Komplo davaları perspektifinden
Silahlı Kuvvetler ve sivil asker ilişkileri
Hava Harp
Okulu’ndan 1982 yılında mezun olan ve tümgeneral rütbesindeyken 2013 yılında
emekliye ayrılan yazar yakın tarihimizdeki olaylara ve arka plana ilişkin değerlendirmelerini
paylaşıyor. Balyoz Davası kapsamında 16 yıl hapis cezası alan yazar son dönemde
yaşanan olayların geçmişten kaynaklanan nedenlerini ve bugün yaşananların
analizini yapıyor. Devlet hayatı ve sivil-asker ilişkilerindeki sancılı sürece
değişik bir pencereden bakıyor. Sivil ve askeri akademik ortamlarda
incelenmesinde yarar olan kitap 93 sayfa.
-Kitabı, bir
emeğin ve düşüncenin eseri olarak değerli bulmamız gerekiyor.
-Kitabın bazı
bölümlerini okuduğunuzda “Samuel P. Huntington’un Asker ve Siyaset” kitabını
çağrıştıran bir duyguya kapılıyorsunuz. Huntington adı zikredilmemekle birlikte
Sun Tzu, Clausewitz, Tocqueville ve Lidell Hart’a atıf yapıldığını görüyoruz.
-Sivil-asker
ilişkileri ve Yalçın Ergül’ün kitabı konusunda çalışma yapacakların
Huntington’u, Doğan Akyaz’ın ‘Askeri müdahalelerin orduya etkisi’ kitabını ve konu kapsamında isim yapmış diğer yazarları
da okumalarında yarar var.
-Dikkat çeken
bölümleri ve akla gelen soruları paylaşmaya çalışalım:
-... ..
strateji sanatının denge yönü burada devreye girer. Bir ulus-devletin
kurumlarının denge içerisinde ve birbirini kontrol ederek milli güvenlik
stratejilerini oluşturması tabiidir. Bu dengenin nasıl olacağına dair evrensel kurallar
dizisi yoktur.
Diğer bir deyimle, milli güvenlik stratejilerinin oluşturulmasında, yollar, amaçlar ve araçlar arasındaki denge ile birlikte; kurumlar arasındaki dengenin ne şekilde olması gerektiğini ortaya koyan, fizik kanunları gibi, matematiksel kesinlik yoktur. Aksine, stratejinin sanat yönünü de olanca ağırlığınca destekleyecek şekilde, her ulus-devletin kendi tarihi, coğrafyası ve kültüründen gelen ve yine kendisine ait güvenlik gerekçelerinin gerektirdiği, kendine özgü şekillenmeler, bir ampirik gerekçe
olarak dünya üzerinde yer almaktadır...
Diğer bir deyimle, milli güvenlik stratejilerinin oluşturulmasında, yollar, amaçlar ve araçlar arasındaki denge ile birlikte; kurumlar arasındaki dengenin ne şekilde olması gerektiğini ortaya koyan, fizik kanunları gibi, matematiksel kesinlik yoktur. Aksine, stratejinin sanat yönünü de olanca ağırlığınca destekleyecek şekilde, her ulus-devletin kendi tarihi, coğrafyası ve kültüründen gelen ve yine kendisine ait güvenlik gerekçelerinin gerektirdiği, kendine özgü şekillenmeler, bir ampirik gerekçe
olarak dünya üzerinde yer almaktadır...
-Milli
güvenlik stratejisi deletin imkanları, hedefleri ve ideolojisi arasında bir
denge yaratılması ile beka ve refahının sağlanması bilim ve sanatıdır. Bu
tanımlamada anahtar kelime “denge”dir...
-... ..Ancak
bu yetmez, stratejist aynı zamanda “ekonomik vasıta”, “diplomatik vasıta” ve
“askeri vasıta” arasında da denge kurmayı bilmelidir...
-İnsanlığın
ulaştığı temel esas “Ordunun sivil kontrol altında olmasıdır.”
-Yazar doğruları anlatırken atladığı açık
alanlar da bırakmış görünüyor. Diğer bir ifadeyle doğrular eksik bırakılmış. “Türk
Silahlı Kuvvetleri(TSK)’ni sahte davalarla zayıflatılması yolunun seçilmesi(14)” ifadesi bütünüyle doğru olsa bile;
Binlerce yılllık tarihi birikimi olan TSK’nin bu tür istismarlara açık kapı
bırakabilecek zaafiyet alanları için öngörülerde bulunması ve tedbirler alması
gerekmez miydi? Başkalarını suçlamak kadar,
“Nerede hata yaptık?” sorgulaması da yapılamaz mıydı?
-Cumhuriyetin değerlerine yer
verildiği kadar aziz milletimizin-Anadolu insanının değerlerine de aynı oranda
vurgu yapılmalıydı.
-Kitabın baş tarafında (s.19 ve 21) vurgu yapılan “denge”
kavramına bütün değerlendirmelerde daha fazla yer verilmeliydi. Cumhuriyetin
değerlerine yer verilmesine “evet” ama
yetmez, “halkın değerleri”ne de aynı oranda yer verilmeliydi.
- “Bazıları yönetmek için vardır,
bazıları da yönetilmek-güdülmek için...” anlayışı utanılacak bir düşüncedir.
-Yazarın da vurguladığı üzere (29) “Türk subayı da işte bu devletin emrinde her türlü fedakârlık
fikri ile yetişir. Yani o kendisini Türk milletinin hizmetkârı ... gibi görür.” düşüncesi göz ardı edilmemelidir.
-Milleti hizaya getirmek değil,
millete anlatmak, onu bilgilendirmek-bilinçlendirmek ve ikna edebilmek için
çaba gösterilmelidir.
-Anadolu insanının incitilmemesi,
aşağılanmaması, yanlış algılara neden olunmaması, ona şefkat gösterilmesi,
büyükanne-büyükbabanın torunlarına gösterdiği duyarlılığın aziz milletimize
gösterilmesi sorumluluğu gücü elinde
bulunduranlara aittir.
-Silahlı Kuvvetlerin her alanda güçlü
olduğu dönemlerin sorgulanması, aziz milletimizin yarısının askerlik hizmeti
için hayatlarının en verimli dönemlerini
geçirdikleri kutsal ocaktaki zaman diliminin ne kadar kıymetlendirilebildiği,
askeri lojmanlardaki sandık sonuçlarının ortaya çıkardığı dağılım, rütbeli
personelin sosyal tesisler içindeki dışa kapalı etkileşimi, halkla iletişimin
ne kadar sağlıklı olduğu akademik inceleme konusu yapılmalıdır.
-Yargı konusu olan detayların
değerlendirilmesi de elbette yapılmalıdır. Bunu yaparken ortaya çıkan
haksızlıkların ve hataların ortaya çıkmasında tarafların eşit oranda
sorgulanması gerekirdi. Sahte olduğu iddia edilen deliller kadar, kamuoyunu
ikna eden ve siyasi sonuçları olan gelişmelerin de anlaşılması için emek verilmeliydi.
-Haksızlıkların yanında, yapılan
hataların da açık kalplilikle ifade edilmesi aziz milletimizin taktirine
sunulmalıydı...
-Savunma mekanizması devreye girmiş
görünümü vermekten kaçınılmalıydı. Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in ve Eski
Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın söylediklerini yok sayabilir miyiz?
“Testiyi çatlattık ama kırmadık” söylemi nasıl yorumlanmalı?
-Kitapta vurgu yapıldığı üzere; “İki
yüz yıldır devam eden iktidar kavgası”nın sonlandırılması ve toplumsal barışın yerleştirilmesi
için sürekli güncellenen bilimsel çalılmalara ihtiyaç olduğu söylenebilir...
--Yirmibirinci yüzyılın Türk Ordusu profesyonel bir
ordudur. ... ... Maalesef yurdumuzda, “Ordunun ülkenin içinde bulunduğu siyasi
şartlar nedeniyle müdahaleye yeltenmesi gerekirdi” ön kabulünden hareketle eski
kafa bir komplonun travması yaşanmıştır. Balyoz Davası Komplosu ve benzeri
davalarda olup bitenler ... .. Orduyu ... sözüm ona yola getirmek; aslında onu
kendilerine göre yeniden şekillendirmek çabasıdır.
-Hâlbuki Ordu
politik gücünden çoktan vaz geçmiş bir ordu idi.... .. Ordu zaten müdahale
etmek istemedi... .. Eğer Ordu kendi isteğiyle durmasaydı, böyle olmasaydı,
kontrol dışına çıkma yani müdahale olurdu, kimse engelleyemezdi.
-Yukarıdaki paragrafa yorum yok...
-Aşağıdaki iki paragrafa ise
çoğunlukla katılıyorum..
-(s.36, 37) Türk subayı ... .. sorgulamadan
büyümüştür. ... Kimse kendisine Türk halkının sosyolojisinden, içindeki
kuvvetli ve zayıf noktalarından bahsetmemişitir. Askeri liselerde, harp okullarında ve kurmay
akademilerinde subay adayına ve subaya verilen eğitimde ideolojik yapılanmayla
ilgili müfredat yoktur. Milli eğitim müfredatında olan inkılâp tarihi dersi ile
yetinilir. ... .. “Birinci, İkinci Meşrutiyet, Hürriyet ve İtilaf ile İttihat
ve Terakki arasındaki görüş ayrılıkları, 31 Mart Vakası, Balkan ve Birinci
Dünya Savaşı’ndaki kayıplar ve sebepleri gibi ana temalar, Cumhuriyetin
kurucularını nasıl biçimlendirmiş ve onlara nasıl bir memleket tahayyülü
vermişti?” -Bu analizi yapabilecek Türk gençliğine ve Türk genç subayına
ihtiyaç vardır. Neden sosyal yaşamımızın en az 200 yıllık bir kavga içerisinde
olduğu ancak böyle görülebilir. Neden Kurucu Meclis’te birinci ve ikinci grup
denen ayrım oluşmuştur. Terekkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka
deneyimleri Cumhuriyet için ne ifade eder? Bunklar Türk subayı tarafından tam
olarak idrak edilmiş olsaydı kendisine Balyoz tertibi kuranlara tarihten gelen
nefret ve kin kokusunu hemen tespit etmeleri mümkün olurdu...
-Bu tarz
yetişme ulus-devlet olmak, laik vatandaş olmak ve çağdaş olmak için geçerli,
yeterli ve zorunlu ise de, bu nihayetinde Türk subayının ülkesi hakkındaki
bilgi eksikliğine sebep olur. Türk subayı Alevi, Sunni, Tarikat, Cemaat, Kürt,
Arap, Boşnak, Çerkez ... ayrımı bilmez, duyduklarını önemsemezi bunlar
üzerinden bir değer ithaf etmez, bunları konuşmaz. Bunları herkesin özel alanı
kabul eder. Terfi ve atamalarda da bunlar dikkate alınmaz. Ancak bu hal onu
istismar edilecek bir duruma sürükler. Çünkü 200 yıllık kavga tam da bu noktada
zirveye ulaşır. ....
-Türk Ordusu
liyakat ordusudur....
-İnisiyatif
kullanma yeteneği üzerinde ısrarla durulmalıdır...
-En üst
rütbedeki subayların yalnızca ben bilirim tarzı mağlesef Orduya egemen
olmuştur... .. bu düşünce biçiminin, pratikte uygulaması, ast rütbedeki
subayları inisiyatifsiz bırakmıştır.... ... Hal böyle olunca, ortak akıl
eksikliği ortaya çıkmıştır...
-... .. 2005
yılından itibaren... .. Elbette hepsi vatanseverlerdir. Ancak astları küçük rütbelerden
başlayarak birer birer, devamında general, amiral seviyesi dahil toplu olarak
içeri alınırken ... .. devleti harekete geçirmek cesaretinden ve
yeteneğinden mahrum olmakla ve
“yargılanırlarsa suçsuzlukları ortaya çıkar” şeklinde kifayetsiz bir söyele
takılmakla... ...Bu o kadar büyük bir hata olmuştur ki... .. bunun bir “hukuk
sorunu” olmadığı, “milli güvenliğe kasteden bir yapılanma ve planın işi”
olduğunu eğer hemen görüp tedbir almıyorlarsa bunu da stratejik seviyede
inisiyatif ve bilgi eksikliğine bağlamak mümkündür... ..
-Bu taarruza
karşı taarruzla cevap verilmemesi, gelinen konumun zaman içinde hukuk yoluyla
bertaraf edilebileceğinin sanılması, olan bitenin bizzat milli güvenlik
problemi olduğunun görülüp en üst seviyede devletin harekete geçirilmesi
sağlanarak karşı taarruza başlanılması gerekliliğinin, başvurulacak hareket
tarzı haline getirilmemesi delaltinde olunması... ..
-Balyoz
Davası’nda ve komplosunda bunu görmek mümkündür. Aşırı hırs sahipleri,
kendilerinin yükselmelerine engel gördükleri daha yetenekli silah arkadaşlarını
sahte dijitallerle bertaraf eetmek için komplocularla işbirliği yapan hainlere
dönüşmüşlerdir. Balyoz Komplosu içeriden, yani Ordudan destek görmeden
kurulamazdı. ...
-Çok iddialı bulduğum bu ifadelerin kitaba
dahil edilmesinden önce hukuki belgelerinin de çıkarılabileceğini umuyorum...
yeni tartışma konularının açılmasına neden olunabiir...
-Ordu türban
konusunda doğru tespit yapmış olabilir, buu bazı kesimler siyasi alan olarak
görmektedir, bu gerçektir. Bu da milletin Ordu hakkındaki düşüncelerini
değiştirmiştir. En azından kafaları karışmıştır insanların. ... .. Ordu bu
alanı iyi yönetmeliydi. Şehit törenlerine türbanlı annenin elini öpüp yemin
törenlerind ise kışlaya almamak doğru olmamıştır.
-Yoruma gerek var mı?...
-... ..
1950’lerden sonra tedrici artan gelenekselcilik bu kez Ordunun da müdahaleler
tarihini başlattı. ... ... Müdahale edenlerin şahsi veya maddi kaygıları
yoktur. Onlar müdahale ederken Cumhuiyeti bölücü ve gerici akımlara
koruduklarını sandılar. ... ... demokrasinin tökezlemesi, adalet duygusunun
sarsılması, ... .. gibi zararlarıyla topluma damgasını vurmuştur.
-Toplumda etkiye
karşı tepki sosyolojik bir gerçektir...
-Cumhuriyetin
her bir bireyini gönüllü ve sadık bir TC vatandaşı yapamaması, yani ülkede
devam eden bölücülük davranışlarının sebeplerinin Cumhuriyet tarihi boyunca
ortadan kaldırılamaması emperyalistlere giden desteğin birinci bacağıdır.
Cumhuriyetin temiz, cemaat ve tarikat kimliğinden uzak; mürşit ve mürit tarzı
yapılanmanın dışında bireysel dini hayatın topluma öğretememesi ve sanki dindar
insanla kavgası varmışizlenimi yaratanlara kozlar vermesiise izah edilebilir
değildir, bu durum emperyalistlere giden desteğin ikinci bacağıdır ve
Cumhuriyet aydınının gafletidir. 200
yıllık kavganın damarlarını, sebeplerini ve Türk sosyolojisini aldığı laik
eğitim çerçevesinde bilmeyen Türk subayı manipule edilebilecek bu noktaların
farkında olamamıştır. ...
-Kitabın son bölümlerini oluşturan “Nato ve
Ordu”, Derinleşme problemi”, “Orduda etnik seçicilik”, başlıkları altındaki ayrıntılar; oldukça
ilginç ve üzerinde ciltler dolusu kitapla yazılabilecek ve üzerinde akademik
çalışmalar yapılabilecek hususlar...
-Satırlar arasında yer alan ve genel
okuyucu seviyesinin anlama sınırlarını zorlayan kelime ve deyimler için kitabın
sonuna minik bir sözlük konulabilirdi. Kişisel olarak anlamadığım ya da emin
olmak için kaynak karıştırmak durmunda kaldığım kelimelerden örnekler vermek
gerekirse “ampirik, a priori, vüsat, Hobbesyan, eklektik, diyalektik, holistik,
coğrafi determinasyon, epistemolojik, ontolojik, nobran yapı, motto...
*Bir komutanın not defteri – Yalçın Ergül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder