Bilimsel
tezlerde genelde şahsi göndermeler ya da yollamalara pek rastlanılmamaktadır.
Ancak, bueserimde o objektiflik
bilgiçliğini, önsözün yazarın okuyucusuyla hasbıhalini içeren bir pencere aralığı olmasından hareketle, bir
kenera bırakacağım. Ve izninizle, kendi kimliğimin. “benlik” idrakimin
haritasını sizlerle paylaşacağım. Ben Tük’üm. Türklüğümden de mutluyum. Üstelik
kimse alınması- Türkçüyüm. Soğuk Savaş’ın bitiminde soydaşlarının bir şekilde-
yarım yamalak da olsa- “azadlık”larına kavuşmasını sevinçle karşıladım.Keşke
ileride bir gün, bütün Türk Dünyası, AB ayarında bir entegrasyona inkılâp etse diye
de iç geçiririm. Ama bu milletseverliğim; Orta Asya Türklüğü üzerinde, onların
bağımsızlıklarına halel getirecek, bir “big brother”lık taslamama çok uzak bir duygu. Ayrıca
Ben, kendi kriterlerimin ışığında başkalarına
gönüllerinden gemediği sürece Türklüğü kabul ettirme ehliyet ve cüetini hiçbir
zaman bulmadım. Bunun da çok yanlış olduğunu her zaman düşünmüşümdür.
Bırakınız, herkes kendini “hissettiği” gibi yaşasın. Yeter ki, kimse kimseye
üsttünlük tasamasın, muhatabını “öteki” kılmasın, farklılığını hakaretle ifade
etme barbarlığını göstermesin.
Ben
Müslüman’ım. Yine kimse alınmasın ama, dinimi, “içselleştirerek, temsil
bağlamında ona, o yüce değerlere layık olmaya çalışarak yaşamaya çalışan bir
hayat felsefem var.Tabii ki, hayata bakış açımın temel referansları”İslâmî.”
Ama onları ne teşhire yeltendim ne de tebliğe kendimde hak buldum. Herkesin
inancına –bunun için de ataizm / deizm olsa bile- saygılıyım. Doğrusu,
mütekabil bir davranış olgunluğunu da beklemekteyim. Uygarlığın bir gereği
olarak.
Batı’da
yetiştim. Batılıyım. Bunu derken, “muasır medeniyet”in adresi olduğu sürece ve
onu “yansıtabildiği” takdirde, diyelim, ihtirazi kayıt olarak. İnsanı ve
insanlığı seviyorum. Kğüresel Toplum’un br değerlerle inşa olunabileceğini
umarak, niye yalan söyleyeyim, küresel bir yurttaşlık fikrine de uzak
değilim.Siyasal tercihler yelpazesinde, siz de şahadet edersiniz ki, hiçbir
dönemimde katı ya da bağnaz olmadım. Siyasetten hep uzak durdum. Hoşgörülü bir
siyaset anlayışından yanayım. Uzlaşmacılık mizacımdır. Postmodern umdelerle
keskinliğini kaybetmiş bir liberalizmi kendime felsefi bağlamda yakın
buluyorum. Ezcümle ifade edecek olursam, doğrusu, bir şeyin illa ki köktenciliği
olacaksa, evet, ben “kökten demokrat’ım. Bu tanımı da hak ettiğimi
sanıyorum.Özellikle farklılıklara, çoğulcu yaratılışın bir yansıması olarak
saygı duyuyorum.
Hep
kendime , kimlik krizi yaşayıp yaşamadığımı sormuşumdur. Kendimi sorgulamışımdır.
Eğer bir “eksiklikse,” öyleyim. Bu, beni “çok kültürlü” bir yaratık –political
animal- yapar mı, siz karar verin.Bana
soracak olursanız hayattan ne istediğimi biliyorum. O da belki sizin
duygularınızdan farklı b ir şey olmasa gerekir. Ülkemi çok ama çok seviyorum.
Onu uluslararası yolsuzluk liglerinde, mafya çetelerinde, yoksulluk
endekslerinde, yarı hür ülkeler sıralamalarında vs.. vs.. gördükçe
kahroluyorum. Bu, ıstırap verici oluyor. Onu
yerine, ben görmesem bile, Türkiye’nin, kimliklerini barıştırmış,
bunları zenginliği olarak katılımcı demokrasi içinde yaşatabilen büyük bir
küresel güç olmasını diliyorum.Kiiiibir olacak belki ama, ülkemin de benim gibi
“kesretten vahdete” erişebilme cehdi ile yürüyebileceği bir rotayı geleceğinin “yol
haritası” kılmasını hiç olmasa çocuklarım için istiyorum. ... Bunları yazmamın
nedeni ise –ister inanın ister inanmayın – bu kitapla bire bir ilintili. Çünkü
bu araştırma, benim de, sizler gibi bir parçası olduğum kimlik sorunsalı ile
ayrıntılı bir “yüzleşme”dir. ... ..
...
..
Küresel
Gerilimlerin Odağı: Kimlik Vurgusu
Türk
Dış Politikasının Arka Plânı
Yüzyılın
Kan Davası: Ermeni Sorunu ve Etnik Terör
“İrtica”: Terör, Yeşil Sermaya ve Siyasal
İslam
...
. Ne varki, dosanlarda öyle olmadı. Ollamdı. Ya da Refah ologusu iktidar
ortağıyken kendisine bu açıdan –haklı veya haksız nedenlerle- bakıl(a)madı.
Hemen aşağıda ayrıntılayacağız; ama Refah Partisi, 28 Şubat Süreci sonunda,1997’de
hükümetten ayrılmak zorunda kaldı.Küresel ekonomi politiğe geçişi yaşayan
Türkiye’de Refah Partisi “Postmodern (bir)
darbe” ile iktidardan
uzaklaştırıldı.Siyasal İslâm’ı beslediği varsayılan Yeşil Sermaye’ye yönelik
toplumsal boykotların tartışıldığı vre nerildiği ve de kısmen uygulandığı bu sürecin arka
plânını Refah Partisi, herhangi bir otosansürleme ihtiyacı duymadan kapatılma
davası görüleceği Anayasa Mahkemesi’ne verdiği savunmasında aynen şöyle
diyecekti:
Sömürü düzeni devam etsin, avanta
devam etsin ve kendilerinin ekonomideki Pazar payları azalmasın, artsın, bunun
için gerekirse “Türkiye hiç kalkınmasın” çabsını sürdüren bu tekelci sermaye ,
geniş halk yığınları önünde bu isteklerini açıkca ortaya koyamadığından ve
Refah Partisi’nin bunlara mğüsaade etmediğini söyleyemediğinden ve “Biz Refah
Partisi’ni sömürüyü önlediği için istemiyoruz” diyemediğinden bu mücadelesini
gerçek dışı sun’i gündemlerle sürdürmek mecburiyetinde kalıyor..... İşte olayın
-28 Şubat’ın- temelinde yatan gerçek sebep budur. (RF Savunma 1997)
28
Şubat sonrasında anılarını kitaplaştıran Refahyol kabinesinin Adalet Bakanı
Şevket Kazan da, hükümetlerinden “rantiye(ci) çevrelerinin rahatsız olduğunu ve
iç borçlanmayı gemlemek istediklerinden dolayı kendilerinini
devirdiklerinitekrarlayacaktı. Kazan’a göre, iç borçlanma rantiye için büyük bir vugun kapısıydı. Refah bu
kapıyı kapatmak kararlılığıyla ötenazi yapmış ya da “28 Şubat”ın fünyesini çekmişti.
Türkiye’nin en büyük 500 sanayicisinin yıllık
gelirlerinin yüzde 87’si faziden, yüzde 13’ü yatırımlarındandı. Her şey TÜSİAD’ın
raporlarıyla başlamıştı. Bu raporda Türkiye’de irticanın (ve tabii ki onların gözünde “Siyasal
İslâm’ın) fideliği addedilen İmam Hatiplerir’in kapatılması önerilmişti.
Türkiye’de
din eğitimi ile siyasi İslâm’ın yükselişi arasında bağ kurulması uzun zamandır
imam-hatip liselilerini (ve mezunları vakıflarını) rahatsız ediyordu. Nitekim,
1995’te yayımladıkları Din Eğitimi Raporu ile bu illiyet iddiasını ampirik
verilelle çürütmekle kalmıyorlar, aynı zamanda din eğitimi ile dinin
siyasallaşması arasında doğrudan değil, ters bir ilişki olduğunu ileri
sürüyorlardı. Onlara göre, Refah Partisi’nin oy artışının nedenleri başka
sosyolojik verilerle izah edilmelidir.
Demokrası
Paradigmasındaki Kuramsal Açılımlar ve Güvenlik
AB,
Kimlikler ve Türkiye’nin Özgürleşmesi
Farklılıkların
Demokratik konsalidasyonu: İkiz Hoşgörüler
TSK
ve Post-Militer Topluma Geçiş
AK
Parti: Tehlikeli Takıyye mi, Büyük Uzlaşma mı?
*özgürlük-güvenlik sarkacındaki Türkiye’nin kimlik
sorunsalı Derviş ve Komutan & Mim Kemal Öke
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder