… .. Her geçen gün kötüye giden dünyada filizlenecek iyiliklerin peşini bırakmayan bir aydın Alev Alatlı. Bunu yaparken, yeni yollar bulmak için dünyanın geçmişinden gelen yolları bilmenin önemine inanır. Bunu hiç bıkmadan tekrar eder, eder… Karanlığın gözünün içine bakmayı tavsiye ederken ”Karanlığın kısır amellerine iştirak etme, tersine onları teşhir et sözünü prensip edin.” der.
… ..
Fizik ve sosyal bilimler ilişkisini hep paralel değerlendiren Alev Alatlı, bu sefer Lorenz’den ilham alarak dünyaya başka bir pencere açıyordu. Bir kelebeğin kanatlarını çırpması Amozonları etkiliyorsa ortaya çıkan her olayı arkalayan oluşumları, fikirleri anlamak için belki de çok başka yerlere bakmak gerekiyordu. … ..
… ..
Alev Alatlı ile dostluğumuz çok eski yıllara dayanır. 1990’lı yıllar. İlerleyen yılların perçinlediği samimiyetin etkisiyle belki de sohbetlerimizin çoğunu onun mutfağında yaparız. Bu arada Alev Hanım bir yazı ustası olduğu kadar dünya mutfağını iyi bilen bir yemek ustasıdır. Mutfağın doğal hâli içinde yemekler hazırlanırken, sohbetler de son derece ciddi ve önemli konularla sürer gider. Hayatın doğal akışının içinde … .. Hiç bir ara, ana konuyu etkilemez, o ana hat olarak akıp gider. Çorba karıştırırken memleket kurtarır, bazen de batırırız. Zannetmeyin ki bu mutfakta pişen yemekler öyle sıradan yemekler olur. … .. Her şey yaşadığımız dünyayı görmenin, gördüğümüzü anlamanın yöntemini öğrenmek ve öğretmek içindi…
Programa başlarken zaman uçak kriziyle birlikte Rusya gündemdeydi. Medya günlük gelişmeleri izlerken Alev Alatlı bize Kamçatka ormanlarından Kutuplara dev coğrafyayı anlatmaya, algılatmaya çalışıyordu… Dev bir ordunun yenilince düştüğü durumu, Kızıl Ordu Korosu’nun Tarkan ile sahneye çıkışından başlatarak anlatmaya çalışmıştı. Şarkıyı dinledik., dedovschina geleneğini (1*) içimiz sızlayarak anlamaya çalıştık. Alatlı Blatnoy Mir yeraltı örgütünden, uzay bilimcilere bize Rusya’yı anlatırken kronolojik bilgilere boğmuyor, her ülkenin insanlarının hâlini hissettirmeye çalışıyordu. “Hâlden anlamak” deyimine çok aşina olan biz Türkler için bir aydının dünya aydınlarına ilişkin bu çabası muhteşemdi. Rus aydınlarını anlamaya çalışırken Putin’e, ona buna kızmak yerine hüzünlendik.
Belliydi ki dünyayı anlamak için büyük büyük olaylara değil başka yerlere bakmalıydık. Ardından Rusya’yı dünya finans sistemine köle eden , pardon entegre eden Amerikan Komünist Partisi’nden ve komünistlerinden başladık konuya. Pete Seegeri Joan Baez, Bob Dylana’dan Pink Floyd’dan turbo kapitalizme geldik. Öyle ki izleyicilerimizden şarkı listesi dahi almaya başladık. Önce insani bir dünya isteyenlerin seslerine kulak verdik. Pink Floyd’un “Hey You” şarkısında olduğu gibi…
Hey sen, dışarıda soğukta duran
Yanlızlaşıyorsun, yaşlanıyorsun
Beni anlıyor musun?
Hey sen, koridorda ayakta duran
Kaşınan ayaklar ve kaybolan gülüşlerle
Beni anlıyor musun?
Hey sen, ışığı gizlemelerine izin vewrme
Savaşmadan pes etme
Hey sen, orada yalnız duran
Telefonun yanında çaresizce oturan
Bana dokunur muydun?
Hey sen, kulağı duvarda olan
Birinin seslenmesini bekleyen
Bana dokunur muydun?
Hey sen, bana taşı taşımamda yardım eder miydin?
Nereye gitmişti bu adamlar?. Neoconlar nasıl ortaya çıkmıştı, paleoconlar kimlerdi? Amerika’nın sol ve sağ damarlarında bugün hangi kan dolaşıyordu? Milenyum din leri, paganizm ve panteizmin günümüzdeki yansımaları, küreselleşmeciler, çevreciler, ekolojik hareketler, Yehova Şahitleri, intihar kültleri, zihin kontrol sistemleri, insanların geçmişlerinden koparılıp robot müritler hâline getirilmesi, paralı askerlerden paralı hapishanelere dünya sistemi gibi birçok konu masamızda oldu…. ..
… ..
Alev Alatlı, “ütopyamız olmalı” derken gerçekleri konuşmaya dikkat çekiyor, gerçek üzerine konuşmaya dikkat çekiyor, “gerçek üzerine kurulmayan hayallerin hiç bir işe yaramayacağını” ekliyordu. İslamcısından Cumhuriyetçisine birbirimizi anlayamama sebeplerimizin başında kelimeleri düzgün kullanamayışımızın geldiğini ısrarla söylüyordu. Siyak-sibak (2*) bilgisinin eksikliği, çocuklarımıza tecrübe aktaramayışımız, çocuksu bir toplum oluşumuz, ergen tepkiler verişimizin sebepleri arasındaydı. “Muhafazarkârlık” bahsine de hep bir mim koyar, “Neyi muhafaza ettiklerine bakın Ayşe Hanım. Neyin muhafazası? Yani çok deli dingil bir şeyi de muhafaza etmeye kalkıyor olabilirsiniz.” itirazını hep yapardı.
“Cesaret” konuşmalarımızda sıkça geçen bir kavram oldu. Hele de Türkiye’yi konuşmak cesaret istiyordu. Alev Alatlı, peşrevden hamasetten ibaret her analizi korkaklıkla bağdaştırır. “Çünkü peşrev korkaklık işidir. Hamaset yaparak kendinizi korursunuz.”
… ..
“Benden olsun çamurdan olsun!” demenin sonuçlarını, liyakat kaybını, Peter Prensibi (3*) üzerinden bilimsel verilerle konuştuk. Accountability (4*) ve Peter Prensibi’ni konuştuğumuz bölümler umarım ki siyasete ilgi duyan herkesin kulağına küpe olur.
Sosyal kanunları, “Bir çatlak varsa mutlaka büyür.” diyen Murphy Kanunları’nı hatırladık. İster Atatürkçü, ister Marksist,ister liberal olsun Türkiye’nin sorunlarının Temelinde yatan çatlakları biklmek zorundaydık k; çözümleri ortaya koyabilsin.”Hesap verilebilirlik nedir? Karar alma süreçleri nasıl belirlenir. Ordudan sivil örgütlere ihmal edilenler, hiyerarşik yapılanmaların sorunları nelerdir?” sorularıyla birlikte toplumların kaderini belirleyen fizik kurallarını, sistemleri çalıştıran veya durduran sebepleri konuşup durduk.
“Amerika’yla İsrail’in iç içe olduğunu biz hâlâ anlamadık derken, Yahudilik, Sabetay Sevi, kıyameti çağıranlar, Frankistler bitiremediğimiz başlıklarımız arasında yer aldı. Amerika’yı aç bebeklerin penceresinden değerlendirirken, Kürt meselesindeki feodalizm çıkmazını konuşurken izleyiciden de pozitif, negatif pek çok yorumlar aldık. Program ın akışında onların da payı büyüktür.
… ..
… .. sözler yazıya dönüşünce daha da kalıcı olur. Yol gösterici olur, hatırlatıcı olur. Ümit ederim bu kitap vasıtasıyla okuyucu da Alev Alatlı’nın birikiminden faydalanır ve kitap yeni başlangıçlara, güzel son uçlara vesile olur. … ..,
… ..
Kızıl Ordu Rusya’dır
Akılla Rusya’yı Anlayamazsın
Amerika’nın Sol Damarı
Amerikan Komünistleri Stalin’le Halleşemedi
Amerikan Muhafazakârları
ABD Bir Hollywood Yapımıdır
Hızlandırılmış Kapitalizmin Dini Panteizm mi?
Yahudilik
Kıyameti Çağırmak ve Yeni Dünya Düzeninin Sembolleri
Nihilizm, Paganizm ve Milenyum Tarikatları
Büyüsü Sökülen Dünya ve İntihar Kültleri
*Kelebek Etkisi Söyleşileri & Alev Alatlı (Yönetmen Ayşe Böhürler)
Pınar Yayınları
1. Baskı: Şubat 2021
(1*) dedovschina geleneği dedovşina. kelime anlamı olarak "babaların idaresi"
Rus ordusunda "kıdemli erlerin acemi erleri dövme olayı". vahşi bir ordu geleneği. rusya'da bu olaydan dolayı her yıl yüzlerce asker intihar ediyor. 2007'nin ilk altı ayında resmi rakamlara göre bu tür dövme ve işkencelere dayanamayan 262 asker ölmüş. bunların yarısı intihar yarısı da dayak sırasında ölme.
dedovsina - ekşi sözlük (eksisozluk.com)
(2*) Siyak-sibak Sitemizin kendi üzerine temellendiği isim şeması olan bu konu üzerinde biraz açıklama yapma gereksinimiz duymaktayız. Peki siyâk ve sibâk ne demek? Öncelikle siyâk ve sibâk kavramları Arapça kökenlidir. Siyâk kelimesi sözlükte “sâka – yesûku – sevkan ve siyâkan fiilinden gelen fi‘âl vezninde bir mastar olup göndermek, sürmek, sevketmek, salmak gibi anlamlara gelirken, sibâk kelimesi ise “sebeka-yesbiku/yesbeku-sebkan ve sibâkan kökünden fi‘âl vezninde bir mastar olup “yarışta, savaşta, ilimde, Müslüman olmada, kısaca hemen her alanda ilk, öncü ve birinci olmak” gibi manalara gelmektedir.
Terimsel anlamları olarak da siyak kelimesi “sözün gelişi, sevk edilişi” anlamına gelmekteyken sibâk kelimesi ise “sözün baş tarafı ile olan bağlantısı, sözün evvelinden, öncesinden gelen mâna, evveliyet” gibi anlamlara gelmektedir.
Bu kavramlar beraber olarak Kur’an ilimlerinde önemli yer teşkil etmektedir. Bir ayetin tam olarak anlaşılabilmesi bu iki kavram neticesinde ortaya konulabilmektedir. Nitekim bir ayetin öncesinde ve sonrasında bulunan ayetler vesilesi ile anlaşılabilme durumu pek çok kez karşımıza çıkmaktadır.
Siyak ve Sibak Ne Demek / 3 Kullanıldığı Yer - Siyak&Sibak (siyaksibak.com)
(3*)Peter Prensibi Peter İlkesi, bir hiyerarşi içerisindeki her çalışanın yetersizlik gösterdiği noktaya kadar terfi etme, atanma eğiliminde olduğunu iddia eden ilke. Dr. Laurence J. Peter ve Raymond Hull tarafından 1968 basımı Peter İlkesi (The Peter Principle) adlı kitapta toplanmış mizahi incelemenin ana konusudur. İlke, hiyerarşiye dayalı bir organizasyonda kişilerin yeterli oldukları sürece daha yüksek bir pozisyona terfileri nedeniyle, eninde sonunda artık yeterli olmadıkları seviyeye (yetersizlik seviyesi) geleceklerini öngörmektedir. Kişiler ulaştıkları bu son noktada kalacak, artık yetersiz oldukları için daha yüksek pozisyonları elde edemeyeceklerdir. Bu önermenin doğal sonucu olarak; zamanla, bir organizasyondaki her pozisyon o pozisyona ait görevleri yerine getirebilecek yeterlilikte olmayan çalışanlarca doldurulacaktır ve görev henüz yetersiz olduğu pozisyona yükselmemiş olanlar tarafından yerine getirilecektir. Peter İlkesi - Vikipedi (wikipedia.org)
(4*) Accountability
Sorumluluk, mesuliyet
Hesap verme zorunluluğu
Yükümlülük
Hesap sorulabilirlik
(5*) Murphy Kanunları Amerikalı mühendis Edward A. Murphy, jr. tarafından, başarısızlıklar ve hata kaynaklarının karmaşık sistemlerde incelenmesi üzerine ortaya konan özdeyişlerdir.
Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:
"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."
Aslen Finagle Kanunu olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir:
"Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir." [1]
Bu parola modern teknikte analitik ölçüt olarak hataları önleme stratejisi olarak kullanılır ve görünen en esprili ama aslında ciddi bir temel üzerine oturtulmuş kanundur.
Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun şöyledir: Belirli bir gelişme herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir.
Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır.
Edward Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı.
Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır. Murphy Kanunları - Vikipedi (wikipedia.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder