29 Mart 2020 Pazar

Kral Kaybederse *

..... Aslında Fadi gerçekten akıllı, mantıklı, nerede  ne yapacağını bilen kızdı. Olmadık insanlara gönlünü kaptırmak da hiç ona göre bir şey değildi. Böyle biri tarafından asla sevilmeyeceğini biliyor ama bu rüyanın bitmesini de istemiyordu. Ayrıca gözü yükseklerdeydi. Bu hayatla göze göz, dişe diş mücadele edecek, başkaları nasıl başardıysa o da başaracak, bu dünyaya boyun eğmeyecek, paraysa parayı, itibarsaitibarı, bir gün mutlaka elde edecekti.

Arkadaşları yaşadıkları anın peşine düşüyor. Çoğu zaman derslere bile boş veriyor, ailelerine yalan üsütüne yalan söylüyorlardı. Nasıl olsa bir yolunu bulacaklarından emindiler ama bazıları olmadık birinin peşine düşüyor, âşık olduklarını sanıyor, göz göre göree yarınlarını berbat ediyorlardı. O öyle değildi. Öyle de olmayacaktı. Tanrı onu zor bir ortamda yollamıştı bu dünyaya. Geçmişi düşünmeyi kendisine yasaklamıştı. Geçmiş geçmişti. O artık hiç geriye bakmamalı, hep geleceği, gelecekte yaşayacağı güzel günleri düşünmeliydi.Şimdi artık geceleri yatağa girince işler dğişmişti.Önce Tanrı’ya, ona bu güzellikleri yaşattığı için uzun uzun teşekkür ediyor, sonra başlıyordu Kenan Bey’li hayaller kurmaya. Herkese çabucak kızan bu adam, ona kolay kolay kızmıyor, hatta arada bir teşekkür bile

18 Mart 2020 Çarşamba

itiraf *

“... .. dedeniz Ebülfeth Mehmet Han’ın uleması buna meyilliydi.” ... ..
 “... .. her tartışmanın bir kaybedeni olacaktır.Her bireri yüz yılda bir gelen ve adları devletin iftiharı olan ulema arasında bu kaybedenler çoğalmaya, meclisten evine incinmiş, kırılmış, gücenmiş olarak gitmeye başladılar. Ve nefisler devreye girdi ve bilimin gereği olarak düşünülmesi gereken mağlubiyet duygusu sosyal hayata yansıdı. Özellikle de sesler yükseltilip fikirde ısrar artınca dedenizin tartışarak ilim  arayışı, maalesef, ilimde kendisini mağlup eden meslektaşlara husumet ve kıskançlık olarak yansıdı. Devrin kitaplar yalayıp yutmuş koca koca alimleri ilim tarihine şeref olacak o adamlar özgüvenlerine karşı kibirlerini, tevazularına mukabil bilmişliklerini öne çıkardılar. Dedenizin kurduğu ilmiye silkindeki rekabet sistemi sağlıksız çalıştı ve maalesef bazıları idari yahut bilimsel liyakatten çok dedenizin gözüne girip yükselebilmek, önemli mevkiler elde edebilmek için rakip kabul ettikleri kişilerin aleyhinde dolaplar çevirmeye başladı. Bilimsel alanın kendisine göre bir hiyerarşisi, bir sıralaması vardı ve bu kırgınlıklar bazı atamaları etkiledi. İlim adamları arasında kamplaşma olur mu? Oldu! Bir makama gelmek, özellikle de Sahn müderrisliği gibi ilmiye mesleğinin  en yüksek dercesine ulaşabilmek elbette zordu ama onu elde tutmak daha da zor olmaya başladı. İlişkiler, yandaşlıklar devreye girdi. Ulemayı birbiriyle kıyasıya mücadeleye sürükleyen  bu sistemin kurbanı da üstadım Molla Lütfi oldu.”
... ..
“Herkesin içinde fıtrattan gelen bir fikri vardır; kimisinde nefis, kimisinde iman ile şekillenir. Nefisle benlik duygusu bir araya gelince yönetme şehveti doğar. Yönetme şehvvetibütün şehvetlerden ötedir. Bir bebekten krala kadar herkeste görülen yönetmek içgüdüsü iyi kullanılırsa nimet olur ama nefis araya girer de kötü harcanırsa hüsran yaratır. Bu duygu herkesin içinde vardır. Bu yüzden kimisi ailesini, kimisi çevresini, kimisi muhitini, kimisi de devleti yönetmek için çırpınır, çaba harcar. Bir kez bu şehvete yakalananlar zamanla kendini vazgeçilmez hissedip uğruna her türlü yolu mübah göreceklerdir.”... ..   vasıtasıyla sarayın devlet kurumlarıyla olan ilişkilerini öğrendim. Bilhassa cemaatlerdikatimi çekti ve onları ifsat ederek gemiyi delme fikrine kapıldım. Büyük Kartal ilmi ve âlimleri, sanatı ve sanatçıları destekliyor, hatta bizzat elleriyle bilim ve sanat meclisleri düzenliyor; askeri ve askerliği önemsiyor, topçuluk ve ateşli silahlara yatırım yapıyordu ama nedense cemaatlere fazla itibar etmiyor, bu

12 Mart 2020 Perşembe

Olağanüstü Bir Gece*

... ..Hâlâ tutkulu alevler içinde o olanları, o günü, bir fayton kiraladığım 0 7 Haziran 11913 gününü yeniden yaşıyorum. ... ..
... .. Sanki benimle olan biten arasında, irade gücümle yıkmayı başaramadığım cam bir duvar vardı.... ..
... ..Kendimi anlamaya başladığım günden beri, daha birçok şeyi de anlamaya başladım.Bir vitrinib önünde duran aç insan beni sarsabilirdi, bir köpeğin oynayıp zıplayışı beni hayran bırakabilirdi, artık her şeye dikkat ediyordum, hiçbir şeye kayıtsız alamıyordum. Her gün –normalde sadece davetler ve müzayedeler için elime aldığım- gazetede beni heyecanlandıran yüzlerce şey okuyorum, bana sıkıcı gelen kitaplar birdenbire ilgimi çekiyor. En tuhaf olanı da insanlarla, sohbet dediğimiz şeyin ötesinde de iletişim kurabiliyorum.Yedi yıldır benimle olan hizmetçim artık umurumda, onunla sık sık sohbet ediyorum. Çoğu zaman yanından, hareket eden bir direkmiş gibi umursamadan geçip gittiğim kapıcı, bana geçen vefat eden kızından bahsetti ve bu olay beni Shakespeare’in trajedilerinden daha çok sarstı.
Kendimi belli etmemek için hayatıma dış görünüşte uygar sıkıcılık çemberi içinde devam etsem de bu dönüşüm giderek daha görünür hale geliyordu. Bazı insanlar bana artık daha sevecen davranıyor, bu hafta üçüncü kez köpekleri bana doğru koşarak geldi. Arkadaşlarımsa bir hastalık atlatmış biriyle konuşurcasına belirli bir sevinçle, gençleştiğimi düşündüklerini söylüyorlar.
Gençleşmek? Yaşamaya yeni başladığımı bir tek ben biliyorum sonuçta. Herkesin,geçmişte olup biten her şeyin bir hata ve geleceğe hazırlık olduğunu düşünmesi genel bir yanılgı sanırım ve sıcacık elime soğuk kalemi alıp kuru bir kâğıda gerçekten yaşamak konusunda bir şeyler yazarken de haddimi aşıyor olabileceğimin farkındayım. Fakat bu bir yanılgı olsa da beni mutlu eden, içimi ısıtan ve duyularımı açan ilk yanılgıydı. Buraya aydınlanmanın mucizesini yazıyorsam eğer, bunu salt her şeyi yazan kelimelerin aktardıklarından daha derin bilen kendim için yapıyorum. Bu olaydan hiçbir arkadaşıma bahsetmedim, içten ne kadar ölmüş olduğumu bilmiyorlardı ve şu an ne kadar hayat dolu olduğumu da asla tahmim edemezlerdi. ... ..böylesi bir anın büyüsüne şahit olmamış biri, kaderi bu denli canlandırabileceğini anlayamaz, tıpkı altı ay önce benim de anlayamayacağım gibi. İşte o kişiden utanmam, o beni zaten anlamaz. ... .. Kendini bulan insanın bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İçindeki insanı anlayan, tüm insanlığı

10 Mart 2020 Salı

Sekizinci Renk*

... .. Tiraje Hanım aslında kızının üstüne titriyordu.  Onun, toplumsal, ruhsal ve zihinsel yönden en iyi şekilde yetişmesi için elinden geleni yapıyordu. Ancak bunları yaparken, hep benim dediğim olacak havası içinde dayatıcı ve buyurgan bir tavır takınıyordu. Onuhayata hazırlıyorum diyerek, çocuğa yüklendikçe yükleniyordu. Öyle ki, oturuşuna, saç şekline, konuşmasına, ses tonuna, sözcüklerin vurgusuna, hele yemek yiyişine hatta bakışlartına kadar karışıyordu.Ülev bu gerçekleri küçük kızla yaptığı oturumlarda saptamıştı.
Ülev’e yaşça yakın oluşu, Ela’yı çok rahatlatıyordu. Ona hiç çekimeden açılabiliyordu. Onun kendisini çok iyi anladığına inanıyordu. Üstelik Ülev’i ablası gibi seviyordu. Ülev de Ela’yı yürekten seviyordu. Önceleri onu, master tezine katkı sağlayacak ilginç bir denek olarak değerlendirmişti. Ama gidereke ilişkileri bu konumu aştı.
Aslında Ülev de yanız bir insandı. Yaşamın, koşuşmalı,sürtüşmeli, yıpratıcı ve tekdüze akışı içinde bocalayıp duruyordu. Ela’nınkafa yapısı, zekası, gelişmekte olan sıradışı kişiliği, Ülev’e ilginç geliyordu. Aralarında on üç yıllık bir yaş farkı vardı ama, Ülev onun arkadaşlığından zevk alıyordu.
GerçektenEla’nınki,şisel özellikleri zaman zaman onu şaşırtıyordu. Bu şaşkınlık anları da mesleğinin incelikli ilkelerine ışık tutan ipuçları oluyordu. Her şey bir yana, Ela ile dost olmasının en belirgin nedeni sevgiydi. Bu sevginin kaynağını irdelerken, kardeş eksikliğ, ablalık güdüsü çıkıyordu karşısına.Ela’nın sık sık ondanışması, görüşlerini, düşüncelerini, bilgisini, onunla paylaşmasına yol açıyordu. Bu paylaşma olgusu da ona doyum sağlıyordu. Ela’yı sevme nedenlerinden biri de işte bu doyumdu. Ayrıca Ülev, Ela’nın evinde kendi aile yapısından, yaşam düzeyinden çok farklı bir sınıfla yüz yüzeydi. O ortamda bulunmak hoşuna gidiyordu. O evde, sosyal yönden, bi,lgi, görgü, davranış zenginliği edindiğinin bilincindeydi. Almantya’da doğmuştu. Dokuz yaşına kadarorada yaşamıştı.. Ama Ela’nın evindekine benzer bir ortama hiç girmemişti. Oradaki yaşamları, sıradan işçi ailelerine göre oldukça iyiydi. Ama, yine de herşey kaba sabaydı. Ülev, Ela’ların evine girip çıkmaya başlayınca, sıradışı yaşamı tanımaya başlamıştı. Bu da ona keyif veriyordu.
Tiraje Hanım, Ela’yla Ülev arasında gelişen bu dostluktan çok hoşnuttu.Her fırsatta Ülev’e övgüler yağdırıp
armağanlar alıyordu. Zaman zaman kızını Ülev’den kıskandığı da oluyordu.  Ama, Ülev’in, Ela üzerindeki olumlu