10 Mart 2020 Salı

Sekizinci Renk*

... .. Tiraje Hanım aslında kızının üstüne titriyordu.  Onun, toplumsal, ruhsal ve zihinsel yönden en iyi şekilde yetişmesi için elinden geleni yapıyordu. Ancak bunları yaparken, hep benim dediğim olacak havası içinde dayatıcı ve buyurgan bir tavır takınıyordu. Onuhayata hazırlıyorum diyerek, çocuğa yüklendikçe yükleniyordu. Öyle ki, oturuşuna, saç şekline, konuşmasına, ses tonuna, sözcüklerin vurgusuna, hele yemek yiyişine hatta bakışlartına kadar karışıyordu.Ülev bu gerçekleri küçük kızla yaptığı oturumlarda saptamıştı.
Ülev’e yaşça yakın oluşu, Ela’yı çok rahatlatıyordu. Ona hiç çekimeden açılabiliyordu. Onun kendisini çok iyi anladığına inanıyordu. Üstelik Ülev’i ablası gibi seviyordu. Ülev de Ela’yı yürekten seviyordu. Önceleri onu, master tezine katkı sağlayacak ilginç bir denek olarak değerlendirmişti. Ama gidereke ilişkileri bu konumu aştı.
Aslında Ülev de yanız bir insandı. Yaşamın, koşuşmalı,sürtüşmeli, yıpratıcı ve tekdüze akışı içinde bocalayıp duruyordu. Ela’nınkafa yapısı, zekası, gelişmekte olan sıradışı kişiliği, Ülev’e ilginç geliyordu. Aralarında on üç yıllık bir yaş farkı vardı ama, Ülev onun arkadaşlığından zevk alıyordu.
GerçektenEla’nınki,şisel özellikleri zaman zaman onu şaşırtıyordu. Bu şaşkınlık anları da mesleğinin incelikli ilkelerine ışık tutan ipuçları oluyordu. Her şey bir yana, Ela ile dost olmasının en belirgin nedeni sevgiydi. Bu sevginin kaynağını irdelerken, kardeş eksikliğ, ablalık güdüsü çıkıyordu karşısına.Ela’nın sık sık ondanışması, görüşlerini, düşüncelerini, bilgisini, onunla paylaşmasına yol açıyordu. Bu paylaşma olgusu da ona doyum sağlıyordu. Ela’yı sevme nedenlerinden biri de işte bu doyumdu. Ayrıca Ülev, Ela’nın evinde kendi aile yapısından, yaşam düzeyinden çok farklı bir sınıfla yüz yüzeydi. O ortamda bulunmak hoşuna gidiyordu. O evde, sosyal yönden, bi,lgi, görgü, davranış zenginliği edindiğinin bilincindeydi. Almantya’da doğmuştu. Dokuz yaşına kadarorada yaşamıştı.. Ama Ela’nın evindekine benzer bir ortama hiç girmemişti. Oradaki yaşamları, sıradan işçi ailelerine göre oldukça iyiydi. Ama, yine de herşey kaba sabaydı. Ülev, Ela’ların evine girip çıkmaya başlayınca, sıradışı yaşamı tanımaya başlamıştı. Bu da ona keyif veriyordu.
Tiraje Hanım, Ela’yla Ülev arasında gelişen bu dostluktan çok hoşnuttu.Her fırsatta Ülev’e övgüler yağdırıp
armağanlar alıyordu. Zaman zaman kızını Ülev’den kıskandığı da oluyordu.  Ama, Ülev’in, Ela üzerindeki olumlu
etkisini düşündükçe hemen kıskançlıktan vazgeçiyordu. Ülev’i överken:
“Keşke Ela büyüyünce senin gibi bilgili, bilinçli ve seçkin hedefleri olan bir kişilik edinebilse!” diyordu.
Ela’nın yatak ıslatma sorunu sona ermişti. Ülev ona zaman zaman psikolojik testler uyguluyordu. Bu testtlerden elde ettiği sonçlar, Ela’nın zorlu bir sorunu olmadığı gerçeğini ortaya çıkarıyordu.
Birçok sorunun bir araya gelmesinden kaynaklanan karmaşık tedirginlik içindeydi. Bu daonu uyumsuz, hıçın bir insan konmuna getiriyordu. Tedirginliğinin en güçlü kaynağı annesiydi. Tiraje Hanım, Ela’dan yaşını ve yaşam birikimini aşan bir kimlik ve kişilik beklentisi içindeydi. Onun bu tutumu, çocuğu bunaltıyordu. Başka bir deyişleTiraje Hanım kızını, kendi kafasnda oluşturduğu bir kalıba göre yetiştirmeye çabalıyordu.
Oysa Ela bu kalıba girmek istemiyordu. Ela’yı uyumsuz kılan işte bu zıtlaşmaydı. Bu yüzden sürekli olarak annesine karşı kendini savunma konumunda buluyordu. Bu gerilim, onu hep tetikte olmaya zorluyordu. Bu hal de kendisini ruhsal yönden yıpratıyordu. Ülev bu görüşleri, Ela ile kurduğu birkaç aylık iletişim sonunda elde edinmişti. ... ..
... .. Ela biraz büyüyünce, annesi onu türlü konularda kuşatma altına almaya başladı. Üç yaşında   elinden tutup aile çocuklarının okulu olarak bilinen bir ana okuluna götürdü. Dört yaşındayken müzik dersleri başladı. Sonra bale kursları... Ela yedi yaşında kendini at binme çalışmalarının içinde buldu. Evde bebekleriyle oynamaya zaman bulamıyordu bir türlü.
Bunca etkinlik yetmiyor gibi, onu tiyatrıya da bulaştırdı. Yeni bir oyunda yer alan çocuk rolünün kızına verilmesini sağladı....
Ela ilkokula başlamadan, okuma yazma öğrenmeliydi. Erla ilkokul ikinci sınıfta test derslerine başlamalıydı.
Ela piyano konseri vermeli, bale gösterilerine katılmalıydı. Ela tiyatroda çocuk oyunlarında daha sık rol almalıydı.
Ela en iyi, en ünlü kolejin sınavlarını kazanmalıydı. Kazanmakla kalmayıp Türkiye birincisi olmalıydı. Kısacası Ela, hep gözde, hep en önde olmalıydı...
Ela önceleribunca yükün altına gık demeden giriyordu. Gücünü aşan durumlarda bile, annesinin gösterdiği yolda yürümeye çabalıyordu. Çünkü annesini çok seviyordu.Kendisinin başarılarıtla çok mutlu olduğunu gözlemliyordu. Başarısızlığa düştüğünde ise, mutsuzluğunu sezinliyordu. Ana kız ilişkileri böyle sürüp giderken, çok önemli bir olay, Ela’nın Tiraje Hanım’a  başkaldırma sürecini başlattı:
... ..
Ülev onun zihinsel, ruhsal yapısını tanımaya başlamıştı.

... .. Seni, o iki kzla karşılaştırıyorum. Onlar kendir lifinden dokunmuş, kaba saba çuval kumaşlarını andırıyorlar. Sen ise, ipek böceğinin katkısız salgılarından oluşma, has ipekle dokunmuşsun. Seninle karşlaştığımda, uzakta bile olsan, bir anda çözülüp dağılarak hücrelerime işliyorsun. ... ..
... ..
... .. Ana kız arasında geçen bu olumlu konuşma, Akgün Bey’i çok mutlu kıldı. ... .. Eşiyle kızının en çok sevdiği huylarından biri, nice kavgalaşsalar da hiç küsüşmemeleriydi. ... ..


*Sekizinci Renk & Gülten Dayıoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder