Derslerle
dolu hikayelerden oluşan kitap 189 sayfa. Hikayelerden alıntı paylaşalım;
-Cinlerin
Menan Padişahı, kabilesine dedi ki:
-Bir
zamanlar buralar orman idi. İnsanlar, insanlardan değil, yılandan çıyandan ve
kurtlardan korkardı.Geyikler dolaşır, bülbüller şerkı söyler, çiçekler
gülerdi.Ağaçlar yağmurla yıkanır, rügârlasaçları taranır, dereler çağlardı. O
günler çok gerilerde kaldı. Şimdi balta sapı bulmak bile zor... ... ..
-Orman
kesenlerin çocukları, bugün birbirini kesiyor. İnsanlar kahvede, okulda veya bir
meydanda toplanıyor,yine insanlar gelip, bunları öldürüyor. Artık şeytana, cine
hatta mikroba gerek kalmadı. Kurşun yiyen insanlar çam gibi yıkılıyor. Kaçanlar
gizlenince, geride ölüler yaralılar kalıyor. Yine de “insanca” yaşarlarmış...
Buna da benim aklım ermiyor...
-Dahası
var: “Dünya güzel, yaşamak güzel” derler, her sene binlerce kişi intihar eder.
...
-...
Eskiden insanlar, cinlerden korkarlardı, şimdi
cinler insanlardan korkuyor,....
cinler insanlardan korkuyor,....
Makam sarayının çatısı
-...
..işte şu mubarek Müslümanın kininden bir damla... Gururundan da bir damla
aldım. Şöhret, makam sevgisi ve menfaat duygularından da birer damla alalım.
Bakınız, hepinizin gözü önünde karıştırıp, önünüze koyuyorum. Bu damlayı
seyredin.
-Menan
Dede, torunların yüzüne dikkatle baktı. Hepsi sakindi. Kimsede telaş yoktu.
Menan Dede, sağ elini damlanın üzerinde dolaştırdı ve çekti. O damla birdenbire
başka bir âleme pencere oldu.
-O
müslüman sanki secdeden yavaş yavaş kalktı. Kendisini tenkid eden din kardeşine
kin ateşinden bir parça
fırlattı. Adam oturduğu koltuktan düştü. “Yandım!” diye bağırdı ve yakanın kim olduğunu da söyledi. Fakat kimse inanmadı ve yanık yerini de gösteremedi.
fırlattı. Adam oturduğu koltuktan düştü. “Yandım!” diye bağırdı ve yakanın kim olduğunu da söyledi. Fakat kimse inanmadı ve yanık yerini de gösteremedi.
-O
Müslüman, vicdanında hafif bir rahatsızlık duydu. Aklını imdada çağırdı.
Akıl:
-Böyle
kimselerin kendine de, milletine de faydası yok. Balonunu patlattığın iyi oldu.
Adam olsunlar.
-Aynı
adam, bu sefer şöhretine çelme düşürene iftira çelmesi taktı. Adam uzanıverdi.
“Hayır düşmedi” dedi. Hemen ilave etti; “Düşürülmüş cüzdanı almak için böyle
bir numara yaptı.” İkinci iftirasını da mantık kılıfına sokup, herkesi kendisine
inandırdı. Düşürdüğü adamın sayesinde yükseldiğini sandı. Koltuğuna biraz daha
yaklaştı.
-O
Müslüman demet demet paraların üzerine basıp koltuğa çıktı. “Otursam alçalırım”
diye ayakta durdu, önünde eğilen başların üzerinde yükseldi. Onun eski
taraftarları, bilinmeyen bir yöne gidiyordu. O da başlar üzerindeydi. Etrafına
bakındı, eski dostlarından kimse kalmamıştı. Yeni dostları ne istiyordu? Başını
kaldırdı, ömrünün sonunu gördü. Dünyanın bittiğini, bir uçuruma geldiğini
zannetti.
-O an,
birdenbire o damla, bir deniz oldu. Kabardı, çoştu, kin dalgaları ile gurur
kayaları çarpıştı. Şöhret rüzgârı ile makam sarayının çatısı uçtu. Menfaat
kılıcı, hâkimiyetin boynunu kesti. ”Eyvah!” diye haykırırken yine akıl imdada
yetişti. “İnsanların ekserisi bozuktur, bunlara merhamet edilmez” dedi.
Rahatladı, etrafına bakındı, Hizmet’in
viran olan haline aağladı. Suçlu aradı.Gözyaşını silecek tek dostu kalmamıştı.
Dost diye yanına gelenler de onun oyununu, ona oynuyordu. Yuvarlak dünya
dönüyordu, aynı oyun tekrar ediyordu.... ..
-...
..Kulaklara küpe olsun diye bir gerçeği belirtelim: İslamiyet, kötü huylarımızı
iyiye döndürmek için gelmiştir. Sürünen Müslümanlar ise, kötü huylarını
koruyup, İslamiyet’i kendi sularında akıtmak istiyorlar. Bunun için sular kirli
akıyor... ..
Kimsenin ahı yerde kalmaz
-Hep
birden gece karanlığında mezarlığa süzüldüler.. Cinler, duvarın ötesini de
gördüklerinden mezarların içi onlara bir başka dünya gibi açıldı. Baktılar ki
mezarlıklar dışardan görüldüğü gibi sakin değil. Her biri apayrı bir rüya
görüyor gibi ... Kimisi korkunç bir hayalin pençesinde kıvranıyor, kimisi
düşmekte olduğu uçurumun dibine bir türlü varamıyor, kimisi bir işle meşgul
olup onun zevkine dalmış gidiyordu.... ..
-Nehri
takip ederek bir ovaya çıktılar. Tam bu çıkış noktasında güzel bir kaplıca
vardı. Bir de maden suyu çıkıyordu. İnsanlar bu güzel yerlerde, büyük günahlar
işliyorlardı. Menan Dede:
-Çocuklarbiz
bu insanlardan hem korkuyoruz hem de bunların acayip hallerini görmeden
edemiyoruz. Gelin bakalım şı güzel yerlerde insanlar neden günah işliyorlar?
... ..
-... ..
kimsenin ahı yerde kalmaz. ....
Şeytan
-Yaz
günlerinin bunaltıcı sıcaklarından kurtulmak gayesiyle merkez köylerden birine
taşınmışlardı. O gün işlerini bitiremediği için köyün arabasını kaçırmıştı.
Yaya olarak gitmesi gerekiyordu. Güneş battıktan sonra serin havada yola
dizildi. Daha kırk beş dakika yürümüştü ki, karanlık basıverdi. Ay yoktu. Bir
saat bir çeyrek yolu vardı...
-Başını
yukarı kaldırdığında, kuzey istikametinden simsiyah bir bulutun geldiğini
gördü. Fakat bu bulut çok aşağıdaydı ve süratle ilerliyordu. Aklına cinler,
periler ve ihtiyar kadınların anlattıkları korkulu masallar geldi. Korkusu
arttı. Yolun kenarına çekildi. Su arkına yatmayı düşündü. Fakat bu, bir dev ise
onu arkta da bulur, yerdi. Bildiği duaları sırasıyla okuyarak beklemeye
başladı.
-Gözünü
siyah bulutlardan ayırmıyordu. Bulut geldi, geldi; telefon direklerine çarptı,
sesler çıkardı... Hiçbir şey düşünemiyor ve hiçbir hareket yapamıyordu.
-Bulut
geçti gitti, başını öne eğdi, hemen karşısında bir adam gördü. Hafifi bir
ürperme ile:
-Merhaba,
dedi.
-Merhaba,
köye mi gidiyorsun?
-Evet.
-Ben de...
-Adamın
heyecanı biraz yatıştı.
-Şu şey,
deyince öbürü, onun sesini kesti:
-Sığırcık
sürüsü mü?
-Adamın
cevap vermediğini fark edince, devam etti:
-O
gördüğün bulut, sığırcık sürüsüydü. Bak bazıları telefon tellerine çarpıp
öldüler. Yere eğidi, birini alıp, gösterdi.
Adamın içi
iyice rahatladı. Yol arkadaşı bulduğuna seviniyordu. Karanlık geceler tekin
değildir, derlerr. İki arkadaş olunca insan korkmaz.
-Sen bizim
köylü değilsin, diye sordu.
-Mal
toplamaya gidiyorum.
-İşler
nasıl?
-Pek iyi
de denmez, pek kötü de.
-Ben ev
yaptırmasaydım elim daralmazdı. Evin masrafları, dükkânın borçları ... derken
borç gırtlağa dayandı.
-Esnaf
olduğuna göre bir yolunu bulursun.
-Yol mu
yok? Yolunu bulma kolay ama Allah harama el sürdürmesin. Millet para kazanıyor,
nasıl kazanıyor? İçler acısı...
-Hem
böylepara kazanırlar hem deŞeytan’a nalet okurlar. Şeytan bu adamları ne
yapıyor?
-Dediğin
doğru ama, Şeytan deyip geçme... Alah onun şerrinden bizleri korusun.
Arkdaşının
yüzüne baktı:
-Neden
âmin demiyorsun?
-Ne diye
âmin diyeyim? Beş kuruş için yalan söyleyen adamın dili Şeytan’ın elinde mi?
Hem bile bile haram işle, hem de Şeytan’ı lânetle...
-Aklım
yatmıyor değil.
-Niye
yatmasın? Şimdi ben sana borç para vereceğim. Sen bununla borçlarını
ödeyeceksin, ileride para kazandığında bana olan borçlarını ödemek istersen
Şeytan buna mani olur mu?
-Zannetmem.
-Peki, sen
neden her yanlış işinde Şeytan’a kızıyorsun?
-Elbet
kızarım, onun hakkında âyet var....
-Sen
İslâmiyet’in kurallarına uymuyorsan, daha doğrusu uymak istemiyorsan, Şeytan da
senin iyice sapıtmana yardım ediyorsa bu iyilik mi, yoksa kötülük müdür?
-Kötülük...
-Neden
kötülük olsun? Sen İslâm dininin esaslarına uymak istemiyordun, Şeytan’da bu
isteğine yardım etti, daha ne istiyorsun?
-Arkadaş
sen akıllı bir adama benziyorsun, ben seninle aşık atamamam.
-Yok canım
akıl meselesi değil. Yol bitsin diye yarenlik ediyoruz...
-Babana
rahmet, Allah seni Şeytan’nın kötülüğünden korusun...
Adam bunu
derken gülüyordu. Belli ki işi şakaya vurmuştu. Yine yol arkadaşına şaka yollu
dedi ki:
-Sen bana
borç para vereceğini mi söylemiştin?
-Olur
veririm. İslâmiyete göre sözünde durmayan munafıktır..
-Diğeri
hafifçe güldü, cebinden cüzdanını çıkardı.
-Ne kadar?
diye sordu.
-Adam
inanamadı:
-Arkadaş,
sen çok şakacısın!
-Şaka
değil, ne kadar?
-Yarın iki
bin liralık borcum var.
-Al, iki
bin lira! İşte bir de bono. Kibritin, çakmağın var mı? Çak da dolduralım ve
imzala...
-Adam da
önce bir tereddüt rüzgârı esti, sonra “aldırma” gibilerden bastı imzayı.
Arkadaşı ikaz etti:
-....(devamı kitapta)
*Menan Cinleri– Hekimoğlu İsmail
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder