-Kitabın arka yüzünde yapılan tanıtımda; “Dünyanın en etkili birkaçiktisatçisi
arasında gösterilen ve 2001’de Nobel İktisat Ödülü’nü kazanan Joseph Syiglitz,
Eşitsizliğin Bedeli’nde gelir gelir eşitsizliği konusuna önemli bir katkı
yapıyor. ABD’de ortaya çıkan 2008 Krizi’ni
ve dünya geneline hakim olan Büyük
Durgunluk’u sade bir dille ve derinlemesine açıklayan Stiglitz, kendi
deyimiyle, yüzde 1’lik
kesimin devleti , yargıyı ve demokratik süreci ele geçirerek yüzde 99’un
üzerinde nasıl egemenlik kurduğunu kapsamlı şekilde ele alıyor.
ABD’de 1980 sonrasında artan eşitsizliği ve bunların yarattığı sorunları
inceleyen kitap, Türkiye için de geçerli olacak önemli saptamalarda
bulunuyor, ip uçları sunuyor: sermaye
, toplumsal kutuplaşma, rant arayışları,
algı mühendisliği, ortaya çıkan büyük güven problemi, demokrasilerde paranın nasıl bu kadar güçlü hale gelebildiği, bir
CEO’nun aylık kazancıyla ortalama bir işçinin kazancı arasındaki inanılmaz
uçurum, artan yoksulluk, fırsat
eşitliğinin kaybolması, isyanlar...
Finanas piyasalarının işleyişine, aşırı kâr arzusunun doğurduğu büyük
toplumsal yarılmaya, gelecekte artacak sorunlara dikkat çeken Eşitsizliğin Bedeli kapitalizm, siyaset,
sermaye ve eşitsilik ilişkisini anlamak için önemli bir kaynak. “ , ifadeleri
bulunuyor.
Kitaptan özellik arz eden kısa alıntıları paylaşalım:
-Sunuş bölümünde; “... .. dolaylı
yolardan da olsa, Türkiye’nin son aylarda kendini içinde bulduğu sonu belirsiz
sosyal, iktisadi ve siyasal süreçlerin vahameti hakında önemli ipuçları da
veriyor.... .. toplumsal
kutuplaşmayı, rant arayışlarını, algı mühendisliğini, azınlık bir kesimin
devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirişini ve bunun yarattığı güven
kaybını tartıştığı sayfalarda... .. en azından “yanlız olmadığımız” hissini
veriyor. ... ..
-... .. artan eşitsizliğin sonucunda orantısız olarak güçlenen sermaye
sahipleri - ... .. yüzde 1’lik kesim- kâğıt üzerinde savundukları serbest piyasa ideolojisinin aksine
piyasaları verimsizleştiren rantlar üzerinden kârlarını artırmaya çalıştılar.
Bunun için finans piyasalarındaki düzenlemeleri kaldırdılar; para ve maliye
kurum ve politkalarını kontrol etmeye başladılar; halkın, politikacıların ve
hatta yargı mensuplarının bu konuları algılayış biçimlerini şekillendirdiler.
Sermayenin, devleti ve egemen ideolojiyi ele geçirmesiyle birlikte, elde ettiği
rant gelirleri
ve eşitsizlik de böylece artmış oldu. ... ..
ve eşitsizlik de böylece artmış oldu. ... ..
-... .. Denetimsiz kalan piyasalar... ..
rant arayışları... ..
-.... .. artan eşitsizliğin seçim kampanyalarını nasıl yozlaştırdığını, seçimlere
katılımı ve demokrasiyi nasıl zayıflattığını gösteriyor. Rant üzerinden gelir
elde eden yüzde 1’lik kesimin ABD’deki siyasal süreci ele geçirmek için algıları şekillendirdiğini
... .. adalet sistemini yozlaştırdığını
ve hukukun üstünlüğünün yerini sermaye sahiplerinin egemenliğine bıraktığını
gösteriyor. ... ..
Gelir adaletsizliği
ve krizler
-... .. emeğin milli gelirden
aldığı pay düşerken sermayenin aldığı payın giderek arttığını ... ..
-... .. sermayenin eşitsizliğin getirdiği iktisadi gücü kullanarak
devleti ele geçirdiği, siyasal egemenliği kullanarak rant arayışlarını
hızlandırdığı ve rantların da eşitsizliği artırdığı açıklaması, ... ..
Piyasa sistemimiz
temel değerleri zayıflatıyor mu?
-Her ne kadar bu kitap eşitlik ve adalet kavramlarına yoğunlaşsa da,
sistemimizin bir kenera iter göründüğü bir başka temel daha var –adil oyun(fair
play) anlayışı. Bu temel değerlere sahip olunması, örneğin sömürgeci şekilde
borç verenlerde (predatory lending), yoksullara birer saatli bomba
niteliğindeki emlak kredilerini
sağlayanlarda veya limit aşımlarında toplamda milyarlarca doları bulan
ek ücretler yükleyen “programları” kurgulayanlarda bir suçluluk duygusu
oluşturmalıydı.
-Burada dikkat çekici olan, bu kişilerden çok azının böyle bir suçluluk
duygusu hissetmiş ve hissediyor olması, çok azının olan bitenlerin aslını
kamuoyuyla paylaşmak istemesidir.
-Para kazanma gayesinin tüm yöntemleri meşru kılması, değer
yargılarımıza bir şeyler olduğunu göstermektedir; bu durum, ABD’deki eşik altı
(subprime) kredi krizinde en yoksul ve en az eğitimli olanlarımızın sömürülmesi
anlamına gelmiştir.
-Olup bitenin büyük bir kısmı ancak “ahlâki yozlaşma” ifadesiyle anlatılabilir. ... ..
-Kapitalizm, tuzağına düşürdüğü
insanları değiştirmektedir. ... ..
-... .. Örneğin, sigara şirketleri zararlı ürünlerini gizlice daha fazla
bağımsızlık yapar hale getirdiler; dahası, kayıtları bunun aksini söyleyen
kanıtlarla doluyken, Amerikalıları bu ürünlerin zararlı olduğuna dair herhangi
bir “bilimsel kanıt” olmadığına ikna etmeye çalıştıllar.
-Benzer şekilde, Exon, parasal kaynaklarını kullanarak Amerikalıları
küresel ısınmayla ilgili kanıtların zayıf olduğuna ikna etmeye çalışmıştı, her
ne kadar Ulusal Bilimler Akademisi (National Acedemy of Sciences), tüm diğer
bilimsel kurumlarla birlikte, kanıtların güçlü olduğunu söylese de. ... ..
-Eşitsizlik, çevre kirliliği,
işsizlik ve hepsinden önemlisiher şeyin mübah olduğu ve kimsenin sorumlu
tutulmadığı bir noktaya varan ahlâki
yozlama.
... ..
... .. Ne var ki, giderek artan şekilde ve özellikle de ABD’de, siyasal
sistem “bir kişi bir oy” ilkesinden çok “bir dolar bir oy” prensibine uymaya
başlamıştır. Siyasal sistem, piyasa başarısızlıklarını düzelteceğine bunları pekiştirmektedir.
... ..
... .. Zenginler niçin giderek daha fazla zenginleşmekte, orta sınıfın
nasıl çi oyulmakta ve yoksul olanların sayısı niçin artmaktadır? ... ..
-... .. Bütün bu olan biteni bir pastanın dilimlerini düşünerek daha iyi
açıklayabiliriz. Eşit parçalara bölünmüş bir pastadan herkese eşit büyüklükte
bir dilim düşer; bu durumda, en üstteki yüzde 1’lik kesim pastanın yüzde 1’lik
kısmını alır. Gerçekteyse bu kesim, pastanın çok daha büyük b ir kısmını, tüm
pastanın yaklaşık beşte birini almaktadır. Bu durum geri kalan herkesin daha
küçük bir dilim alması anlamına gelmektedir.
-Şimdi, aşağı sızdırma ekonomisine inananlar bu yoruma “kıskançlık
siyaseti” adını veriyorlar. Bu kişilere göre, dilimleringöreceli değil mutlak
büyüklüklerine bakmamız gerekir; zenginlere daha büyük bir dilim vermek pastayı
büyütecektir, dolayısıyla yoksul
ve orta sınıflar pastadan daha küçük bir pay
alsalar da, aldıkları dilimin boyutu
daha büyük olacaktır. Bu
açıklamanın doğru olmasını istesem de , gerçek bundan farklıdır.
... ..
ABD’deki eşitsizliğin
fotoğrafı
-ABD’nin hikâyesi basitçe şudur: Zenginler zenginleşöekte, zenginlerin
en zenginleri daha da zenginleşmekte, yoksullar sayıca artmakta ve giderek daha
da yoksullaşmakta ve orta sınıfın içi boşaltılmaktadır. ... ..
-... .. ABD’deki eşitsizliğin
boyutlarını daha çarpıcı bir şekilde görebilmek için Walton ailesinin durumuna
bakalım: Wal-Mart imparatorluğunun altı varisinin toplam serveti 69,7 milyar
dolar seviyesişsndedir ve bu rakam Amerikan toplumunun en alt yüzde 30’luk
bölümünün toplm servetine eşittir. ... ..
Düşen hayat
standartları
-... .. ABD’nin yoksul kesimine ait karamsar istatistiklerin bir
yansıması... ..
-... .. Hayat standartlarındaki düşüş, iktisadi bulguklarda olduğu gibi
değişen sosyal yapılarda da kendini göstermektedir. Genç yetişkinler giderek
artan bir oranda anne babalarıyla yaşamaya başlamışlardır: Yirmi beşle otuz
dört yaş arası erkekler için 2005 yılınınbaşlarında yüzde 14 olan bu oran bugün yüzde 19’u bulmaktadır. Aynı yaş
grubundaki kadınlar için bu oran yüzde 8’den yüzde 10a yükselmiştir. ... ..
Fırsat eşitliği
Üst kesimlere daha
yakından bakış: Pastadan daha büyük bir dilim koparmak
Uluslararası
karşılaştırmalar
-... ..Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), gelir, sağlık ve eğitim
verilerini bir araya getiren standart bir “insani
kalkınma” ölçüsü geliştirmiştir. Ayrıca, bu rakamların eşitsizliği
yansıtması için tekrar bir ayarlama yapılmaktadır.
-Eşitsizlik unsuru hesaba katılmadan önce , 2011 yılı için ABD’nin durumu
hiç de fena değildi; Norveç,Avustralya ve Hollanda’nın ardından dördüncü
sıradaydı. Ancak eşitsizlik hesaba
katıldığında ABD tüm Avrupa ülkelerinin gerisinde kalarak yirmi üçüncü sıraya
yerleşmektedir.
-Eşitsizliği hesaba katmanın ABD’nin sıralamasında yarattığı bu fark,
tüm gelişmiş endüstriyel ülkeler içerisindeki en büyüğüdür. ... ..
Rant Arayışı ve Eşit
Olmayan Bir Toplumun Doğuşu
-Eşitsizliğin kökenlerini anlayarak eşitsizliği azaltmanın fayda ve
maliyetlerini daha iyi kavrayabiliriz. ... .. Her ne kadar piyasa dinamikleri
eşitsizliğin oluşmasına yardım etseler de, devlet politikaları da piyasa dinamiklerini
etekilemektedirler. Bugün var olan eşitsizliğin önemli bir kısmı devlet politikalarının, devletin yaptıkları kadar
yapmadıklarının da bir sonucudur.
-Devletin, geliri üst kesimden alt ve orta kesimlere aktarma veya
tam tersini yapma gücü vardır. ... ..
-... .. Eşitsizlikle mücadele kaçınılmaz olarak çok boyutludur: Üst
kesimdeki aşırılıkları dizginlemek, orta kesimi güçlendirmek ve alt
kesimdekilere yardım etmek gerekir.
-Bu amaçlardan her biri için ayrı bir programa ihtiyaç vardır. Ancak
böyle programları oluşturabilmek için bu sıra dışı eşitsizliğin farklı
boyutlarının oluşmasını sağlayan etkenleri daha iyi anlamamız gerekmektedir.
-Her ne kadar bugün yaşadığımız eşitsizlik sıra dışı olsa da eşitsizliğin kendisi yeni
değildir.
-İktisadi ve siyasal gücün belirli bir kesimin elinde toplanması, Batı
toplumlarının kapitalizm öncesi dönemlerinde birçok açıdan daha aşırı bir
seviyedeydi. O zamanlarda din, bu eşitsizliği hem
açıklıyor hem de meşru bir hale getiriyordu: Toplumun üst kesimindekilerin bu
konumda bulunmaları kutsal haklarıydı. Bunu sorgulamak, sosyal düzenin ve hatta Tanrının
iradesini sorgulamak demekti.
-Fakat Antik Yunanlılar için olduğu kadar günümüz iktisatçıları ve
siyaset bilimcileri için de bu eşitsizlik önceden belirlenmiş bir sosyal düzen
meselesi değildi.
-Bu eşitsizliklerin temelinde güç –genellikle askeri güç- ilişkileri
yatmaktaydı. Militarizm iktisaydi: İşgalcilerin işgal altındakileri
olabildiğince sömürme hakkı vardı. Antik çağlarda, genel olarak
felsefi düşünce, insanların amaçları için diğer insanları bir araç
olarak kullanmasını yanlış bulmuyordu. Antik
Yunan tarihçi Tukudidis’in ünlü bir
sözü şöyle diyordu: “Adalet,
dünya devam ettikçe, sadece eşit güçtekiler arasındaki bir mesele olacaktır; bu
arada güçlüler ellerinden geleni yaparken, güçsüzlerse katlanmak zorunda
oldukları acılara katlanacaklardır.”
-... .. Kutsal hak kavramı ulus-devletlerin erken döneminde etkinliğini
yitirmeye başladığında, gücü elinde bulunduranlar da kendi konumlarını korumak
için başka destekler aramaya koyuldular. İnsan onurunu ön plana çıkaran Rönesans ve Aydınlanma hareketleriyle
ve şehirlerde büyük boyutlu bir yoksul kesim yaratan Endülüs Devrimi’yle birlişkte, özellikle de Marx gibi muhalifler
“sömürüden” bahsedip sistemi eleştirirken, eşitsizliği meşru kılacak başka
gerekçeler üretmek zorunlu hale gelmişti. ... ..
-Teknoloji ve kıtlık, arz-talep kanunları vasıtasıyla bugünkü
eşitsizliğin şekillenmesinde belirli bir rol oynamaktadırlar. Fakat başka bir
unsur olarak devlet de bu süreçte etkindir.
-Bu kitabın ana
fikirlerinden biri, eşitsizliğin iktisadi olduğu kadar siyasal süreçlerin de bir sonucu olduğu
gerçeğidir.
-Modern bir ekonomide devlet oyunun
kurallarını belirler ve bu kuralları uygular: Adil rekabetin ne olduğu,
hangi davranışların rekabet
karşıtı ve yasadışı
sayıldığı, kişinin borçlarını tamamıyla ödeyemediği iflas drumlarında kimin
eline ne geçeceği ve hangi eylemlerin dolandırıcılık olarak tanımlanıp
yasaklandığına dair kuralları.
-Devlet aynı zamanda (bazen açık, bazen üstü
kapalı şekilde) kaynak
aktarımları yapar ve vergiler
ve sosyal harcamalar
aracılığıyla piyasanın oluşturduğu, teknoloji ve siyasetin şekillendirdiği gelir dağılımını düzenler. ... ..
-... .. Üst kesimdekiler, toplumun geri kalanlarının farkına bile
varamayacağışekillerde bu insanlardan kendilerine para aktarmayı
öğrenmişlerdir; ... ..
-Fransa kralı XIV. Louis’nin danışmanı Jean-Baptiste Colbert rivayete
göre şöyle demiştir: “Vergilendirme sanatı, mümkün
olan en fazla tüyü, kazı mümkün olduğunca az bağırtarak yolmayı içerir.”
-Rant arayışı sanatıda böyledir.
-Kabaca söylemek gerekirse, zengin olmanın iki yolu vardır.;
-Servet yaratmak
-ve başkalarının servetine el koymak.
-İlki topluma katkı yapar.
-İkincisi genel olarak toplumdan götürür, çünkü el koyma
sürecinde aynı zamanda bir varlık kaybı da yaşanır. Mallarını olması gerekenden
daha pahalıya satan bir tekel, müşterilerinden daha fazla para alır ve aynı
zamanda bir değer kaybı yaratır.
-Yüksek fiyattan satış yapabilmesi için tekelin üretimi
sınırlandırılması gerekir.
-Maalesef, gerçekten servet yaratanlar bile yaratıcı ve girişimci
ruhların kazandırdığı parayla yetinmemektedirler. Bazılaraı daha fazla para
kazanmak için ... ..
Genel prensipler
-... .. Kendi başlarına bırakılan
piyasalar sıklıkla verimsiz ve isteneyen sonuçlar doğururlar ve bu
piyasa başarısızlıklarını düzeltmek için devlete bir rol düşer. Bireylerin
önlerindeki teşvikleri sosyal getirilerle örtüştürmek için vergi ve düzenleme
politikaları üretmek. (Elbette
bunu yapmanın en iyi yolunun ne olduğu konusunda sıklıkla fikir ayrılıkları
yaşanır. Öte yandan, bugün artık çok az sayıda insan finans piyasalarının
tamamıyla serbest olması gerektiğine – bu piyasaların başarısızlıkları toplumun
geri kalanına çok büyük maliyetler yüklemektedir- veya şirketlerin çevreyi
sınırsızca yağmalama haklarının olması gerektiğine inanmaktadır) Eğer devlet işini iyi yaparsa, örneğinbir
işçinin veya bir yatırımcının elde ettiği kazanç gerçekten de topluma yaptığı
katkıya eşit hale gelir.
-Bunlar örtüşmediği zaman, bir piyasa başarısızlığı olduğunu, yani
piyasaların verimli sonuçlar vermediğini söylebiliriz.
-Kişisel kazanımlar ve sosyal getiriler şu durumlarda iyi örtüşmezler: Rekabet tam olmadığında; ekonomide
“dışsallıklar” olduğunda (bir
kesimin davranışlarının diğerlerinin üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri
olmasına rağmen bu kesimin bu sonuçların karşılığını almaması veya bunun için
ödeme yapılmaması durumu); bilgi eksikliği veya asimetrisi olduğunda (bir kişi piyasadaki bir alışverişle
ilgili başka birisinde olmayan bir bilgiye sahip olduğunda);risk piyasaları veya
diğer başka piyasalar bulunmdığında (hayatta
karşılaştığımız risklerin birçoğu için sigorta yaptıramamamız gibi).
-Bu durumların biri veya birkaçı neredeyse her piyasada bulunduğu için
piyasaların genel olarak verimli olduğunu varsaymak doğru değildir. Bu durum, devletin bu piyasa başarısızlıklarını
düzeltmek için potansiyel olarak büyük bir rolü olduğu anlamına gelir. ... ..
-... .. Öte yandan, devlet
yönetiminde yapılan bu hatalar bir tesadüf değildir. Finans sektörü, piyasa başarısızlıklarının düzeltilmemesi ve sektördeki bireysel
kazançların toplumsal kazançların bu bireylerin
toplumsal katkılarının oldukça üzerinde kalmaya devam etmesi için siyasal gücünü kullanmıştır. ... ..
Piyasaları
şekillendirmek
-.... .. Piyasalar rekabetçi
olduğunda, sermayenin normal getirinin üstünde kâr elde etmesi
sürdürülebilir olmaz. ... ..
Piramidin en altından
en üstüne para aktarımı
-... .. en korkunç – ve son yıllarda en çok
geliştirilen- rant arayışı türü,
finans sektöründekilerin sömürücü borç verme ve kredi kartı uygulamalarıyla
yoksul ve bilgisiz insanların sırtından çok büyük paralar kazanarak... ..
-... .. devlet
bu tarz faaliyetleri durdurmadı. bunun sebebi ortadaydı. Finans sektörü
lobi ve seçim kampanyası faaliyetlerine büyük yatırımlar yapmıştı ve bu
yatırımlar meyvelerini vermekteydi. ... ..
-... .. çok daha yoksul
insanlara kıyasla üst kesimdekilerin gelirlerinden ödedikleri vergi pay daha
düşüktür. Böyle bir vergi sistemine azalan oranlı sistemi ..... ...
Rant arayışı
-... .. “Rant” kavramı ilk
olarak toprak gelirlerini tanımlamak için kullanılmıştı çünkü toprak sahipleri
yaptıkları herhangi bir iş için değil sadece
mülkiyet sahibi oldukları için bu gelirleri kazanmaktaydı. ... .. “Rant”
kavramı, daha çok, tekel kârlarını veya kartel rntlarını, yani sadece tekel konumunda bulunmanın getirdiği
kazançları içerecek şekilde genişletilmiştir.... ..
-Eğer devlet, örneğin şeker gibi herhangi bir malın sınırlı miktarda
ithal edilme (kota) hakkını sadece bir şirkete verirse, bu hak sahipliğinden
elde edilen ek kazançlar “kota rantı” adın almaktadır.
-Doğal kaynak
zengini ülkeler, rant arayışı faaliyetleri konusunda kötü bir üne
sahiptirler. bu ülkelerde kaynaklara
avantajlı koşullarda erişim sağlayarak zengin olmak, refah yaratarak zengin
olmaktan çok daha kolaydır. Bu genelde eksi-toplamlı bir oyundur ve ülkelerin böyle
zengin kaynakları olmayan diğer karşılaştırılabilir ülkelere göre ortalama
olarak daha yavaş büyümelerinin nedenlerinden biridir. (*Bu oyuna “doğal kaynakların laneti”
denmektedir. Bu ülkelerin başarısız olmasının başka nedenleriş de vardır: Doğal
kaynakların yönetimi zor olabilir – fiyatlar dalgalıdır ve döviz kurları aşırı
değer kazanabilir)
-Böyle bir kaynak bolluğunun aslında yoksullara yardım etmek ve herkesin
sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmasını sağlamak için kullanılabileceği
gerçeği sorunun daha da rahatsız edici kısmıdır.
-Emek ve tasarrufları vergilendirmek insanları motive eden teşvikleri
zayıflatabilir; tersine toprak, petrol veya diğer doğal kaynakların üzerindeki
“rantların” vergilendirilmesi bu
kaynakları yok etmez.
-... .. en yüksek eşitsizlik oranlarına sahip ülkeler arasında doğal
kaynak zengini ülkeler başı çekmektedir. Görünen o ki, bu ülkelerdeki azınlık
bir grup insan (genelde siyasi gücü elinde bulunduranlar), rant arayışındaki
diğerlerine göre daha başarılıdırlar ... ..
-... .. Rant arayışının bir başka yolu da bunun tam tersini yapmaktır: Devlete piyasa fiyatının
üzerinde mal satmak (rekabet dışı
tedarik). İlaç firmaları ve savunma sanayinde orduya iş yapan
firmalar bu konuda ustadırlar. Açık devlet sübvansiyonları (tarımda olduğu
gibi) veya gizli sübvansiyonlar (rekabeti azaltan ticaret kısıtlamaları veya
vergi sisteminde gizlenen sübvansiyonlar) kamudan rant kazanmanın diğer
yollarıdır. ... ..
... ..
-... .. Örneğin, günümüz Rus oligarşisinin birçok üyesi, devlet
varlıklarını piyasa fiyatının altında satın alarak ve daha sonra tekel güçleri
sayesinde kârlılıklarını devam ettirerek
zenginleşmişlerdir. ... ..
Siyaset: Kuralların
konulması ve hakemlerin seçilmesini sağlamak
-“Adil” bir oyunda kazanmak bir şey, kazanma ihtimalini artıracak
şekilde oyunun kurallarını yazabilmek başka bir şeydir. Hakemleri seçebimekse
daha bile kötüdür. Bugün birçok alanda düzenleyici kurumlar sektörlerin
gözetiminden sorumludur. ... ..
-... .. Eğer düzenleyici kurumdakiler sektöre iyi hizmet ederlerse, devletten
ayrıkldıktan sonraki kariyerlerinde bolca ödüllendirilirler.... ..
Devletin cömertliği
-... .. Devletin cömertliği,bazen kaynakların ucuza satılmasıyla değil,
kuralların kârları artıracak şekilde yeniden yazılmasıyla gerçekleşir. ... ..
-.... .. Devletin verdiği tarım
sübvansiyonlarının büyük çoğunluğu, insanların sandığı gibi yoksul çiftçilere
ya da çiftçi ailelerine gitmez. ... ..
Piyasalar ve
Eşitsizlik
Gelir dağılımının
düzenlenmesinde devletin rolü
Büyük resim
-... .. Devlet, bugünkü eşitsizliğin ortaya
çıkmasına iki şekişlde katkı yapmıştır: Vergi öncesi gelir dağılımındaki
eşitsizlikten kısmen sorumludur ve bu eşitsizliği artan oranlı vergi sistemi ve
sosyal programlar aracılığıyla “düzeltmek” için daha az çaba göstermiştir.
-Zenginler daha zenginleştikçe, daha adşl bişr ekonomi yaratmak için
rantarayışı faaliyetlerini kıısıtlama ve gelirleri yeniden dağıtma
girişimlerinden kaybedecekleri de artar. ... ..
Sorunun önemi
-... .. Yüksek derecede
eşitsizliğin olduğu toplumlar verimli işleyemezler; ekonomileri istikrarsız ve
uzun vadede sürdürülemez olur. Herhangi bir çıkar grubu aşırı güç sahibi
olduğunda, toplumun genel yararına değil kendi çıkarlarına çıkarlarına hizmet
eden politikaları yürürlüğe sokar. Üllkenin en zenginleri kontrol ettikleri
büyük çıkarları doğrultusunda siyasal güçlerini kullandıklarında, kamu
gelirleri toplumun genel yararından çok siyasal güçlerini kullandıklarında,
kamu gelirleri toplumun genel yararından ziyade az sayıoda kişinin menfaatiiçin
kuyllanılmış olur.
-Ancak zenginler de bir boşlukta yaşamazlar. Kendi pozisyonlarını
korumak ve mal varlıklarından gelir elde etmek için etraflarında işleyen bir
topluma ihtiyaç duyarlar. Zenginler vergilere
itiraz ederler fakat vergiler, ülkenin büüyümesini destekleyecek
yatırımların yapılmasına olanavk sağlar. Vergi gelirleridşğük olduğu için
eğitinme yeterli yatırım yapılmadığında, şirketlerin zenginleşmek için ihtiyaç
duyduğu parlak mezunlar yetiştirilemez.
Bu süreç en uç noktasına geldiğinde .... ..
Yüksek eşitsizlik
daha az verimli ve üretken bir ekonomi yaratır
Kamusal yatırımların
azaltılması
-Günümüzün geçerli ekonomik prensipleri iktisadi büyümenin motoru olarak
özel sektörün rolünü vurgulamaktadır. Bunun nedenini görmek kolaydır: Inovasyon denince aklımıza Apple, Facebook, Google
gibi hayatımızı değiştirmiş birçok şirket gelir.
-Ancak bir de arka planda bulunan kamu sektörü vardır; bu şirketlerin
başarısı, hatta ekonomimizin genel canlılığı ağırlıklı olarak kjamu sektörünün
iyi işlemesine bağlıdır.
-Tüm dünya genelinde yaratıcı
girişimciler bulunur. Farkı
yaratan –bu kişilerin fikirlerinin gerçekleşmesini ve ürünlerinin
piyasaya ulaşmasını belirleyen- devlettir.
-Herşeyden önce, devlet oyunun temel kurallarını koyar. Kanunları uygular.
Daha genel olarak, toplumun ve ekonominin işlemesine izin veren fiziksel ve
beşeri altyapıyı sunar. Eğer devlet
yolları, limanları, eğitimi ve temel bilimsel araştırmaları sunmazsa –ya da
başkasının bunları sunmasını sağlamaz veya en
azından başkalarının bunları sunması için gereken şartları
sağlamazsa- o zaman alışageldiğimiz iş piyasası işlemez olur.
-İktisatçılar bu tür yatırımlara, temel bilgi kullanımı örneğinde
geçerli olduğu gibi, herkesin yararlanabildiği malları ima ederek “kamusal mallar” adını
verir.
-Modern bir toplum kolektif hareket gerektirir, yani, bu yatırımları
yapmmak için ülkenin birlikte çalışmasını.
-Bu yatırmların ortaya çıkardığı genele yayılan sosyal getiriler
herhangi bir özel yatırımcı tarafından
ele geçirilemez, bunları özel girişime bırakmanın yetersiz yatırıma yol
açmasının nedeni de budur.
-ABD ve dünya, devlet
finansmanıyla yapılan bilimsel araştırmalardan yüksek derecede yararlanmıştır.
-Devlet üniversitelerimizde yapılan araştırmalar ve ek tarımsal
üretkenlikte geçmişte çok büyük artışlar getirmiştir. Bugün, devlet finansmanlı araştırmalar bilim
teknolojisi devrimini ve biyolojideki gelişmeleri teşvik etmektedir. ... ..
-... .. Bu kritik yatırımları yapmaktaki başarısızlığımız kimseyi
şaşırmamalıdır. Bu, toplumumuzdaki dengesiz varlık dağılımının bir sonucudur. Toplum varlık dağılmı açısından
bölündükçe, zenginler de ortak ihiyaçlar için para harcamaya o kadar az gönüllü
olurlar. ... ..
-Zenginler aynı zamanda güçlü devletten endişe duyarlar ... .. Gelir dağılımını yeniden yapılandırmasını
engelleyecek şekilde elleri kolları bağlı olan ve vergileri düşüremeyecek kadar
bölünmüş bir devletimiz var.
Potansiyeli
gerçekleştirmek: Fırsatların sonu
-... .. Fırsat eşitliğini
azalttığımızda, en değerli varlıklarımızdan birisini – insanlarımızı- en
üretken şekilde kullanmıyor oluruz. Yosul ve orta sınıf ailelerin çocuklarının
iyi eğitim alma fırsatlarının zenginlerin çocuklarına oranla nasıl çok daha
zayıf olduğunu ... ..
-... .. yüksek gelirli yöneticilere sahip kâr amaçlı özel okullar, ...
..
Rant arayışı ve
finansallaşmayla çarpıklaşmış ve daha kötü düzenlenmiş bir ekonomi
-... .. En basit haliyle rant, toplumun geri
kalanından rant arayanlara bir gelir aktarımıdır. ... .. Temel kaynak israfı lobiicilikle
ortaya çıkmaktadır: ... ..
-Pastadan daha
fazla pay almak için sarf edilen bu çabaların bir yan etkisi, pastanın
boyutunun küçülmesidir. ... ..
-... .. Rant arayışında sivrilen
birey ve şirketler bolca ödüllendirilmektedir. ... ..
-Parlak gençler eskiden çeşitli çeşitli mesleklere
ilgi duyarlardı: Bazıları, örneğin tıp, eğitim veya kamu hizmetinde olduğu gibi
, diğerlerine hizmet etmeyi, bazı diğerleriyse bilgi sınırlarını genişletmeyi seçerlerdi. İş hayatına atılanlar hep olurdu, ancak krizden
önceki yıllarda ülkenin en iyi beyinlerinin giderek artan bir
kısmı finansı seçmeye başlamıştı. Bu kadar yetenekli insanın finansta çalışması
sonucunda sektörde inovasyon olması şaşırtıcı olmamalıdır.
-Ancak bu “finansal inovasyonların” önemli bir kısmı düzenlemeleri atlatmak
niyetiyle kurgulanmış ve uzun vadede iktisadi performansı düşüren gelişmelerdi.
-Bu tür inovasyonlar hayat standartlarımızı yükselten transistör veya
lazer gibi gerçek buluşlarla karşılaştırılamaz.
-Finans sektörü
ekonomimizdeki rant arayışının tek kaynağı değildir. Şaşırtıcı olan, sınırlı
rekabet ve rant anlayışının ekonominin birçok anahtarı sektöründe yaygınlaşmış
olmasıdır. ... .. yüksek teknoloji (Microsoft gibi) ... .. İlgi çeken iki diğer
sektör de sağlık ve telekomünikasyondur. İlaç fiyatları üretim masraflarının o kadar üzerindedir ki, ilaç şirketlerine bunların kullanılması için doktorları ve
hastaları ikna etme yolunda çok yüksek paralar harcama olanağı tanır; bu miktar
da o kadar yüksektir ki, ilaç şirketleri
artık pazarlamaya araştırmadan daha fazla para harcamaktadırlar.
-Dahası adına, araştırma denilen aktivitenin önemli bir kısmı da rant arayışıdır; örneğin rakip şirketin
satış rekorları kıran ilacının getirdiği kârlardan pay almak için üretilen
“bende de var” ilaçlarının üretilmesi gibi. ... ..
-... .. Rekabet çok sınırlı olduğunda rekabetin reel etkisi genellikle
israf olur çünkü rekabet içindekiler tüketiciyi kimin sömüreceğini belirlemek
için birbirleriyle kavga ederler. ... ..
-... .. davaların sonucu genellikle konunun içeriğiyle değil cüzdanların
kalınlığıyla belirlenmektedir. ... .. ve hatta bundan önce dava aılmasını
önlemek için yapılan faaliyetlerde, çok büyük kaynak israfları ortaya
çıkmaktadır. ... ..
-... .. Siyasetimizi yönlendiren yüzde 1’lik kesim, özel ve sosyal
teşvikleri örtüştürme konusunda sadece yapması gerekenleri yapmayarak değil
aynı zamanda da yapılmaması gerekeni teşvik ederek ekonomimizi
dengesizleştirmektedir. Bankaların aşırı risk almasını teşvik eden ve sürekli
tekrarlanan banka kurtarma paketleri en bariz örneği oluşturmaktadır. Ancak
birçok kişi dış politikada ortaya çıkan
çarpıklıkların daha büyük bir maliyeti olduğunu savunmaktadır. Irak
Savaşı’nın Başkan Bush’un bir diktatörü ortadan kaldırmaya kendini adamış
olmasından daha inandırıcı bir nedeni olarak, Irak petrolünün çekiciliği
gösterilebilir. (dahası bununla birlikte; Başkan YardımcısıRichard Cheney’in
Halliburton şirketi de dahil olmak üzere, Bush’un arkadaşlarının kazanacağı
kârlar)
-Savaşın getirilerine ağırlıklı olarak üst kesimdekiler sahip olurken,
maliyetleri ise ağırlıklı olarak diğerleri üstlenir. En zengin yüzde 1’lik
kesim nadiren askere gider. ... .. En zengin sınıf, savaş sonucu artan
vergilerden fazla zarar görmez; bu maliyetler borç paralarla ödenir ve bütçe
sıkıntısı ortaya çıktığında kesintiye uğrayanlar zenginlere yönelik ayrıcalıklı
vergi uygulamaları ve çeşitli yasal boşluklar değil, orta sınıfların vergi
indirimleri ve diğer sosyal programlar olur. ... ..
Tehlike altındaki bir
demokrasi
-ABD’de ve diğer
birçok ülkede devam eden eşitsiliğin soyut piyasa güçlerinin içinden
kendiliğinden çıkmadığını, siyaset tarafından şekillendirilip
derinleştirildiğini gördük. Siyaset ülkenin ekonomik pastasının nassıl
bölüştürüleceğini belirleyen savaşın meydanıdır.Bu savaşı yüzde 1’lik
kesim kazanmaktadır. ... .. seçmenlerin istekleriyle siyasal sistemin
sundukları arasında büyük uçurumlar bulunmaktadır. ... ..
Demokratik
siyasal sürecin zayıflatılması
Seçim
paradoksu ve seçmenlerin hayal kırıklığı
Güvenin
zayıflatılması
-ABD, eşitsizliğin kontrolsuz şekilde yayılmasına göz yumarak
sosyal sermayeenin yok olduğu ve sosyal çatışmanın ortaya çıkabileceği bir
yolda ilerlemeyi seçmektedir. ... ..
Tabii ki, hayatı düzenlemenin başka yolları da vardır; polis devletleri
gibi kurallar koyulabilir ve bunlara uymayanlar cezalandırılabilir. Bu
“teşviklere” –daha doğrusu, tehditlere bağlı teşviklere- uyum üzerine inşa
edilmiş bir sistemdir. Ancak bu tür toplumlar genellikle iyi işlemezler.
Yasaları uygulayanlar tehditlerini gerçekleştirmek için aynı anda her yerde
bulunamazlar. Dahası, kural ve düzenlemelerin adil olmadığına dairbir algı
oluşmuşsa, bunları atlatma giirişimleri de mutlaka olacaktır. Kurallara uyumu
sağlamanın maliyeti yüksek ve başarısı kısmi olacaktır. Üretkenlik düşük ve
hayat çekilmez olacaktır.
-Demokratik alternatifse güven ve sosyal anlaşmayla birlikte
farklı bireylerin hak ve sorumlulukları hakkında bir bilinç verir. Doğruyu
söyleriz çünkü bu, doğru ve ahlâklı olandır –güven sisteminin çökmesi sonucunda
diğerlerine yükleyeceğimiz maliyetin farkında olmak. Güvenin zedelenmesinin
ekonomiye nasıl zarar verdiğini gördük. Fakat siyasette olup bitenler daha da
kötü olabilir; sosyal anlaşmanın kopmasının demokrasimizin işleyişi üzerinde
etkileri daha bile zararlı olabilir.
Adalet ve hayal
kırıklığı
Güvensizlik, medya ve
hayal kırıklığı
-... .. Bilgi donanmı yüksek vatandaşların bulunması,
demokrasinin iyi işlemesi için önmelidir. ve bu da kandi içinde farklı bir
medya gerektirir. ... .. Şu anda medya dünyasına yüzde 1’lik kesim hâkim
durumdadır. Bu kesim, kritik öneme sahip medya kanallarını satın alacak ve
kontrol edecekkaynaklara sahiptir ve bazıları bunu para kaybetmeyi göze alarak
yapar; bu iktisadi konumlarını devam ettirmek için yaptıkları bir yatırımdır.
... ..
Seçme hakkının
sınırlandırılması
Güçsüzleştirme
-... .. Seçimleri etkilemek amacıyla seçim bölgelerini
düzenlemek bireylerin oylarının sayılmamasını daha olası kılar; seçim
bölgelerinin sınırları neredeyse seçim sonuçlarını önceden belirleyecek şekilde
çizilebilir.
Neden umursamalıyız?
Siyasal sistemimizin
reformu
Demokrasimizin içinin
boşaltılması
Küreselleşme,
eşitsizlik ve demokrasi
-... .. Küreselleşme yüzde 1’lik kesim tarafından
yönetildiğinde, aynı anda hem vergi yükümlülüğünden kaçma olanağı tanıyan hem
de yüzde 1’e şirket içi pazarlıklarda ve siyasette avantaj sağlayan baskılar
uygulanmasına izin veren bir mekanizma sunar. Bu nedenle sadece iş pozisyonları
değil siyasette de artarak yurt dışından tedarik edilmeye başlanmıştır. Bu eğilim ABD’ye özgü değildir.; bu küresel
bir olgudur ve diğer bazı ülkelerde durum ABD’dekinden çok daha vahimdir.
-Bunun en bariz örneği aşırı borçlanmış ülkelerde ortaya
çıkmıştır.. Borçlu ülkelerin kendi
geleceklerinin “kontrolünü” kaybetmeleri –gücü kreditörlere vermeleri-
küreselleşmenin erken dönemlerinde başlamıştır. 19. yüzyılda, zengin ülkelerin
bankalarına borcu olan yoksul ülkeler, işgal edilme veya bombalanma riskiyle
karşı karşıya kalıyorlardı: Meksika, Mısır ve Venezüella böyle mağdur olmuştu.
Bu, 20. yüzyıl boyunca devam etti. “1930’larda Newfoundland demokrasisis tasfiye
edildi ve kreditörleri tarafından yönetilmeye başlandı. İkinci Dünya Savaşı
sonrasındaysa tercih edilen araç IMF’ydi: Ülkeler fiilen ekonomik
egemenliklerini uluslararası kreditörleri temsil eden bu kuruma devretmeye
başladılar. ... ..
*Eşitsizliğin Bedeli / bügünün bölünmüş toplumu
geleceğimizi nasıl tehlikeye atıyor? – Joseph E. Stiglitz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder