...
.. Tiraje Hanım aslında kızının üstüne titriyordu. Onun, toplumsal, ruhsal ve zihinsel yönden en
iyi şekilde yetişmesi için elinden geleni yapıyordu. Ancak bunları yaparken,
hep benim dediğim olacak havası içinde dayatıcı ve buyurgan bir tavır
takınıyordu. Onuhayata hazırlıyorum diyerek, çocuğa yüklendikçe yükleniyordu.
Öyle ki, oturuşuna, saç şekline, konuşmasına, ses tonuna, sözcüklerin vurgusuna,
hele yemek yiyişine hatta bakışlartına kadar karışıyordu.Ülev bu gerçekleri
küçük kızla yaptığı oturumlarda saptamıştı.
Ülev’e
yaşça yakın oluşu, Ela’yı çok rahatlatıyordu. Ona hiç çekimeden açılabiliyordu.
Onun kendisini çok iyi anladığına inanıyordu. Üstelik Ülev’i ablası gibi
seviyordu. Ülev de Ela’yı yürekten seviyordu. Önceleri onu, master tezine katkı
sağlayacak ilginç bir denek olarak değerlendirmişti. Ama gidereke ilişkileri bu
konumu aştı.
Aslında
Ülev de yanız bir insandı. Yaşamın, koşuşmalı,sürtüşmeli, yıpratıcı ve tekdüze
akışı içinde bocalayıp duruyordu. Ela’nınkafa yapısı, zekası, gelişmekte olan
sıradışı kişiliği, Ülev’e ilginç geliyordu. Aralarında on üç yıllık bir yaş
farkı vardı ama, Ülev onun arkadaşlığından zevk alıyordu.
GerçektenEla’nınki,şisel
özellikleri zaman zaman onu şaşırtıyordu. Bu şaşkınlık anları da mesleğinin
incelikli ilkelerine ışık tutan ipuçları oluyordu. Her şey bir yana, Ela ile
dost olmasının en belirgin nedeni sevgiydi. Bu sevginin kaynağını irdelerken,
kardeş eksikliğ, ablalık güdüsü çıkıyordu karşısına.Ela’nın sık sık
ondanışması, görüşlerini, düşüncelerini, bilgisini, onunla paylaşmasına yol
açıyordu. Bu paylaşma olgusu da ona doyum sağlıyordu. Ela’yı sevme
nedenlerinden biri de işte bu doyumdu. Ayrıca Ülev, Ela’nın evinde kendi aile
yapısından, yaşam düzeyinden çok farklı bir sınıfla yüz yüzeydi. O ortamda
bulunmak hoşuna gidiyordu. O evde, sosyal yönden, bi,lgi, görgü, davranış
zenginliği edindiğinin bilincindeydi. Almantya’da doğmuştu. Dokuz yaşına
kadarorada yaşamıştı.. Ama Ela’nın evindekine benzer bir ortama hiç girmemişti.
Oradaki yaşamları, sıradan işçi ailelerine göre oldukça iyiydi. Ama, yine de
herşey kaba sabaydı. Ülev, Ela’ların evine girip çıkmaya başlayınca, sıradışı
yaşamı tanımaya başlamıştı. Bu da ona keyif veriyordu.
Tiraje
Hanım, Ela’yla Ülev arasında gelişen bu dostluktan çok hoşnuttu.Her fırsatta
Ülev’e övgüler yağdırıp
armağanlar alıyordu. Zaman zaman kızını Ülev’den kıskandığı da oluyordu. Ama, Ülev’in, Ela üzerindeki olumlu
etkisini düşündükçe hemen kıskançlıktan vazgeçiyordu. Ülev’i överken:
armağanlar alıyordu. Zaman zaman kızını Ülev’den kıskandığı da oluyordu. Ama, Ülev’in, Ela üzerindeki olumlu
etkisini düşündükçe hemen kıskançlıktan vazgeçiyordu. Ülev’i överken:
“Keşke
Ela büyüyünce senin gibi bilgili, bilinçli ve seçkin hedefleri olan bir kişilik
edinebilse!” diyordu.
Ela’nın
yatak ıslatma sorunu sona ermişti. Ülev ona zaman zaman psikolojik testler
uyguluyordu. Bu testtlerden elde ettiği sonçlar, Ela’nın zorlu bir sorunu
olmadığı gerçeğini ortaya çıkarıyordu.
Birçok
sorunun bir araya gelmesinden kaynaklanan karmaşık tedirginlik içindeydi. Bu
daonu uyumsuz, hıçın bir insan konmuna getiriyordu. Tedirginliğinin en güçlü kaynağı
annesiydi. Tiraje Hanım, Ela’dan yaşını ve yaşam birikimini aşan bir kimlik ve
kişilik beklentisi içindeydi. Onun bu tutumu, çocuğu bunaltıyordu. Başka bir
deyişleTiraje Hanım kızını, kendi kafasnda oluşturduğu bir kalıba göre
yetiştirmeye çabalıyordu.
Oysa
Ela bu kalıba girmek istemiyordu. Ela’yı uyumsuz kılan işte bu zıtlaşmaydı. Bu
yüzden sürekli olarak annesine karşı kendini savunma konumunda buluyordu. Bu
gerilim, onu hep tetikte olmaya zorluyordu. Bu hal de kendisini ruhsal yönden
yıpratıyordu. Ülev bu görüşleri, Ela ile kurduğu birkaç aylık iletişim sonunda
elde edinmişti. ... ..
...
.. Ela biraz büyüyünce, annesi onu türlü konularda kuşatma altına almaya
başladı. Üç yaşında elinden tutup aile
çocuklarının okulu olarak bilinen bir ana okuluna götürdü. Dört yaşındayken müzik
dersleri başladı. Sonra bale kursları... Ela yedi yaşında kendini at binme
çalışmalarının içinde buldu. Evde bebekleriyle oynamaya zaman bulamıyordu bir
türlü.
Bunca
etkinlik yetmiyor gibi, onu tiyatrıya da bulaştırdı. Yeni bir oyunda yer alan
çocuk rolünün kızına verilmesini sağladı....
Ela
ilkokula başlamadan, okuma yazma öğrenmeliydi. Erla ilkokul ikinci sınıfta test
derslerine başlamalıydı.
Ela
piyano konseri vermeli, bale gösterilerine katılmalıydı. Ela tiyatroda çocuk
oyunlarında daha sık rol almalıydı.
Ela en
iyi, en ünlü kolejin sınavlarını kazanmalıydı. Kazanmakla kalmayıp Türkiye birincisi
olmalıydı. Kısacası Ela, hep gözde, hep en önde olmalıydı...
Ela
önceleribunca yükün altına gık demeden giriyordu. Gücünü aşan durumlarda bile,
annesinin gösterdiği yolda yürümeye çabalıyordu. Çünkü annesini çok
seviyordu.Kendisinin başarılarıtla çok mutlu olduğunu gözlemliyordu.
Başarısızlığa düştüğünde ise, mutsuzluğunu sezinliyordu. Ana kız ilişkileri
böyle sürüp giderken, çok önemli bir olay, Ela’nın Tiraje Hanım’a başkaldırma sürecini başlattı:
...
..
Ülev
onun zihinsel, ruhsal yapısını tanımaya başlamıştı.
...
.. Seni, o iki kzla karşılaştırıyorum. Onlar kendir lifinden dokunmuş, kaba
saba çuval kumaşlarını andırıyorlar. Sen ise, ipek böceğinin katkısız
salgılarından oluşma, has ipekle dokunmuşsun. Seninle karşlaştığımda, uzakta
bile olsan, bir anda çözülüp dağılarak hücrelerime işliyorsun. ... ..
... ..
...
.. Ana kız arasında geçen bu olumlu konuşma, Akgün Bey’i çok mutlu kıldı. ...
.. Eşiyle kızının en çok sevdiği huylarından biri, nice kavgalaşsalar da hiç
küsüşmemeleriydi. ... ..
*Sekizinci Renk &
Gülten Dayıoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder