19 Şubat 2020 Çarşamba

Kanlı Mintan*

“Bizim yapamadığımızı siz yapın Efendim,” dedi.
            Arkasını dönüp, hiçbir şey söylemeden yürümeye başladı Gökalp.”
“Seni nereden bulabilirim?”  diye sordu Abdülhamit.
Usulca dönen Gökalp, “Güneş doğar, vakti gelince batar. Şüphesiz, batması doğmasına delildir,” dedi.
Abdülhamit, bu gizemli adamın ne demek istediğini anladı. Tebessüm etti. Elindeki yüzüğe baktı.
“Doğu ve Batı... Bir gün kudretli bir adam gelir de ikisini bir ederse...” diye mırıldandı.
Bahçeye düşen eflatuni ışık şavkları, siyah zemin üzerinde iç içe geçmiş turkuaz renkli çift hilâli mesh etti. Çiçek tarhları arasında yürüyen adam kısa zaman sonra gözden kayboldu.
Hanedanın son demleri... Borç içindeki saltanat... Sonu gelmeyen taht kavgaları, türlü entrikalar...
Dış mihraklarıneliyle oynanan sayısız oyun; gizli örgütler, saltanat karşıtları, Masonlar...
Dostun düşmana karıştığı zamandayalnız bir sultanın devletin bekasını sağlama çabası...
Herşeyden  arda kalan hal olmuş bir padişah, kanlı bir mintan...
       ... .. Yıllar önce bu köylerden kopup gelen evbaşı kallaş ayak takımının, Selim Han’ı tahtından indirdikleri o günleri düşünmekten kendini alamadı Aziz, tüm hatıralar, hayal perdesine düşmüştü karşı ufukta.  Alemdar Mustafa Paşa askerlerine saray kapılarını kırdırıp içeri girdiğinde Selim Han’ı ölü bulmuştu. Sultan’ı öldüren harem ağalarının cebindeki ikinci ferman da babası Mahmut Han’ın ölümüne dairdi. İşte o hengâmede Cevri Kalfa Kadın’nın gayretiyle kaçırılıp dama çıkarılan babası, tahta oturunca amcasına yapılanların hesabını sormuş; bunu yaparken de merhamet göstermemişti.Yıllar sonra Yeniçeri Ocağı kaldırılırken de kalbi buz kesmişti; yalnız yeniçerileri boğazlamakla kalmamış, onları hatırlatan ne varsa hepsini kırdırıp yok etmişt. Yeniçeri mezartaşları da bu öfkeden nasibini almış, hepsi paramparça edilmişti. Babası Sultan Mahmud, yenilik çalşmaları karşısındaki mukavemeti kılıç zoruyla kırmıştı. Adının ‘gavur padişah’a çıkmasına aldırış etmeden yenilik çalışmalarını tavizsiz sürdürmüştü.

... .. tüm bu olup bitenleri en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu Aziz. ... .. Kardeşi Mecid’in sabun köpüğü
gibi eriyip yok olan saltanatının ardında tahta oturdupğu günden beri babasının yapmak istediklerini anlamaya; devleti kavşayan ve köhneleşen yapısından kurtarıp daha dinamik ahle getirmeye çalışmıştı. Reşit Paşa’nın yetişmesi Ali ve Fuat Paşaların dadaret yıllarında bunu başarmıştı da. Şimdilerde karşısında direnç gösteren bir bürokrasi vardı. Mustafa Reşit Paşa, ardında iyi yetişmiş iki çırak bırakmıştı. Ali ve Fuat Paşalar bir çırak dahi yetiştirmemişlerdi.

            “Devletin onuru, birkaç uğursuzun eline düştü.”  diye düşündü. Birkaç gündür Bayezid Medreselerinde dersleri boykot eden yüzlerce talebe, hocalarının da tahriki ile Yldız Köşkü önüne kadar gelip Şeyhülislam ve Sadrazam’ın azlini istemişlerdi. ... ..
            ... .. Oysa yılardır aynı tiayatro oynanıyordu. Bir yıl önceki(1875) kararnamesinin ilan edileceği günden bir gün önce Mithat Paşa, Damat Mahmud Celalaettin Paşa ve İgnatiev ellerindeki bütün tahvilleri satmamışlar mıydı? Satılan tahvillerin değeri ertesi gün yarı yarıya düşmüş, halk büyük zarara uğramıştı. En çok da böyle olacağını bildiği halde elindekilerini satmayarak üç milyon altın zarara uğramayı kabul etmesi içine su serpmişti. ... ..
            ... .bin sekiz yüz altmış yedi yılının Haziran ayının yimi dördü.. ..Otuz yedi yaşı içinde olan Türk Hakanı Abdülaziz Han, üçüncü Napolyon’un daveti üzerine Avrupa Seyehatine çıkıyordu.
... ..Avrupa içten içe çökme emareleri gösteren bu yorgun devleti taksim etmek niyetindeydi. On ir yıl evvel imzalanan Paris Antlaşması’yla; tırnakları sökülmüş, pençesinin kahredici korkusu kalmamış olan Devlet-i Aliye’yi kendi saflarına katmayı başarmışlardı. Aziz bu birlikteliğin aldatıcı olduğunu farkındaydı. Byu sefere böyle ihtişamlı gemilerle hazırlanmasının sevebebi de buydu. Yaşlı kıtaya son bir gözsağı verecek, tırnaklarını söktüklerini zannettikleri arslanın pençesinin kahrediciliğini hatırlatacaktı. Zira Kırım yenilgisinin acısına dayanamayarak intihar eden Rus çarı Nikola’nın ibretlik hikâyesi zihinlerde capacanlıydı.... ..
Tek sıkıntısı, Koca Reşit Paşa’nın yokluğuydu.
... ..
“İşte o...” diye sözüne devam ettiYusuf Kamil Paşa. “O gece pek çok kişi ellerindeki tahvilleri satıp büyük kâr ettiler. Büyük devletlerin elçilerinden bazıları da –İngiliz elçisi de bulanlar beraberdi- kararnameninyayınlanacağından haberdardı. Son yirmi beş yıldırne zaman az bir toparlanacak olsak başımıza bir felaket sarılıyor. Bosna’nın dumanı daha dinmemişken lşimdi de Bulgar,stan’da devam eden isyan...
... .. “Efendim! Zatı-ı Devletlerine saltanat nasip olduğu gün borç doksan milyon altındı. Şimdi yüz doksan altı milyona ulaştı.
... .. “Biraderiniz mekânı cennet olsun –Abdülmecit Han zamanında saray kadınları dışarıdan mal alıp karşılığında senet veriyorlardı. Zamanla bu hal suistmal edilmeye başlandı. Bu sefer esnaftan mal yerine para karşılığında mal almış gibi yapıp senet vermeler başladı. Saray halkının ısrafıyla baş edemeyen biraderiniz çareyi...”
“Bunarı biliyorum Paşa. Bizim birader bir hatt-ı hümayun çıkararak bu tüccarların saray haklkına mal satmalarını yasakladı. Bazı saray halkının, paşmaklıklardan gelen gelirleri müsrifçe kulandıklarını bilirim.”
Efendi, buseferk, durum biraaz farklı.”
... “Efendim biliyorsunuz Hazine-i Hassa gelirlerini artuırmak için Maliye Hazinesinin bazı maden ve emlak gelirleri Hazine-i Hassaya aktarılmıştı. Artan borçtan dolayı bu gelir Kaynaklarının takrar Malye Hazinesine aktarılması elzemdir.”
... .. “Efendi! Nasıl söyleyeceğimi tam olarak bilemiyorum ama bir de Şehzade Murat Efendi’yle ilgili bir sorun var.”
... ..”Efendim! Malmununuzdur... Saray halkından bazıları, özellikle de Şehzade Murat Efendi maaşlarını vakti gelmeden senet karşılığı Galata bankerlerinden alıyorlar.”
....”Hristaki Zagros, Efendi. Bir zamanlar, yabancı bankerlere aracılık ederek devlet hazinesine borş vermişti. Şirketi Umumiye’nin ortaklarındandır. Bu şirket, acil nakit para ihtiyacında ilk başvurduğumuz yer maalesef. Sorun şu k; Veliaht Şehzade’nin; Hristaki Efendi’ye olan borçları bu gün itibatiyla 1.496.00 kuruş.Yaklaşık yüz kırk aylık maaşına denk geliyor bu par.
... .”Bu sadece Hristaki Efendi’ye olan borcu.”
“Toplam borcu ne kadar?”

“Bunu bilmiyoruz Efendim. Zarifi Efendi’ye, Köçekoğlu Arap Efendi’ye, Jam İstimadyis’e, Reisyen Mıgırdiç’e, Mösyö Koron,yo’ya...”... ..


 * Kanlı Mintan Sultan Abdülaziz & Hakan Kağan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder