- Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan, oyalanacak
hiçbir şey bulamadığı bu odada, tek başına
çok uzun süre kalan, yalnızca sorgulama için dışarı çıkarılan Dr. B. Bir
gün, ratlantı sonucu bir satranç kitabı ele geçirir. Bu kitaptan satrancın
bütün inceliklerini öğrenir. Ancak elinde ne satranç tahtası, ne de taşları
vardır. Önce ekmek içinden sıkıştırıp kuruttuğu satranç taşlarıyla oynar. Bir
süre sonra onu da bırakıp beyninde oyunlar oynamaya başlar. Ancak bu aşırı
tukusu yüzünden sinir krileri geçirir, beyin hummasına yakalanır. Tedavi olur,
sonra da serbest bırakılır. Yıllar sonra New York’tan Buenos Aires’e giden bir
yolcu gemisinde dünyasatranç şampiyonuyla karşılaşır. Yirmi beş yıldır elini
satranç taşlarına sürmemiş olan Dr. B.şampiyonun
karşısına oturur. Oyun başlar. Stefan Zweig .... .. gerilimli kutgusunu , kahramanının ruhsal
gelgitlerini incelikle işlendiği dokusuyla kısa ama müthiş bir uzun öykü.
-Gece yarısı New York’tan kalkıp Buenos Aires’e gidecek olan
büyük yolcu vapurunda, son saatin alışılmış telaşı ve koşuşturmacası
yaşanıyordu. Karadakiler arkadaşlarını geçirmek için itişip kakışıyor , eğik
kasketli telgrafçı çocuklar birtakım adlar bağırarak yolcu salonlarında oradan
oraya koşturuyor, bavullar ve çiçekler sürüklenerek vapura yükleniyor, orkestra güvertede durup
dinlenmeden çalarken çocuklar medivenlerde merakla bir aşağıya bir yukarıya
koşuşturuyorlardı.
--Bu kargaşanın biraz ötesinde, gezinti güvertesinde bir tanıdıkla laflıyordum ki, yanıbaşımızda iki ya da üç kez keskin bir flaş patladı; tam kalkıştan önce gazeteciler ünlü birini soru yağmuruna tutuyor ve fotoğraflarını çekiyordu anlaşılan. Arkadaşım o tarafa bakıp gülümsedi. “Ender bulunan bir kuş düşmüş ağlarına, Czentoviç.” Bu açıkjlamanın üzerine ona anlamaz gözlerle bakmış olmalıyım ki, ekledi: “Mirko Czentoviç, dünya satranç şampiyonu. Turnuva oyunlarıyla doğudan batya bütün Amerika’yı bucak bucak dolaştı, şimdi de yeni zaferler kazanmak için Arjantin’e gidiyor.”
--Bu kargaşanın biraz ötesinde, gezinti güvertesinde bir tanıdıkla laflıyordum ki, yanıbaşımızda iki ya da üç kez keskin bir flaş patladı; tam kalkıştan önce gazeteciler ünlü birini soru yağmuruna tutuyor ve fotoğraflarını çekiyordu anlaşılan. Arkadaşım o tarafa bakıp gülümsedi. “Ender bulunan bir kuş düşmüş ağlarına, Czentoviç.” Bu açıkjlamanın üzerine ona anlamaz gözlerle bakmış olmalıyım ki, ekledi: “Mirko Czentoviç, dünya satranç şampiyonu. Turnuva oyunlarıyla doğudan batya bütün Amerika’yı bucak bucak dolaştı, şimdi de yeni zaferler kazanmak için Arjantin’e gidiyor.”
-Bu genç dünya şampiyonu ve hatta ışık hızıyla yükselmesiyle
ilgili bazı ayrıntıları bile anımsadım o an;
benden daha dikkatli bir gazete okuyucusu olan arkadaşım, bu ayrıntıları tamamlayan bir sürü gülünç hikâye biliyordu adamla ilgili. Bir yıl kadar önce beklenmedik bir çıkış yapan Czentoviç’in adı Aljechin, Casaplanca, Tartakower, Lasker, Bogoljubow gibi en saygın ustalarla birlikte anılır olmuştu.
... ..
benden daha dikkatli bir gazete okuyucusu olan arkadaşım, bu ayrıntıları tamamlayan bir sürü gülünç hikâye biliyordu adamla ilgili. Bir yıl kadar önce beklenmedik bir çıkış yapan Czentoviç’in adı Aljechin, Casaplanca, Tartakower, Lasker, Bogoljubow gibi en saygın ustalarla birlikte anılır olmuştu.
... ..
-... satranca oyun demekle, haksız bir kısıtlama yapmış
olmuyor mu insan? Satranç
aynı zamanda bir bilim, bir sanat değil mi, yerle gök arasında süzülen Muhammed’in
tabutu gibi bu iki kategori arasında gidip gelmiyor mu, bütün karşıt çiftlerin
bir kerelik bileşimi değil mi? Hem çok eski, hem de yepyeni, düzeneği hem
mekanik hem de düş gücüne bağlı, hem sabit hem geometrik bir alanla sınırlı hem
de bileşimleri sınırsız, hem sürekli gelişen hem de kısır, hiçbir şeye
götürmeyen bir düşünme, hiçbir şeyi hesaplamayan bir matematik, yapıtları
olmayan bir sanat, maddesi olmayan bir mimari, bunula birlikte varlığıyla bütün
kitap ve yapıtlardan daha dayanıklı olduğu su götürmez; bütün halklara ve bütün
zamanlara ait olan tek oyun; can sıkıntısını öldürmesi, zihni açması, ruhu
canlandırması için hangi tanrının onu yeryüzüne gönderdiğini kimse bilmez.
Başlangıcı ve son nerededir? Her çocuk onun temel kurallarını
öğrenebilir, her acemi onda şansını dener, ama yine de bu değişmez dar karenin
içinde özel ustalar yaratır satranç, öteki insanların hiçbiriyle
karşlaştırılamaz bunlari yalnızca satranca yönelik bir yeteneği olanin sanlar;
görüş, sabır ve tekniğin tıpkı matematikçiler, şairler ve müzisyenlerdeki gibi
belirli bir oranda, ama farklı katman ve bağlamlarda etkin olduğu özgül
dahiler. Fizyonomiye duyulan tutkunun ilk zamanlarında Gall (Franz Josef Gall:
Alman doktr, ünlü sinir sistemi anatomicsi. Her zihinsel etkinliği beynin belli
bir bölgesine bağlayan ve insan yetilerinin durumunun kafatasının biçiminden
belli olduğunu savunan frnolojiyi kurmasıyla ünlüdür.) gibi biri, böyle satranç dehalarının beyninde,
bu insanın yeni bir gri kütlesi içinde
özel bir kıvrım olup olmadığını, başka beyinlerdekine oranla daha gelişmiş
bir satranç kası ya da satranç yumrusu bulunup bulunmadığını araştırmıştır
belki de. ... ..
*Satranç
& Stefan Sweig
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder