16 Şubat 2020 Pazar

Derviş ve Komutan*

Bilimsel tezlerde genelde şahsi göndermeler ya da yollamalara pek rastlanılmamaktadır. Ancak, bueserimde o objektiflik  bilgiçliğini, önsözün yazarın okuyucusuyla hasbıhalini içeren  bir pencere aralığı olmasından hareketle, bir kenera bırakacağım. Ve izninizle, kendi kimliğimin. “benlik” idrakimin haritasını sizlerle paylaşacağım. Ben Tük’üm. Türklüğümden de mutluyum. Üstelik kimse alınması- Türkçüyüm. Soğuk Savaş’ın bitiminde soydaşlarının bir şekilde- yarım yamalak da olsa- “azadlık”larına kavuşmasını sevinçle karşıladım.Keşke ileride bir gün, bütün Türk Dünyası, AB ayarında bir entegrasyona inkılâp etse diye de iç geçiririm. Ama bu milletseverliğim; Orta Asya Türklüğü üzerinde, onların bağımsızlıklarına halel getirecek, bir “big brother”lık taslamama çok uzak bir duygu. Ayrıca
 Ben, kendi kriterlerimin ışığında başkalarına gönüllerinden gemediği sürece Türklüğü kabul ettirme ehliyet ve cüetini hiçbir zaman bulmadım. Bunun da çok yanlış olduğunu her zaman düşünmüşümdür. Bırakınız, herkes kendini “hissettiği” gibi yaşasın. Yeter ki, kimse kimseye üsttünlük tasamasın, muhatabını “öteki” kılmasın, farklılığını hakaretle ifade etme barbarlığını göstermesin.
Ben Müslüman’ım. Yine kimse alınmasın ama, dinimi, “içselleştirerek, temsil bağlamında ona, o yüce değerlere layık olmaya çalışarak yaşamaya çalışan bir hayat felsefem var.Tabii ki, hayata bakış açımın temel referansları”İslâmî.” Ama onları ne teşhire yeltendim ne de tebliğe kendimde hak buldum. Herkesin inancına –bunun için de ataizm / deizm olsa bile- saygılıyım. Doğrusu, mütekabil bir davranış olgunluğunu da beklemekteyim. Uygarlığın bir gereği olarak.
Batı’da yetiştim. Batılıyım. Bunu derken, “muasır medeniyet”in adresi olduğu sürece ve onu “yansıtabildiği” takdirde, diyelim, ihtirazi kayıt olarak. İnsanı ve insanlığı seviyorum. Kğüresel Toplum’un br değerlerle inşa olunabileceğini umarak, niye yalan söyleyeyim, küresel bir yurttaşlık fikrine de uzak değilim.Siyasal tercihler yelpazesinde, siz de şahadet edersiniz ki, hiçbir dönemimde katı ya da bağnaz olmadım. Siyasetten hep uzak durdum. Hoşgörülü bir siyaset anlayışından yanayım. Uzlaşmacılık mizacımdır. Postmodern umdelerle keskinliğini kaybetmiş bir liberalizmi kendime felsefi bağlamda yakın buluyorum. Ezcümle ifade edecek olursam, doğrusu, bir şeyin illa ki köktenciliği olacaksa, evet, ben “kökten demokrat’ım. Bu tanımı da hak ettiğimi sanıyorum.Özellikle farklılıklara, çoğulcu yaratılışın bir yansıması olarak saygı duyuyorum.
Hep kendime , kimlik krizi yaşayıp yaşamadığımı sormuşumdur. Kendimi sorgulamışımdır. Eğer bir “eksiklikse,” öyleyim. Bu, beni “çok kültürlü” bir yaratık –political animal- yapar mı, siz karar verin.Bana soracak olursanız hayattan ne istediğimi biliyorum. O da belki sizin duygularınızdan farklı b ir şey olmasa gerekir. Ülkemi çok ama çok seviyorum. Onu uluslararası yolsuzluk liglerinde, mafya çetelerinde, yoksulluk endekslerinde, yarı hür ülkeler sıralamalarında vs.. vs.. gördükçe kahroluyorum. Bu, ıstırap verici oluyor. Onu  yerine, ben görmesem bile, Türkiye’nin, kimliklerini barıştırmış, bunları zenginliği olarak katılımcı demokrasi içinde yaşatabilen büyük bir küresel güç olmasını diliyorum.Kiiiibir olacak belki ama, ülkemin de benim gibi “kesretten vahdete” erişebilme cehdi ile yürüyebileceği bir rotayı geleceğinin “yol haritası” kılmasını hiç olmasa çocuklarım için istiyorum. ... Bunları yazmamın nedeni ise –ister inanın ister inanmayın – bu kitapla bire bir ilintili. Çünkü bu araştırma, benim de, sizler gibi bir parçası olduğum kimlik sorunsalı ile ayrıntılı bir “yüzleşme”dir. ... ..
... ..

Küresel Gerilimlerin Odağı: Kimlik Vurgusu
Türk Dış Politikasının Arka Plânı
Yüzyılın Kan Davası: Ermeni Sorunu ve Etnik Terör

“İrtica”: Terör, Yeşil Sermaya ve Siyasal İslam
... . Ne varki, dosanlarda öyle olmadı. Ollamdı. Ya da Refah ologusu iktidar ortağıyken kendisine bu açıdan –haklı veya haksız nedenlerle- bakıl(a)madı. Hemen aşağıda ayrıntılayacağız; ama Refah Partisi, 28 Şubat Süreci sonunda,1997’de hükümetten ayrılmak zorunda kaldı.Küresel ekonomi politiğe geçişi yaşayan Türkiye’de Refah Partisi “Postmodern (bir) darbe” ile iktidardan uzaklaştırıldı.Siyasal İslâm’ı beslediği varsayılan Yeşil Sermaye’ye yönelik toplumsal boykotların tartışıldığı vre nerildiği  ve de kısmen uygulandığı bu sürecin arka plânını Refah Partisi, herhangi bir otosansürleme ihtiyacı duymadan kapatılma davası görüleceği Anayasa Mahkemesi’ne verdiği savunmasında aynen şöyle diyecekti:
Sömürü düzeni devam etsin, avanta devam etsin ve kendilerinin ekonomideki Pazar payları azalmasın, artsın, bunun için gerekirse “Türkiye hiç kalkınmasın” çabsını sürdüren bu tekelci sermaye , geniş halk yığınları önünde bu isteklerini açıkca ortaya koyamadığından ve Refah Partisi’nin bunlara mğüsaade etmediğini söyleyemediğinden ve “Biz Refah Partisi’ni sömürüyü önlediği için istemiyoruz” diyemediğinden bu mücadelesini gerçek dışı sun’i gündemlerle sürdürmek mecburiyetinde kalıyor..... İşte olayın -28 Şubat’ın- temelinde yatan gerçek sebep budur. (RF Savunma 1997)

28 Şubat sonrasında anılarını kitaplaştıran Refahyol kabinesinin Adalet Bakanı Şevket Kazan da, hükümetlerinden “rantiye(ci) çevrelerinin rahatsız olduğunu ve iç borçlanmayı gemlemek istediklerinden dolayı kendilerinini devirdiklerinitekrarlayacaktı. Kazan’a göre, iç borçlanma rantiye için büyük bir vugun kapısıydı. Refah bu kapıyı kapatmak kararlılığıyla ötenazi yapmış ya da “28 Şubat”ın fünyesini çekmişti. Türkiye’nin en büyük 500 sanayicisinin yıllık gelirlerinin yüzde 87’si faziden, yüzde 13’ü yatırımlarındandı. Her şey TÜSİAD’ın raporlarıyla başlamıştı. Bu raporda Türkiye’de  irticanın (ve tabii ki onların gözünde “Siyasal İslâm’ın) fideliği addedilen İmam Hatiplerir’in kapatılması önerilmişti.

Türkiye’de din eğitimi ile siyasi İslâm’ın yükselişi arasında bağ kurulması uzun zamandır imam-hatip liselilerini (ve mezunları vakıflarını) rahatsız ediyordu. Nitekim, 1995’te yayımladıkları Din Eğitimi Raporu ile bu illiyet iddiasını ampirik verilelle çürütmekle kalmıyorlar, aynı zamanda din eğitimi ile dinin siyasallaşması arasında doğrudan değil, ters bir ilişki olduğunu ileri sürüyorlardı. Onlara göre, Refah Partisi’nin oy artışının nedenleri başka sosyolojik verilerle izah edilmelidir.

Demokrası Paradigmasındaki Kuramsal Açılımlar ve Güvenlik
AB, Kimlikler ve Türkiye’nin Özgürleşmesi
Farklılıkların Demokratik konsalidasyonu: İkiz Hoşgörüler
TSK ve Post-Militer Topluma Geçiş
AK Parti: Tehlikeli Takıyye mi, Büyük Uzlaşma mı?

*özgürlük-güvenlik sarkacındaki Türkiye’nin kimlik sorunsalı Derviş ve Komutan & Mim Kemal Öke

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder