşsel bahçelerine ve hayvanlarına, inanılmaz bir silahın yapımına, ‘ben neden benim’ sorusuna götürecektir. Hikâyelerin günden geceye doğru ilerlemesiyle , gölgeler yavaş yavaş yer değiştirirler.” deniliyor.
-Roman padişah IV. Mehmet döneminin İstanbul’u ve döneminin yaşam tarzından kesitlerle kaleme alınmış. Düşler ve gerçeklerin iç içe geçtiği olaylarla sürükleyicilik sağlanmış. Kısa alıntılarla romanda geçenleri paylaşalım:
-... .. bana çoşkuyla anlattığı başka konuları da Padişah’a açıyordu: Boğaz’daki akıntıların nedeni neydi? Karıncaların düzenli hayatlarında öğrenip anlamaya değer ne vardı? Mıknatıs gücünü Allah’tan başka neden alıyordu? Yıldızların şöyle ya da böyle dönmesinin önemi neydi? Gâvurların hayatında gâvurluklarından başka bilinmeye değer bir şey bulunabilir miydi? Onları önümüze katıp kovalayacak bir silah yapmak mümkün müydü? ... ..
-Venedik’e dönmsem ne olacaktı? Bu onbeş yılda annemin öldüğüne , nişanlaımın da evlenip çoluk çocuğa karıştığına aklım çoktan yatmıştı,... ..
-Kösem Sultan denen cadolozun kendisi ve annesini boğmak için dirilip çırılçıplak üzerine geldiğini, At Meydanı’ndaki çınar ağaçlarının yerine biten incir ağaçlarının yerine kanlı cesetler sarktığını; yüzü kendi yüzüne benzeyen kötü adamların onu ellerindeki çuvallara sokup boğmak için kovaladığını, ya da