16 Temmuz 2016 Cumartesi

Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler *

Kitap 2004 basımlı. Dönemin bakış açısını yansıtmakla birlikte devam eden süreç ve gelecekte olacakları da anlamız için hazırlanmış. Arka yüzündeki tanıtımda; “... .. seksen yıl önce Osmanlı vatandaşı olan, günümüzde imparatorluktan miras en büyük Türk kitesidir. Bugün yaşadıkları topraklar kan içinde. Ülkeleri ve komşumuz Irak, işgal altında. Siivil halk, kendi topraklarında sürgün ve düşman görülmenin acısını yaşıyor. Irak Devleti bütün kurum ve kuruluşlarıyla yıkıldı.
Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Amerikan saldırısıyla dünyanın gündemine oturan Irak’taki Türkmenleri masaya yatırıyor:
*Irak’ın yeni siysi yapuılanması nasıl olacak?
*Irak üniter devlet olarak mı kalacak, özerk bölgelere mi ayrılacak?
*Irak’ta federasyon mu kurulacak, kurulacaksa bu nasıl bir federasyon olacak?
*Türkmenler tüm bu yeniden yapılanma süreci içinde nerede ve nasıl duracak?
-... .. kaynayan kazan Ortadoğu’da hep gözardı edilen, hakları çiğnenen ve Irak’ta “üçüncü asli unsur” olmak için mücadele veren Türkmenlerin geçmişini, bugününü ve gelecek hedeflerini ... ..  “ vurguları yapılıyor.
Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. Necef, Nasırıye, Amara, Kerbela, Kut ve Basra’da ... ..
-Irak’ın kuzeyi, Türkiye’nin güneydoğu komşusudur. Güneydoğu, Türkiye’nin yumuşak karnı, en hassas bölgesidir; Cumhuriyetin ilk yıllarından b eri bu özelliğini korumaktadır ve Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti de sürüp gitmektedir.
-Son yirmi yılda Türkiye Cumhuriyeti Devleti hep güneydoğudan saldırıya uğradı. Bu saldırılarda Türkiye 40 bin can vedri, ... .. Sabıkalı bölücü çetelerinson kalıntıları bugün hâlâ  Irak’ın kuzeyinde yuvalanmaktadır. Dolayısıyla Irak’ta olup bitenler öncelikle Türkiye’yi ilgilendirir; oradaki gelişmeler Türkiye için hayati önemdedir. Nihayet bu coğrafya bizim coğrafamızdır., herkesten ziyade Türkiye’yi ilgilendirir... Gelişmeleri uzakatan uzağa izlemeye çalışıyoruz.
...  .. Türkiye’nin Irak politikasının iki temel sütunu Türkmenlerin güvenliği ve geleceğidir. Kitabın konusu da budur: ... ..

15 Temmuz 2016 Cuma

Beni Hiç Anlamıyorsun! *

kadın-erkek iletişiminde sorunlar ve çözümleri
-Deborah Tannen; eserinde i,İnsanların ruh hallerini,
-Kadın ve erkeğin konuşmalarında kullanılan kelimeleri nasıl algıladıklarını,
-Bu algılamalardaki farklılıkları örnekleri ile anlatıyor
-Aslında karşı tarafı anlamamızın çok da zor olmadığına ilişkin ip uçları veriliyor.
-Kadın ve erkek ... ..  ortak noktamız insan olmak ... ..   ancak zihinlerimiz ... .. doğum öncesi süreçlerden de başlayarak, çocukluğumuz, ergenlik ve sonrasında yüklenen algıların / yazılım ve kodların etkisinde ... ..
-... .. yazılımlar farklı algılarımızın farkına varmak yetmiyor... ..
-Karşı tarafı daha iyi anlayabilmemiz için olgunlaşmamız da gerekiyor... ..
-Kitabın arka yüzündeki kısa tanıtım; okumamız içinyeteri kadar gerekçe sunuyor bizler; “Kadın-erkek iletişiminde, hiçbir yere varmayan atışmaların ardından ezici sessizliklerle sürüp gidiyor.
Sosyal dilbilim profesörü Deborah Tannen, ilişkilerimizi savaş alanına çeviren ve iki tarafta da derin yaralar açan üslup ve yorum farklılıklarını inceliyor. Nükteli ve aydınlatıcı ifadesiyle, bir kadınla bir erkeğin neden aynı konuşmadan söylenenler hakkında bambaşka düşüncelerle ayrıldığını açıklıyor.
Farklılıkların sosyo-kültürel sebep ve sonuçlarını çarpıcı örneklerle ortaya koyan yazar, bir yandan da anlaşmazlıkları kontrol altına alıp daha iyiiletişim kurmanın yollarını gösteriyor,” deniliyor.
-Kitaptan kısa bölümleri paylaşalım:
-... ..   Ne zaman kadınlarla erkeklerin konuşma tazrlarındaki farklılıklar hakkında yazı yazsam ya da bundan söz etsem, ortalıkta kıvılcımlar uçuşmaya başlıyor. Birçok kişi söz alarak, söylediklerimin doğru olduğunu, bunun kendi dneyimlerini de yansıttğını söylüyor. Kaygılarının ortak dert olduğunu öğrenince rahatlıyor ve kendilerinde, hayat arkadaşlarında ya da ilişkilerinde büyük bir sorun olmadığını anlıyorlar.
-Hayat arkadaşlarının konuşma tarzını her zaman kişisel bir kusur olarak yorumlamış olmalarına karşın, artık onu farklı bir sistemi yansıtan çerçeve olarak görmeye başlayabiliyorlar. Hayat arkadaşlarının yıllardır eleştirdiği kendi

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Eşitsizliğin Bedeli *

-Kitabın arka yüzünde yapılan tanıtımda; “Dünyanın en etkili birkaçiktisatçisi arasında gösterilen ve 2001’de Nobel İktisat Ödülü’nü kazanan Joseph Syiglitz, Eşitsizliğin Bedeli’nde gelir gelir eşitsizliği konusuna önemli bir katkı yapıyor. ABD’de ortaya çıkan 2008 Krizi’ni ve dünya geneline hakim olan Büyük Durgunluk’u sade bir dille ve derinlemesine açıklayan Stiglitz, kendi deyimiyle, yüzde 1’lik kesimin devleti , yargıyı ve demokratik süreci ele geçirerek yüzde 99’un üzerinde nasıl egemenlik kurduğunu kapsamlı şekilde ele alıyor.
ABD’de 1980 sonrasında artan eşitsizliği ve bunların yarattığı sorunları inceleyen kitap, Türkiye için de geçerli olacak önemli saptamalarda bulunuyor, ip uçları sunuyor: sermaye , toplumsal kutuplaşma, rant arayışları, algı mühendisliği, ortaya çıkan büyük güven problemi, demokrasilerde paranın nasıl bu kadar güçlü hale gelebildiği, bir CEO’nun aylık kazancıyla ortalama bir işçinin kazancı arasındaki inanılmaz uçurum, artan yoksulluk, fırsat eşitliğinin kaybolması, isyanlar...
Finanas piyasalarının işleyişine, aşırı kâr arzusunun doğurduğu büyük toplumsal yarılmaya, gelecekte artacak sorunlara dikkat çeken Eşitsizliğin Bedeli kapitalizm, siyaset, sermaye ve eşitsilik ilişkisini anlamak için önemli bir kaynak. “ , ifadeleri bulunuyor.
Kitaptan özellik arz eden kısa alıntıları paylaşalım:
-Sunuş bölümünde; “... ..  dolaylı yolardan da olsa, Türkiye’nin son aylarda kendini içinde bulduğu sonu belirsiz sosyal, iktisadi ve siyasal süreçlerin vahameti hakında önemli ipuçları da veriyor.... ..     toplumsal kutuplaşmayı, rant arayışlarını, algı mühendisliğini, azınlık bir kesimin devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirişini ve bunun yarattığı güven kaybını tartıştığı sayfalarda... .. en azından “yanlız olmadığımız” hissini veriyor. ... ..
-... .. artan eşitsizliğin sonucunda orantısız olarak güçlenen sermaye sahipleri - ... .. yüzde 1’lik kesim- kâğıt üzerinde savundukları serbest piyasa ideolojisinin aksine piyasaları verimsizleştiren rantlar üzerinden kârlarını artırmaya çalıştılar. Bunun için finans piyasalarındaki düzenlemeleri kaldırdılar; para ve maliye kurum ve politkalarını kontrol etmeye başladılar; halkın, politikacıların ve hatta yargı mensuplarının bu konuları algılayış biçimlerini şekillendirdiler. Sermayenin, devleti ve egemen ideolojiyi ele geçirmesiyle birlikte, elde ettiği rant gelirleri