-Çok eski zamanda bir han yaşıyordu. Hanın Zımırık adlı güzel
bir kuşu vardı. Kuş her sabah ona dünyada olup bitenleri haber verirdi.
-Bir gün Zımırık kuşu kayboldu. Han kuşu bulmaları için dört
bir yana adamlarını yolladı ve elleri boş geri döndüler.
-O zaman han, halkına:
-“Her kim Zımırık kuşumu bulursa, hanlığımın yarısını ona
vereceğim,” diye ilanlar yaptırdı.
-Bu haber bir kölenin
oğlu olan Bekcal’a ulaştı. O da eline değneğini ve silahını alarak hanın
kuşunu aramaya çıktı. Delikenlı gece
gündüz demeden, dinlenmeden, yorgunluk nedir bilmeden kuşu aradı durdu. Bir gün
yine böyle kuşu ararken arhar (Dağ koyunu. Tantı Dağı koyunu olarak da bilinir.) sürüsüyle karşılaştı. Silahını onlara
doğrulttu. Arharlar konuşmaya başladılar:
Bekcal
şaşırdı ve silahını inadirdi.
“Nasıl
arhara dönüştünüz. “ dişye sordu.
“Biz bu
yollarda gidiyorduk. Biraz ilerde bir boz üy gördük. Onun içinde kimse yoktu;
fakat sofrada her çeşit yemek vardı. Sofranı çevresine oturup yemeği yemeye
başladık. Yiyip bitirdikten sonraarhara dönüştük. Bak yiğit, o boz üyü görürsen
içeri girme ve yemeklerden de asla yeme, yoksa bu kötü olay senin de başına
gelir.
-Bekcal arharları dinledikten sonra yoluna devam etti. Bir
süre sonra o boz üyü gördü ve içerisine girdi. Boz üyün içinde hiç kimse yoktu
ama sofrada çeşit çeşit yemek vardı. Bu
lezzetli yemeklere dayanamadı. Yemeye başladı, karnı doyan Bekcal tam keçeye
yaslanacakken yaşlı bir kadın ortaya çıktı. Yaşlı kadın yerden bir avuç toprak
alıp bir şeyler fısıldadı ve toprağı Bekcal’ın yüzüne attı. Delikenlı da arhara
dönüştü.
-Arhar çadırdan çıkıp gitti. Beyaz bir köşkün yanına geldi.
Şatodan güzel bir kız çıktı. Dağ koyununu görünce “Bu hayvan değil bir insan,
sanırım bu zalim annemin işi” diye içinden
geçirdi.
Kız yerden bir avuç toprak
alıp bir şeyle rfısıldadı ve onu arharın üzerine serpti.
Bekcal önceki haline döndü.
Kız yakışılı delikanlıyı evine davet ettiş ve ikramda bulundu.
Kız, “Bu tehlikeli yoldan
gitmene sebep nedir?” diye sordu.
Bekcal, kıza Zımırık kuşunu
kaybolduğunu söyledi.
“Güzel kız, bana kuşu ulmak için yardım et!”
Kız, “Zımırık kuşun nerede
olduğunu biliyorum.” Dedi. “Ama ona ulaşabilmek çok zor. Buradan dar bir yol
başlar. Yol seni gökyüzüne uzanan büyük bir kavak ağacına götürür. Bu ağacın
tpesinde karakuşun yuvası var. Her yıl orada yavrularını büyütür; ama tek gözlü
ejder onun yuvadaki yavrularını yer. Sen ejderi öldürebilirsen yoluna devam
edebilirsin. Kavaktan sonra en az yüz yılda geçilebilecek bir geçit var.
Geçitten sonra doksan yılda geçilen sık bir orman, ormandan sonra deniz var,
onu da seksen yılda geçebilirsin.”
Bekcal, ne olursa olsunben
gideceğim, diye ısrar etti.
Delikanlının cesareti kızın
hoşuna gitti ve kız ona yardım etmeye karar verdi.
“şöyle yap,” dedi kız. “Kavak
ağacına ulaştığın zaman bir yere saklan. Ejder kavağa tırmanmaya başladığı
zaman, onu vur. İyi nişan al ve kafasından vurmaya çalış.. Vuramazsan seni
öldürü. Ertesi gün karakuş gelir. Senin ona yaptığın iyiliğe minnettar kalıp
istediğin her işi yapar.”
Bekcal kıza teşekkür edip
yoluna devam etti.
Kavağa ulaşıp ejderin
gelmesini bekledi. Saklandıktan üç gün sonra, delikanlı hışırtı ve tıslama
sesleri duydu. Bu ejder idi. Ağzından ateş ve burun deliklerinden de buram
buram duman çıkıyordu.
Ejder ağaca tırmanmaya
başladı. Bekcal uzun süre onu izledikten sonra nişan aldı ve onu vurup yere
düşüğrdü. Ejderin düştüğü yer çöktü. Bekcal ejderiüçe parçaladı ve başını
kesti.
Kavak ağacının tepesinden
sesler duyuldu:
“Hey delikanlı! Yukarı bizim
yanımıza gel.”
Bekcal ejderin kafasını alıp
tırmanmaya başladığında öğle vakti idi, ancak güneş batarken oraya ulaşabildi. Karakuşun yavruları onu
sevinçle kerşıladılar ve onları ölümden kurtardığı için ona teşekkür ettiler.
-“Şimdi bizim kanatlarımızın
altına saklanıver,” dediler. “Yarın sabah annemiz gelecek. O gelirken öyle göz
yaşları döker ki sana yağmur ibi gelir. ve kanatlarından öyle bir bora kalkar
ki dağlardan aşağıya taşlar yuvarlanır. Kavak ağacına konduğunda ise ağacın
tepesi onun ağırlığından üç kere yere değecek; ama sen hiç korkma.”
Sabah oldu, güneş doğdu.
Birden gökyüzünü bulut kapladı, yağmur yağmaya başladı. Koyun büyüklüğündeki
taşlar dağlardan yuvarlandı. Fırtına çıktı. Bu karakuş idi. Konduğunda ağacın
tepesi üç kez yere değdi. Anne kuş yavrularını görünce çok sevindi.
“Yoksa iyilik gerçekten
kötülüğü yendi mi? Nasıl sağ kalabildiniz?”
“Değerli annemiz önce size
kötülüğü gösterelim,” deyip ejderin kafasını gösterdiler.
“şimdi iyiliği gösterin, “
dedi anne kuş.O zaman yavruları Bekcal’ı gösterdiler. Karakuş onu tuttu ve
yutmak istedi; ama yavruları şöyle bağırdı:
“Anne ne yapıyorsun? O
ejderi yendi. Böyle mi teşekkür ediyorsun?”
Kuş delikanlıyı bıraktı.
“İyiliğe iyilik,” dedi anne
kuş. “Dile benden ne dilersen.”
Bekcal, “Beni uzun geçitten,
sık ormandan ve büyük denizden geçir. Zımırık kuşunu nerede bulabileceğimi
göster, “ dedi.
Kuş bir yanına dönüp ağladı,
diğer yanına dönüp güldü ve şöyle dedi:
“Senin dediğin gibi olsun.
Beni burada üç gün bekle. Ben buuzun yolculuk için kendime
yiyecek hazırlayacağım.”
yiyecek hazırlayacağım.”
Bunları dedikten sonra kuş
uçup gitti. Üçncü gün karakuş, altmış büyük boynuzu geyik ve altmış yağlı ahrar
ile geldi.
Bekcal etleri parçalamaya
başladı. Birkaç gün onlarla uğraştı ve bittiğinde etleri çuvallara doldurdu.
Kuş ona yiyeceklerini
sırtına koymasın ve kendisinin de oturmasını emretti. Yavruları ile vedalaşıp
deklikanlıya şöyle dedi:
“Gözlerini kapa yoksa başın
döner, yere düşersin. Ancak ben aç dediğimde gölerni açacaksın. Uçarken ben,
sana sağdan bakarsam et veri, soldan bakarsam su ver.”
Becal’ı sırtına alan kuş
havalandı.Kuş bazen alçaktan uçuyordu ve Bekcal’a gözlerini açaması için izin
veriyordu. Kuş başını sağa çevirdiğinde
et, sola çevirdiğinde veriyordu.
Bir defasında kuş on:
“Bekcal, gözünü açıp yere
bak. Büyük mü?” dedi.
Delikanlu gözünü açıp yere
baktı. Yeryüzü koyun ağılı büyüklüğünde görünüyordu.
“Demek ki geçidi geçmişiz.”
Uzun süre gittiler.
“Gözünü açıp yere bak, büyük
mü, diye tekrar sordu.
“O, ok kılıfından büyük
değilmiş,” cevabını verdi.
“Demek biz ormanı geçmişiz.”
Bir süre daha gittikten
sonra, kuş üçüncü kez:
“Yere bak,” dedi.
“Yer hiç görünmüyor,” dedi.
“Demek denizi geçmişiz.” Dedi
karakuş ve alçalmaya başladı.
Bir süre sonra büyük bir
şehir göründü. Burada karakuş sağına bakınıp et istedi. Bekcal bir parça bile
et bulamayınca kalçasından bir parça et kesip verdi. Eti yiyen kuş böylelikle
şehre ulaşabildi.
Yere indi ve şöyle dedi:
“Yol boyunca yediğim etler
çok lezzetliydi; ama son yediğim et parçası daha da lezzetliydi.”
Delikanlı, “O benim
kalçamdandı,” dedi.
Kuş memnun oldu ve şöyle
dedi:
Zımırık, bu şehrin hanşası (Hanın karısı, hanım sultan) tarafından çalındı. Hanşanın emrinde arslan,
kaplan, ayı ve kurtlar vardır. Onlardan korkma, onlar hayvana dönüştürülmüş
insanlardır. Yedi gün boyunca uyurlar, yedi gün boyunca da ayaktadırlar. Şu an
onlar uykudalar. Sen hiç korkmadan şehre gir. Zımırık kuşunu avluda bulacaksın.
Hanşanın kolunda altın b işleziği göreceksin. Onu yavaşça çıkarıp al. Sana yolu
gösteren kıza hediye edersen kız seninle evlenecek. Şimdi git, been seni üç gün
bekleyeceğim, daha fazla bekleyemem.
Bekcal şehre gitti. Hanın köşkünü
bulana kadar iki gn geçti. Üçüncü gün köşke girdi, uyuyan hanşayı, yanında da
Zımırık kuşunu gördü.
Bekcal Zımırık kuşunu ve
hanşanın kolundan bileziği aldı ve karakuşun yanına geldi. Karakuş tam bu
sırada gitmek üzere havalanmıştı; fakat Bekcal’ı görünce yere indi. Zımırık
kuşu ile nu alıp yola koyuldu. Büyük denizi, uzun geçidi geçip kavak ağacının
tepesindeki yuvaya döndüler. Burada Bekcal, karakuş ile vedalaştı ve Zımırık
kuşunu sırtına bindi. Güzel kızın yaşadığı boz üye geldi ve kıza iyiliğinin
karşılığı olarak bileziği verdi.
Kız, “Bundan böyle hayatımın
sonuna seninim,” dedi.
Birlikte Zımırık’ı kaybeden hana
doğru yol almaya başladılar.
Yolda bir gölün kıyısında
dinlenmek için durdular.Bu aradahanın iki oğlu orada avlanıyordu. Zımırık’ı
görünce şöyle dediler.
“Bir kölenin oğlu Becal’a
hanlığın yarısını nasıl veririz? Bize hiçbir şey kalmaz. En iyisi onu
öldürelim.”
Bekcal’ın yanına gidip:
“Bekcal sen bizden daha
küçüksün, atları suya götür,” dediler.
Bekcal atları suya götürdü.
Suyun kenarında durukenhanın çocukları yanına yaklaşarak onu suya ittiler. Kızı
da öldürmeye karar verdiler, çünkü her şeyi söyleyeceğinden korkuyorlardı.
Fakat tam kıza yaklaşırlarken kız suya atladı ve bir kuğu olarak suyun yüzüne
çıktı.
Hanın oğulları Zımırık
kuşunu alıp babalarının yanına koştular. Babaları sevgili kuşunu gördü, çok
sevindi, bütün halkını topladı.büyük bir toy yaptı. Ve oğullarını diğer
şehirlerin yöneticilerisi olarak ilan eti.
Zımırık kuşunu eski yerine
koydular; ama o hep susuyordu.
Kız Bekcal’ı bir kez daha
kurtarmştı ve Bekcal sevgilisi ile birlitehanın şehrine geldi.Hanın kalesine
girdiği anda Zımırık kuşu konuşmaya başladı:
“İşte gerçek yiğit. Beni o
buldu.ise başkasının kahramanlığını kendi kahtramanlıkları gibi gösterdiler.”
Han kuşun konuşmasına sevinerek
Bekcal’dan hadisenin ayrıntılarını sordu. O da her şeyi anlattı. Zımırık kuşunu
hanın oğullarını değil kölenin oğlunun bulduğu haberi bütün şehirde duyuldu.
Zımırık kuşu ise o zamandan
sonra eskisinden daha iyi gelecekten haber vermeye başladı.
*Kırgız
Masalları ve Efsaneleri & D.Brudniy – K.Eşmambetov
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder