23 Mart 2017 Perşembe

İki Şehrin Hikâyesi *

Fransız ihtilali öncesi ve sonrası dönemin Fransa’sı anlatılıyor. Sürükleyici dille kaleme alınan romandan kısa alıntılar:
-Yeğeni odasına girdikten sonra, Marki’de kendi odasına geeçti. Ülkenin her tarafında olduğı gibi, bu büyük binanın üzerine de zifiri karanlık çökmüştü. Açlar iyi bir yiyeceğin, ıstırap içinde olanlarsa rhat ve huzurlu bir hayatın hayalini kurarak yataklarına girdiler. Sonra güneş, ışınlarını şatoya ve ağaçlara, tarlalara ve köye yollamaya başladı; yenibir gün başlıyordu. Kimi toprağı bellemek, kimi de zayıf ineklerini yolun bir kenarında kazara büyümüş olan otlarla beslemek için, kadınıyla erkeğiyleköy halkı, sabah ayazında evlerindeen dışarı çıktı.
-Şatodakiler daha geç uyandılar; pencereler açıldı ... .. Fakat şatonun o büyük çanı neden çalıyordu? İnsanlar neden merdivenlerden bir aşağı bir yukarı koşuşturuyorlardı? ... ..
Bütün bunların ne anlama geldiğini Marki’nin yatağı açıklıyordu. Yatakta cansız yatan bedene bir bıçak saplıydı... ..
-.... ..
-“O zaman haydi dostlar, haydi yurtseverler!” diye bağırdı Defarge. “Artık hazırız. Haydi Bastille’e, ileri!”
-Bu insan denizi haykırışların uğultusuyla kabardıkça kabardı, dalgalandıkça dalgalandı ve şehirden taşarak Bastille’e yöneldi. Kısa bir süre sonra o koca binanın kalın taş duvarları ve sekiz koca Kulesinin etrafı ateş ve dumanla kaplandı. ... ..
-... ..
-Devrim böyle başlayıp böyle devam etti. Saint Antoinelıların bekledikleri gün gelip çatmıştı ve Saint Antoine öfkeliydi. İnsanları lamba direklerine astılar. Bastille’deki mahkumları serbest bıraktılar, etraflarına  şaşkın şaşkın bakınan bu insanları sokak sokak omuzlarında taşıdılar. Hepsi de acımasızdı, çünkü hepsi keder ateşinde dövüle dövüle sertleşmiş, merhamet damgası tutmaz olmuşlardı.
Şato’nun akıbeti
-Gaspard’ın asıldığı köy yoksuldu. Etraftaki arazi harap olmuştu.Her şey harabe gibiydi –evler,çitler, hayvanlar, erkekler, çocuklar, hatta köylülerin geçimlerini sağladıkları topraklar bile. Öldürülen Marki’nin sülalesi yıllar boyu vergi memuru Mösye Gabelle gibi adamlar aracılığı ile bu insanların varını yoğunu almıştı. Artık ortada alınacak ne bir
varlık, ne de bu sefil insanları kıt kanaat besleyecek bir şey vardı. Marki ölmüştü ama, bu insanlar hâlâ aynı durumdaydılar. Üstüne üstlük köyde şimdi bir de yabancılar türemişti; basit insanlara yeni fikirleri öğretmekte ve bu fikirler uygulamaya konduğunda da onlara önderlik etmekle görevli yabancılar.
-Gaspard’ın asılacağı zamanı beklediği tepedeki hapishanenin de eskisinden farkı yoktu. İçinde yine askerler vardı ve sakerlere emir veren subaylar. Fakat artık subaylar, verdikleri emirleri askerlerin yerine getiremeyeceklerinden başka bir şeyden emin değildiler. Yeni fikirlerParis’ten kasabalara, kasabalardan köylere, köylerden onra şimdi de askerlere kadar gelmişti. ... ..
-... ..çalışırken ... .. sık sık, silahlı yabancılarla karşılaşıyordu. Bu yabancılar bütün ülkeyi karış karış dolaşıp halka yeni fikirleri aşılıyor, Paris’teki devrim liderlerinin emirlerini yerine getiriyorlardı. ... ..
-O gece ve onu takip eden geceler, başka köylerdeki memurlar Mösyö Gabelle kadar talihli olamadılar.Sabah olduğunda hepsi bir zamanlar sukûnet içinde olan ormandaki ağaçlara asılı halde bulundular. Bazı köylerde askerler köy halkına karşı koyup, yaptıklarının cezası olarak onları aynı şekilde astılar. Fakat o dört adamın uğradıkları her yerde, doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde, alevler göğe yükseldi, gecenin içine dehşet saçıldı.
Paris görevi
-Pars’ten İngiltere’ye kaçmış olan Fransız asilzâdelerinin sık sık uğradıkları yer hiç kuşkusuz Londra’dakiTellson’s Bankası’ydı. Paralarını Devrim’den önce İngiltere’ye yollamayı akıl etmiş olanlar iş içiN, akıl edemeyip yollayamamış olanlarsa, içinde bulundukları zor durumdan kurtulmaları konusunda kendilerine yardım edebilecek eski bir ahpapla karşılaşırım umuduyla uğruyorlardı bankaya. Bu yüzden Tellson’s Bankası o dönemlerde Fransa’dan gelen en son haberlerin alınabileceği bir haber merkezi haline gelmişti. Bu durumdan yerli halk da haberdardı; bankanın önü her gün son durumu öğrenmek için birbirini soru yağmuruna tutan insanlarla dolup taşıyordu. Bu hegâmeyi biraz olsun önlemek için, bazen, gelen haberler bankanın vitrinine yazılı olarak asılıyordu. ... ..
Darnay Fransa’ya dönüyor
-1792 yılında, İngiltere’den Paris’e yapılan yolculuklar uzun sürerdi.Kral Louis’in tahatta olduğu dönemlerde bile Fransa’nın yolları kötüydü; arabaları, atları kötüydü. Fakat şimdi başka güçlükler de üstüne eklenmişti. Her kasabanın, her köyün “yurtsever” çetesi vardı, hepsi de silahlıydı. Bölgelerine giren çıkan herkesi yoldan çevirir, sorgular, kâğıtlarını inceler, ellerindeki listelerde isimlerini araştırır, kimini geri çevirir, kimini salıverir, kimini de “Özgürlük, Eşitlik ve kardeşlik” ile, Fransız Cumhuriyeti adına tutuklarlardı. ... ..
-... .. Yeni bir çağ başlamıştı. Kral yargılanmış, idam edilmişti; Notre-Dame’ınbüyük kulelerinde kara bayraklar dalgalanıyordu; hapishaneler suçsuz insanlarla tıka basa doluydu ve giyotin güçlüyü yere seriyor, güzel ile iyiyi öldürüyordu. Bütün bu vahşetin içinde, Doktor, Lucie’nin kocasını ölümden kurtaracağına zerre kadar şüphe duymadan, başı dimdik yürüyordu.
Darnay’ın davası
-Aradan bir yıl üç ay geçti. Bütün bu süre boyuncaLucie, giyotinin bir gün kocasının başını gövdesinden ayırmayacağına bir an bile emin olamadı. Her gün taş sokaklardan giyotinin acımasız bıçağı altında can vermeye giden insanlarla yüklü at arabaları geçiyordu. Güzel kızlar, zarif kadınlar, siyah saçlısı, kestane saçlısı; yaşlısı, genci, yoksulu asili bir sürü insan her gün korkunç hapishanelerden gün ışığına çıkarılıyor ve giyotini beslemek üzere arabaların içinde sokak sokak gezdiriliyordu. Giyotinin açlığını gidermek mümkün değildi. Özgürlük, Eşitlik, ,Kardeşlik –veya ölüm: Bu dördünün içindeölüm, en bildik olanı ve en kolay elde edilenebileniydi. ... ..

-Duruşmaları izlemeye gelen insanların üzerlerinde çeşitli silahlar, başlarında da kırmızı başlıklar vardı. ... ..



*İki Şehrin Hikâyesi – Charles Dickens

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder