-Yazar
ailesinin 1860’lara kadar uzanan aile serüvenini kalem almış. Bunu yaparken
birçok insanın kendi geçmişine duyduğu özlemi, hayatın akışı içinde gevşeyen,
hatta kopan aile bağlarının ortaya çıkardığı duyguları, özlemleri dile
getiriyor. Ortadoğu’da bugün yaşanan acıların, geçmişteki köklerinin izlerini
bir başka pencereden izleyebiliyoruz. Daha o dönemde ülkemize doğru başlayan
mülteci hareketlerinin arka planında olup bitenleri ve Osmanlının son
günlerindeki gelişmelerin ortaya çıkardığı izleri görüyoruz. Günümüzde yaşanan küçük büyük insan
hareketlerinin nedenlerini anlayabiliyoruz. Göç etmek, mülteci olmak,
yönetimlerin değişmesi ... ... ..insanlar,
aileler, küçük büyük topluluklar, milletler bir diğerinin yaşadıklarından
etkileniyor. Kitaptaki satırlardan kısa alıntılarla bu duyguları paylaşmaya
çalışalım:
-Uzaklarda
olmanın yüreğimize saldığı acılar ... ..
-Büyük
amcam Cebrail de dedemle-onun ondokuz yaş küçüğüydü- aynı yolu izleseydi o da
göç etmeyecekti ve ailemin küba serüveni ... .. yazılmamış olacaktı. ... .. İki
kardeş, büyük olasılıkla hep aynı düşü, günün birinde kalkıp yeni bir ülkeye
gitme düşü kurmuşlardı; ama yaradılışları aynı değildi. Küçüğü... ... On sekiz
yaşında, Amerika’ya giden bir gemiye binip gitme olmuştu tek yaptığı.
-...
.. ne dünyaya geldiği bu ülkenin bir geleceği olduğuna, ne de bu dağ
yamacında
kendisini bir geleceğin beklediğine inanıyordu.
yamacında
kendisini bir geleceğin beklediğine inanıyordu.
-...
.. Demek ki, yüzyıllar süren karanlıkların, yazgısına razı olmaların, onun
bunun keyfine boyun eğmelerin ardından,
dedem, benim Osmanlı köylüsü büyük dedem, bir vatandaş gibi tepki
vermeye başlıyordu ... ..
-Mustakbel
dedem, Beyrut’ta üç yıl kalacak, ... yaşamı boyunca birkaç kez gelip
yaşayacaktı burada. O sıralar tam bir yayılma aşamasındaydı Beyrut; 1860
kıyımları, kentin gelişine yardımcı olmuştu.O güne dek Dağ’ın köylerinde tembel
tembel uyuklayan ve dünyanın vahşetinden korunduğunu düşünen bir sürü insan, bu olaylarla sarsılarak uyanmışlardı uykularından. En gözü pek olanlar, denizler ötesine gitmeyi seçtiler, bir daha durmayacak, çok büyük bir göç hareketi başladı; önce Mısır’a ve İstanbul’a, sonra daha da uzaklara, Birleşik Devletler’e Breziya’ya, tüm Amerika kıtasına ve Avustralya’ya doğru. Daha az serüven düşkünü olanlar-çoğu zaman ı zamana kadar çoluğa çocuğa karışmış ve hareketi kısıtlanmış olanlar- köylerinden, liman kentine “inmekle” yetindiler ve Beyrut yavaş yavaş bir metropol görüntüsüne kavuşmaya başladı.
tembel uyuklayan ve dünyanın vahşetinden korunduğunu düşünen bir sürü insan, bu olaylarla sarsılarak uyanmışlardı uykularından. En gözü pek olanlar, denizler ötesine gitmeyi seçtiler, bir daha durmayacak, çok büyük bir göç hareketi başladı; önce Mısır’a ve İstanbul’a, sonra daha da uzaklara, Birleşik Devletler’e Breziya’ya, tüm Amerika kıtasına ve Avustralya’ya doğru. Daha az serüven düşkünü olanlar-çoğu zaman ı zamana kadar çoluğa çocuğa karışmış ve hareketi kısıtlanmış olanlar- köylerinden, liman kentine “inmekle” yetindiler ve Beyrut yavaş yavaş bir metropol görüntüsüne kavuşmaya başladı.
-...
.. o da özgürlük ve gönenç , Amerika ve Avustralya düşleri kuruyordu. Ne var ki
... ... Ülkesini bırakıp yaşamın daha iyi olacağı bir başkasına gideceğine,
neden kendi ülkesinin daha iyi olması için çaba harcamasın insan?
-Onu
daha iyi kılmak için de bilgisizlikle savaşmak gerekiyordu! Böyle bir hedef, en
az kardeşi Cebrail’inki, kadar büyük bir hedef değil miydi? Bu savaş, Amerika
yolculuğundan çok daha heycan verici bir serüven olmaz mıydı? Gidip, zaten var
olan bir Amerika’ya aptalca katılmak yerine, bizim burada, Doğu’da,
atalarımızın topraklarında başka bir Amerika kurmak, çok daha övgüye değer bir
davranış olmaz mıydı? ... ..
-...
.. dedemin.. yardımseverliği ve zekâsı olmasa ..... Cebrail, en güvendiği
kişiyi, Butros’u yanına getirtmek istemişti. ... .. Küba serüveni ... ..
-...
.. verdiği mesaj da, olayları, ait
oldukları yere ya da topluluğa göre değil, evrensel ilkeler ışığında
değerlendirmemiz gerektiğiydi.
-Doğu’nun
alt üst oluşu, ... .. 1908 yılının ilk günlerinde, Niyazi ve Enver adlı iki
genç Osmanlı subayı, gidip Makedonya dağlarında mevzilendiler ve yeni bir
anayasa çıkartılana dek isyan bayrağını açtıklarını ilan ettiler. İkisi de
Selanik’te kurulmuş gizli bir derneğin, İttihat ve Terakki’nin üyeleriydiler...
... .. ”Osmanlı toplumu, artık zincirlerinden kurtuldu ... ..
-Selanik’te
halkın büyük bir bölümü ... .. 1908 devrimini çoşkuyla karşılamıştı.... ..
üyeleri arasında gerçekten de Sebetaycılar,”normal” Yahudiler, İtalyan
uyruklular, Bulgarlar olduğu gibi Niyazi benzeri Müslüman Arnavutlar, Çerkezler
ve çok sayıda Türk vardı. Ama sultan ... .. şimdi halka ne hakla İmparatorluğun
işlerine karıştığını sorabiliyorlardı. .... .. “Bunların hepsi mason,
dolayısıyla dinsiz ve dönme” demeye getiriyorlardı. ... ..
-Burada
da yalan, gerçeğe karışıyordu ... ..
-“Doğu’nun
uyanışı”na duyulan özlem, çoktandır, onyıllardır, İmparatorluğun birçok
bölgesinde- benim köyüme kadar- tomurcuklanıyordu.
-Bundan
sonra tüm ülkede karanlık olaylar meydana gelmeye başladı; o dönemde hep sultanın hafiyelerine yüklendi bunlar, olmayacak şey
değildi. Ama kimse de tam olarak emin
değildi. Güneydoğu Anadolu’da, özellikle de Adana kentinde, ... .. şiddetli
bir Ermeni karşıtı harekete dönüşen ayaklanmalar patlak verdi.... ..
-...
... tıpkı 1908 Temmuz’unda olduğu
gibi, kimsenin beklemediği bir şey meydana geldi. Aynı Enver ve aynı Niyazi’nin
yüreklendirdiği birkaç ordu birimi, Selanik’ten
İstanbul’a yürüdüler, neredeyse
hiçbir çatışmaya gerek kalmadan karşı devrimi ezdiler ve imparatorluk
sarayını ele geçirdiler. ... ..
-Meclis,
tahttan indirildiğini bildirmek için
sultana, dört milletvekilinden oluşan ... heyette iki Müslüman, bir
Hristiyan Ermeni ve bir Yahudi vardı. Bu bileşim özellikle anlamlıydı; üstüne
üstlük sonuncu üye Emanuel Carasso, Selanik’in çok önemli kişilerinden biriyidi
ve masondu. ...
-Osmanlı Anayasası’nın yürürlüğe
girişinin birinci yıldönümü olan 24 Temmuz 1909 günü, “Hürriyet Bayramı” ilan
edildi... Osmanlı Anayayasası’nın kapağında yazılı üç temel kavramı, Özgürlük,
Kardeşlik ve Eşitlik... ..
-1918’de yenilen Osmanlı
İmparatorluğu, Doğu Akdeniz’e dört yüzyıldan uzun bir süre egemen olduktan
sonra parçalanmıştı. ... ..
-Kızına, yani halam Atatürk’ün ön adı
verilmişti... .. Kamal - ondan söz etmek için bu anı bekliyordum... ..
*Yolların
Başlangıcı-Amin Maalouf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder