25 Nisan 2017 Salı

Aşk Biter İnsan Yorulur *

Tüketmeden sevmek ve sevilirken tükenmemek için
-Arka kapak tanıtımında; “Bir çocuğun hemen yanı başına oturup , kan ter içinde oyununu nasıl aşkla oynadığına bakmalı...
-Yaşı geçgince bir sanatkârın atölyesine gidip, aşkla dokunduğu bir ağacın nasıl bir esera döndüğünü seyretmeli...
-Yaşadığımız zamanın, yüreğimizdeki aşkı söküp atma hesaplarına inat, bu kitabın kaleme alınış sürecinin her anına şahit olan biri olarak, rahatlıkla diyebilirim ki; bir türlü kapanmayan yaralara şifa olan reçeteler, tecrübe laboratuvarlarında kelimelere döküldü. Her yeniden ayağa kalkışın, yola devam edişin çekirdeği oldu aşk.
-Yorulduğunuzda bu tatlı reçeteler yetişti imdadımıza. Sevdiklerimizle birlikte büyümenin heyecan dolu dünyasında öğrendik ki, “Ne zaman ki biter aşk, insan o zaman yorulurmuş...!” deniliyor.
Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım: ... insanın yaşama sevincini, devam etme aşkını elinden alan esas suçlu çoğu zaman yine kendisidir. En büyük yalanı insan kendine söyler, buna en çok inanan da yine kendisidir. ... ..
-Kendini mağdur ve haksızlığa uğramış olma durumuna sokmanın en patolojik zevklerini yaşar. Hayatın ve yaşadıklarının sorumluluğunu almamak uğruna, mağdur ve haksizlığa uğramış olmayı bir yan kazanç olarak görür. Tekrar deneme ve çabalama cesareti gösteremediğinden dolayı sorumluluktan ve kendine düşen değişme ihtiyacından da vazgeçer. Dertlenmek, şikâyet etmek daha kolay gelir.
-Mutlu olmak ise, kendinle tanışmayı gerektirir. ... ..
Yeter ki sen mutlu olmayı, kadere ve yaşayacaklarına dair iyi niyetli olmayı seç...
-Seni özel kılan, sana has olanı sevmeye çalış, onu küçümseme, kendinden büyük yükler de yükleme
sırtına...
1500 parçalık yapboz
-... .. yaşımız ilerledikçe yaptığımız yapbozların parça sayısı da artar. 500’lük, 1000’lik hatta 1500, 2000’lik olanları tercih etmeye başlarız. İlk başta çok zorlayıcıdır. O kadar çok birbirine benzeyen renk ve şekilde parçalar vardır ki, nereden başlayacağımızı bilemeyiz. İlk bakışta karmaşık ve içinden çıkılmaz görünür, bu yüzden pes etmemize bile yol açabilir. ... ..
-Hayatta böyle değil miydi? Onda da parçaları birleştirmeye çalışmıyor muyduk?  Seçim yapmak, karar vermek, doğru olanları, birbirine uyanları birleştirmekte zorlanmıyor muyduk aslında...
-Nice kararlar arasında gidip geldiğimiz, bir sürü seçenek arasında seçimsiz kaldığımız, çaresiz olduğumuzu hissettiğimiz zamanlar...
-Tamamlanmış hali önceden bilinen ve insanın önüne parçalar halinde sunulan bir yapbozu yapmak gibidir, hayatı yaşamak...
-O seni bilir, nasıl hareket edeceğini, nereden ve hangi parçalardan başlayacağını da bilir, sana çizdiği resmi ve sana yazdığı hikâyeyi senin okumanı, senin boyamanı ister. Benzer renkler ve şekillerle -aynı yapbozdaki gibi-sana ipuçları sunar.
-Önemli olan hangi duyguyla ve hangi niyetle yöneldiğindir. Sıkıntı ve sızlanmaya başlamak işi zorlaştırır. Aynı hayata şikâyet penceresinden bakmak gibi... Onun sana eziyet ve sıkıntı çıkarmak gibi bir niyeti de yok aslında.... Sadece öğrenmen, büyümen ve özgürleşmen için önüne koyar parçaları... Sana yük etmek için değil.
-Hayatın yapboz setinde eksik parça çıkmaz. Her parça yerini bilir, yerini arar, doğru yeri bulduğunda da kolayca oturur ona ait boşluğa... Hiçbir şey boş ve anlamsız değildir.... ..
-Hepsi yerini bulmanı bekler, onlar sabırlıdır, sen bulan kadar, sessizce beklerler.
-İnsan sabırsızdır, hemen olsun, hemen gelsin ister. ... .. zahmetsiz olsun ister. ... ..
-Oysa ararken öğrenir insan, doğru parçaları bulmaya çalışırken hayatı, kendini ve resmin bütününü fark eder. ... ..

-Onun istediği sonuç değildir., senden beklediği süreçteki halindir. İyi niyetin, gayretin ve cesaretin iyi bir başlangış olur. Olumlu başlayan olumlu bitirir. İyi düşünen, iyi yollar, iyi yürekler keşfeder. Bütünü bulmak daha da kolaylaşır.Aynı yapbozun parçaları gibi, birkaçını bulduktan sonra diğerleri de peşi sıra gelir. Başlangıçta zor gelen, zor görünen her şey yaptıkça, çözdükçe kolaylaşır. Anlamsız gibi görünen parçalar, koca bir resmin tamamlayıcısı olurlar. ... ..
Affetmek, öfkeden vazgeçmektir
-... ..Hayallerimiz var, arzularımız ve isteklerimiz var. ... ..İnsan nefsi olumsuzlukları biriktirmek ve birleştirmek de oldukça mahirdir. ... ..
-Affetmek ise onun alışkanlıklarından ağır gelir. ... ..
Ağlayabilmenin inanılmaz hafifliği
-... ..Büyürken ve öğrenirken yorulan, örselenen ve kirlenen duyguların gözyaşı ile temizlenir.... ..
-Duygularını konuşamadan, korktuğunu söyleyemeden ve doyasıya ağlamadan büyüyen erkek çocukları için, svemek, sevdiğini söyleyebilmek ne kadar mümkün olur. ... ..
-Erkeği davranışlarından çözmeye çalışan bir geleneğin çocuklarıyız biz. Onları biz kadınlar yetiştirdik. ... ..
Bir damda iki iklim
-Bir yaz gecesi aile üyeleri damda uyumaktadır. Anne, oğlu ve hiç sevmediği gelini yakın bir şekilde uyurken görünce, bu manzaraya daha fazla dayanamaz, onları uyandırıp, bağırır;
-“Bu sıcakta nasıl bu kadar yakın uyuyabiliyorsunuz? Bu çok sağlıksız ve tehlikeli..” diye söylenir.
-Az sonra damın öbür ucunda kızı ve damadını, birbirine sırtını dönmüş olarak uyuduklarını görür. Onları usulca uyandırıp: “Canlarım, hava soğuk, bu serin havada böyle uzak uyumayın, üşürsünüz” der.
-Bu sırada olup bitene şahit olan gelin, ellerini havaya kaldırır ve şöyle seslenir... ‘Allah’ım Sen ne büyüksün, ne yücesin... Bir damda bile, iki iklim yaratabiliyorsun’ der...
-Bu hikâyedeki gibi, bazen bakış açımız o kadar tarafgir olabiliyor ki, sıcak ve soğuğu algılayışımız bile değişebiliyor. ... ..
-Doğrudan söylenen sözlere muhatap olmak ve cevap vermek daha kolayken, bu şekilde dolaylı olarak, başka sebepler bahne edilerek yapılan iletişim çoğu zaman karşılıklı atışmalara dönüşür. Açıkça ifade edilmediği için kişiler akıl okumaya başlar. Yani diğerinin sözlerinin altına yatan niyete ve sebebe dair akıl yürütür. Bu ise, öfkeyi ve huzursuzluğu doğurur.
-Bizim toplumumuzda özellikle hanımlar arasında yaşanan dolaylı anlatım tarzı, iki taraf için de yıprtıcı olmaktadır. Karşılılklı söz savaşları sorunları büyütür ve içinden çıkılmaz bir hale getirir, Hikâyedeki gibi genellikle gelin kaynana ilişkilerinde en dramatik örnekleri yaşanır. Açığını bulma, eleştirme, beğenmeme, kusurlu ve yetersiz görme alışkanlığı tamamen nefisten kaynaklanan rekabet ve üstün olma tutkusunun sonuçları olarak ortaya çıkar. Kimin kimden daha becerikli, daha yetenekli ve kuvvetli olduğunun yarışları yapılır. Can acıtmak için söylenen bu sözler yüzünden ilişkiler, evlilikler ve insanlar zarar görür. Evlilikler biter, eşler psikolojik rahatsızlıklar yaşar, ailenin düzeni ve huzuru bozulur. ... ..
-... ..insan öncelikle kendini ve kendi zaaflarını keşfetmelidir. Tutkularını ve hırslarını tanımalıdır. Çünkü insan olumsuz duygularını hep karşısındakine yansıtır. ... .. Nefsini ve onun olumsuz hallerini bilmeyen insan, kibri ve şişmiş benliğini farkedemez. Hep kendini yüceltmeye ve yükseltmeye çalışır. Çevresindeki benliğini besleyen insanlara karşı tarafgir ve dolaylı bir şekilde davranır. Öfkesini masum olmayan, can acıtan kelimeler seçerek ifade eder. Sürekli kontrol edip, bir eksik ve kusur arayarak baktığı için zamanla içindeki hırs da arta, huzursuzluğu da...
Her erkek eşinin kahramanı olmak ister
-... .. Evlilik ilşkilerinde kadın ve erkeğin farklı fıtratlarda yaratıldığı unutulmamalıdır.Birçok sorun da bu farklılıkları doğru anlayamamaktan ortaya çıkar.
-Aynı zamanda evlilik birlikte büyüme sürecidir. Hata yaparak ve yavaş yavaş öğreniriz...
-Kadınlar fıtrat itibarı ile olayların ve sözlerin üzerinde çok daha fazla dururlar. Yaşanmışlıkları da kolay kolay unutmazlar. Bazen bunu da abartabilirler. Zamanında ifade etmediklerini, edemediklerini sonraki yıllarda söylemeye çalışırlar. Bu sefer de öfkeyle ifade edildiği için kötü sonuçlar doğurur...
-Erkek ise yaşadıklarını fazla didiklemeden yaşamayı tercih eder. Derinlemesine duygu tahlilleri yapmak üzere bir fıtratı olmadığı gibi, duygularını ifade etmek üzere yetiştirilmediği için sıkıntılarını nasıl söyleyeceğini de bilmez. ... ..
-.. her erkek eşinin gözünde onun kahramanı olmak ister.
-Saygı görmek, takdir edilmekten çok hoşlanır ve daha çok değişmek için çaba sarf eder. Kadın ise, erkeğin yaptığı hataları zamanında ifade edemediği için zamanla hırçınlaşır ve bunları sürekli söylemeye başlar. İlişki ise burada sıkıntı oluşturmaya başlar. Eşimizi suçlamadan ve kişiliğine saldırmadan, kendi duygularımızı ve sıkıntılarımızı ifade etmeyi öğrenemedikçe, evlilik otuz sene de sürse, kronik bir hastalık gibi sürekli didişmeyle geçer. ... ..

-Karşımızdakinin iyi niyetli yaklaşımlarına, takdir ederek karşılık verirsek, daha çok olumlu davranmasına teşvik etmiş oluruz. ... .. 
Kabul etmek onaylamak değildir
-Çevremizdekileri ve tüm sevdiklerimizi farklı olduklarını bildiğimiz halde, yine de eskisi kadar sevebilsek... Keşke, tam da istediğimiz gibi olmadıkları halde, ilişkimizin daha da renklenebileceğini hissedebilsek ve bunun özgürlüğünü, rahatlığını yaşayabilsek... Keşke karşımızdakini asıl değiştirmenin yolunun, onu önce olduğu gibi kabul etmek olduğunu fark edebilsek...

-Keşke kabul etmenin aslında onaylamak olmadığını da görebilsek...
*Aşk biter insan yorulu & Psikolog Banu Yaşar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder