“Bizim
yapamadığımızı siz yapın Efendim,” dedi.
Arkasını dönüp, hiçbir şey söylemeden yürümeye başladı
Gökalp.”
“Seni
nereden bulabilirim?” diye sordu
Abdülhamit.
Usulca
dönen Gökalp, “Güneş doğar, vakti gelince batar. Şüphesiz, batması doğmasına
delildir,” dedi.
Abdülhamit,
bu gizemli adamın ne demek istediğini anladı. Tebessüm etti. Elindeki yüzüğe
baktı.
“Doğu
ve Batı... Bir gün kudretli bir adam gelir de ikisini bir ederse...” diye
mırıldandı.
Bahçeye
düşen eflatuni ışık şavkları, siyah zemin üzerinde iç içe geçmiş turkuaz renkli
çift hilâli mesh etti. Çiçek tarhları arasında yürüyen adam kısa zaman sonra
gözden kayboldu.
Hanedanın
son demleri... Borç içindeki saltanat... Sonu gelmeyen taht kavgaları, türlü
entrikalar...
Dış
mihraklarıneliyle oynanan sayısız oyun; gizli örgütler, saltanat karşıtları,
Masonlar...
Dostun
düşmana karıştığı zamandayalnız bir sultanın devletin bekasını sağlama
çabası...
Herşeyden arda kalan hal olmuş bir padişah, kanlı bir
mintan...
... .. Yıllar önce bu köylerden kopup gelen evbaşı kallaş ayak takımının, Selim Han’ı tahtından indirdikleri o günleri düşünmekten kendini alamadı Aziz, tüm hatıralar, hayal perdesine düşmüştü karşı ufukta. Alemdar Mustafa Paşa askerlerine saray kapılarını kırdırıp içeri girdiğinde Selim Han’ı ölü bulmuştu. Sultan’ı öldüren harem ağalarının cebindeki ikinci ferman da babası Mahmut Han’ın ölümüne dairdi. İşte o hengâmede Cevri Kalfa Kadın’nın gayretiyle kaçırılıp dama çıkarılan babası, tahta oturunca amcasına yapılanların hesabını sormuş; bunu yaparken de merhamet göstermemişti.Yıllar sonra Yeniçeri Ocağı kaldırılırken de kalbi buz kesmişti; yalnız yeniçerileri boğazlamakla kalmamış, onları hatırlatan ne varsa hepsini kırdırıp yok etmişt. Yeniçeri mezartaşları da bu öfkeden nasibini almış, hepsi paramparça edilmişti. Babası Sultan Mahmud, yenilik çalşmaları karşısındaki mukavemeti kılıç zoruyla kırmıştı. Adının ‘gavur padişah’a çıkmasına aldırış etmeden yenilik çalışmalarını tavizsiz sürdürmüştü.
... .. Yıllar önce bu köylerden kopup gelen evbaşı kallaş ayak takımının, Selim Han’ı tahtından indirdikleri o günleri düşünmekten kendini alamadı Aziz, tüm hatıralar, hayal perdesine düşmüştü karşı ufukta. Alemdar Mustafa Paşa askerlerine saray kapılarını kırdırıp içeri girdiğinde Selim Han’ı ölü bulmuştu. Sultan’ı öldüren harem ağalarının cebindeki ikinci ferman da babası Mahmut Han’ın ölümüne dairdi. İşte o hengâmede Cevri Kalfa Kadın’nın gayretiyle kaçırılıp dama çıkarılan babası, tahta oturunca amcasına yapılanların hesabını sormuş; bunu yaparken de merhamet göstermemişti.Yıllar sonra Yeniçeri Ocağı kaldırılırken de kalbi buz kesmişti; yalnız yeniçerileri boğazlamakla kalmamış, onları hatırlatan ne varsa hepsini kırdırıp yok etmişt. Yeniçeri mezartaşları da bu öfkeden nasibini almış, hepsi paramparça edilmişti. Babası Sultan Mahmud, yenilik çalşmaları karşısındaki mukavemeti kılıç zoruyla kırmıştı. Adının ‘gavur padişah’a çıkmasına aldırış etmeden yenilik çalışmalarını tavizsiz sürdürmüştü.
... .. tüm bu olup bitenleri en ince ayrıntısına kadar
hatırlıyordu Aziz. ... .. Kardeşi Mecid’in sabun köpüğü
gibi eriyip yok olan saltanatının ardında tahta oturdupğu günden beri babasının yapmak istediklerini anlamaya; devleti kavşayan ve köhneleşen yapısından kurtarıp daha dinamik ahle getirmeye çalışmıştı. Reşit Paşa’nın yetişmesi Ali ve Fuat Paşaların dadaret yıllarında bunu başarmıştı da. Şimdilerde karşısında direnç gösteren bir bürokrasi vardı. Mustafa Reşit Paşa, ardında iyi yetişmiş iki çırak bırakmıştı. Ali ve Fuat Paşalar bir çırak dahi yetiştirmemişlerdi.
gibi eriyip yok olan saltanatının ardında tahta oturdupğu günden beri babasının yapmak istediklerini anlamaya; devleti kavşayan ve köhneleşen yapısından kurtarıp daha dinamik ahle getirmeye çalışmıştı. Reşit Paşa’nın yetişmesi Ali ve Fuat Paşaların dadaret yıllarında bunu başarmıştı da. Şimdilerde karşısında direnç gösteren bir bürokrasi vardı. Mustafa Reşit Paşa, ardında iyi yetişmiş iki çırak bırakmıştı. Ali ve Fuat Paşalar bir çırak dahi yetiştirmemişlerdi.
“Devletin onuru, birkaç uğursuzun eline düştü.” diye düşündü. Birkaç gündür Bayezid
Medreselerinde dersleri boykot eden yüzlerce talebe, hocalarının da tahriki ile
Yldız Köşkü önüne kadar gelip Şeyhülislam ve Sadrazam’ın azlini istemişlerdi.
... ..
... .. Oysa yılardır aynı tiayatro oynanıyordu. Bir yıl
önceki(1875) kararnamesinin ilan edileceği günden bir gün önce Mithat Paşa,
Damat Mahmud Celalaettin Paşa ve İgnatiev ellerindeki bütün tahvilleri
satmamışlar mıydı? Satılan tahvillerin değeri ertesi gün yarı yarıya düşmüş,
halk büyük zarara uğramıştı. En çok da böyle olacağını bildiği halde
elindekilerini satmayarak üç milyon altın zarara uğramayı kabul etmesi içine su
serpmişti. ... ..
... .bin sekiz yüz altmış yedi yılının Haziran ayının
yimi dördü.. ..Otuz yedi yaşı içinde olan Türk Hakanı Abdülaziz Han, üçüncü
Napolyon’un daveti üzerine Avrupa Seyehatine çıkıyordu.
... ..Avrupa içten içe çökme
emareleri gösteren bu yorgun devleti taksim etmek niyetindeydi. On ir yıl evvel
imzalanan Paris Antlaşması’yla; tırnakları sökülmüş, pençesinin kahredici
korkusu kalmamış olan Devlet-i Aliye’yi kendi saflarına katmayı başarmışlardı.
Aziz bu birlikteliğin aldatıcı olduğunu farkındaydı. Byu sefere böyle ihtişamlı
gemilerle hazırlanmasının sevebebi de buydu. Yaşlı kıtaya son bir gözsağı verecek,
tırnaklarını söktüklerini zannettikleri arslanın pençesinin kahrediciliğini
hatırlatacaktı. Zira Kırım yenilgisinin acısına dayanamayarak intihar eden Rus
çarı Nikola’nın ibretlik hikâyesi zihinlerde capacanlıydı.... ..
Tek sıkıntısı, Koca Reşit Paşa’nın yokluğuydu.
...
..
“İşte
o...” diye sözüne devam ettiYusuf Kamil Paşa. “O gece pek çok kişi ellerindeki
tahvilleri satıp büyük kâr ettiler. Büyük devletlerin elçilerinden bazıları da –İngiliz
elçisi de bulanlar beraberdi- kararnameninyayınlanacağından haberdardı. Son
yirmi beş yıldırne zaman az bir toparlanacak olsak başımıza bir felaket
sarılıyor. Bosna’nın dumanı daha dinmemişken lşimdi de Bulgar,stan’da devam
eden isyan...
...
.. “Efendim! Zatı-ı Devletlerine saltanat nasip olduğu gün borç doksan milyon altındı. Şimdi yüz doksan altı milyona ulaştı.
...
.. “Biraderiniz mekânı cennet olsun –Abdülmecit Han zamanında saray kadınları
dışarıdan mal alıp karşılığında senet veriyorlardı. Zamanla bu hal suistmal
edilmeye başlandı. Bu sefer esnaftan mal yerine para karşılığında mal almış
gibi yapıp senet vermeler başladı. Saray halkının ısrafıyla baş edemeyen
biraderiniz çareyi...”
“Bunarı
biliyorum Paşa. Bizim birader bir hatt-ı hümayun çıkararak bu tüccarların saray
haklkına mal satmalarını yasakladı. Bazı saray halkının, paşmaklıklardan gelen
gelirleri müsrifçe kulandıklarını bilirim.”
Efendi,
buseferk, durum biraaz farklı.”
... “Efendim
biliyorsunuz Hazine-i Hassa gelirlerini artuırmak için Maliye Hazinesinin bazı
maden ve emlak gelirleri Hazine-i Hassaya aktarılmıştı. Artan borçtan dolayı bu
gelir Kaynaklarının takrar Malye Hazinesine aktarılması elzemdir.”
...
.. “Efendi! Nasıl söyleyeceğimi tam olarak bilemiyorum ama bir de Şehzade Murat
Efendi’yle ilgili bir sorun var.”
...
..”Efendim! Malmununuzdur... Saray halkından bazıları, özellikle de Şehzade
Murat Efendi maaşlarını vakti gelmeden senet karşılığı Galata bankerlerinden
alıyorlar.”
....”Hristaki
Zagros, Efendi. Bir zamanlar, yabancı bankerlere aracılık ederek devlet
hazinesine borş vermişti. Şirketi Umumiye’nin ortaklarındandır. Bu şirket, acil
nakit para ihtiyacında ilk başvurduğumuz yer maalesef. Sorun şu k; Veliaht
Şehzade’nin; Hristaki Efendi’ye olan borçları bu gün itibatiyla 1.496.00 kuruş.Yaklaşık
yüz kırk aylık maaşına denk geliyor bu par.
...
.”Bu sadece Hristaki Efendi’ye olan borcu.”
“Toplam
borcu ne kadar?”
“Bunu
bilmiyoruz Efendim. Zarifi Efendi’ye, Köçekoğlu Arap Efendi’ye, Jam İstimadyis’e,
Reisyen Mıgırdiç’e, Mösyö Koron,yo’ya...”... ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder