21 Temmuz 2024 Pazar

Kocakarı Değil Karıkoca Olmak*


 Boşanma rakamları günden güne artışıyla insanı ürkütse de, evliliklerdeki artışa gölge düşürememektedir. Kimse “Bile bile lades demez! Hiç kimse mutsuz olmak ya da birkaç yıl sonra bitirmek için evlenmez. O halde nedir, bizi bu noktaya getiren? “Hem evlenir, hem söylenirim” ya da “Evlenirim, olmadı boşanırım” dedirten?

Bir çıkış yolu olmalı bunun. İnsan hem evli, hem de mutlu kalamaz mı? Evlilik aşkı ya da mutluluğu öldürmek zorunda mı? Olur, olur. Bal gibi olur. Üstelik mutlu olanların ağzından çok, gözleri konuşur. Onları biz söyletsek, anlatacak ne çok şeyleri olur.

Ben bir kısmını söylettim, dinledim, gözlemledim. Ortak noktaları vardı. Birbirine ne de çok benziyorlardı. Yılların yorgunluğuna rağmen birbirinde mola vererek dinleniyorlardı. Elbette kırgınlıkları, kızgınlıkları vardı. Ama daha çok, minnettarlık duyuyorlardı.  Birbirini “Allah (c.c.)’ın lûtfu ve “Alabilecekleri, en güzel armağan” olarak görüyorlardı.

İşin ilginç yanı; sırları da çok gizemli sayılmazdı. Basit tüyolar görünümündeydi. Ama asıl zorluk; bu basitlikte istikrarı sağlayıp zoru başarmaktı. Böylece hem evli, hem de mutlu kalmaktı.

Püf noktalarının sayısını çoğaltmak mümkün elbette. Bense önemli bulduğum 10 Maddeyle sınırladım. Azimle uygulamaya çalışıldığında, bu on maddenin evlilikleri “Velîlik Makamı”na ulaştıracağını müjdelemek isterim. Sizce nedir bu “Velîlik Makamı?”

… ..

Kitabımın bazı bölümlerinde, kulağımıza aşina olduğu ve çiftin her ikisini de ifade etmem gerektiğinde “Eş” tabirini kullandım. Kendime kalan bölümlerinde ise “karı-koca” ifadesini kullandım. Neden mi? Çünkü; ayakkabının, çorabın, arabaya koşulan atların eşi olur. İnsanın eşi olmaz. O, eşsiz ve benzersizdir. Olsa olsa kısa süreliğine sana eşlik ediyor diye, evlilik dışı ilişkiye “eş” denebilir. Bana kalırsa “Koca” denmeli. Çünkü kadın, kocaman bir koca, sırtını yaslayabileceği koca bir dağ ve güvenle sığınabileceği bir

liman arayışıyla evlenir. Dağ ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar yoksa eksik demektir. Dağların yücesine kar yağar diye, kadın da kar gibi pak ve masum örtmeli kocasının ayıbını. Süsü olmalı o yüce dağın. Demem o ki; bir erkek, bir kadına evlenme teklif ettiğinde ona “Ben koca bir dağım. Sen de karım ol” derken özünde “Başımın tacı ol” demek ister. Özümüzü hatırladığımızda, ne derin güzellikler keşfediyoruz öyle değil mi?

Oysa “eş” kavramıyla tanıştığımızdan beri; “eşitlik” tuzağına düştük. Gaza gelip, fıtratların farklılığını ve beklentilerini hiçe saydık. Dünyada kimse kimseye eşit muamele görmezken, kendi dünyamızı oluşturan yuvamızı eşitliğe kurban verdik. Halbuki kimse, karşımdaki bana eş olsun diye evlenmez. Yani hiçbir erkek erkek gibi sert bir karım olsun” ya da hiçbir kadın “kadın gibi yumuşak bir kocam olsun” diye evlenmez. Eşcinsel evliliklerde bile; biri erkek, diğeri kadın rolündedir. 

Peki nedir bu roller? Fıtratın getirdiği düşünce yapısı, ne gibi sonuçlar doğurur? Evlilik aşkı öldürür mü? Yoksa, ölümsüzleştirir mi? diye kendi kendime sorup, araştırırken elinizdeki kitap çıktı ortaya.


1*Susmak


Siz susunca, kâinat sizin yerinize konuşur.


“Bana benden olur, her ne olursa,

Başım rahat bulur, dilim susunca.”


Zamanın birinde, dört bilge dost buluşmuşlar ve “Susmanın erdeni üzerine derin bir sohbete dalmışlar. İçlerinden biri “Konuşmadığım değil, konuştuğuma pişman olurum. Kimi zaman düşünmeden konuşurum, pişman olduğumda ise dilim beni dilim dilim eder,” demiş. Bir diğeri, “Söylemediğim sözün efendisi, söylediğim sözün esiriyim,” diyerek karşılık vermiş. Üçüncüsü, “Konuşanlara şaşarım ki, söylediklerinin çoğu aleyhine tanık olur. Ağızlarından çıkan sözler, sahibini yaralar,” sözleriyle farklı bir yorum getirmiş konuya. Sonuncusu ise, “Konuşmayı kabul etmemek, söylediğimi reddetmekten daha kolaydır,” diyerek katılmış diğer üçüne.

… ..

… .. Kadın da üzüntülü zamanlarında konuştukça rahatlayacağını düşünerek, konuşmasını gereksiz yere uzatabilir. Böyle zamanlarda kocası tarafından terslenmesi, sevilmediği ve değersiz olduğu hissine kapılmasına neden olur.

Erkek, karısını dinlerken konuşulanlardan kendisini sorumlu hisseder. Çünkü fıtratın “imkân verdiği için “kavvâm” rolü ona verilmiştir. Bu yüzden de koruma, kollama duyguları baskındır. Önünde iki seçenek olduğunu düşünür; ya savaş ya kaç! Çözmeye güç yetiremeyeceği bir problem karşısında savaşamayacağına göre, karısının şikâyetlerine verdiği tepki kaçmak olur.

Oysa sakin bir ortamda eşine vakit ayırıp, sadece dinlediğinde rahatladığını görecektir.  Dinleme esnasında erkek ne kadar samimi ve kabullenici olursa, karısının rahatlamasına o kadar etkili olacaktır. Kadın için çoğu zaman sorunun kendisinden daha önemli şey, kocası tarafından ilgi ve empatiyle dinlenmektir. Ancak bu durumda kendisini güvende hisseder. 

… ..

… ..

Fazla konuşmak, kalbi katılaştırır. Katılaşan kalp, insanı kendisinden uzaklaştırır. Kendisinden uzaklaşan insan da kendi hatalarını görmeyip, sürekli karşısındakini eleştirmeye devam eder. Kulağın iki, ağzın bir tane oluşu, düşünmemizi gerektirir. “İki dinle bir söyle” atasözümüz de , aynı tezi desteklemektedir. Eşler arası iletişimin sağlıklı olması ve mutluluğun kaynağı, ancak gerektiği zamanlarda susmakla mümkün olur.


… ..

… .. Bu da ilişkilerde susmanın daha önemli olduğunu unutturur. Belki yıllarca üzerinde konuştuğumuz birçok sorunu, susarak çözebileceğimizi düşünmeyiz bile. Oysa konuştuğumuz zaman kendimizi savunmuş, eşimizden hakkımızı almış oluruz. Sustuğunuzda ise durum değişir. İnsan susunca, evren onun için konuşmaya başlar. Kendisi ve eşi de bu evrenin içindedir elbette. Yani siz de eşiniz de özeleştiri yapmaya başlarsınız. Bu sessizlik aslında o kadar seslidir ki, vicdanlar bu sese kayıtsız kalamaz. Bağıra çağıra anlatamadığınız derdinizi, sustuğunuzda vicdanları konuşturarak anlatabilmişsinizdir.

… ..

Susmak, özellikle de öfkenin yoğun olduğu zamanlara etkili bir duruştur.

İçinizden avaz avaz bağırıp çağırmak,geçse de, nefsinize rağmen susmayı tercih etmek, akıntının yönünü değiştirecektir. Böyle zamanlarda sorunu “şimdi ve burada” çözme dürtüsü adeta şeytanın bir tuzağıdır. Halbuki “Şu an öfkelisin, yarın konuşalım” diyeebilmek, ilişkiye yapılan yatırımı artıracaktır. Eğer eşiniz bu konuda ısrar edecek olursa, ortamdan sıyrılmanın yolu aranmalıdır. Çünkü öfke esnasında ortamdan uzaklaşmak da, olası tehlikeler için etkili bir çözümdür. Tabii ki bundan daha etkili olan tedbir, öfke bu kadar çoşmadan sorunu çözebilmektir.

… ..

Bir gün hanımı Sokrat’ı rezil edip göndermiş evinden. Sonra da hızını alamamış olmalı ki talebelerine ders verdiği yere gelmiş. Başlamış avazı çıktığı kadar bağırıp çağırmaya. Bununla da hızını alamamış ve orada duran bir kova suyu, kocasının başından aşağıya boşaltmış. Sokrat, byu olup bitenlere hiç karşıklık vermeden sadece tebessüm ediyormuş. Talebeleri hayret edeip sormuşlar: Efendim bunca bağırıp çağırmadan sonra bir de tepeden tırnağa ıslattı sizi. BUna rağmen hiçbir karşılık vermediniz. “Sürpriz değildi” demiş Sokrat. “Eğer şimşek çakar, gök gürlerse peşinden muhakkak yağmur gelir. Bizim kiki esip gürledi, ıslatması normaldir.”


Talebeleri böylesine bir olumsuzluktan sonra onun ne cevap vereceğini merak edip sormuşlar: “Efendim, bize evlenmeyi tavsiye eder misiniz?”

“Evet” demiş Sokrat, “Siz de mutlaka evlenin. İki ihtimal var;Karınız ya iyi çıkar ya da kötü. İyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa da benim gibi filozof  olursunuz.


Diline dikkat et, dişini kırmasın” demiş, Yusuf Has Hâcib.


Dilini diş ve dudaklarınla tut ki, o seni yakalatıp zindana attırmasın. Az konuşur, çok susarsan, elbette ki, selâmet yolunu bulursun. Nice konuşma, sahibini küçültür. Ona, düşman kazandırır.

… ..

İnsan susunca, kâinat onun yerine konuşur. İnsan susunca vicdanlar konuşur. Dağ, taş dile gelir. Madde susar, mâneviyat devreye girer. Edebini muhafaza et, “seninleyim” mesajı gelir ilgili makamdan. Bir de bakarsın, çocuğun seni savunuyor. Eş, dost, ahbap. Halbuki, konuştuğun zamanlarda seni suçluyorlardı. “Hiç mi onda kabahat yok?” diye, feryadınızla inletiyordunuz dağları. Şimdi susarak haklı olursunuz ki, kelimelerin gücü yetmez sizi savunmaya. Ama susmak kâfi gelir.

… ..


Susmak, özgürlüktür. Sürekli yanlış anlaşıldığınız için, kendinizi ispatlamak zorunda kalmazsınız. Fazlaca konuşmalardan dolayı, enerji sıkıntısı yaşamazsınız. Fırsatınızı kollayanlar, aleyhinize kullanacak koz bulamazlar. İnsanların gizlerinin içine daha cesur bakabilirsiniz. “Hakkımda konuştuklarını biliyorum. Aynı kalitede cevap verebilirim ama ben susmayı tercih ediyorum.” diye konuşan bir bakış. Muhatabınız olan kişi, gözlerini kaçırmayı tercih edecektir. … ..

… ..


Bize hep konuşmanın özgürlük olduğu anlatıldı. Susmak, acziyet olarak tanıtıldı.Evliliklere baktığımızda, konuşmanın tek çözüm olmadığını gördük. Konuştukça battık, yaralarımızı kanattık, aradığımızı bulamadık. Demek ki biz konuşmayı da susmayı da yanlış anladık. Yanlış yorumladık. Konuşmayı her ortamda, her şartta, herkese karşı kullanınca kaza bilançomuz arttı.


Hâl böyle olunca, susmanın asâlet göstergesi olduğunu unuttuk. Beyefendilik, hanımefendilik nişânesi olduğunu unuttuk.

… ..


Her yerde ve her zaman susmak, etkili bir susuş değildir. Önemli olan yerinde ve zamanında susabilmektir. Eşinizle aranızda bir tartışma yaşadınız diyelim. Öfke tavan yaptı. O sırada haklılık ispatına kalkışmak, yangına körükle gitmek gibidir. Bu sahnede susmayı başaranlar ise, alkışı hak edenlerdir. Kadın-erkek fıtratı açısından olayı değerlendirecek olursak,sözü edilen durumlarda daha çok kadın etkilidir. Bu sahnede etkin olmayı başaran kadın, evliliğin, evliliğin genelinde etkin olmayı hak eder. Yangına körükle gitmeyi  tercih ederse, evliliği kendine . zorlaştırmış olur. Bu demek değildir ki, “Susması gereken kişi “KADIN’dır”. Hayır!!! Kadın, kendi tercih hakkını kullanmalıdır. Beyefendi öfkeliyken konuşması durumunda, sözünün bir tesiri olması şöyle dursun, eşinin bile ön görmediği bir tepkiyle karşılaşabilir. Buna rağmen, hanımefendi ısrarla ağız dalaşını uzatmak istiyorsa, uzatabilir. Şunu bilmelidir ki, davranışının sonucuna katlanması gerekir. Duymak istemediği sözlere maruz kalmak, en çok kendisini yıpratacaktır. Duygularını kontrol etmekte zorlanacaktır. Kocasının söylediği sözlere takılıp kalırsa, davranışının mesuliyetini üstlenmemiş olur. Bu hatasını tekrarladığı sürece de, hayalini kurduğu evliliği kendisinden uzaklaştırır.

… ..

… .. Öfkeliyken çetin muhalefete dönüşen eşinin, konuşup rahatladıkça en güvenilir müttefik olduğunu unutmamalıdır. Ayaktaysa oturmalı,. Oturuyorsa, uzanmalıdır. Mümkünse banyo yapmalı, elini yüzünü yıkamalı ya da abdest almalıdır. Böylece sinirlerin yoğunlaştığı bölgeler suyla temas ettikçe harareti dinecektir.

…..


… .. Eşinize kızdığınızda “Şu anda öfkeliiyim. B u konuyu yarın konuşalım.” deyip, bir gün sonra konuşabilir misiniz? Bir gün sonrasına hazırlık yaparken de, szölerinizi süzerek konuşabilir misiniz? Oldukça etkili bir egzersizdir.

… ..


Susmak rıza göstermektir, Kader-i İlâhi’ye . Konuşmak ise, itirazı barındırır. İçine biraz şeytanı karıştırır. Nefis de pastadan payını alır.

… ..


… .. Ama. Ben susarsam, o konuşur. Hem de ne konuşma! Ummadığın yerde , zamanda. Beklemediğin kişi, hakkını savunuverir. Ne konuşmadır, o. Kimse duramaz önünde. “Taşı, gediğine oturtur.” Parça, bütünde yerini bulur. “Şimdi tamam oldu.” dersin. Bırak, haklı kalsın. Böylece hep alacaklısın. Alacak sevdasına düşersen, aslında hep borçlusun.

Sen hangi hakkın derdindesin? Senin derdin, kendinle değil mi? Senin derdin, kendinle değil mi? Konuşmak, kusursuz olmayı gerektirir. Bu kadar kusurunla, ne cesaretle ağzını açarsın? “Ama” diye başlayınca söze, şeytan girer işin içine. “Keşke” deyince de, pusudadır yine. Bir de şu var ki: Asla, “asla” deme!!!

… ..


“Dilim seni dilim dilim keseyim. Başıma ne gelirse, senden bileyim.”


… ..


Çok konuşan, vaktini israf eder. Susmak, buna engeldir. Çok konuşmak israf, susmak tasarruftur. 

Dili tutmak, amelin korunmasını sağlar. Zirâ çok konuşan gıybet eder Gıybet ise, güzel amelleri ziyan eder.Dili tutmak yalandan muhafaza eder.

… ..

Başkalarının duymasını istiyorsan, o kadarını paylaş. Duyulmasını istemiyorsan da , paylaşma.

… ..

… .. “Evlilikte kabahatte gizli olmalı, muhabbet de”


Çevrenizden gelen sorulara verdiğiniz cevaplar, sizin karnenizdir. Sakın ola, oltaya gelmeyin. Sürekli, sizi sınava tabi tutanlar olacaktır. Uzun uzun açıklamalarla, boşuna kendinizi yormayın.  Onun derdi sizinle değil. Kafanızı takıpü gereksiz yere enerjinizİ tüketmeyin. Hayat devam ettiği sürece o enerjiye ihtiyaç duyacağınız gibi, ebedi hayata geçişte de bugün verdiğiniz tepki önemli olacaktır. Mümkünse, susmayı, yok eğer konuşmanız gerekiyorsa da kısa cevaplar vermeyi hayata geçirin. Keyiflidir :)


… ..


Eşinizden beklentileriniz var diyelim. Öz bakım becerilerine göstermesi, sizi size özel kıyafetlerle karşılaması, sohbet etmek, birlikte uyumak ya da cinsellikle ilgili şu “ayıp” meseleler. Evlilikte, susmak gerekirmiş diye, bu konularda da susarsak ne mi olur? Evlilikte bir arpa boyu yolu kat edemeyeceğimiz için, bireysel olarak da kendimizi geliştiremeyiz. Bir süre sonra da yerimizde sayar, sonra da yavaş yavaş geriye doğru mkayarız.

… ..

  Bu gibi durumlarda susmak sorunu çözmeyeceği gibi, öfkenin birikmesine sebep olur. Gururunu rencide etmeden, eşinizin  anlayacağı dilden konuşun. “Bunun çözümü var, bulmakla mükellefiz” düşüncenizi ve kararlılığınızı ona hissettirin. Kendi aranızda çözemediğinizde, uzman desteği almaktan çekinmeyin. 

… ..

  Daha fazla incinmeleri önlemek için, eşinizle sınırları iyi belirlenmiş bir paylaşım önemlidir. Aksi halde “Tavşan dağa küsmüş. Dağın haberi olammış.” Belki de kendi kendinize küsüyorsunuz.

… ..


… .. Her birey kendine özel olduğu gibi, her evblilik de kendine özeldir. Her kuralın, çözümün her ailede hükmü geçmez. Sorgulamadan, özümsemeden, kendimize uyarlamadan koyacağımız kurallar, kaş yapalım derken göz çıkarmaya sebep olur. Bu yüzden, hayata dair bir fikriniz olsun. Kendinize, eşin ize, evliliğinize ve çocuğunuza dair bir fikir. Prensipleriniz olsun. Olmazsa olmazlarınız, vizyonunuz, misyonunuz olsun. Yani; hayat,, kendi hayatınız olsun. Başkalarının değil.

İşte bu yüzden cahil kalma lüksümüz yok. … .. 


Akıllı insanlar tenkit etmezler, anlamaya çalışırlar. Her hareketin, her hatanın bir sebebi vardır. Amaç, bu sebebin bulunması ve giderilmesidir. Yoksa yapanın küçük düşürülmesi değildir. Çünkü tenkit, hem ileriye hem geriye tepen bir silahtır. Hem bize  dostlarımızı, arkadaşlarımızı, yakınlarımızı kaybettirir, hem de onların bazen kendilerinin bile kolaylıkla itiraf etmeye hevesli oldukları hatalarında lüzumsuz bir inatçılıkla ısrar etmelerine sebep olur. Hiziplerin, düşmanlıkları meydana çıkmasına vesile olur.

… ..


Sen, benim yerimde olsan ne yapardın? sorusu hr zaman etkili olmaz. Sorun sizin için sorundur. Eşiniz, henüz olarak görmediği için önemsemez. Bu yüzden, eşiniz önemli olanlar neyse, o konulara empati kurmasını sağlayabilirsiniz. Çünkü insanın en fazla önemsediği kişi kendisidir. Kendisini önemseyeni önemser.Kendisini seveni sever. Sevmeyene, buğz eder. 


Bu gibi durumlarda susmak faydalı değil, zararlıdır.Evlilik Yaradan (c.c.)’ın kullarına bir lütfudur. Bu lütfu, kahra dönüştürmek de çiftlerin elindedir. “Evlilikinsanın düğnyadaki cenneti de olabilir, cehennemi de.” Eşler, birelmanın iki yarısı gibidir. … .. 

… ..


Socrates de diyor ya, “Yerinde konuşmasını ve susmasını bilmek aökıllı insanların işidir.”


Bakın ne diyor, Yunus Emre:


Çiçeklerle hoş geçin,

Balı incitme gönül.

Bir küçük meyve için,

Dalı incitme gönül.


Mevlâ verince azma.

Geri alınca kızma,

Tüten ocağı bozma.

Külü incitme gönül.


Dokunur gayretine.

Karışma hikmetine.

Sahibi hürmetine,

Kulu incitme gönül.


Sevmekten geri kalma.

Yapan ol, yıkan olma.

Gülü incitme gönül.



2-KONUŞMAK


Söz ola kese savaşı

Sözü bilen kişinin, 

Yüzünü ak ede bir söz.

Sözü pişirip diyenin,

İşini sağ ede bir söz.

Söz ola kese savaşı,

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı,

Bal ile yağ ede, bir söz


Kişi bile demini,

Demeye sözün demini

Bu cihan cehennemini,

Sekiz cennet ede bir söz


Yunus şimdi söz yatından 

Söyle sözü, geyetinden 

Pek sakın, o sah katından 

Seni ırak ede bir söz.


Yunus Emre (k.s.)



… .. Bu dil Y. Emre(k.s.)’nin şiirinde ifade ettiği gibi, başını kestirse bile,. Bırakın ağıulu b(zehirli) aşı, yağ ile bal etmeyi, tatlı aşı zehir etse bile. “Beni böyle kabul et” diye bencilce bir dayatmaya dönüşse bile:

… .. 

… ..

… ..  . Ne yapayım ben böyleyim. Dobra dobrayım, ne düşünüyorsam yüzüne söylerim”kılıfı giydirince, vicdanımızı rahatlatmaya çalışıyoruz. Ölçüp tartmadan kullandığımız ifadelerin bıraktığı hasar, vahşi hayvanların şehre saldırması gibi hasara sebep olabiliyor. Oysa kendini kontrol edemeyen, başkasını hiç edemiyor.


Dil, kendimizle ve başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerin temelini oluşturur. Dil aracılığıyla  duygu, düşünce ve niyetlerimizi daha açık gözleyebildiğimiz gibi, bunları diğer insanlara iletme olanağı da buluruz. İnsan uygarlığı dil üzerine, dilin getirdiği imkânlar üzerine kurulmuştur. 


İletişim; konuşmak değil, dili  kullanma sanatıdır. 


2-Konuşmak

Dil, kadının en etkili silahıdır. Dilerse onunla can verir, dilerse can alır.

… ..

Dil ile her şey yapılabildiği gibi, her şey yıkılabilir. İyi bir konuşma muhatabına olumlu bir şey verebilen, onu olumlu yola yöneltebilen ve düşündürebilen  bir konuşmadır.

… ..

Dervişe:

-Şu kişi senin hakkında kötü konuştu, demişler.

-Kendi sayfasıdır. İstediği gibi doldurur, demiş.

… ..

Öğretmen, öğrencisinin kusurlarını veli toplantısında ya da öğretmenler odasında paylaşırsa, zarardadır. Doktor hastasının ayıbını, kınayarak hastane ortamında paylaşırsa zarardadır. Avukat, müvekkilinin olumsuz tepkilerini ”çirkeflik” olarak yorumlayıp, ofis arkadaşlarıyla paylaşıyorsa zarardadır.  Psikolog, aile danışmanı, danışanının seans içeriğini , kimin, ne için başvurduğunu hele de alaycı bir dille birbirlerine anlatıyorsa zarardadır.


Bunlar size emanet edilmiş “sır”dır. Paylaşılması bir bombanın pimini ateşlemekten arksızdır. Kimsenin özel durumunu, kusurunu, kabahatini orada burada anlatma lüksümüz yoktur. Aksi halde , kabarık faturası kesilip muhakkak bir yerde karşımıza çıkacaktır. 


Ayıpları örtenin ayıbı, gece gibi örtülür. Açığa çıkaranın, tüm ayıpları gün gibi göze görünür.


En özel duyguların, paylaşımların yaşandığı evlilik de en mahrem bölgemizdir. “Sır”ların sırrı. Evlilik yıldönümü nasıl şatafatlı kutladığınız gibi sevinçli haberleriniz ile kavgalarınızın detayları gibi kızgınlıklarınız paylaştıkça aile saadetiniz deforme olur. Bütün yükü “nazar”a atıp,, sıyrılamayız işin içinden sıyrılamayız.


… ..


Paylaşma ihtiyacı hissedebilirsiniz bazen. Ama bu istek çok fazla oluyor ve olur olmadık insanlarla paylaşılıyorsa, süreciniz sağlıklı işlemiyor demektir. Uzun süredir tanıdığınız, güvendiğiniz rahatladığınızı hissettiğiniz birkaç kişi olabilir. Bu birkaçı geçirmemek şartıyla!

… ..


Psikoterapide kullanılan bir kurbağa metaforu vardır. Süt kazanına iki kurbağa düşüyor. Birisi sürekli çırpınıyor ama sonunda “Ben kurtulamam” diye çırpınmaktan vazgeçiyor ve ölüyor. Diğeri, çırpınmaktan vazgeçmiyor, devam ediyor çırpınmaya ve neticede süt kazanında yağ tabakası oluşuyor. O yağ tabakasının üzerinden atlayıp kurtuluyor. İnsan, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmezse hiç tahmin edemediği fırsatları yakalayabilir. Böyle gizli psikoloji yasası var. Bu hikâyede açılabileceği söyleniyor. Ümit ve gayretmesajı veriliyor. Bu sebeple, kendimizi herhangi bir sebeple kötü hissettiğimiz zaman şikâyet yerine zayıf

ihtimaller için çabalamamız lazım.


… ..


Eşinin ihtiyacını arayıp bularak, orta noktada buluşmak evliliğin kuralıdır. Bunun yerine kendi hayat anlayışını karşı tarafa dikte etmek, evliliği çekilmez hale getirir. İfrat vbe tefritten ziyade, iitidâl yolunu takip etmek evliliğin gereğidir. Yaşanan bir problem karşısında “Eşim acaba haklı mı” diye kendimize sorabilmek sağlıklı bir iletişimin olmazsa olmazlarındandır. Eşler arası iletişimde ”Seni seviyorum”dan dahab yapıcı bir söz varsa o da “Sen haklısın”dır. Yaşanan sorun ne olursa olsun, gerektiğinde eşine bu sözü söyleyemezse zıtlaşma artar. Eşler birbirinin kişiliğini sorgulamaya başlar.


Erkeğin ve kadının, iletişimden beklentisi farklıdır. Düşünerek, çözüm üretmeye çalışır. Kısacası erkek, .özüme odaklanır. Kadının asıl hedefi ise, sorunu çözmek değildir. Eşiyle paylaşmayı arzular. Erkek bilgi aktarımını, kadın ise yalnızlığını giderme ve paylaşma boyutunu önemli bulur.Özetle; erkeği sonuç, kadını süreç ilgilendirir. Her iki taraf da birbirinin fıtratın gereği olan bu yönünü, göz önünde bulundurursa iletişim sağlıklı seyrinde yoluna devam eder. Aksi halde iletişim her gün bir kaza ile darbe alır.


… ..

Konuşmanın psikolojik dinamiğinin başlıca özellikleri şunlardır:

1.Kadın üzüntülü olduğunda, kendini iyi hissetmek için konuşma eğilimindedir. Erkek ise, üzüldüğünde susmayı tercih eder.


2.Kadın, yüksek sesle düşünür. Ne söylemek istediğini yüksek sesle araştırır. Erkek ise inzivaya çekilir. Düşüncesiyle baş başa kalmak ister.


3.İçtenlik, paylaşma, yakınlık hisleri ve yalnızlığın reddi kadının konuşmaya iter. Erkeğin paylaşıp-paylaşmaması, eşinin vereceği tepkiye bağlıdır. 


4.Kadın, bilgi paylaşımı ve sohbet için konuşur, soru sorar. Erkek için ise konuşmak sadece bilgi aktarma işidir. Sorular fazla gelince kendisini baskılanmış hisseder ve savunmaya geçer. 


Sağ beyin buluşçu ve üretken olan beyindir. Kadınlar bu konuda doğuştan yeteneklidir. Hâl böyleyken, kadınlar bu yeteneklerini neden aleyhine kullanır. 


… ..


Erkek yavan ekmekle yaşamaz. Zaman zaman “yağlanmaya” ihtiyacı vardır. Erkeklerinize şampiyon muamelesi yapın. Bir daha “dik kafalılık” etmediklerini göreceksiniz “ diyor Zig Ziglar.









            2*Konuşmak



… .. Erkekler konuşmak için konuşmazlar, konuşmak için bir nedenleri olmalıdır. … ..Zamanlama ve yaklaşım biçimi uygunsa

konuşmaya başlarlar. Konuşması için bir erkeğin ilgi alanını bulmak gerekir. Erkek konuştuğunda suçlandığını veya baskı altında olmadığını hissederse

yavaş yavaş açılmaya ve iletişim kurmaya başlar. Erkeği olduğu gibi kabul eden ve bunu hissettiren kadın, eşinde olumsuz duygular uyandırmadığı için aranan eş olur. 

… ..


Ayaküstü yapılan konuşmalar, fayda yerine zarar getirir. Problemi sıcağı sıcağına halletmeye çalışmak. Böyle bir durumda duygular

hareketli olduğundan, iletişim kazaları kaçınılmazdır.


Öfkenin en tesirli ilacı ertelemek olduğundan, duyguların sükûnete kavuşmasını beklemek etkili bir

stratejidir. Daha sonra konuşmayı deneyebilir, hatta bunun için randevulaşabilirsiniz. 


Eşiniz öfkenin tesiriyle söylenmeye başlarsa, cevap vermemekte direnin. Ama bu esnada saygıda kusur

etmeyin ve onu dinleyin. Haklı olsanız bile, ağız dalaşına girmekten sakının. Sabırla randevu vaktinizi ve

mikrofonun size uzatılmasını bekleyin.


Alelacele yapılan konuşmaların, gerçeği kamufle etme gibi bir özelliği vardır. Haklıyı, haksız duruma

düşürür. Telafisi mümkün olmayan ve hatırdan silinmeyen olumsuzluklar doğurabilir.


Oysa, konuşma için uygun zaman ve yer ayarlandığında, eşinizi ikna etme olasılığınız artmış olur.

Yapıcı bir özelliğe sahiptir çünkü duyguları saf dışı bırakarak , olayı objektif değerlendirmenizi sağlar.

Bu da sizin  ve eşiniz için, yapıcı eleştiriyi olanaklı kılar. Böylece sadece eşi

niz değil, söz konusu kendiniz olduğunda bile duygularınızı bir kenara itip objektif olarak hataklarınızı

görmenizi sağlar. İkna olmadıysa üzülmeyin; belki de buna daha çok ihtiyacınız var.


… ..


Beynin sol amigdal bölümü kadınlarda, sağ amigdal ise erkeklerde daha aktiftir. Kadınlarda daha aktif olan sol amigdal olumsuzlukları, bir olayın daha çok kötü

yönlerini görmelerine sebep olur. Erkeklerde daha aktif olan sağ amigdal ise, olumlu unsurları ve bir olayın daha çok iyi yönlerini görmelerini

sağlar. Bu durum, kadın ile erkek beyinlerinin çeldirici, yönlendiricilerinin farklı olmalarının nedenlerindendir. Eşler arası iletişim de

bundan nasibini alır.


Beyler arada bir hanımlarına “söylenme” lüksü tanıyarak deşarj olma fırsatı tanımalıdır…

. .. Aksi hâlde karısın söylenmelerinin “dırdır” olarak yorumlayıp, kendisi de ondan baskın çıkarak

saldırgan tutum izlemesi gerginliği tırmandırır. … ..


… ..

  Kanuni Sultan Süleyman’a”Muhteşem” sıfatı yakıştıran, Avrupa’yı dize getirmiş olması ve Osmanlı’yı zirveye çıkarmış

olmasıdır. Muhteşem Süleyman'ın bu muazzam kudreti yanında, bir de kar şısında duramadığı kişi Hürrem Sultan’dı. … ..

… ..

Oysa kendinden önce “Başkadın” olan, Şehzâde Mustafa’nın annesi Mah-i Devran Hanım’a rağmen. Kendisi “yabancı gelin”di. Çok güzel olmadığı gibi, dilimizi de iyi bilmiyordu. Ancak

tüm olumsuz şartları, bir şekilde fırsata dönüştürmeyi başardı. Kanunî’nin karakteristik özelliklerini,

neleri arzulayıp arzulamadığını çok iyi analiz ett. Daha da önemlisi, anladıklarının gerektirdiği gibi

davranmayı istikrarla sürdürdü. Bunun sonucunda da istediği hedefe ulaştı. Acele etmedi. Zamansız

davranmadı. Zekâsını, kadın fıtratına özgün detaycı düşünmeyle birleştirerek, ince bir politika

takip etti.


Gereksiz konuşmadı. Konuştuğunda da nasıl konuşması gerektiğini bildi. “Sözlerin insanda sihir tesiri uyandırdığı”nın farkında olarak konuştu. Aklına her geleni söylemedi. İletmek istediği notu ilk aklına gelen

hâliyle değil, Hünkâr’ın duymak istediği hâliyle söylemesini bildi. Her şartta ve durumda susmanın

çare olmadığını bildiğinden, etkili konuşmayı mükemmel uyguladı. “Dilim, dinim farklı” diye kendini

kenara çekmedi. “Ne yapabilirim”i düşündü. Yapması gereken konusunda, yılgınlık göstermedi. Üç-beş defa yapıp, “Denedim olmuyor”

diye, kaderine isyân etmedi. Doğrunun ne olduğunu sorguladı, aradı ve buldu. İstikrarla, bulduğu doğru üzerinde

yürümekten vazgeçmedi. Vermeden alamayacağını biliyordu. Güzel sözler duymak için, güzel sözlerle hitap etmesi

gerektiğini biliyordu. Sultan’ın  Sultânı olmanın yolu, önce cariye olmaktan geçiyordu ki,

Sultan da kendisine köle olsun. 


Sevdiği gözlerine bakarken, gözlerinin içi gülsün istiyorsa, önce kendisinin gözleri

gülmeliydi. âşık olsun istiyorsa, önce kendisi âşık olmalıydı. Hele de çetin trakipleri varken, onu

Hürrem yapacak farkı olmalıydı. Oldu. 


… ..

“Peki söz konusu evlilik olunca, her zaman samimi olmak mümkün mü?” Her şartta ve

durumda güvenebilmek, güzel konuşabilmek, fedakârlık yapabilmek, dürüst olabilmek. Bir

hanımla aramızda geçen konuşma:


-Eşim, bana güzel sözlerle hitap etmiyor.

Ben sordum:

-Peki siz ona güzel sözlerle hitap ediyor musunuz?


Cevabı kayda değerdi:


-Ben yapamam. Bana yapmacık geliyor. İçimden gelirse söylerim. Gelmeden söylemeyi,

samimi  bulmuyorum.

Vermeden almayı beklemek, bankamatiğe kartı koymadan para beklemeye benzer. İçinizden gelmediğini düşünseniz de,

siz güzel sözlerle hitap etmelisiniz. Dil neyi söylerse, gönül de ona uygun tepkiler üretmeye

başlar. İlk başlarda zor gelebilir, fakat bir süre sonra aşinalık kazanırsınız.Bu yöne bakıp,

düşündükçe kelime dağarcığınız da gelişecektir. Yeni güzel hitapla ve bunların eşinizdeki

etkisini görmek, sizi de motive edecektir. İstikrarla devam edişinize eşiniz de kayıtsız

kalamaz. Çünkü çirkinliğe kolaylıkla direnen insan, güzelliğe karşı koyamaz. Müthiş

çekim gücüyle, hortum gibi içine çekiverir.

Oturup ilham perilerinin gelmesini beklemenin, bireyin kendisine ve evliliğine bir f

aydası yoktur. Önce eyleme geçilmelidir.İlham perisi, eylem karşısında teşrif edecektir.

Evrende her hareketin eş değe, insanın ruh li bir karşılığı vardır. Bu, bir fizik

kanunudur. Hareket yoksa , insan neyin karşılığını bulacaktır? Hareketsizliğinin. Yani; karşı tarafta da beklenen

eylem görülmeyecektir.


… ..


Tasavvuf âlimleri, kâinattayaratılmış olan her şeyin insanda bir karşılığı olduğunu haber

verirler. Dört mevsim de, insanın ruh hâlini temsil ediyor olsa gerek. İnsan, ruh dünyasında dört mevsimi yaşar. Kimi zaman ilk bahar gibi ümitvâr, kimi zaman yaz

gibi sıcacık, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman kış gibi sert ve soğuk. Bu yüzden içerde

yaşanan her şeyi dile dökmek, samimiyet ve dürüstlük değildir. Eğer öyle olsaydı “deliler

ve çocuklar” en samimi en dürüst kabul edilirdi. Oysa onların sözüne pek itimat

edilmez. O hâlde insan söz ve davranışlarını süzgeçten geçirmek durumundadır.

Dobralık” kamuflajıyla gelen his “densizlik” boyutunda olabilir.


“Sözü süz de söyle, gönül bulandırmasın.

Sözü diz de söyle, kulağa inci diye takılsın.

Sözü yüze söyle, gıybet olup utandırmasın.”

Şems-i Tebrizi



2-Dinlemek


İyi bir konuşma yapabilmenin üçüncü önemli şartı, dinlemektir.… .. 

… … 



3*Sevgi ve saygı

A.Saygı

… … 

Her evlenen çift mutsuzsa, insan neden evlenmek ister?

Bu evliliğe ihtiyacı var da ondan. Maslow ile tanışma şansım olsaydı, “İhtiyaçlar

Hiyerarşisi”ne evliliği de eklemesini rica ederdim. En tepe basamak “Kendini gerçekleştirme

olduğuna göre, bunun en kısa yolu da evliliktir…. ..

…. .. 


Sevince, saygı duymak da kolaydır. Ya sevmeyince? Sevgi zedelenince? İşte o zaman, nefsimize

ağır gelir. Nefsimize rağmen saygılı olmak, diyelim o halde. Neyi, kimi? Her şeyi, herkesi ve

nihayetinde de eşimizi.


Gündüz yapılan tartışmanın faturasını gece eşini reddederek kesen hanımlar! Haklı olduğunuzu

düşünüyor olabilirsiniz. Gece güne döndüğünde “Eşim beni önemsemiyor” diye söylenirken,

önceki geceyi hatırlamanızı öneririm. Sanal âlemlerde sörf yaparken, âhlâk perdesini kaldırmış

sitelere dalan beyler! Eşinizden hoşgörüyü, saygıyı ve tebessümü hâlâ bekliyor olmalısınız!!!

… …

Bu istikrarı sağlamak, bazen zor gelebilir.  Bazen de söylenirsiniz. “Ama içimden gelmiyor.

Yapmacık da istemiyorum. Neysem, oyum ben. İçim, dışım bir. Dobra dobra.” diye kendinizi

savunursunuz. Sonuçtan memnunsanız, bu çelişkiyi yaşamazsınız. Değilseniz, çelişki aklınızı

çelmeye başlar. Ta ki sorularımıza, cevap bulana kadar.


Size bir sır vereyim mi? Evlilik, bu kadar dobralığı kaldırabilecek bir yapı değildir. Tabii

dobralık buysa eğer. O anki duyguları ne yönden eserse, aklına ilk geleni söylemek. Elekten

geçirmeden. Sapıyla, çöpüyle. Size böyle davranılsa, neler hissederdiniz?


… ..


Saygı, sevgi gibi derin kavramlar emek ister. Çizgi filmlerdeki haliyle, melekler tarafından aşk oku gibi insanın kalbine fırlatılmaz. Kişi

çabalarıyla bu kavramları geliştirir. Şekillendirir.

… ..


.. . .. Bütünü tamamlamak için çalışıp, vazifenizi yapmazsanız pasifize edilirsiniz. Parça

da benim ,bütün de demek gerçek dışıdır. Aksi halde, düzene ters düşersiniz. Suçu başkalarına

atmak, sizi suçsuz yapmaz. Biz fark etsek de etmesek de sonuç değişmiyor. Evrenin terazisi,

tıkır tıkır çalışıyor.

… ..


Sadece Bu Var

Hz. İsa (r.a.) bir gün, yolda havarileriyle beraber yürüyordu. Önüne çıkan bir adam, ona

hakaret etti. Hz. İsa ise sadece tebessüm etti. Havâriler sordular:


-Ya İsa! Sana kötü sözler söyledi. Hakaret etti. Vereceğin tepki, sadece bir tebessüm mü

olmalıydı?


-Evet, dedi. O, kendinde olanla muamele etti. Ben de kendimde bulunanla karşılık verdim.

Bende sadece bu vardı.


Karşısındakinin çirkin davranması, onun güzelliğini gölgeleyemedi. Bu şekilde davranmaya

devam ettikçe de, güzelleşti. Davranışlarımız , fiziksel görünüşümüzü de etkiler. Bu yüzden,

pek güzel olmasa da “Ne güzel insan” ya da çok güzel olmasına rağmen “Ne itici” tabirlerini

kullanırız. Kozmetiksiz güzellik. Üstelik de tamamen organik.


Yaşadığınız olumsuzluk ne olursa olsun, evliliğe devam kararı almışsınız. O halde durun

ve düşünün! Hayatınıza dair birikmiş onca nefreti kusmayı bırakın. Ağzınızdan alevler saçan

ejderha gibi, söyleyeni de dinleyeni de yakan sözleri terkedin.


Kendinize ve eşinize, dünyadayken cehennemi yaşatmaktan vazgeçin


Ömer Hayyam diyor ki:

“Cennet de Cehennem de, senin içinde.”


Yanlışa, yanlışla karşılık verirseniz, doğruya ayıp etmiş olmaz mısınız? O halde siz

doğru bir iş sergilemelisiniz ki, eşiniz sizinle doğrulsun. “Yıllarca sustum, değişmedi.

Defalarca uyardım. Yalvardım” diye, kendinize acımayı bırakın. Etki oluşturacak

tepkiyi henüz vermemişsiniz, hepsi bu. “Denemediğim yol kalmadı. “ Kalmış

görünüyor . O da sizi hedefinize ulaştıracak yol. Bunun dışında kalan tüm yolları

denemiş olsanız da.


Thomas Edison’a 999 denemeden sonra, yaptığı bininci deneyde ampulü bulmasıyla

ilgili olarak şöyle bir soru yöneltmişler:


-999 kez hata yapmanıza rağmen, bininci deneyi yapacak gücü nereden buldunuz?


Edison şu yanıtı vermiş:

-Ampulün icadı, bin aşamalı bir süreçti. Hata gibi görünen ilk 999 aşama bininci ve

son aşamaya götüren öğrenmelerle doluydu. 

Kriz dönemlerinde evlilik rutinine dönmek zaman alır elbette. Meselâ, ihânet gibi. Bu krizin çok uzun sürmesi ya da evliliğin tamamına yayılması,

zulümdür. Kişi, yaşanan olumsuzluğu sürekli hatırlayıp eşine de hatırlatarak üzüntüsünü artırır.

Kızgınlığını körükler. “Hiç aklımdan çıkmıyor. Aklıma gelince de söylemeden duramıyorum”

türünden ifadeler, bireysel olarak başa çıkılamadığının göstergesi olabilir. Bu durumda, uzman

desteği alınmalıdır.


Saygı görmek, sevilmekten daha değerlidir fakat, sevgi daha fazla önemsenir.  Sevginin kuralları

gönül kanunlarıyla konulmadığı sürece karşı tarafın ikna olması, sevildiğine inanması güçleşir. Kimine

göre, dostluk sevgiden büyüktür ve şöyle tanımlanır:    “Sevgi dediğin; iki ruh, bir beden. Dostluk

dediğin, iki beden bir ruhtur.”


Saygı, özünde insanın kendisi için gereklidir. Şikayet edip durdurduğumuz hayatı, kolaylaştırır.

Buna rağmen insan, sevgiyi daha fazla önemser. “Beni sevmiyor” diye kendimize acıyarak ya da “Ne yapayım, içimden sevmek gelmiyor” gibi olumsuz

telkinlerle, gece gündüz kendimizi hipnoz eder dururuz. Aslında kişi saygıya ısrarla

devam etse, sevgi de peşinden gelir. Israrla sevmeye devam etse, saygı da koluna takılır.

Araya sevgi girince, kalpteki buzlar eriyiverir. Sevgi soğusa bile, saygı onu ideal ısıya ulaştırır. Görüldüğü gibi, her iki kavram da birbirinden

ayrı düşünülemez. Bumerang gibi, iç içe geçmiştir.


… ..


Şikâyet ya da memnuniyet. Bu bir dayatma değil. Seçim sizin. Hayat sizin.


Sevmediği insana saygı da  duymamayı kendine reva görürse, işi zordur. Saygısızlık

devam ettiği sürece, sevginin de kaynağı kurumaya başlar. Hele de eşler arası ilişkilerde.

“Eşim benimle ilgilenmiyor diye, saygıdan da fire verirse, sevgi de yaralanır. Sevgisizliğe

tahammül, ilgisizliğe tahammülden de zordur. Eşler için, taşınması ağır bir yüktür .Evlilik

boyunca, günden güne yiyip bitirir insanı. Erkeği sessizce uzaklaştırırken, kadını

hırçınlaştırır. Bunca zamandır göze görünmeyen kusurlar, çıban gibi göze batmaya başlar.

Bir süre sonra kördüğüm oluverir her şey. Çık içinden çıkabilirsen. Bu şartlar altında

devam edilemeyeceğinin, her iki taraf da farkındadır. Ama nasıl devam edeceği ye da

nasıl bitirileceğini kestirmek zordur.


… ..


Evlilik ve insan ilişkilerinin temeli; sevgi, saygı ve güvene bağlıdır. Bu bağlar, aynı zamanda evliliğin temel ihtiyaçlarıdır. Bir erkeğin evde güven

ortamı

oluşturması, eve ekmek getirmesinden daha önemlidir. Evde sıcak bir atmosferin oluşması,

iki tarafın da kendini değerli hissetmesine yol açar.  Evlilik terapilerine gelen kadınların önemli şikâyetlerinden birisi “Benim, evimdeki eşyalardan hiç farkım yok. Evimde değerli

değilim!” şeklindedir. Kendini böyle kıymetsiz hisseden bir insan, evliliği yürütemez. Bu bakımdan “değerli

olma” duygusu, evlilikteki temel ihtiyaçlardan biridir. 

… ..


… .. Kişisel farklılıklara saygı duyulan evde, eşler daha isteklidir. Erkeğin psikolojik

ihtiyacı, kendisine ihtiyaç hissedilmesidir. Eşi tarafından kendisine ihtiyaç

duyulduğunu hissettiğinde, enerjisi çoğalır, güçlenir ve eyleme geçer. “Her başarılı

erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözü, kaynağını buradan alır. Kadın ise; sevilip

değer verildiğinde güçlenir. Görüldüğü gibi, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın

olduğu gibi, her başarılı kadının arkasında da bir erkek vardır. Buradaki başarıdan

kastedilen, meslekî kariyer olarak anlaşılmamalıdır. Birlikte gülebilen,

gelişebilen, nitelikli vakit geçirebilen, herkesin kendini güvende hissettiği

aileler, başarıya ulaşmıştır.


Kendisine ihtiyaç duyulduğunu hissedememek, erkek için yavaş yavaş tükenmek demektir. Kadın için de sevilmemek, aynı anlama gelir.


Kadın ile erkeğin birbirlerine, evlilik öncesi tanışma sürecindeki bakışları “Kendisiyle mutlu olabileceğim kişi sen

olabilirsin” anlamına gelir. İlişkinin ilerleyen yıllarında kadın bu bakıştan taviz verirse, erkek kendini çok kötü hisseder.  “Eşimin mutlu olması için bana ihtiyacı yok” duygusu, iki taraf için de oldukça yıpratıcıdır.

Erkek,eşini mutlu etmek için “Her zorluğa göğüs gerebilirim” duygusuna sahipse, kendisi de

mutlu olacaktır. “Kazan-kazan” anlayışı budur. Her ikisi de bu anlayışla, kaybedeni olmayan bir ilişkiye sahip olur.


Eşler arasında sevgiyi güçlendiren duygulardan biri de cinselliktir. Sadakat sınırları

içinde paylaşıldığında, iki tarafa da saygı değer olduğunu hissettirir. Kadının sevilmek, okşanmak ve saygı duyulmak psikolojik ihtiyaçlarını giderirken, erkekler de kabullenilmek,saygı duyulmak, eşinin mutluluğuyla mutlu olmak, potansiyelini

kanıtlamak ve iyi yönlerini gösterme imkanları bulmak bu ihtiyacını karşılar.

… ..


Kadın; fedakâr, yumuşak ve sıcaktır. Erkek; katı, köşeli ve soğuktur. Bu zıt özellikler, iki cinsi mıknatıs gibi birbirine çeker.


Erkek, olgunlaştıkça vermeyi öğrenir. Bu şekilde evlilikte başarılı olacağını

fark etmiştir.

Duyguların ehemmiyetini anlar ve estetik değerleri ciddiye almaya başlar. Artık

kendine dönük yaşamaktan vazgeçer


Kadın ise olgunlaştıkça fedakârlıktan vazgeçmediği gibi, yeni verme stratejileri geliştirir. İstediklerini elde edebilmek için mantıklı

yaklaşımlar ve zamanlamalar bulur. Hesaplama becerilerini çoğaltır.

Düşüncenin yer almadığı duygunun, mutlu etmediğini öğrenir. Eşini

mutlu etmek için arzuludur. Eşler birbirini memnun ederek yaşamanın tadını çıkarmayı

başarabilmişlerdir, Olgunlaşma sürecinde ilerliyorlardır. Kadın almaktan korkar ya da gerçek ilgiyi kaybetme endişesindedir. Kadın sürekli şikâyetçi tavırlara bürünür ve eşiyle olumsuz paylaşımlarda bulunursa, erkek kendini yetersiz ve başarısız hisseder. Böyle olunca karısına olan ilgisi azalır.

Erkek fıtrat gereği, kadının kahramanı olmak ister. Bunu hissetmediğinde, eşiyle arasına psikolojik duvar örer.  Evde ve ev dışında farklı kişilik profili sergileyen çoğu erkek, eşiyle böyle

bir evlilik ilişkisi yaşamaktadır. Erkek de vermekten korkar. … .. … ..


Akıllı kadın, eşine acı veren bu duyguyu yaşatmamalıdır. Eşine hata payı

tanıyarak, onun ilgi

ve sevgisini çekmeyi başarmalıdır.

… ..


Kadın beyninde duygusal alanlar daha gelişmiş olduğundan, sevgi ihtiyacı

erkeğe kıyasla birkaç kat daha fazladır. Rakamsal olarak değerlendirecek

olursak, bu ihtiyaç kadında üç ise erkekte birdir. Kadını kendisiyle

kıyaslayan erkek, onun bu talebine bir anlam veremez. İkisi arasında en sık

karşılaşılan sorun da

budur. Erkek sevgisini ifade etmediğinden, kadın sevilmediğini düşünür. Erkek “Bunu ikide bir, allayıp pullayarak söylemeye ne gerek var” diye düşünürken, kadın eşini kendisine çekmek için daha fazla sevgi verir. Maalesef çoğu erkek bu sevginin değerini bilmediği gibi israf eder.


Sevgi yatırımında ortaya üç koyan kadın eşinden de üç beklerse, hayal kırıklığına uğrar. Oysa koyduğu üçe karşı bir beklerse,

daha gerçekçi bir yaklaşım sergilemiş olur. Kadının yapmasıgereken, gönül işlerinde eşinin gözlerini ve kulaklarını açmasıdır. 


Kaliteli bir evlilik ilişkisi için, sadece sevmek yetmez. Önemli olan s

evginin kurallarını bilmek ve onu iyi yönetmektir. 


Sevgide istikrar sağlayabilmek, aradaki aşkı ve duygusallığı muhafaza

edebilmek başlı başına sanattır. İşte buna “Sevme Sanatı” denir. 



Sevginin Birincil Kuralları


… .. 

… .. “Hayat” denen gökkuşağının renkleri, kadının etrafına sunduğu s

evgiyle artar. Görünür hale gelir. 

… ..

Kendini özgür ve güvende hissetmek isteyen kadın, ücret karşılığı herhangi bir işte çalışmayı tek çare olarak görmemelidir. Sahip

olduğu potansiyel enerjisini, paylaşmaya başladıkça çoğaldığını görecektir. Sosyal

yardımlaşma, başlı başına bir terapidir. 


… ..


Kadın, önce evinin sonra da toplumun meşalesidir. Mutluluğu ya da mutsuzluğu

anında evine yansır. O mutluysa herkes, her şey mutludur. Eşi, çocukları ve hatta

evindeki eşyaları. O hüzünlüyse herkes hüzünlüdür.


… ..


Ben” odaklı değil “Biz” odaklı evlilik ve iletişimden doğan sevgi

yaklaşımı benimsenmelidir. Evliliğin ilerleyen yıllarında kadın kendisi için , erkek ise karısı için düşünmeye başlar. Böylece ilişki dengelenir.

Çünkü ilişkinin ilk yıllarında kadın fazlaca “bizerkek ise fazlaca “ben” odaklıdır. süreci, bir anlık kızgınlıkla terk ederse, emeklerini zayi etmiş olur. Bu

durum; bakıp büyüttüğü ağacı, meyve vereceği sırada eteğini açıp meyveleri

toplamak yerine, eteğini de toplayıp nasipsizce kaçmaya benzer.


… ..

…. ..


Evlilikte sevginin varlığı kadar, karşılıklı olarak ifade edilmesi

önemlidir. Sadece  de ifade

etmekle kalmayıp, her iki tarafa da bunu algıladığından emin olunmalıdır.

Tüm diğer duygularda olduğu gibi sevginin de ifade edilişi ve

algılanması kişilerin alışkanlıklarına, kültürne, karakterine vs. bağlıdır. Sevginin de kişiye özel dili vardır.

… ..


Sevgiyi doğrudan ifade etmenin en yalın hâli; “Seni seviyorum” demektir. Ancak, sevginin, tek ifade tarzı bu değildir.


Nebraska Üniversitesi’nin evlilikle ilgili yaptığı bir araştırmada, mutlu

evliliklerin üç ortak özelliği tespit edilmiştir.


1*Beraber vakit geçirmek

2*Takdir sözlerini yeterli kullanmak

3*Eşlerin birbirine hizmet etmeleridir


Üç sonuçta, bir şekilde sevgiyi ifade etme anlamı taşısa da “Seni seviyorum”

sözü apayrı bir öneme sahiptir.


“Sevdiğinizi, sevdiğinize söyleyin” buyuran Aşk Severi (s.a.v.), bunu evlilik

ilişkisinde titizlikle uygulamıştır.





4*Cinsellik


Erkek, kadından beklediği cinsel performansı almak istiyorsa; parmakları ve s

özleriyle ona can vermelidir.



Cinsellik, hayatın  bir parçasıdır. Evliliğin temel taşıdır. Çünkü evliliğin

başlamasında, sürdürülmesi ve sonlandırılmasında en önemli etmenlerdendir. Buna rağmen, üzerinde

fazla düşünülmez, yorum yapılmaz, kimseye bdanışılmaz. Ailede konuşulmaz. Okulda anlatılmaz.

Konuya dair kitap okunmaz. Bu tür kitaplar, kitaplığımızda bulunmaz. Birileri görürse ayıp olur. Çok

önemli olmasına rağmen, onu bu kadar geri plana iten nedir? Kendi cahilliğimiz. Bizi Yaratan (c.c.)

buyuruyor ki:


“Lâ hayâe fi’d-din!” Dinî meseleleri öğrenmek ve öğretmekde utanma

olmaz.*


Bununla ilgili Hadis örneklerine baktığımızda, konunun ne kadar şeffaflıkla

görüşülebildiğine tanıklık ediyoruz. 


… ..


“Cehaletten daha büyük, hiçbir günah yoktur” diyor Sehl-i Tüsterî(k.s.) 


Hiçbir mahsuru olmayan, cinsel fantezilerde “Ayıp. Günah. Kendimi kötü

kadın gibi hissewdiyorum” diye eşine, set çeken kadın sayısı az değildir. Üzerine

düşeni tam anlamıyla yapmadığı için, kadına yıllarca kendini kullanılmış

hissettiren erkek sayısı da az değildir. Daha kötüsü de kendi cahilliğimizin,

dine mâl edilmesidir. 


… ..

… .. 

Duygusal yönü olmayan cinsellikte, bedensel arzular yerine getirilebilir.

Cinsel haz ve tatmin iyi bir şekilde yaşanabilir, ancak bu bedensel haz uzun

süre devam edemez. Önünde sonunda tatminsizlik ve sorunlar yaşanacağı bilinmelidir. 


El ele tutuşmanın göz göze bakışmanın  verdiği mutluluk ve haz sadece

nişanlılık yıllarında değil, evliliğin ilerleyen yıllarında da hissedilebilmelidir.

Ruhsal beraberlik yaşanabildiği takdirde, bedensel beraberlik hem taminkâr

olacak hem de hiç monotonlaşmayacaktır.



Cinsel Kimlik Kazanılması

… ..

… ..


Çocuk ve gençlerin gelişim çağında; cinsel yapıdan ve bunun altındaki

cinsel dürtülerden gelen davranışların, tutumların, giyinme, süslenme,

oturma, konuşma gibi belirtilerin ayıp sayılması, kınanması, aşağılanması

gibi toplumsal etmenler de kişinin kendi cinsel rolünü benimsemesine engel

teşkil eder. Kişi kendi cinsinin gerektirdiği tutum ve davranışları gereği

gibi icrâ edemez ya da bundan kaçınır.


… .. 


Kadın ya da erkek, iletişimlerinde huzur istiyorsa problemler söz

konusu olduğunda kişi

çözüm aramalıdır. Kişi hiçbir şey yapmadıysa, eşine nezâketle yaklaşmalıdır. Nezâketin en önemli kriterlerinden biri, takdirin

ifade edilmesidir. Bu küçük adım, aileye yapılacak bir yatırımdır. 


Eşler arası cinsel sorunlar konusunda uzmanlar “Eşler arası cinsel sorunların altında, düzeyli iletişim olmamasının yanında,

dışsal etkiler de olabiliyor” görüşünde birleşiyorlar. 


… ..

… ..


Cinsel uyarılma; kadında dokunmayla, erkekte görsel

faktörlelerle ortaya çıkar. Bu genetik eğilim sebebiyle erkek, kadının

dış görünüşüyle fazlaca ilgilenir. Erkek, iyi bir fiziksel temas sayesinde kadını cinsel anlamda etkileyebilir. Kadının cinsellik uyarısı, beyninin duygusal yönünün harekete geçmesiyle mümkün

olur. Bu bilgilerden hareketle “Erkek gözüyle, kadın kulağıyla sever”

sözünün gerçeklik payı oldukça yüksektir. 


Evde erkeğin oturup kalması, giynip soytunması kanapeye uzanması

kadında hiçbir arzu

uyandırmaz. Kadın baktığı zaman değil, bakıldığı zaman tahrik olur.

Erkekte ise tam tersidir. O; bakınca, görünce tahrik olur. 


… ..

… ..


… ..    Evlilik içi cinsel hayatın tatmin edici olabilmesi için de, özen

gösterilmesi gerekir. Eşlerin evlilik öncesinde ve evlilik süresince

yapması gereken görevler bulunmaktadır.


Her cinsi münasebet -özellikle erkelerde- cinsel boşalmayıo sağlasa da, cinsel tatmin sağlamaz. Cinsel tatmin;

bedenî ve ruhî tatmini gerekli kılar. Cinsel mutluluğun, evlilikte önemi büyüktür.


Bedenî ve ruhî tatmin için, cinselliğin ön koşul becerileri şöyle özetlenebilir:


*Erkeğin erkekçe, kadının da kadınca görünüm ve tavırlar içinde olması gerekir. Üstelik bunu sadece cinsellik esnasında

değil, evliliğin bütününe yaymalıdır.


*Erkek dokunma ve dil ile yeteneğini kullanmalıdır. yeterince dokunsal uyaran sağlanmalı ve eşinin hoşuna

giden aşk fısıltılarını kulağından eksik etmemelidir.


*Kadın da evde kıyafeti, saçı ve makyajıyla eşi ne görsel şölen sunmalıdır. Konuşma dürtüsünü sürekli

şikâyetle değil, ev halkını diliyle canlandıracak güzel sözlerle tatmin etmelidir.


*Hanımlar, gözünden sürmeyi eksik etmemelidir ki güzellikleri görünsün. Böylece aynaya bakınca,

eşinden önce kendisine güzel görünür. Özellikle de ismit sürmesi, şehveti artırır. Göze sağlık ve kuvvet

verir.


*Güzel kokunun gücünden istifade edilmelidir.Koku beyne araçsız ulaşır. Bu yüzden tam tersi etki bırakmaması için , alkolsüz ve mümkün olduğunca masum

kokular tercih edilmelidir.


*Aşk fısıltılarında cömert olunmalı, kullanmak için illâ cinselliğin yaşanması beklenmemelidir.


*Cinselliğim dışındaki, iletişimin kalitesi göz ardı edilmemelidir.  Sevgi, saygı, paylaşım, kabul, hoşgörü,

empati gibi evlilik çatısı altında buluşan kavramları muhafaza edin.


*Fantezi dünyanızın hayallerini geliştirin. Bu konuda, birbirinizi yönlendirmekten çekinmeyin. 


Cinsel davranışı etkileyen dört temel unsur vardır. Bunlar:


1- İstek

2-Uyarılma

3,Orgazm

4-İlişki sonrası arzulardır.


… ..


Cinsel Birleşme Ne Sıklıkta Olmalıdır.


… ..

…  ..

Bu iki yasağa dikkat edildiği takdirde, karı-koca arasında uygulanmayacak bir pozisyon, fantezi yoktur. Bilakis hayal dünyasında fanteziye ne kadar yer verilirse, evlilik o kadar canlı ve dinamiktir.

… ..

… ..

Erkekler değişiklikten hoşlanırlar. Evlilik dışı ilişkilerin çoğunda, bu değişiklik isteğinin rolü bulunur. Kadınlar daha geç tatmin olduklarından, bre değişin ilişkiye yansıması onları da memnun eder.

Evlilik ve ahlâk dışı ilişkilerin kimseyi mutlu etmesi mümkün değildir. Bu yüzden, değişime olan tutkuyu ev içinde yaşam daha akıllıca olsa gerek. 


Her iki cinsin isteklerinin tatmin edilmeyişi, evlilik için büyük tehlike oluşturur. Kadın, burada önemli bir role sahiptir. Sevilme arzusu ve değişime hızlı tepki verebilme kabiliyetini harekete

geçirmelidir. Akıllı kadın, daima bakımlıdır. Bu da bir nevi, yuavasının mutluluğu için teminattır. 


Her cinsi münasebet -özellikle erkeklerde- cinsel boşalmayı sağlarsa da, cinsel tatmini sağlamnaz. Cinsel tatmin; bedenî

ve ruhî tatmin için, cinselliğin ön koşul becerileri şöyle özetlenebilir:

*Erkeğin erkekçe, kadının da kadınca görünüm ve tavırlar içinde olması gerekir. Üstelik bunu sadece cinsellik esnasında değil, evliliğin bütününe yaymalıdır.


*... ..


*Kadın da evde kıyafeti, saçı ve makyajıyla eşine görsel şölen sunmalıdır. Konuşma  dürtüsünü sürekli şikâyetle

değil, ev halkını diliyle canlandıracak güzel sözlerle tatmin etmelidir. 


*... ..


*Güzel kokunun gücünden istifade edilmelidir. … ..

… ..


*Fantezi dünyanızın hayallerini geliştirin. Bu konuda, birbirinizi yönlendirmekten çekinmeyin.


… ..

Cinsel ilişkinin, evli çiftler üzerinde bedenen ve rûhen olumsuz bir etki bırakmaması için şu iki nokta önemlidir:

… ..

… ..

Bu iki yasağa dikkat edildiği takdirde, karı-koca arasında uygulanmayacak bir pozisyon, fantezi yoktur. Bilâkis hayal dünyasında fanteziye ne kadr yer verilirse, evlilik o kadar canlı ve dinamiktir. 

… ..



Erkekler değişiklikten hoşlanırlar. Evlilik dışı ilişkilerin çoğunda, bu değişiklik isteğinin rolü bulunur. Kadınlar daha geç tatmin olduklarından, bu

değişimin ilişkiye yansıması onları da memnun eder. Evlilik ve ahlâk dışı ilişkilerin kimseyi mutlu etmesi

mümkün değildir. Bu yüzden, değişime olan tutkuyu ev içinde yaşamak daha akılcı olsa gerek.


Her iki cinsin isteklerinin tatmin edilmeyişi, evlilik için büyük tehlike oluşturur. Kadın, burada önemli bir role sahiptir. Sevilme arzusu ve değişime hızlı tepki verebilme kabiliyetini harekete geçirmelidir. Akıllı kadın, daima bakımlıdır. Bu da bir nevi, yuvasının mutluluğu için teminattır.


… ..

… ..

Cinsel haz, beden-benlik ve ruh arasındaki organize yapıdır. Hiçbir zaman mekanik çalışmaz. Her

seferinde şekil değiştirebilir.

 

… ..

… ..

… .. Uzun süre birliktelik yaşamayan çiftler bilmelidir ki, bu enerjileri kaybolmaz. Öfke ,olarak birikebilir.

  Bu durumda da “Gözünün üstünde, kaşın var” gibi, sudan sebeplerlerden kavga çıkabilir. Cinsellik olmadan evlilik olmaz mı? sorusunun cevabı kabul edilebilir. İkinci madde olan; enerji farklarının zamanla eşitlemeye doğru yönelme

isteği. Sizce de evlilikte cinsellik, bu eşitlemeyi sağlamıyor mu? O halde, cinsel hayata gereken önem

verilmediği takdirde sağlıklı bir evlilikten söz etmek mümkün görünmüyor. Var olan sorunu görmezden

gelmek, inkâr etmek, sürekli aksini iddia etme çabalarınız boşunadır. En etkili çözüm, sorunu fark etmekle başlar. Kabul etmekle, süreç devam eder. Davranışa dönüştürmek cesaret ister. Nihayetinde, davranışta istikrar sağlamakla mutlu sona kavuşur.


Şehvet, evli çiftlere bahşedilmiş İlahî bir lütuftur adeta. Evlilikte yaşanırsa insanî bir duygu, evlilik

dışındaysa hayvanî bir dürtüdür. Dolayısıyla, evlilikte aldatmanın insanî bir davranış ya da zarûret

olması düşünülemez.

 

… ..

… ..

Cinsel uyarılma erkekte görsel olarak, kadında ise dokunmayla sağlanır. Kadının güzelliğiyle, erkeğin ise

kadının dış görünüşüyle fazlaca ilgilenmesinin sebebi budur.


Erkek aşk verip karşılığında cinsellik isterken, kadın cinsellik verip aşk ve sevgi ister.


Her evli çift cinsellikte kendini geliştirmelidir. Unutulmamalıdır ki; en büüüyük günah cahilliktir!





… ..



5*Okumak


Ya yaşarsın ya ölürsün; ama eğer okumazsan yaşarken ölürsün.

Hayalini kurduğun insan olmanın yegâne yolu; her gün az da olsa okumaktan geçer.

… ..

… ..


Okumak, zihinsel uyarılmayı sağlar. Zihinsel uyarılma, beyni aktif tuttuğu için kendi gücünü muhafaza

etmesinde etkilidir. Uyarılma eylemi de ancak, düzenli okuyarak vücut bulur. Bedenin gıdası nasıl ki

besin ise, beynin gıdası da bilgidir. Bu bilgi akışının  devamlılığı sağlanırsa, zihinsel uyarılma o zaman

gerçekleşir. Aksi hâlde, , önceden depolanmış eski bilgiler güncellenir durur.

Beynimiz el, kol gibi uzuvlara benzemez. Komutsuz çalışır. Çünkü o, harekete geçen, devamlı hareket

halinde olandır. Eğer biz direksiyon başına geçmezsek, o da olur olmadık yerlere son sürat gazlar arabayı.

Nereye mi? Geçmişe. … .. 


… ..

… ..



6*Öfke kontrolü


Öfkesini yöneten, dünyayı yönetir.


7*Kabul


Varlığını olduğu gibi kabul etmediğiniz insan üzerinde, söz sahibi olmazsınız


8*Mâneviyat


Hayatın manası, mananın özü, özün sözüdür mâneviyat.

Bunalmış ruhların refahı, karanlık gecelerin gündüzüdür.

Taze gelinin ziyneti, kar gibi gelinliği, duvağındaki süsüdür.

Yeni doğan bebeğin kokusu, bataklığın gonca gülüdür….


          9*Kendini tanı


Birey olmadan eş, eş olunmadan tamam olunmaz.


10*Ömür Boyu Aşk


Kâinat aşk için yaratıldıysa, sen nefretle neyi elde tutabilirsin?





*Kocakarı Değil Karıkoca Olmak & Firdevs Karaca Eren 


Odessa Yayınevi

1.Baskı/ Mayıs 2023



*Özel Eğitim Uzmanı Firdevs KARACA EREN - TavsiyeEdiyorum.com

*Firdevs Karaca Eren/ Aile Danışmanı/ Yazar/ Hipnoterapist (@firdevs.krc.eren) • Instagram fotoğrafları ve videoları



*Bana benden (olur) her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa “ 

Atasözü Anlamı: Bana benden (olur) her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa .




*Pietà - Vikipedi (wikipedia.org)

*Pietà, kucağında ölü İsa Mesih'i tutan Meryem Ana heykelidir.

Fransız Piskopos Jean Bilheres, Pietà’yı 1498'de, San Pietro'daki mezarı için sipariş etmiştir. O dönemde, İtalya topraklarında Meryem Ana ve İsa'nın bir arada tasvir edildiği mermer yapıtlar alışılmış değildi. Belki de bu yüzden sanatçıyla işveren arasındaki yazılı anlaşma, eserin tam olarak nasıl görünmesi gerektiğini detaylarıyla belirtir. Buna göre heykel, "bir esvaba sarılmış olan Meryem Ana'nın kollarında yatan İsa'nın naaşını" betimlemeliydi. Heykelde yeni olan Meryem'in gencecik yüzüdür, çünkü o zamana kadar Meryem Ana heykellerde genellikle yaşlı bir kadın olarak tasvir edilirdi. Michelangelo'nun konuyla ilgili olarak, Meryem'in bakireliği ve saflığı sayesinde gençliğini muhafaza ettiğini söylediği aktarılır.

… ..


*Zig Ziglar - Wikipedia

*Hilary Hinton "Zig" Ziglar (November 6, 1926 – November 28, 2012) was an American author, salesman, and motivational speaker.

The first job[edit]

Ziglar dropped out of college in 1947 and moved to Lancaster, South Carolina, where he took up a job as a salesman with the WearEver Cookware company. Ziglar was promoted to field manager and eventually divisional supervisor in 1950.

Finding out his passion for motivational speaking[edit]

While working at the company, Ziglar became interested in self-help and motivational speaking and began giving speeches of his own.[4] With Richard "Dick" Gardner and Hal Krause, Ziglar was a charter member in the establishment of American Salesmasters in 1963. The company's objective was to raise the image of salespeople in America by providing seminars. They began with cities across the South and Midwest (Memphis, Atlanta, Kansas City, St. Louis, Chicago, Denver, etc.), featuring speakers such as Ziglar, Norman Vincent Peale, Ken McFarland, Cavett Robert, Bill Gove, Maxwell Maltz, and Red Motley. They booked an auditorium, put together a slate of speakers and contacted local businesses to sell tickets. Audiences included insurance agents, car salesmen, financial advisors, entrepreneurs, small business owners and curiosity seekers.

The growth phase - As a speaker at NASE[edit]

Ziglar went on to speak extensively for audiences of the National Association of Sales Education (NASE), founded by Dick Gardner in 1965, and also became a major sales trainer for Mary Kay Cosmetics. In 1968, he became a vice president and training director for the Automotive Performance Company and moved to Dallas, Texas. The company went bankrupt two years later.[5]



*Bakara Suresi 256. Ayet (kuranmeali.com)

*Lâ ikrâhe fî-ddîn(i)(s) kad tebeyyene-rruşdu mine-lġayy(i)(c) femen yekfur bi-ttâġûti veyu/min bi(A)llâhi fekadi-stemseke bil’urveti-lvuśkâ lâ-nfisâme lehâ (k) va(A)llâhu semî’un ‘alîm(un)


*Bakara Suresi 256. Ayet Tefsiri - Diyanet İşleri BaşKanlığı


*Cinsi Temas (incemeseleler.com)

*İslam dini, insanların her hareketleriyle ilgili emir ve tavsi­yelerde bulunduğu gibi, evlilik ve aile hayatı ile ilgili mesele­lerde de çeşitli hükümler getirmiştir. Ancak evlilik ve karı-koca münasebetleri anlatılırken kelime bulmakta insan adeta zor­lanmaktadır. Fakat "La hayae fi'd-din- dini meseleleri öğrenmek ve öğretmekte utanma olmaz" buyurulmuştur. Onun için kullandığımız bazı kelimelerden dolayı bizi ayıplamamanızı umarız.


Cinsı, münasebete başlarken erkek ve kadının besmele çek­mesi müstehaptır.

Müslümanın meşru işlerine besmele ile başlaması lazım olduğu gibi hanımına cinsı temas için yaklaştığı zaman da besmele çekerek aşağıdaki hadis-i şerifteki duayı okumalıdır. Buharinin İbni Abbas (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte' Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki:

Bir kimse eşinin yanına (cinsı münasebet için) yaklaşırken:

"Bismillah, yarab beni şeytandan uzaklaştır, şeytanı da bize ihsan ettiğin (çocuktan) uzak kıl" derse sonra karı ve kocanın bu münasebetinden bir çocuk takdir olunursa o çocuğa hiçbir zaman şeytan zarar vere­mez."


Bir kimse, zevcesine yaklaşırken, Peygamber Efendimizin tavsiye buyurduğu bu duayı okursa kendisini manevi bir kale içine almış olur. Karı ve koca ve onlardan meydana gelecek ço­cuk, şeytanın tasallutundan korunmuş olurlar.


Cinsı münasebette kıbleye dönmemelidir. Cima anında ken­disini ve karısını örtmelidir. Zira Allah'ın Resülü (s.a.v.), o anda başını örter ve sesini alçaltırdı..

Hadiste şöyle varid olmuştur:

"Sizlerden herhangi biriniz ehliyle cima ettiği za­man, sakın eşler merkeblerin soyunduğu gibi soyun­masınlar."

Cinsı münasebet esnasında veya başka zamanlarda, kadın kocasının, koca da karısının her tarafına bakmasında ve gör­mesinde mahzur olmamakla beraber, bakmamak daha iyidir. Hazreti Aişe validemiz "Ben asla Resulüllah'tan görme­dim, o da benden görmedi" buyurmaktadırlar. En iyisi bu şekilde hareket etmektir.

- Kişi cinsı münasebette bulunup zevklendiği zaman, hanımının da zevklenmesine fırsat vermesi gerekir. Ta ki, o hanımından zevkini aldığı gibi, hanımı da ondan zevkini almış olsun. Zira kadının menisi çok zaman erkeğin menisinden daha sonra gelmektedir. Binaenaleyh kadının şehvetini tahrik edip daha şehveti tamam olmadan ondan uzaklaşmak, ona bir nevi eziyettir. Eşler arasında meninin inişi birbirine uyar, yani ikisinin menisi de aynı anda gelir ve erkeğin menisi birden akarsa bu durum zevceye daha lezzetli gelir. Böyle bir uygunluğu meydana getirmek için erkeğin çaba sarfetmesi gerektir. Zira kadın çok zaman utanarak bu derdini açmaktan kaçınır.

Cünüp olan kişi yıkanmadan önce bir müddet uyuyabilir.

Hz. Aişe validemiz peygamberimizin böyle yaptığını rivayet etmişlerdir.

Erkek oynaşıp sevişmeden, karısı zihnen hazır değilken, onunla temasa geçmemelidir. Karısı da cinsi teması, ister hale gelmelidir. Böyle olmazsa kadının düzen ve dengesi bozulur.

Bir defa cinsi temastan sonra, yıkanmadan, tekrar birleşmek istenirse, caizdir. Daha güzeli abdest alıp, cinsel or­ganını yıkayıp ondan sonra birleşmektir.

Kadının cinsel organından olmak şartıyla, ne şekilde olursa olsun, her türlü birleşme şekli caizdir.

Meşru birleşmede helal bir zevk, sevdiği insanı memnun etme, manevi mükafat, insanın ferahlaması, ruhun katılığının giderilmesi, bedenin sağlığa kavuşması, iliklere kuvvet gelmesi, eşler arasında güler yüz, aşırı sevgi ve tam bir bağlılık vardır.

Ancak; göz bakmalı, kulak güzel sözler duymalı, burun hoş koku almalı, el dokunmalı, dudak öpmelidir.

Aç karnına cinsi temas şehveti zayıflatır.

İnsanın menisi ağaçlardaki öz gibidir. Öz olmayınca ağaç çürüyeceği gibi, aşırı cinsi münasebet de insanın bilhassa ileri yaşlarda zayıf ve güçsüz durumda kalmasına sebep olur. Her şeyde olduğu gibi, bu hususta da orta yol en iyisidir. Aşırılık in­sanı kuvvetten düşürür. Sinir sistemine zarar verir. Gözün görmesini zayıflatır. Bedenin ısısını düşürür.

Aç karınla, tok karınla, yorgunken, hamamdan çıkar çıkmaz, üzüntülü-kederli ve aşırı sevinçli zamanlarda cinsi te­mastan kaçınmalıdır. Hele hele cinsi temastan hemen sonra asla su içmemelidir. Bu, insan vücuduna son derece zararlıdır.

Cinsı temas için ideal vakit, yemeğin mide de hazmedildiği zamandır. Aşırı olmayan ve usulüyle yapılan cinsı münasebetle iliklere kuvvet, ruha rahatlık gelir.

Cinsı münasebet esnasında tamamen çıplak ve üstü açık olmamak lazımdır. Örtünmelidir.

Erkeğin, karısıyla cinsı münasebet şekli, kendi arzu ve istek­lerine bırakılmıştır. Çocuk doğan yerden olduktan sonra isteni­len şekilde olabilir. Ancak en güzel ve efdal olanı yüz yüze ola­rak yapılanıdır.




*İsmit Göz Sürmesi (salihkitaplar.com)

*sürmenin özellikleriİnsana verilen en büyük nimetlerden birisi olan gözlerimizdir. Gözlere geceleyin sürülen sürme çoğu bayanın makyaj malzemesi kullandığı ama faydalarından bihaber olduğu bir üründür. Sürme “İsmid Taşı” adı verilen bir taşın öğütülmesi ile elde edilir. Yapısındaki kimyevi maddeler sürmenin şifa kaynağı olmasının temel sebebidir. Sürmeyi 1400 yıl önce Peygamberimizin de kullanması ve”İsmid"le sürmelenmeye devam edin, çünkü o, kirpikleri uzatır, göz çapaklarını giderir ve gözü kuvvetlendirir” hadisinin de asırlar önceden söylenmesi ibret vericidir.

FAYDALARI NELERDİR?

… ..

Çinko hücrelerin yenilenmesini sağlar. Cildi güzelleştirir. Tırnakları sertleştirir, büyüme hormonu metabolizmasında rol oynar. Ergenliğin gelişmesi ve cinsiyet hormonlarının faaliyeti de çinkoya bağlıdır.


1 yorum:

  1. Firdevs Karaca Eren, her sayfada bilinen ama tekrar tekrar okumakta fayda olan anlamlı sözleri yerinde kullanarak insanı düşündürüyor, güzel cümlelerim hakkını verecek bir yaşam tarzı olarak ben de aynı anlayışı benimsemeliyim dedirtiyor insana ...

    YanıtlaSil