14 Ağustos 2019 Çarşamba

Mahmut ile Meryem *


... .. Elçin Efendiyev.. ..  Çağdaş Azerbaycan edebiyatının önemli temsilcilerinden elçin, meşhur hikâyeci ve romancı İlyas Efendiyev’in oğludur, 1943 yılında Bakü’de doğmuştur. Azerbaycan Dil ve Edebiyat Fakültesi’ni bitidi,kten sonra Azerbaycan İlimler Akademisi Nizami Dil ve Edebiyat Enstitüsü’nde görev almıştır. Azerbaycan Yazarlar Birliği ile Edebiyat ve İncesenet gazetesinde çalışmıştır. Vatan Cemiyeti başkanlığı ve ve başbakan yardımcılığı gibi siyasi vazifelerde bulunmuştur.
            Sovyetler Birliği üyesi olan ve filoloji doktoru ünvanı bulunan Elçin, Sovyetler Birliği Lenin Konsomolu Ödülü gibi çeşitli ödüllerin de sahibidir. Birçok seneryosu filme çekilen Elçin’in en başarılı olduğu ve pek çok ödül kazandığı tür hikâyedir. Eserleri İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Arapça, Farsça, Macarca, Slovakça ve Bulgarcaya çevrilen Elçin’in ülkemizde de Suşa Dağlarını Duman Bürüdü adlı hikâye kitabı yayımlanmıştır.

(*Kırk Ambar kitabından, sf.143) Örneğin benim secerem sekizinci kuşakta – Erzurum civarından Karabağ’a gelerek şimdiki Fuzuli vilayetinin Saracık denen bölgesine yerleşmiş olan Hocamey Efendi’ye kadar uzanıyor...
... .. Öncelikle bu romanın Kerem ile Aslı hikayesinin Azerbaycan varyantından mülhem olduğunu belirtmeliyiz. Bu tür romanlara ülkemizde olduğu gibi Azerbaycan’da da özel bir ad verme durumuna rastlanmamaktadır. Azerbaycan’da yaygın olarak kullanılmasa da “romanlaşan destan” veya “destanlaşan roman” kavramları bu tür eserlar için kullanılan ve ve eksikleri olan terimlerdir.
Hikâyenin Azeri varyantandaki olaylar ile romandaki olaylar arasında genel anlamda bir müştereklik vardır.  Kahramanların özellikleri, aile ve etrafları, başlarından geçen olaylar pek çok noktada benzerdir.... ..
... .. Elçin, Süleymen Paşa’nın şahsında milliyetçilik ve Turan fikrini, Baba Keşiş’in şahsında Hristiyanlık taassubunu, Yavuz Sultan Selim’in şahsında Osmanlı yönetimini ve Sünnî İslâm’ı tenkit etmektedir. Kısacası tarihi olan her şey tenkitten nasibini almaktadır. Bu tenkiytleri sıralarken sefalet hâlindeki insanları “cemaat” tiplemesiyle gözler önüne serer. Mahmut adeta Meryem’in peşinde deği, hayatı öğrenme yoluna çıkmıştır. Yazarın, Mahmut tipiyle ileri sürdüğü tek görüş ise “insan severlik”tir.

1 Ağustos 2019 Perşembe

gümüş beyazı karavan *


-İnsanın şansı yaver gitmeli vesselam!..
Bir bakmışsın o güne kadar birbirini asla tanımayan iki kişi- bir kız bir erkek çölün ortasında karşılaşmışlar ve aniden de bu dünyaya zaten birbirlerini bulmak için gelmiş olduklarını anlayıvermişler...
(Kasap Ağanecef’in karısı Balaca hanım’ın, sokak kapılarının önünde çekirdek çitleyerek genç kızlara anlattıklarından.)
            -Benim dileğim de Memmedağa’nın mesut olması işte!..
(Bu sözleri de bir akşam Ali Samedullah’a söylemişti, o akşam ki Yadullah’la Fatmanın düğünüydü ve Aliakper’in klarneti insanın içini kaynatıyordu.)
            -Benim kısmetim böyleymiş, bari Mesmehanım mesut olabilse!..
(Güldeste, Voronej’e giden trenin penceresinden bembeyaz kış gecesini seyrederken böyle düşünmüştü.)

İşbu kısımda okur; Memmedağa’yı, onun ayışığında gümüş beyazlığı ile parlayan alüminyum kaplı karavanını, polis memuru Sefer’i, Memmedağa’nın çocukluk arkadaşı Mirzoppa’yı ve nihayet  Mesmehanım’ı tanır; Memmedağa ile Mesmehanım’ın birbirine anlattıklarını da anlatamadıklarına da şahit olur.
 ... .. Ama bir mesele daha vardı ki o da herkesin kendi hayatını nasıl yaşağıydı ve insanoğlu büyük bir denizi olan dünya üzerinde, bu aylı yıldızlı göklerin altında kendisine bağışlanan hayatı doğru dürüst yaşamak zorundaydı; mesela gece yatağına uzanıp uyumaya hazırlanırken insanı rahatsız eden ya da kendinden utandıran hiçbir şeyin olmaması gerekiyordu; polis memuru Sefer’in de –Komiser’in babası Sefer’in, ömr-ü-hayatında boğazından tek haram lokma geçmemiş olan ve yüreğini de terk edip geldiği dağların yanında bırakmış olan Sefer’in –işte bu sahilde, bu kayaların yanında, bu ay ışığında haksız bir