-On beş Temmuz alçak kalkışmasının arka planındaki isimlerden birisi olduğu iddialarının hedefindeki isimlerden birisi olan Graham Fuller ilginç yorumlar yapıyor. Kitap484 sayfa. Satır aralarında FETÖ lideri Gülen hakında olumlu kanaatlerini paylaşan, hatta son bölümlerde yaşadığımız alçak girişimin ipuçlarını da veriyor.
-2011’de otoriter yönetimlere karşı bir özgürlük, demokrasi ve haysiyet arayışı olarak başlayan Arap Baharıi sadece uzun yıllardır müzmin sorunlarla boğuşan Orta Doğu’da değil, tüm dünyada heyecan yaratmıştır. Ancak çok geçmeden bu gelişmeler bahardan çok kışı andıran bir siyasal ve toplumsal karmaşaya dönüşmüştür. Hatta Suriye gibi örneklerde kanlı bir iç savaş ve büyük güçlerin Suriye topraklarında yürüttüğü vekâlet savaşlarına ve küresel bir mücadeleye dönüşmüştür.
-2011’de otoriter yönetimlere karşı bir özgürlük, demokrasi ve haysiyet arayışı olarak başlayan Arap Baharıi sadece uzun yıllardır müzmin sorunlarla boğuşan Orta Doğu’da değil, tüm dünyada heyecan yaratmıştır. Ancak çok geçmeden bu gelişmeler bahardan çok kışı andıran bir siyasal ve toplumsal karmaşaya dönüşmüştür. Hatta Suriye gibi örneklerde kanlı bir iç savaş ve büyük güçlerin Suriye topraklarında yürüttüğü vekâlet savaşlarına ve küresel bir mücadeleye dönüşmüştür.
-Orta Doğu’daki be geniş çaplı ve derin sarsıntılar esnasında
bilhassa ABD gittikçe etkisizleşmiş, bu ise bölgede bir liderlik arayışını daha
güçlü bir şekilde gündeme getirmiştir. Bir kez daha derin bir karmaşa içindeki
Orta Doğu’da bir rol model ülke arayışında gözler önce Türkiye’ye
çevrilmiştir. Birçoklarınca otoriter
yönetimlerden kurtulma mücadelesi veren Arap halklarına Trkiye’nin
siyasi-iktisadi dönüşümü ve kurduğu model örnek olarak sunulmuştur.
-Tabii hem Orta Doğu’da hem de Türkiye’de her şey çok büyük
bir hızlagelişmekte ve değişmektedir. O kadar ki, dünyanın sayılı Orta Doğu
uzmanlarından olan Graham Fuller’in bu kitabı kaleme aldığı sırada yaşananlar
ile Türkçe baskısının yayına hazırlandığı dönem arasındaki gelişmeler bile yeni
bir kitap konusu olabilir. Ancak tüm bu
yerel ve bölgesel aşırı dinamizme rağmen Fullerin ferasetli analiz ve
öngörüleri Arap devrimlerini ve Türkiye’nin bu kompozisyon içindeki konumunu
net ve ufuk açıcı şekilde göz önüne sermektedir. Görüşlerine katılsak da
katılmasak da, Fuller’in tespit, tahlil ve önerileri üzerinde ciddiyetle durmayı
hak etmekte, Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir.
-Kitabın Türkçe baskısı için yazdığı önsözde de belirttiği
gibi Fuller , son bir kaç yıldaki gelişmeleri, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin,
iktidarının ilk yıllarınd başardıklarıyla karşılaştırdığında bir nebze hayal
kırıklığı içerisindedir. Ancak bölgeyi ve ülkeyi çok yakından tanıyan bir isim
olarak, yine de Türkiye’ye olan kuvvetli inancıkendisini iyimser kılmaktadır.
-Dört yüz seksen dört sayfadan oluşan kitabın arka kapak
tanıtımından sonra kısa alıntıları paylaşalım; “Çevirenin Takdimi” bölümünde: “Türkiye
ve Arap Baharı, Türkiye’yi yakından ilgilendiren, önemli bir eser. Doğrudan bizi
ve yakın çevremizdeki gelişmeleri konu alıyor. “Bahar” olarak başlayan, ama
bugün çoktan”kış”a dönüşmüş olan, yine de “gâlat-ı meşhur” haline geldiği için “Arap
Baharı” olarak andığımız sürecin sonuçları hepimizi, büütün Türkiye toplumunu
yakından ilgilendiriyor. Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da patlayan bombalar
Arap Baharı’nın sonuçlarıyla doğrudan bağlantılı. Bugün Arap Baharı’nı sevsek
de sevmesek de, günlük hayatımızı doğrudan ve dolaylı yollarla etkileyen, zaman
zaman can güvenliğimizi ve istikrarımızı bile tehdit eden bir olgu.” vurgusu
yapılıyor.
-Sonraki bölümlerde; 2011’de başlayan Arap Baharı ve Orta
Doğu’daki siyasi düzeni parçalamış, birçok Arap diktatörünün devrilmesine yol
açmıştır. Sözkonusu siyasi değişimlerin pek çoğunun zamanı çoktan gelmişti; ancak
sorun daha demokratik bir düzene geçişin nasıl olacağıydı. Türkiye, özelikle de
Suriye sözkonusu olunca, Arap Baharı’nı yönetme konusunda yanlışlar yapmaya
başladı. Fakat hakkaniyetli olmak adına hemen
hiçbir ülkenin Arap Baharı’nı başarılı bir şekilde yönetemediği
belirtilmelidir. ... ..
-... 2011 itibariyle AKP hükümeti de yıpranmaya başlamıştı, özellikle de
yaptığı işlere yolsuzluk bulaşmaya başladıkça. 2013 Gezi Parkı olayları hükûmet
tarafından fena halde yönetilmişti; bunlar Erdoğan’ın hem toplumsal ve siyasî
realitelerden uzaklaşmakta olduğunu, hem de kendisine yönelik herhangi bir
muhalafete karşı yapacağı muamele konusunda yeni ve sert bir yaklaşım
benimsediğini gösteriyordu. ... .. Öyle görünüyor ki, herhangi bir ülkede iyi
liderliğin başarılı bir şekilde işlev göreceği maksimum sürenin on yıl olduğu
şeklinde genel bir kural vardır. Ondan sonra liderlik şevk ve heyecanını
kaybeteye başlamakta, yolsuzluk kaçınılmaz olmaktadır. (“güç yozlaştırır”);
liderler de artık yaratıcı yönetişimden ziyade, kendi bekasını düşünmeye
başlamaktadır. ... ..
-Kürt Sorunu bağlamındaki kötüleşme özellikle endişe vericidir. Geçtiğimiz
yıllarda ... ..kayda değer bir ilerleme kaydettikten ssonra ve Kürt liderlerle
yeni bir diyalog başlattıktan sonra, sonradan bu tür müzakerelere sırt çevirmiş
... .. Erdoğan Türkiye’nin gelecekteki istikrarını ve demokrasiyi riske atma
pahasına durumun daha da kızışmasına müsaade etmiştir.
-Suriye, Türk dış politikasının şüphesiz en büyük kaynağı olmuştur. ...
..
-Bu kitap iki paralel zaman çizelgesinin parlak
hikayesini anlatıyor: birincisi ,Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP)
iktidardaki 12 yılı. AKP’nin onyılı, muhtemel hızlı düşüşüne tanık olacağımız
yıllarda partiye ne olursa olsun, gerek iç gerekse dış politikada Türkiye’yi
yeni bir rotayasokmuştur. ... .. Kitap aynı zamanda 2010 sonlarında başlamış
olan Arap Baharı’nın seyrine bakıyor.Bu iki konu bir anlamda birbirinden ayrı
ancak birbiriyle çok yakından bağlantılıkonulardır. Modern Türkiye devleti daha
önce hiçbir zaman Orta Doğu’daki gelişmelerle bu kadar ilgilenmemişti.
Türkiye’nin Orta Doğu ile etkileşimi öğreticidir. Kitap birbirini güçlü şekilde
etkilemiş olan her iki alanda çarpıcı ve hızlı bir değişimin meydana geldği on
yılı birazcık aşan bir döneme
bakmaktadır. Ardından ikinci on yıllık döneme -2013’ten 2020’ye ve ötesine zemin
hazırlamaktadır, ki bu dönemdedaha önceki dönemin olayları birbirini kuvvetle
etkilemeyi sürdürecektir. Ne Türkiye, ne İran, ne de Arap dünyası bundan sonra
aynı kalacaktır.... ..
-Ne kadar başarılı olursa olsun, iktidardaki bütün siyasi partilerin
ömrü, bir noktada sona ermek zorundadır; biriken hataları ve başarısızlıkları,
halkın değişen tercihleri ve ihtiyaçları ve nihayet halkın gözünde memnuniyet
ve güven kaybı sonucunda hakim konumlarını kaybedecek, yerlerini seçimler
sonucu iktidara elen yeni bir partiye bırakacaklardır. AKP şu anda böyle bir
düşüş sürecindedir. ... ..
-ABD’nin bölgeye bakışı bölgesel realitelerinden giderek daha fazla
uzaklaşmış, yanlızlaşmış, gittikçe kafası karışmış...
-... .. bölgesel dinamikleri anlamaktan uzak, yahut bölge halklarının
(rejimlerinin değil) özlemlerine dönük herhangi bir empati kurmaktan yosundur.
ABD politikası bu sebeple bölgesel dinamikleri anlama konusunda beklentilerin
gerisinde kalmakta... ..
-... .. ABD dış politikasının dayandığı –dış olayların nasıl ele
alınacağını belirleyen anahtar unsur ABD çıkarlarıdır... ..
Küresel jeopolitik
değişim
Yeni bir Orta Doğu
uyanışı
-Onlarca yıldır Arap devletleriliderlik ya da vizyondan yoksun. Yüzeyin
altında, tabii, sosyal değişme sessiz sedasızsüzülmeyi sürdürüyor fakat
sistemin tepesindeki yaşlı egemenler neredeyse değişmez demirbaşlar olarak
kalmaya devam ediyorlar. ... ..
-Hal böyle iken, 2010 yılı sonlarında, Arap Dünyası beklenmedik şekilde
sallanmaya başladı. Yeerleşik diktatörlüklerve baskıcı devlet aygıtı altında
geçen onlarca yıldan sonrazemberek âniden boşaldı.
–Bu defa başka bir savaş ya da askeri darbeyle değil fakat küçük bir üzücü
olay sonucu. 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’unj bir taşra kasabasında, çaresisz
bir seyyar satıcı yerel belediyenin önünde kendini yakarak kurban etmek gibi
dehşet verici bir eyleme girişti –bitmek bilmez bürokratik aşağılamalar ve katı
bir polis devletinde geçimini sağlamaya çalışırken çektiği berbat sıkıntılar
karşısında verdiği vahim bir tepkiydi bu.
-Bu olay kasabanın dışında ya da Tunus’ta, hele hele bütün bölgede pek
duyulma ihtimali olmayan bir olaydı. Ancak bu gencin ölümü ... bir kıtılma
noktası oldu. Bu özel hadise ... ..
Tunus halkının toplumsal tepkisine kapıları araladı. ... .. İşte bu yangınlar sekiz ay içinde Tunus,
Mısır, Libya ve Yemen’deki muhkem dört Arap diktatörlüğünün çökmesine yol
açmıştır.
-Süreç burada da bitmemiştir. ... ..
-Türkiye Arap Baharı’nın açık ve yakın kıvılcımı değildi fakat Orta
Doğu’ya komşu bir Müslüman ülkede meydana gelmiş başarılı bir değişimin canlı
bir örneğini sunmuştu.Türkiye’nin yükselişi değişim özlemiyle dolu Arap
halklarına yeni umutlar, bakış açıları .. aşılamıştır. ... ..
Küresel güç Kayması
-... .. Doğu’nun üzerindeki Batı hakimiyeti, daha önce olmadığı kadar...
.. geri çekilmekte; Batı’nın uzun süren küresel hegemonyasının yükselişitersine
dönmektedir. ... ..
Anti Batıcılığın
(Batı karşıtlığının) doğası
-... .. “Bağımsızlık” elbetteki göreli bir kavramdır. Her ne kadar
sömürgeci kontrol altındaki ülkelerin çoğu 20. Yüzyıl’daeninde sonunda eski
patronlarından kağıt üzerinde siyasi bağımsızlıklarını kazanmayı başarmışlarsa
da, yeni kazandıkları bağımsızlık pek umdukları gibi bir şey olmamıştır. ...
.... eski sömürgeci güç, eski sömürgesi üzerindeki ciddi etkisini sürekli
kılacak siyasi ve iktisadi altyapılar kurmuştur. Yerel iktidar seçkinleri çoğu
zaman merkeze bağımlı durumdaydı; merkez ülke, yeni devletin fena halde
kırılgan olduğu hayati ekonomik bağlantilarını istediği zaman manipüle
edebiliyordu. Merkez ülke eski sömürgelerine karşı devamlı siyasi ve askeri
müdahalesi ‘vakayı âdiye’dendi. esasen, şu veya bu biçimde, ekonomik, siyasi ve
hatta askeri anlamda Batılı müdahale bugün bile sona ermiş değildir. ... ..
Avrupa’nın gücü ve
modernleşme konusunda Osmanlı’nın görüşü
-... ..Onlara göre batılı beceri ve teknikleri öğrenilebilir ve
aktarılabilirşeylerdi. Pek çok müslüman için yapılması gereken iş Batılı
“donanım”ın öğrenilmesi ve yeniden üretilmesinden ibaret görünüyordu; Batı’da
buna eşlik eden ve ayrıca öğrenilmesi
gereken bir de medeniyetsel “yazılım”ın olup olmadığı konusuyla fazla
ilgelenilmiyordu. ... ..
-İmparatorluğu modernize etmek ve onu “Doğu”nun özgür ve ileri
Amerikası” haline getirmek devlet ve toplumu her düzeyde reforma tâbi tutacak
yoğun bir emperyal reform projesini gerekli kılıyordu. Bu Tanzimat (reformlar)
(1839-1876, kelime anlamı olarak imparatorluğu “düzenlemek” demek), döneminde
başlamıştı; ki bu dönem, Osmanlı devletinin kendisini İslami bir hanedanlık
değil de, daha çok modern, bürokratik ve hoşgörülü bir devlet, Batı’nın hasmı
değil, ortağı olarak yeniden tanımladığı bir dönemdi.
-Ancak Osmanlı’nın, “evrensel” medeniyet ve modernite kavramlarını tesis
etme konusundaki Avrupalı iddiaları kabulü için bir şartı vardı: ilan edilen
özgürlük, eşitlik ve hukuk devleti gibi değerler Avrupa’nın Doğu’ya karşı tutumuna da aynen uygulanmalıydı. Bu konunun
Türk düşüncesinde bugün bile derin bir yeri vardır. ... .. Avrupalı değerler
kabul edilmekte ve büyük oranda saygı duyulmaktadır. Ancak bunlar gerçekten
evrensel ise, bu değerler Batı’nın kendisinin ötekilerle olan ilişkilerine de
aynen uygulanmalıydı., özellikle de dış politikasına. ... ..
-... .. gelişmekte olan dünyada
rejim dayatma ve Batı’nın “evrensel” olduğunu iddia ettiği Batılı düzen ile
uyuşmayan “yaramaz” rejimleri devirme şeklinde tezahür eden – “medenileştirme
misyonu” bağlamında, bugün bile devam etmektedir. ... ..
-... .. bugün hâlâ devam eden, özellikle de 11 Eylül olayından sonra
belirgin hele gelmiş duygusal ağırlıklı bir tartışmanın kökleri işte buradadır;
bu olayın ardından çoğu Müslüman aslında şunu demiştir.: “biz sizin
değerlerinizden nefret etmiyoruz, sizin politikalarınızdan nefret
ediyoruz.Sizin değerlerinizin bize yaptığınız muameleye de uygulanmasını
istiyoruz. ... .. Bu görüşler Batılı çifte satandartların keskin ve daimi bir reddi anlamına
gelmektedir. ... ..
Güç kaymasında Türkiye’nin
yeri
Batı hakkında
çelişik duygular
Ortadoğu liderliği
Müslüman düyada
liderlik: Ne demek?
Hilafet ve birlik
Osmanlılar ve Orta
Doğu dünya görüşü
-... .. Gücünü ve kontrolünü Müslüman dünya üzerine empoze ederken ,
işgalleri ve fetihleri aracılığıyla, “biz” ve “onlar” arasında kesin kültürel
hatlar çeken taraf, çok defa Batı’dır. Doğu, çoğu defa silah tehdiyle,Batı’yı
kabule zorlanmıştır. Batılı stratejik düşüncede bu paradigma henüz tamamen
ortadan kaybolmuş değildir. ... ..
Hilafet’ten kim
korkar
-3 Mart 1924’te, Müslüman dünyanın tarihindeki sembolik
anlamı en büyük olaylarından biri gerçekleşiyordu. ... .. Batılı bir devlet
inşa etmek içindi bu: Böylece ertesi gün , oylamanın sonucu olarak,son Osmanlı
halifesi II. Abdülmecit, ailesiyle birlikte İstanbul’da bir gemiye bindirilerek
sessiz sedasız sürgüne gönderildi. 20 yıl sonra Paris’te ölecek, naaşı sembolik
olarak Suudi Arabistan’da Medine’ye gömülecekti. Hilafet ortadan kalkmış ve en
azından Türkiye için, mesele birmişti. Oysa Müslüman dünya bu lağvedilme
haberiyle sarsılmıştı; bu olayın içerimleri ve artçı sarsıntıları uzun bir süre
yaygın bir şekilde hissedilecekti. ... ..
-Bugün hilafet hâlâ, şiddet yanlısı olsun olmasın birçok
aşırı Müsslüman grubun radikal programlarına yerleştirilen bir terimdir. ... ..
Müslüman dünyada
liderlik: İslamın yeri
-.... .. Bu dönemde Türkler İslâm ve yönetişim arasındaki
ilişkiye dair iki farklı, hatta birbiriyle çelişen model geliştirmişlerdir. Birincisi radikal seküler
Kemalist model olup , (bu modelde) devlet dini sıkı bir kontrol altında
tutar. İkinci model çoğunluk görüşünü
yansıtır bir biçimde devletin kamusal
alanda, toplumda ve yönetişimde İslamın rolüne dair çok daha müsamahakar bir
tutum takınmasına izin verir. ... .. Bu
katı sekülerizm (laiklik) kavramı –akılcılık ve bilime olan nevzuhur seküler
“inancı” ile –Avrupa Aydınlanması’na kadar gider; ... ..
Müslüman dünyada
hilafetin imajı
Liderlik ve etnisite
Türkler, Pan-Arabizm
ve Farslar
Arap gündemi ve
Türkiye
Türkiye’ye olumsuz
tepkiler
Bir model olarak Türk
tecrübesi
Otoriteryenizm ve
Kemalist ruh
Askeriyenin kışlaya
geri döndürülmesi
Türk Ordusu
Kemalist ruhu anlamak
Ergenekon krizi
İslam, siyaset ve
toplum
- ... .. İslam 20. ve 21. Yüzyıllardabüyük bir değişim
geçirmiş ve geçirmektedir. Esasen değişen şey İslamın kendisi değildir ama
İslamım uygulnışıdır. –zamanın geçmesi ve yeni koşulların ortaya çıkmasıyla
Müslümanlar dinin pratiğe aktarılmasını yeni bir ışık altında görmektedirler.
Dinin kendisini reforme etmekten bahsetmiyoruz; fakat daha çok dinin anlaşılma
şeklinin değişmesinden bahsediyoruz. Bu hemen bütün dinler için geçerlidir. ...
... Müslümanlar içine düştükleri zor durmu anlamaya çabalamışlardır. Bir
zamanlar büyük olan, Batı’dan daha gelişmiş olan medeniyetleri, neden şimdi
Batılı güç karşısında zayıf ve çaresiz duruma düşmüştür. Bazı Müslümanlar kendi
kültürrlerini tamamen terk edip Batılı yolları benimsemeyi önermişlerdir.
Ötekiler kendi kültürleri ile Batı medeniyetinin ileri olduğu şeyler arasında
bir uzlaşma yolunun bulunabileceğini düşünmüşlerdir.
Türkiye’de İslam
şekilleri
Adalet ve Kalkınma
Partisi’nin on yılı
Türk İslam sentezi
Resmi İslam ve
Diyanetin rolü
Yeni Türk dış
politikasının öncüsü olarak Ahmet Davutoğlu
İslam İşbirliği
Teşkilatı
Popüler İslam
Sufizm ve Popüler
İslami hareketler
-... ..Nakşibendi, Kadiri ve Ticani gibi Türk Sufi
tarikatlarının çoğunun aynı zamanda uluslararası bağları olup, sınır ötesi
faaliyet österirler; sökonusu uluslararası bağlar ise bu hareketleri
kuvvetlendirir ve devletin bunları kontrol etmesini zorlaştırır.Birçok önde
gelen Türk siyaset adamı zaman zaman bu çevrelerin sessiz sedasız takipçisi
lmuştur. ... ..
İslam şekilleri
Popüler İslam-Hizmet
ve Gülen hareketi
“Cami yapma, okul
yap”- Gülen okulları
Gülen bağlantılı
kurumlar ağı
İş dünyası
Dinlerarası diyalog
AKP ve Hizmet:
Kapışmaya giden yol
Hizmet ve
bürokrasideki nüfuzu
Kimin”Derin Devlet”i?
AKP-Gülen
anlaşmazlığının büyümesi
“Arap Baharı”nın
meydan okuması
Tunus
Mısır
Libya
Suriye
Yemen
İslam ve Sünni devrim
İslam ve devrim
Müslüman Kardeşler
İhvan ve Suudi
Arabistan
Mısır bölgesel
liderliğini yeniden kazanabilir mi?
Türkiye, Mısır ve
Suudi Arabistan
Türkiye’nin Körfez’le
ekonomik bağları
Selefiliğin yükselişi
R4BIA – İhvan nereye?
Şiilik ve devrim
Şii Devrimi
Sünniler ve Şia
İran jeopolitik bir
tehdit midir?
İran, Arap Dünyası,
Nükleer meselesi: Şii bombası mı?
Körfez’deki Şii
azınlıklar (ve çoğunluklar)
Şiiliğin meydan
okuması
Irak dengeyi
değiştiriyor
Irak kimlik sorunu
İran ve Irak-yeni bir
ilişki
Irak ve Suriye
Yeni Irak siyasetinde
Türkiye
Dünyanın Suriye ile
imtihanı
Suriye ile İran:
aradaki bağlar nedir, ne değildir?
Kürt sorunu, İsrail
ve gelecek
Kürt bölgesel ağı
Suriye ve Kürtler
Irak ve Kürdistan’ın
geleceği
İsrail faktörü
AKP ve Türkiye’nin
geleceği
Ortadoğu nereye?
Mıknatıs devlet
olarak Türkiye
-... ..Gülen Hareketi
bu yöne gitmeyi arzulayan bir örgüttür. “Laikçiler” “İslamcılar” ile
çatışabilirler: ancak gerçekte uğruna çatıştıkları şey, devlet iktidarının ele
geçirilmesidir; hiçbiri yekdiğerine güvenmez. Fakat daha büyük bir süreç
yoldadır.
*Türkiye ve Arap Baharı – Graham E. Fuller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder