… ..
Biz de Masa Kitap olarak, bu aktarm gayretinin kalıcı bir aracı olmak için kollarımızı sıvadık. Aylar süren çalışmalardan sonra, Celâl Şengör’ün biyografisini bu kitaba sığdırdık. Söz konusu kişi Celâl Şengör olunca, salt bir biyografi kitabı olmadı elbette. Bazı insanların neden daha başarılı olduklarına ve başarılarını artırmak için hangi yollardan yürüdüklerine dair bir yöntem kitabına dönüştü. Hayatımızı nasıl planlamalı, nasıl bir eğitim almalı, meslek seçimine nasıl karar vermeli, aşkı nerede aramalı, çocuğumuzu nasıl yetiştirmeli, hangi kitapları okumalı, hangi müzeleri görmeli, hangi sokaklarda yürümeli ve -tabii şaşırmayacağınız üzere- nerelerin lezzetlerini tatmalı gibi birçok soruya yanıt bulacaksınız. İnsan ömrünün son derece hızlı aktığı, tüketildiği v e verimsiz kullanıldığı bu çağda; zamanı efektif kullanmanın mihenk taşı Celâl Bey’in cümlelerini okurken yaşamaya dair yeni metodlar keşfedeceksiniz.
… ..
1453’te İstanbul’un savunmasında oldukça başarılı bir direnç göstermiş. Öte yandan fethinin ilk onbeş günü Fatih Sultan Mehmet için epey büyük kayıplarla geçmiş.
Evet, aslında bu, Fatih için başlı başına bir başarısızlıktır. Biliyorsunuz, 1204’te Latinler İstanbul’u kuşatıp iki haftada aldılar. İstanbul’u savunan sadece sekiz bin kişi ve şehrin nüfusu altmış bine düşmüşken iki ayda zor alabildik. Hangi başarıdan bahsedeceğiz? Bizans'a destek için dört tane gemi gelmiş ve bizim yüz kırk parça donanmamız onları durduramamış. Bu gemiler koskoca kalyonlar şeklinde ama bizimkiler hâlâ kadırgalarla uğraşmış. Bu konularda çok çeşitli kaynaklar okudum fakat Harp Okulu Komutanı Taşkesen General vardı, bu olayı ona anlattığımda “Biliyor musun Celâl, harp akademilerinde bu benim ödevimdi. Seninle aynı fikirdeyim,” demişti.
Şuna da dikkat çekmek istiyorum; İkinci Dünya Savaşı hakkında 1940-43 yılları arasını anlatan film
yoktur. Bütün filmler 1943-45 yılları arasını, yani Almanların yenildiği dönemi anlatır. Kapsamlı düşününce anlıyoruz ki İkinci Dünya Savaşı’nın tarihi tam olarak yazılmamıştır. Yazılamaz çünkü şu anda hayatta olan Rusya da Amerika da İngiltere de Almanya'nın düşmanıdır. Haliyle yenilgilerini değil, zaferlerini anlatırlar. Fatih’in İstanbul’u fethi biraz buna benzer.… ..
SİYASİ HAYATI OKUMAK
… ..
‘68 olaylarının başladığı zamanlar siz de lise öğrencisiydiniz. Hiç b u fraksiyonlara girmediniz mi?
Hayır çünkü ben yaşıma kadar her şeyi okumuştum. Adolf Hitler’in Kavgam ve Karl Marx’ın Das Kapital kitaplarını okumuştum. Mesela Hitler’in bir sözü vardır.hiç unutmuyorum: “Küçük ev ailede her zaman sorun
yaratır. Çünkü bireyler birbirleriyle çok sık karşılaşırlar.” Çok doğru bir gözlemdir bu Böyle şeyler de tabii insana ilham veriyor. Büyük şeyler düşünmeye başlıyorsun. ‘68 olayları da insana akla yatkın gelmiyor bu durumda.
O zamanki solcular okumamış mıydı Das Kapital’i ya da Kavgam’ı?
Hayır, ben bunu tespit ettim. Bir kere dil bilmiyorlardı. Okumadıkları bir yana o yıllarda fikir kulüpleri vardı. Bu kulüpler insanların dövüldüğü ve kan revan içinde kaldıı yerlerdi. Buralardaki yanlış, bir dogmayı zorla başkalarına kabul ettirmeye kalkmaktı. Ben bunu çok aptalca buldum. Zaten çoğu çok cahildi. Bir gün bana birisi şöyle bir soru sordu: “Sağcılar ile solcular var ve bunların arasında kaldın. Kafana bir balta düşecek. Hangi taraf devrilmeyi tercih edersin?” Ben, “Baltanın kafama düşmesini tercih ederim,” dedim.
Sol düşünce, üniversite gençlik hareketleriyle güçlendi. Okuyan, yazan ve sorgulayan insanlar değil
midir üniversite öğrencileri?
Öyle değildi onlar, belli kitaplara saplanmış tiplerdi. Türkiye’de üniversite olmadığını da göz önünde
bulundurursan hepsi zır cahildi. Mesela bir arkadaşımız vardı. Cebinde sürekli Mao Zedong’un Kızıl
Kitap’ını bulundururdu. Yani onların yanında mushaf bulunduran yobazlardan hiçbir farkı yoktu.
Günümüzde o dönemin solcularından bazı isimler idol kabul ediliyor. Yani Yusuf, Deniz…
Bunlar bir banka soyguncusu, bir katil nasıl idol olabilir? Benim aklım almıyor bunu.
Sizce bu isimler ülkemize katkı mı sağladılar, yoksa ülkemizi geriye mi götürdüler?
Çok geriye götürdüler ülkemizi. Zaten Avrupa’daki ‘68 hareketleri de üniversitelere ve topluma büyük zarar
vermiştir. Dünyanın canına okuduğu gibi Türkiye’nin de canına okudu. Mahvetti Türkiye’yi. Alman konsolosu
bir arkadaşım vardı, beni bir akşam yemeğine davet etti. İkisi hanımıyla beraber bu’68 olaylarına katılmışlar,
sonra da arkeoloji okumuşlar. Konsolos “O günlerde yaptıklarımızdan utanıyoruz,” demişti. Bizimkiler ise daha
oraya gelemediler.
Sizin için solculuk nedir?
Solculuk benim gözümde, Fransız ile Rus ihtilallerinin ve Çin’deki devrimin hayata geçirdiği sistemdir.
Bunlardan önce doğmuştur belki ama bunlar solculuğun hayata geçirilmiş şeklidir. Aslında özetle, cahil
ayaktakımının iktidarıdır. Hiçbir zaman, hiç kimseye bir hayır getirmemiştir. Solculuğun teorisini kuran
da Marx ve Engels’tir. Doğrusu her ne kadar Marksizm bir din gibi hayata geçse de onlardan önce de
solculuğu savunan ekonomistler vardı. Bugün Marksizm eleştirmek istediğinde insanlar bozuluyor ama
eleştirilecek çok noktası vardır. Bir de en önemlisi Marksizmin öngördüğü şeylerin hiçbirisi
gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla hâlâ bunun üzerine gitmenin anlamı yok. Beni rahatsız eden ise
ayaktakımının iktidarıdır. Çünkü bir toplumun, toplum olabilmesi için önce bir hafızasının olması
gerekir. Bu hafızanın olabilmesi için e aristokrasinin olması çok önemlidir. Dikkat edersen sadece
meritokrasi demiyorum. Aristokrasisinin olması şarttır. Yani nesillerdir gelenekleri ve bilgileri biriktiren
bir kesim olsun ki bu, toplumu ayakta tutabilsin.
*Senin Cahilliğin Benim Yaşamımı Etkiliyor & A.M. Celâl Şengör
Söyleşi: Damla Karakuş
Masa Kitap
1.Baskı/ Temmuz 2023
*Dünyanın Merkezine Seyahat - Vikipedi (wikipedia.org)
*Denizler Altında Yirmi Bin Fersah - Vikipedi (wikipedia.org)
*Balonla Beş Hafta - Vikipedi (wikipedia.org)
*Kaptan Grant'ın Çocukları - Vikipedi (wikipedia.org)
*Esrarlı Ada - Vikipedi (wikipedia.org)
*Asteriks: Roma Sitesi - Vikipedi (wikipedia.org)
*Asperger sendromu - Vikipedi (wikipedia.org)
*Asperger sendromu (AS) ya da Asperger bozukluğu, sosyal etkileşimde zorluklar ve sınırlı, basmakalıp ilgi ve etkinliklerle tanımlanan otistik spektrum bozukluklarından (OSB) biridir. AS diğer OSB’lerden dil ve bilişsel gelişimde genel bir gecikme olmamasıyla ayrılır. Her ne kadar standart tanı ölçütleri arasında belirtilmemişse de motor sakarlık ve sıra dışı dil kullanımına sıklıkla rastlanır.[1][2]
Asperger sendromunun adı Avusturyalı çocuk doktoru Hans Asperger’den gelmektedir. Asperger, 1944 yılında, tedavi için gelen sözel olmayan iletişim becerileri eksik, yaşıtlarıyla duygudaşlık kuramayan ve fiziksel olarak sakar olan çocukları tanımlamıştır. Elli yıl sonra AS Hastalıkların ve İlgili Sağlık Sorunlarının Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması'nda (ICD-10) ve Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Sınıflandırması'nda (DSM-IV) Asperger bozukluğu olarak tanınmıştır. AS’nin birçok yönü hakkında yanıtlanmamış sorular bulunmaktadır; örneğin AS ile yüksek işlevli otizm arasındaki ayrım şüphelidir;[3] kısmen buna bağlı olarak AS’nin yaygınlığı kesin olarak belirlenmemiştir. Her ne kadar araştırmalar kalıtım kökenli olduğunu desteklese ve beyin görüntüleme teknikleri beynin özel bölgelerinde yapısal ve işlevsel farklılıklar tespit etmiş olsa da AS’nin kesin nedeni bilinmemektedir. Asperger sendromu için tek bir tedavi yoktur ve çeşitli müdahalelerin etkinliği yalnızca sınırlı veri ile desteklenmektedir. Müdahaleler belirtileri ve işlevselliği geliştirmeye yöneliktir. Tedavinin ana yöntemi davranışsal terapidir ve zayıf iletişim becerileri, takıntılı ya da yineleyici alışkanlıklar ve sakarlık gibi özel bozukluklar üzerine yoğunlaşır. AS’i olan bireylerin büyük çoğunluğu farklılıklarıyla başa çıkmayı öğrenebilmektedir ama bağımsız bir yaşam sürebilmeleri için sürekli moral desteğe ve teşviğe ihtiyaçları olabilir.[4] Araştırmacılar ve AS’li kişiler, AS’in iyileştirilmesi gereken bir hastalık ve normalden bir sapma olduğuna dair görüşlerden uzaklaşılıp, bunun bir engellilikten çok farklılık olduğu görüşüne yakınlaşılmasını sağlamıştır.[5]
… …
*Meritokrasi - Vikipedi (wikipedia.org)
*Meritokrasi, yönetim gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimidir. Bu yönetim şeklinde idare gücü, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır, kayırma yoktur. Özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi ve yine hizmet içindeki ilerleme ve yükselmelerinin bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar. Osmanlı Devleti'ndeki devşirme sistemi buna benzer bir örnek olarak gösterilebilir.[1]
*Aristokrasi - Vikipedi (wikipedia.org)
*Aristokrasi ya da soylu erki, iktidarın imtiyazlı ve genellikle soya bağlı bir toplum sınıfının elinde bulunduğu siyasi hükûmet şeklidir. Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimidir. Sözcük "soylular sınıfı" anlamında da kullanılmaktadır.
Celâl Şengör’ün İstanbul’un fethini anlatırken vurguladığı “hangi başarıdan bahsedeceğiz?” ifadesi tartışmaya açık bir görüş. 1204 Latin işgali ile yapılan kıyaslama; tarihi süreçlerin şartlarının dikkate alınmaması ve kasıtlı bir bakış açısı olabileceği algısını akıllara getiriyor. Sonuçta inkâr edilemeyecek bir gerçek ve bir çağı sonlandıran, yeni bir çağın açılmasına neden olan büyük bir başarının görmezden gelinmesi okuyucuların dikkatinden kaçmayacaktır…..
YanıtlaSil