11 Kasım 2024 Pazartesi

İslamın Serüveni*


 

Türkçe Baskıya Önsöz

İnsan olabilmenin evrensel kök ilkesi adalettir. Adalet tanrısal yaratımın da aklın, dinin ve bilimin de ilkesidir. Kur’an’da yer alan şu uyarı dikkat çekicidir. “Ey iman edenler! Allah hakkı için dosdoğru, adaletli şahitler olun. Sakın bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” (⅝) Adalet aynı zamanda barışın da temelini oluşturmaktadır; bu anlamda devletin dini adalettir. Uygarlığın omurgasında bilim ve sanat vardır. Ancak özgürlüğün ve adaletin yaşam biçimi haline geldiği, yüksek güven kültürünün yaratılabildiği ortamlarda uygarlıklartan söz edilebilir.Bu çerçevede insanlığın bugün bir takım varoluşsal sorunlarla karşı karşıya olduğunu, bir “uygarlık krizi”nin ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Toynbee’nin dediği gibi, “Uygarlık diye adlandırdığımız gelişme teknolojide, bilimde ve gücün gayri şahsi kullanılışında meydana gelen gelişmedir; dürüstlükle yani ahlakta meydana gelen bir gelişme değildir.” Teknolojinin insanlığın geleceğini tehdit ettiği, insanı esir almaya  başladığı bir süreçten geçiyoruz. Artık insanca yaşayabilmek, birey ve toplum planında insanların birbirlerini dürüstçe anlamalarına bağlıdır. Farklı dinlere farklı geleneklere mensup olmak “insanı” anlamaya engel olmamalıdır.

İnsanın bilgi varlığı olması, öncelikle hazır bulduğu mirası anlamasını gerektirir. Anlama faaliyeti bütünüyle geçmişe yöneliktir; olaylar ve olgular yaşanırken onların farkına varabiliriz fakat onları ancak olup bittikten sonra anlayabiliriz. Ne var ki içinden geçtiğimiz süreçler, olaylar ve olgular ile “anlama” arasındaki mesafeyi çok kısaltmıştır. Öyle ki değişimin hızı anlamayı güçleştirdiği gibi, bir olay olurken onun nasıl anlaşılması gerektiği hakkında yapılan yönlendirmeler, yani algı

6 Kasım 2024 Çarşamba

Çin'de Bir Çinlinin Başına Gelenler*


 

Kin-Fo zengin bir Çinlidir. Hayatta her şeye sahiptir, tek eksiği yaşama sevincidir. Bir gün bütün servetini kaybettiğini öğrenince bir sigorta şirketine gidip kendisi için kapsamlı bir hayat sigortası yaptırır. Şİmdi geriye kalan tek şey ölüp herkesi mutlu etmektir. Bunun için de Wang’dan kendisini öldürmesini ister. Birkaç gün sonra Kin-Fo aslında iflas etmediğini aksine servetinin ikiye katlandığını öğrenir. Ama Wang, Kin-Fo’nun mektubuyla sırra kadem basmıştır ve herkes bilir ki o sözünün eri biridir. Wang’ı bulmak zorunda olan Kin-Fo, sadık hizmetçisi Soun ve sigorta şirketinin iki temsilcisiyle soluk soluğa bir maceraya atılır. … ..


… ..

Bu kayıtsız kişi en fazla otuz  bir yaşındaydı, sağlığı yerindeydi, büyük serveti vardı, kültürlüydü, zekâsı ortalamanın üstündeydi, bu dünyada en mutlu insan olmak için başkalarında eksik olan her şeye sahipti! Neden mutlu değil?

Neden?

Filozofun kalın sesi o an işitildi ve antik bir koronun başı gibi konuşarak şöyle dedi:

-Dostum, eğer bu dünyada mutlu olmadıysan, demek ki mutluluğun olumsuzdu. Saadet sıhhat gibidir. Onun değerini bilmek için arada ondan mahrum kalmış olmak gerekiyor. Ama sen hiç hasta olmadın… Yani demek istediğim şu ki, hiç mutsuz olmadım! Hayatında eksik olan bu. Bir anlık bile olsa hiç felakete uğramamış birisi mutluluğun değerini bilebilir mi?

Bilgelik yüklü bu gözlem üzerine filozof en iyi marka şampanyayla dolu bardağını kaldırarak ekledi:

-Ev sahibimize! Güneşinde bira gölge, hayatında biraz acı diliyorum!


Bunun üzerine bardağını kafaya dikti.

Ev sahibi evet anlamında bir işaret yaptı ve her zamanki uyuşuk haline döndü.