Kitap, beyin fonksiyonları hakkında tahmin edilebileceklerin
de ötesinde özellikler olduğunu anlatıyor. Sıradan okuyucunun anlayabileceği
sade ve sürükleyici bir dil kullanılan kitaptan kısa bir alıntı;
Beyin ,
çekişmeler üzerine kurulu bir makinedir
-Karar verme sürecinde sahne arkasında olup
bitenlere biraz daha yakından bakalım. Farz edin ki bir dondurma dükkânının
önünde duruyor ve aynı derecede sevdiğiniz iki çeşit arasında karar vermeye
çalışıyorsunuz; diyelim ki naneli ve limonlu. Dışarıdan bakıldığında öyle pek
bir şey yapıyor gibi değilsiniz: Yaptığınız tek şey, orada dikilip gözlerinizle
iki seçenek arasında gidip gelmek.Ama bu ölçüde basit bir seçim bile,
beyninizde bir etkinlik fırtınası başlatmaya yetti de arttı bile.
-Bir nöron, tek başına anlamlı bir etkiye
sahip değildir. Ama her nöron binlerce başka nöron ile, onlarda yine binlercesi
ile bağlantılıdır ve bu ilişki devasa, döngüsel ve dallı budaklı bir ağ içinde
devam edip gider. Bu arada bütün nöronlar, birbirini uyaran ya da baskılayan kimyasallar
salmaktadırlar.
-Ağ içindeki belirli bir grup, naneli
dondurmayı temsil eetmektedir.. Bu örüntü, birbişrlerini karşılıklı olarak
uyaran nöronlardan oluşmuştur. Nöronların mutlaka yan yana olmaları gerekmez;
hatta koku, tat, görme işlevleri ve bunların yanı sıra naneli dondurmayı içeren
benzersiz anılar tarihinizle ilgili, birbirinden uzak beyniniz için beyin
bölgelerini kapsamaları daha olasıdır. Bu nöronların tek başına hiç birinin,
naneli dondurmayla bir ilişkisi olduğu söylenemez. Dahası, her biri farklı
zamanlarda, sürekli değişim halindeki farklı ortaklıklara giderek çok çeşitli
roller üstlenebilirler. Ama bu düzenleme dahilinde hepsinin birden etkin hele
gelmeleri, beyniniz için “naneli dondurma” anlamını taşır. Siz dükkânda
sergilenen dondurma çeşitlerinin önünde dururken, bu nöronlar federasyonunun
üyeleri de birbirleriyle heyecenlı bir iletişim içine girmişlerdir; tıpkı
birbirinden uzak insanların internet üzerinden topluca yaptığı konuşmalar gibi.
-Seçim kampanyası yapan tek grup, bu nöronlar
değildir. Rakip olasılık –limonlu dondurma- da bu sırada kendi nöron partisiyle
temsil edilmektedir. Naneli ve limonlu partilerinden her biri, kendi etkinliğini
güçlendirip diğerininkini baskılayarak üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. Tek
bir galibi olan bu yarışta, mücadele taraflardan biri kazanana kadar sürer ve
galip gelen taraf da bir sonraki eyleminizin ne olacağını belirler.
-Beynin işleyişi, bilgisayarların aksine, her
biri bir diğerine üstün gelmeye çalışan farklı olasılıklar arasındaki çatışmalardan
beslenir; üstelik seçenekler de her zaman birdeb fazladır. Nane ya da limonlu
dondurmadan birine karar verdikten sonra bile kendinizi yeni bir çatışma içinde
bulmanız an meselesidir: hepsini mi yemeli? Bir tarafınız bu lezzetli enerji
kaynağını arzularken, bir diğer tarafınız da bunun şekerli olduğunu ve onu
yemek yerine koşu yapıyor olmanız gerektiğini bilmektedir. ... ..
-Bunlar bilim kurgu izlenimi verse de, beynin –çaba
göstermediğimiz zamanlarda bile- örüntü bulma yeteneği sayesinde bu tür bir
gelecekten çok da uzak sayılmayız. Karmaşık verileri bünyemize alıp bunları
dünyayla ilgili duyusal deneyimimizin bir parçası haline getirmemizi mümkün
kılabilecek olan dabeynin bu özelliğidir. Bunun gerçek olması durumunda yeni
veri akışlarını almak, bu sayfayı okumak kadar zahmetsiz olacaktır. Ancak yeni
duyu ilavesi, dünyayla ilgili bilgi almanın bir yoludur yanlızca; kitap
okumaktan farklı olarak, bilinçli katılımınızı gerektirmez.
-Beynin kapsamına alacağı veri türlerinin sınırlarını -ya da bunlarınbir sınırının olup olmadığını-
halihazırda bilmiyoruz. Ama artık evrimin zaman ölçeğinde gerçekleşecek duyusal
uyum süreçlerini beklemek zorunda olan doğal türlerden sayılamayacağımız açık.
Geleceğe doğru ilerledikçe, dünyaya açılan duyusal kapılarımıza da giderek
artan oranda kendimiz tasarlayacak, bizi genişlemiş bir duyusal gerçekliğe
götürecek olan bağlantıları yine kendimiz kuracağız. ... ..
-İlerlemekte olan beyin-makine
arayüz teknolojisi, kol ve bacak protezlerinin ötesinde, başka olasılıklara
da gebe görünüyor. Vücudunuza, şimdikinden çok farklı kılacak eklemeler yaptığınızı
düşünün. Şöyle bir fikirle yola çıkabilirsiniz: Beyin sinyallerinizi, odanın
diğer köşesindeki bir makineye kablosuz olarak kumanda etmekiçin kullanmak
nasıl bir şey olurdu? Ya da bir yandandan e-postalarınızı yanıtlarken bir
yandan da motor korteksinizi, düşünceyle kumanda edilebilen bir elektrikli
süpürgeyi çalıştırmak için kullanabilmek? Bu fikri uygulamaya dönüştürmek başlangıçta
olanaksız gibi görünebilir; ama bu noktada beynin işleri perde arkasından
yürütmede çok başarılı olduğunu ve bunun için bilince pek de ihtiyaç
duymadığını hatırlamak gerek. Araba kullanırken bir taraftan yanınızdakiyle
konuşup bir yandan da radyonun düğmesiyle oynamanın ne kadar kolay olduğunu
düşünün yeter.
-Uygun bir beyin-makine
arayüzü ve kablosuz teknolojinin varlığında , bir vinç ya da forklift gibi
büyük makineleri düşüncelerinizle kablosuz olarak ve belirli bir mesafeden
kaldırmamanız için neden yoktur. Bu bir kürekle kumu kazmanız ya da gitar
çalmanızdan çok da farklı bir şey... ... Bu konudaki beceriniz, görme duyunuzdan
yararlandığınız duyusal geri bildirimle (makinenin hareketlerini izleyerek),
hatta belki de geribildirimin duyu-motor
korteksine yapılmasıyla (makinenin hareketlerini hissederek güçlendirebilir. Kol ve bacaklarını kontrol
etmeyi öğrenene kadar, elinden onları sağa sola savurmaktan başka bir şey
gelmeyen bir bebekte olduğu gibi, bu yeni kol ve bacakları kontrol etmek birçok
alıştırma gerektirecek ve hareketler başlangıçta belki hantalca olacaktır.
Ancak bu makineler zamanla sıradışı güce sahip (hidrolik ya da başka türden),
etkili birar ilave kol ya da bacağa dönüşecektir. Bütün bunlar gerçekleşirse, şu anda kol ve
bacaklarınızı nasıl hissediyorsanız, bu makineleri de öyle hissedebileceksiniz.
Bunlar, sizin basit birer uzantınız; fazladan sahip olduğunuz kol ya da bacak
konumunda olacaklar.
-Beynin, bünyesine dahil etmeyi öğrenebileceği sinyal
çeşitlerinde teorik olarak bir sınırlama yok. Belki de istediğimiz herhangi bir
vücuda sahip olabilir, dünyayla istediğimiz her türlü etkileşime girebiliriz.
Uzantılarımızdan biri gezegenin öbür ucundaki bir işle meşgulken ya da Ay’daki
kayaları kazarken, bizim de Dünya’ya geldiğimizde sahip olduğumuz vücut,
aslında insanlık için yanlızca bir başlangıç noktasıdır. Uzak gelecekte
yanlızca fiziksel vücudumuz değil, benlik duygumuz da genişlemeye tabi olacaktır. Yeni duyusal
deneyimler kazanıp yeni vücut türlerini kontrol etmeye başlamamız, birer birey
olarak bizi de derinden değiştirecektir: Nasıl hissettiğimiz, nasıl
düşündüğümüz ve kim olduğumuzla ilgili olarak sahneyi hazırlayan,
fizikselliğimizdir. Standart duyular ve standart vücudun sınırlamaları ortadan
kalktığında, biz de farklı insanlar oluruz. İleriki nesillerde dünyaya gelen
torunlarımız, bu nedenle kim olduğumuzu ve bizim için önem taşıyan şeyleri
anlamak için çaba sarf etmek zorunda kalabilirler. Tarihin bulunduğumuz şu
noktasında Taş Devri atalarımızla paylaştığımız ortak yönlerimiz , yakın
gelecekteki torunlarımızla kıyaslandığında daha fazla olabilir.
* Beyin / Senin Hikâyen & Davit Eagleman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder